Rahman'ın Dostları ile Şeytan'ın Dostları Arasındaki Fark


"Kim benim dostuma düşmanlık ederse, bana savaş îlan etmiştir."



Yüklə 1,96 Mb.
səhifə9/11
tarix09.01.2022
ölçüsü1,96 Mb.
#93386
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
"Kim benim dostuma düşmanlık ederse, bana savaş îlan etmiştir."

Allah dostlarının en üstünü Allah’ın peygamberleridir. Peygamberlerin en üstünü de Rasûllerdir. Rasûllerin en üstünü de Ulul-Azm peygamberleri: Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed’dir. (Salât ve selâm onların üzerine olsun)

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿ شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحاً وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ﴾



"Dîni dosdoğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin” diye Allah’ın Nûh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya tavsiye ettiğini, size dinden şerîat olarak koymuştur."4

﴿وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقاً غَلِيظاً {7} لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً أَلِيماً﴾

« Peygamberlerden (görevlerini yapmak ve dini tebliğ etmek üzere) sözlerini almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim’den, Mûsâ’dan ve Meryem oğlu Îsâ’dan, doğrulara doğrularından sormak, kâfirlere acı bir azâb ha-zırlamak için bunların hepsinden söz almıştık. »1

Ulul-Azm peygamberlerin en fazîletlisi: Peygamberlerin sonuncusu, muttakilerin önderi, Âdem oğullarının efendisi, bir araya gelip huzura çıktıklarında onların imamı ve hatîbi, öncekilerin ve sonrakilerin gıpta ettikleri Makam-ı Mahmûd’un, hamd sancağının ve Havz-ı Kevser’in sahibi, kıyamet günü yaratılmışların şefaatçisi, vesile ve fazîletin /üstünlüğün sahibi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘dir.Allah Teâlâ O’nu kitapların en fazîletlisiyle göndermiş, dînî şeriatlarının en üstünüyle onu görevlendirmiş, ümmetini insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet kılmış, daha öncekiler de olmayan iyilik ve fazîletleri, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ve O’nun ümmetinde toplamıştır.Onlar (Muhammed ümmeti), yaratılış olarak en son ümmet olmasına rağmen (kıyâmet günü) ilk diriltilecek ümmet O’nun ümmeti olacaktır.

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sahih bir hadisde buyurdukları gibi:

"Bizler sonuncularız (en son yaratılmış ümmetiz). Kıyâmet günü ise önce gelenleriz. Bizden önce kitap verilenler geçip gittiler. Bize ise onlardan sonra kitap verildi. İşte bu onların ihtilaf ettikleri gündür. -Yani Cuma günü- Allah Teâlâ onu bize hediye etmiştir. İnsanlar onda bize tâbidirler. Yarın (cumartesi) yahudiler için, yarından sonrası ise (pazar) Hıristiyanlar içindir. »2

Yine şöyle buyuruyor -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Kıyâmet günü ilk diriltilecek olan benim."3

Başka bir hadis de şöyle buyuruyor -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Cennetin kapısına gelirim ve açılmasını talep ederim.Cennetin bekçisi der ki: Sen kimsin? Bunun üzerine ben derim ki: Ben Muhammed’im. O şöyle der:Senden önce bu kapıyı hiç kimseye açmamakla emrolundum. »4

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in ve O’nun ümmetinin fazîletleri pek çoktur. Allah Teâlâ O’nu gönderdiğinde Allah dostları ile düşmanlarını birbirinden ayırt edici kılmıştır. Allah dostu ancak O’na ve O’nun getirdiğine îmân eden, batınına ve zahirine ittiba eden (uyan) kimsedir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e uymayan kimse Allah’ın sevgisini ve dostluğunu iddia edemez. O, Allah dostlarından değildir. Bilakis kim ki O’na muhalefet ederse Allah’ın düşmanlarından ve şeytanın dostlarındandır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿ قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ ﴾

"(Ey Muhammed) De ki: Şayet Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin." 5

Hasan el-Basri -Allah ona rahmet etsin- şöyle diyor:

"Bir kavim (topluluk) Allah’ı sevdiklerini iddiâ ettiler. Bunun üzerine Allah, imtihan amacıyla onlara bu âyeti kerîmeyi indirdi. Allah Teâlâ, kimin Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e uyarsa, Allah’ın onu sevdiğini beyan etmiştir. Kim ki Allah’ı sevdiğini iddia eder, fakat Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e uymazsa, o, Allah’ın dostlarından değildir. İnsanlardan çoğu, Allah’ın dostları olmadıkları halde kendilerinim veya başkalarının Allah Teâlâ’nın dostlarından olduklarını zannederler. Yahudi ve hıristiyanlar Allah’ın dostları olduklarını, cennete ancak onlardan olanların girebileceğini, bilakis onların Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduklarını iddia ederler. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُم بِذُنُوبِكُم بَلْ أَنتُم بَشَرٌ مِّمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ﴾

« (Ey Muhammed onlara) de ki: “Öyleyse Allah, günahlarınız yüzünden size niçin azâb ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkiyeti yalnız Allah’a âittir.Varış O’nadır. »1

﴿ وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ {111} بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {112}﴾

« “Yahudi yahut hıristiyan olanlardan başkası aslâ cennete giremez” demişlerdir. Bu, onların kuruntularıdır. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: “Eğer sözünüzde sâdık iseniz, delilinizi getirin”. Hayır! Kim ihlâs ile yü-zünü Allah’a çevirirse, işte onun bu amelinin, Rabbı katında sevabı vardır. Onlara hiçbir korku yoktur; mahzûn olacaklar da onlar değildir. » 2

Mekkeli arap müşrikler, Mekke sakinleri oldukları ve Kâbe’ye yakın oldukları için Allah’ın ehli (dostları-sevgilileri) olduklarını iddia ediyorlardı. Buna istinâden başkalarına karşı büyüklük taslıyorlardı. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

﴿ قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ {66} مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِراً تَهْجُرُونَ﴾

« Âyetlerim size okunuyordu da siz büyüklük taslayıp gece vakti heze-yanlar savurarak topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz. » 3

﴿ وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ {30} وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُواْ قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاء لَقُلْنَا مِثْلَ هَـذَا إِنْ هَـذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأوَّلِينَ {31} وَإِذْ قَالُواْ اللَّهُمَّ إِن كَانَ هَـذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِّنَ السَّمَاءِ أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ {32} وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ {33}

وَمَا لَهُمْ أَلاَّ يُعَذِّبَهُمُ اللّهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُواْ أَوْلِيَاءهُ إِنْ أَوْلِيَآؤُهُ إِلاَّ الْمُتَّقُونَ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ﴾

"O küfredenler, seni bağlamak, yahut öldürmek, yahut ta seni (yurdundan) çıkarmak için sana tuzak kurmuşlardır. Onlar tuzak kurarken, Allah da tuzak kurmuş (ve senin, İslâm zaferi için hicret etmeni istemiş) tu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: “(Evet) işittik, istesek biz de bunun mislini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”

Hani (o kâfirler) bir zaman da: Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.

Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.

Onlar Mescid-i Haram’ın mütevellileri olmadıkları halde (müminleri) oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek ? Oranın mütevellîleri takvâ sahiplerinden başkaları değildir. Fakat çokları bunu bilmezler. »1

Allah Teâlâ, müşriklerin, ne Allah’ın ne de Kâbe’nin dostları ol-madıklarını beyan etmiştir. Allah’ın dostları ancak muttakilerdir. (Allah’tan hakkıyla korkanlardır.)

Buhârî ve Müslim’de gelen, Amr b. Âs’ın rivayet etmiş olduğu bir hadisde o şöyle diyor:

Ben Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den duydum. (Gizlemeksizin açığa vurarak) şöyle diyordu:

« Falan oğulları benim dostlarım değildir. -Yani akrabalarından bir topluluk- Benim dostlarım ancak Allah ve mü’minlerin salihleridir. » 2

Bu, Allah Teâlâ’nın şu sözüne muvafıktır:

﴿ إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ﴾

« Eğer Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, şunu iyice biliniz ki, onun dostu Allah’tır, Cibrîl’dir ve mü’minlerin salihleridir. » 3

Mu’minlerin salihleri ise; mu’minlerden salih olan kimselerdir. Onlar, muttaki mu’minlerdir ve Allah’ın dostlarıdırlar. Bu sınıfa girenler ise; Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, ağacın altında beyat eden Rıdvan Beyatı ehli ki sayıları bin dört yüz kişilerdi, onların hepsi cennettedir.

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den gelen sahih bir hadisde o şöyle buyuruyor:

« Ağaç altında beyat edenlerin hiçbiri cehenneme girmeyecektir. » 4

Buna benzer başka bir hadisde:

« Allah’ın dostları, her nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar, Allah’tan hakkıyla korkan kimselerdir. » 5

Tıpkı bazı kâfirlerin Allah’ın dostu olmadıkları halde, Allah’ın dostu olduklarını iddia etmeleri gibi. Halbuki onlar Allah’ın düşman-larıdır. Yine görünüşte İslam olduklarını söyleyen münafıklar, zâhiren kelime-i şehadeteyni (Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun Rasûlüdür) ikrar ederler ve O’nun -sallallahu aleyhi ve sellem- bütün insanlara gönderildiğini, bilakis insanlara ve cinlere gönderildiğini söylerler. Ama batında ise (kalplerinde) bunun aksine inanırlar. Örneğin; O’nun Allah’ın elçisi olduğuna itikat etmezler. O’nun itaat edilen bir melek olması gerektiğine, insanları görüşleriyle idare ettiğine (yönelttiğine) ve meleklerden ayrı bir cins olduğuna inanırlar. Veya onlar derler ki: Muhakkak ki O, Ehli Kitab’ın değil de ummilerin (okuma yazması olmayanların) peygamberi olduğunu söylemeleri gibi. Tıpkı yahudi ve hıristiyanlardan bir çoklarının söyledikleri gibi. Veya diyorlar ki: Yaratılmışların geneline gönderilmiş ve Allah’ın özel dostları vardır.Onlara (Resul) gönderilmemiş ve onların buna ihtiyaçları yoktur. Bilakis onların onun tara-fından olmaksızın Allah’a giden yolları vardır. Tıpkı Mûsâ ve Hıdır’ın beraberliği gibi. Veya onlar Allah’tan ihtiyaçları olan her şeyleri a-lıyorlar ve ondan vasıta olmaksızın faydalanıyorlar. Veya o, zahiri şeriatla gönderilmiş ve onla bunda ona muvafıktırlar. Batini hakikatlere gelince onunla gönderilmemiştir, veya onu bilmiyordu. Veya onlar bunları ondan daha iyi biliyorlardı. Veya, onlar tıpkı onun hiçbir yol (vasıta) olmaksızın bildiği gibi onlar da biliyorlardı.

Bunlardan bazıları ise şöyle diyorlardı: Sufilerin ona (peygambere) ihtiyaçları yoktur. Onlar için gönderilmemişlerdir. Onlardan bazıları ise şöyle diyorlar: Allah Teâlâ batında, miraç gecesinde, peygambere vahyedilen, onlara vahyedilmiştir. Sufiler, peygamberlerin mertebesine ulaşmışlardır.Bunlar onların cehaletlerinden oluşan hatalarıdır. Onlar, İsra’nın Mekke’de olduğunu bilmiyorlar.

Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

﴿ سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ﴾




Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin