Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Orijinal adı: Adab’us Salat Merhum İmam Humeyni (r a) Yayımlayan: İmam Humeyni’nin (r a) Eserlerini



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə64/68
tarix27.07.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#60516
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   68

Dördüncü Bölüm


Mirac namazında olduğu gibi kendinden geçme ve sa’k secdesi, Hakk’ın azamet nurlarını müşahade etme neticesindedir. Kul kendinden geçip mahv ve sa’k haletine ulaşınca, ezeli inayete mazhar olur ve kendisine gaybî ilhamlar ilham edilir. Secdenin zikri ve tekrarı da sahv ve kendine gelme halinin ortaya çıkışı içindir.

O halde insan kendine gelince, kalbinde Hakk’ın nurunu müşahade iştiyakının ateşi alevlenir ve secdeden başını kaldırır ve kendinden enaniyetten bir kalıntı görürse, elinin işaretiyle onu reddeder ve böylece ikinci defa azamet nuru ona tecelli eder, enaniyetinin kalıntılarını yakar ve fenadan fani olur. Tekbir getirince de mutlak tümel mahv ve hakiki tam sa’k haleti onun için hasıl olur. Dolayısıyla zikirlerin ilhamı yoluyla, gaybî yardım onu bu makamda kalıcı kılar ve velayet makamının sahvı ve her türlü örtünmeden ve yaratışsal süslerden münezzeh olan bu makamdaki sahv haleti, onun için ortaya çıkar. Kesretin hükümlerinden olan teşehhüd ve selam hali de bu mahvdan sonraki sahv da hasıl olur. Buraya kadar insani seyir dairesinin tümü tekmil oldu ve tamamlandı.



Yedinci Kısım

Teşehhüdün Adabına Kısaca Bir İşaret Hakkındadır ve Bunda İki Bölüm Vardır

Birinci Bölüm


Bil ki namazın ilintilerinden ve namaza giriş hazırlıklarından olan ezan ve ikamet ile namazın sonundaki fenadan bakaya ve vahdetten kesrete çıkış olan teşehhütte; vahdaniyet ve risalete tanıklık etmek, sülûk eden kula, namazın hakikatinin hakiki tevhidin husulu olduğunu ve vahdaniyete tanıklığın kapsamlı makamlardan olduğunu hatırlatır ve de namazda baştan sonra sülûk eden kimseyle birliktedir. Ayrıca onda yüce ve celil olan Hak Teala’nın evveliyet ve ahiriyyet sırrı da gizlidir. Hakeza onda büyük bir sır olan sâlikin Allah’tan ve Allah’a seferi de vardır. “Sizi yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz.”1 O halde sülûk eden kimse bütün makamlarda, bu hedefe teveccüh etmelidir. Hakk’ın uluhiyyet ve vahdaniyet gerçeğini kalbine iletmelidir ve kalbi bu miracı yolculukta ilahi kılmalıdır ki şahadeti hakikat olsun ve nifak ve şirkten münezzeh kılınsın.

Risalete şahadet hususunda da mutlak velinin ve son peygamberin bu sülûki miracda insanın elinden tutması, kapsamlı makamlardandır. Sâlik, bütün bu makamlarda ona teveccüh etmelidir ve velayet makamlarından olan evveliyet ve ahiriyyetinin zuhur sırrı da ehli için açıklığa kavuşmuş olacaktır.

Bilmek gerekir ki namazın evvelindeki şahadet ile teşehhütteki şahadet arasında fark vardır. Zira o sülûktan önceki şahadettir. Taabbudi veya taakkuli (ibadî veya aklî) bir şahadettir. Bu şahadet ise dönüşten sonradır ve bu şahadet, tahakkuki ve temekküni (reel ve yerleşik) şehadettir. Dolayısıyla teşehhüdün şahadeti çok tehlikelidir. Zira o iddiada tahakkuk ve tevekkül vardır. Ve örtüsüz bir şekilde kesrete dönüş iddiası sözkonusudur. Bu yüce makam biz ve bizim gibilere hasıl olmamaktadır. Hatta sahip olduğumuz bu hal sebebiyle bu yüce makamın beklentisi içinde olmamak gerekir. Hak Teala'nın huzurundaki edepte zillet, noksanlık, acizlik ve çaresizliğimizi göz önünde bulundurmak ve utanç içinde mukaddes dergaha yönelmek gerekir.

Allahım! Bizim birkaç lafız dışında velilerin makamlarından, seçkinlerin derecelerinden, ihlas sahiplerinin kemalinden ve sâliklerin sülûkundan bir nasibimiz yoktur. Bütün bu makamlardan sadece söylentilerle kanaat ettik. Ondan ne bir keyfiyet hasıl oldu, ne de bir hal. Allahım! Dünya ve içindekilerin sevgisi bizi mukaddes dergahından ve ünsiyet mahfilinden mahcup kılmıştır. Meğer ki sen gizli lütfünle biz zavallıların elinden tutasın ve geçmişimizi telafi edesin. Böylece gaflet uykusundan uyanarak mukaddes dergahına bir yol bulalım.



İkinci Bölüm


Misbah’uş Şeria’da İmam Sadık’dan (a.s) nakledilen bir hadiste1 ibadetlerin kalbi adabına, hakikatlerine ve sırlarına işaret edilmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Teşehhüd yüce ve celil olan Hakk’ın övgüsüdür. Hatta önceden de işaret edildiği gibi mutlak ibadet, bir isim veya isimlerle, veya tecellilerden bir tecelliyle veya hüviyet aslıyla Hakk’ı övmektir.

Bu hadis daha sonra adabın başlıca ilkelerine işaret etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Zahirde kulluk ettiğin ve ubudiyet iddiasında bulunduğun gibi batınında da ibadet et ki kalbi/gizli ubudiyet, organik dış amellerine de sirayet etsin. Amel ve söz, batın ve sırrının sureti olsun. Ubudiyetin hakikati, vücudun bütün parçalarıyla, hem zahiri ve hem de batini parçalarıyla cereyan etsin. Organlardan her biri tevhitten nasiplensin ve zikreden kimsenin lisanı, zikri kalbine ulaştırsın.” Muhlis muvahhidin kalbi, tevhid ve ihlası diliyle ifade etmektedir. Ubudiyet hakikatinden rububiyeti talep eder ve bencillikten dışarı çıkarak Hakk’ın uluhiyetini kalbine ulaştırır. Bil ki kulların perçemi Hak Teala’nın elindedir. Herkes Hak Teala’nın meşiyet ve kudretiyle bakar ve nefes alır. Onlar bütün çeşitleriyle Hak memleketinde tasarruftan acizdirler. En küçük bir tasarrufta dahi bulunamazlar, meğer ki Mukaddes Zat’ın iradesi ve izni olsun. Nitekim buyurulduğu gibi “Allah-u Teala istediğini yaratır ve irade ettiğini seçer.” Hiç kimsenin kendi içinde iradesi yoktur, yani bağımsız bir şekilde Allah-u Teala, vücud memleketinde tasarruf hususunda şirkten münezzehtir. Bu latifeyi kalbine ulaştırdığın zaman Hakk’a şükretmen, hakikate dönüşür. Şükür, organlarına ve amellerine sirayet eder. Ubudiyette dil ve kalp birlikte olması gerektiği gibi, bu fiilî tevhidde de dilin doğruluğu, vuslata ermiş kalbin sırrının sefasıyla olmalıdır. Zira yüce ve celil olan Hak, yaratıcıdır. Ondan başka bir etken yoktur. Bütün iradeler ve meşiyetler, onun ezeli irade ve meşiyetinin gölgesidir.

Hakk’ın vahdaniyet ve uluhiyyetine şahadet adabından sonra da, mutlak kul ve son resul olan Peygamber’in mukaddes makamına teveccüh eder, ubudiyet makamının risalet makamından önceliği sebebiyle de ubudiyet adımının, sâliklerin bütün makamlarının öncülü olduğunu anlar. Zira risalet, ubudiyetin bir şubesidir ve son Peygamber hakiki kul ve de hakk’ta fanidir. Ona itaat Hakk’a itaattir. Risalete şahadet, vahdaniyete şahadete ulaşmaktadır. Sülûk eden kul da kendine dikkat etmeli ve Allah’a itaat olan Resul’e itaat hususunda, hiç bir kusur etmemelidir ki mukaddes dergaha ulaşmaktan ibaret olan ibadetin bereketlerinden, mutlak velinin yardımıyla mahrum kalmasın ve bilmek gerekir ki nimetlerin velisinin ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) yardımı olmaksızın mukaddes dergaha ve ünsiyet yerine ulaşmak mümkün değildir.


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin