Avf b. Mâlik'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiği hadislerin sayısı altmış yedi olup bir kısmı Kütüb-i Sitte'de de yer almıştır. Bunlardan otuz yedisi Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'inüe (VI, 22-29) bulunmaktadır. Abdullah b. Selâm'dan da rivayetleri vardır. Kendisinden Ebû Hüreyre, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Mikdâm b. Ma'dîkerib gibi sahâbîler; Ebû Müslim el-Havlânî, Ebû İdris el-Havlânîve Şa'bî gibi tabiîler hadis rivayet etmişlerdir.
BİBLİYOGRAFYA:
Müsned, VI, 22-29; Buhârî. "Cizye", 15; İbn Mâce. "Fiten", 25; Ebû Dâvûd. "Edeb", 84; Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 768, 773, 801; İM, 921, 923; İbn Sa'd, et-TabakBt, Ii, 131; IV, 280-281; el-Cerh ueUac'dîl, VII, 12-13; İbnü'I-Esfr. ÜsdüV-ğâbe, IV, 312-313; Zehebî, A^lâmü'n-nübelâ', II, 487-490; İbn Hacer, el-İşâbe, III, 43; a.mlf., Tehztbü't-Tehzîb, VIII, 168; İbnü'l-İmâd, Seze-
rât, I, 79. r—1
İSI İsmail L. Çakan
AVF b. ÜSASE
{bk. MİSTAH b. ÜSÂSE).
AVF!
Nûrüddîn Muhammed b. Muhammed
b. Yahya el-Avfî el-Hanefî
(ö. 629/1232 [?])
İran edebiyatında ilk şuarâ tezkiresi olan Lübâbü'l-elbâb'm müellifi.
L J
567-572 (1171-1177) yıllan arasında Buhara'da doğdu. Ashaptan Abdurrah-man b. Avf in soyundan geldiği rivayet edilir. Babası Merv (veya Mâverâünnehir)
115
kadısı, dedesi yine bu bölgenin kadısı ve ünlü bir hadis âlimi, dayısı Şerefüzza-mân Mecdüddin, Batı Karahanlı Devleti hükümdarlarından Kılıç Tamgaç Han'ın hekimi idi. AvfT ilk tahsilini doğduğu şehirde tamamladıktan sonra bilgisini arttırmak ve yazacağı eserler için malzeme toplamak üzere Mâverâünnehir'i, Horasan'ı ve Hindistan'ın birçok şehrini dolaştı. 1201'de Semerkant'a gitti. Dayısı aracılığıyla Kılıç Tamgaç Han'ın hizmetine girerek veliahdı Kılıcarslan Hakan Nusretüddin'in münşîi oldu. Semerkant'-ta fazla kalmayıp önce Hârizm'e (1203], ardından Nesâ ve Nîşâbur'a gitti (1206). Nîşâbur'da birçok ilim adamıyla tanışma fırsatını buldu. Daha sonra İsfizar ve Herat'a uğrayıp (1210) oradan 1215 yılına kadar kaldığı Sicistan'a geçti. Sicis-tan'dan büyük bir ihtimalle tekrar Buhara'ya döndü. Moğol tehlikesi karşısında Horasan, İndus ve Gucerât üzerinden Lahor'a ulaştı. Burada Gur Sultanı Şehâ-beddin Muhammed'in memlûk* lerinden
Melik Nâsırüddin Kabâce'ye intisap etti (1220). Kısa bir müddet sonra İran edebiyatında ilk şuarâ tezkiresi olan Lübâ-bü1-elbâb*ı yazarak Nâsırüddin Kabâ-ce'nin veziri Aynülmülk Fahreddin Hüseyin'e ithaf etti.
Avff Lahor'da bulunduğu sırada bir taraftan Kanbâyafta kadılık yaparken diğer taraftan da Ebü Ali et-Tenûhî'nin (ö. 384/994) bir hikâyeler mecmuası mahiyetindeki el-Ferec ba'de'ş-şidde adlı eserini Farsça'ya çevirdi. 1228'de Delhi Sultanı Şemseddin İitutmış'ın Nâsırüddin Kabâce'yi yenmesi üzerine onun hizmetine girdi. Delhi'de daha önce Nâsırüddin Kabâce'nin emriyle yazmaya başladığı, Moğollar'dan önce İran'da hüküm süren hanedanlara ait 2000'i aşkın tarihî ve edebî hikâyeyi ihtiva eden Cevâ-mi'u'l-hikâyât* ve levâmi'u'r-rivâyât adlı eserini tamamlayıp İitutmış'ın veziri Nizâmülmülk Muhammed b. Ebû Sa'd el-Cüneydî'ye sundu (1228). Avffnin Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1232 yılına kadar yaşadığı tahmin edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Avfî, Lübâb (nşr. Saîd Nefîsî), Tahran 1333 hş., Mukaddime, s. 1-32; Rypka. HIL, s. 222; CHIr., V, 616-617; M. Ullmann, Die NaLur-und Ceheimwissenschaften im İslam, Leiden 1972, s. 31-32; N. Bland. "On the Earliest Persian Biography of Poets, by Muhammed Aüfl and on Some Other Works of the Class Called Tazkirat ul Shuarâ", JRAS( 1848), s. 111-176; Nezir Ahmed, "Nüsha-i Hattı-yi Mühimini ez-Tezkire-i Lübabü'1-elbab-ı "Avfî", İndo-lra-nica, XV, Kalküta 1962, s. 1-10; a.mlf., "Tarikatı ber Lübabü'l-elbâb", Ferheng-İ İran Ze-mîn, XIX, Tahran 1352 hş., s. 89-105; Fuad Köprülü. "Avfî", /A, II, 21-23; M. Nizamuddin, "'Aw-fi", El3 fİng.), 1, 764; Saîd Nefisi. "el-cAvfî", ÜDMl, XIV/2, s. 342-345; J. Matînî, "cAvfi", E/r., III, 117-118. rn
M Tahsin Yazıcı
AVFİYYE
Haricî fırkalarından
Beyhesiyye'nin bir kolu
(bk. BEYHESİYYE).
AVGUNU MEDRESESİ
L
Kayseri'de bir Anadolu Selçuklu medresesi.
Gevher Nesibe Şifahânesi (Çifte Medrese) yakınındadır ve ona olan benzerliğinden dolayı XIII. yüzyılın başlarına ta-rihlenir. Yakın zamana kadar oldukça
harap ve evler arasına sıkışmış durumda bulunan bina, son yıllarda onarılmış ve çevresi açılarak ortaya çıkarılmıştır.
Kesme taştan inşa edilmiş olan medrese, iki büyük eyvanlı ve revaklı avlusunun üzeri açık bir binadır. Giriş eyvanının hemen bitişiğinde tonozlu ve dar yan eyvanlarla dört eyvanlı şemayı devam ettiren özellikler göstermekte İse de bu yan eyvanlardan doğudakinin oda olması muhtemeldir. Diğer Kayseri Selçuklu medreselerinde görüldüğü gibi eyvan önlerinde de geniş kemerli revak parçaları bulunmakta, kuzeybatı köşesinde ise sekizgen gövdeli, piramit külâhlı kümbeti yer almaktadır.
BİBLİYOGRAFYA:
A. Gabrİel. Monuments Turcs d'Anatolie, Paris 1931, I, 59-60; Aptullah Kuran, Anadolu Medreseleri, Ankara 1969, s. 67-69.
mi Ara Altun
AVICENNA
İbn Sînâ adının
Batı dillerinde kullanılan şekli
{bk. İBN SİNA).
'"I AVİZE
Farsça "asılan şey" anlamına gelen âvî-ze, asma kandillik*lerin zenginleştirilmiş şekline verilen isimdir. Başlangıçta Doğu ve Batı medeniyetlerinde farklı özelliklere sahip olarak gelişmişken zamanla ortak bir şekil ve yapı özelliği kazanmıştır. Avize, aydınlatma maksadıyla daha çok mum kullanılan dönemlerde, günümüzdeki genel özellikleriyle Batı dünyasında gelişmiştir. Aynı çağlarda İslâm ülkelerinde ise daha çok asma
kandil*ler kullanılmaktaydı. Geniş ve göl-gesiz aydınlatma elde etmek amacıyla tavana asılan bu kandiller yerine daha sonraları bilhassa Osmanlı cami ve kubbeli binalarında, üzerlerinde birçok kandil bulunan daire şeklinde asma kandilliklerin kullanıldığı görülmektedir. Çapları kubbe büyüklüğüyle veya asıldıkları mekânın hacmiyle orantılı olan daire şeklindeki bu asma kandillikler tek merkezden yayılan kuvvetli bir ışık temin etmek maksadıyla geliştirilmişlerdir. Önceleri bir tek çemberden ibaret olan asma kandilliklere, sonradan alt ve üste gittikçe küçülen birkaç çemberin kademeli biçimde tesbit edilmesiyle daha fazla kandil taşıyabilen top kandiller ortaya çıkarılmıştır. Batı'da ise aydınlatmada asma kandilden ziyade mum kullanıldığından bu durum avize şekillerini etkilemiştir.
Ahşap veya dövme demirden yapılan ve üzerlerinde mumların oturtulduğu çiviler bulunan ilk mum avizelerinin XI. yüzyılda Anglosakson kiliselerinde kullanıldığı bilinmektedir. Mumların üst üste gelmesi halinde birbirlerini eritecekleri göz önüne alınarak daha sonra avizeler birkaç kat çemberliden ziyade çok kollu modellerde geliştirilmişlerdir. Bunlar çaprazlama bir merkezde birleşen kollu şamdanlar gibi olup kolların tutturul-duğu göbek kısmından zincirle asılmaktaydılar. Avizelerde elektrik kullanılmaya başlandığında da ampuller mum ve mum alevi şeklinde yapılarak günümüze kadar bu ilk örneklere olan benzerlik devam ettirilmiştir. Sade görünümlü bu avizeler genellikle demirden yapılmış ve bitki motifleriyle süslenmişlerdir. Ortaçağ sonlarında ise kiliselerde pirinç avize kullanımına başlanmış ve özellikle Hollanda pirinç avizeleri ün kazanmıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren bütün Avrupa ülkelerinde tunç, pirinç, gümüş gibi madenlerle cam, kristal ve neceften yapılan, altın veya gümüşle kaplanan, her biri bir sanat eseri kabul edilebilecek güzellik ve kıymette avizeler yapılması yaygınlaşmıştır. Osmanlı saray ve konaklarına da Avrupa'nın etkisiyle XVIII. yüzyıldan sonra girmeye başlayan avize modası, camileri pek fazla etkilememekle birlikte, XIX. asrın sonu ile XX. asrın başlarında klasik mimariden ayrılan bazı yeni camilerde de yerini almıştır. Bu devrede bilhassa Venedik ile Bohemya'dan gelen cam ve kristal avizeler çok tutulmuştur. Bu avizeler yontulmuş küçük kristal veya kaliteli cam parçalarının avi-
ze çatısı üzerine muhtelif şekillerde di-zilmeleriyle meydana getirilmiştir. Işığın kırılma ve yansımalarıyla göz alıcı boyutlara ulaşan ve ağırlıkları birkaç tonu bulan kristal avizelerin en değerlileri, Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları ile Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunmaktadır.
İstanbul Lâleli'deki Râgıb Paşa Kütüphanesi'nin altışar kollu ve her kolunda âyetlerle çeşitli Arapça ibarelerin yer aldığı ahşap askılar bazı yayınlarda avize olarak tanıtılmakta ise de (krş. Kalyoncu, s. 31-33) bunlar süs olarak kullanılmak üzere hazırlanmışlardır ve kendi türlerinin en güzel Örnekleridir.
BİBLİYOGRAFYA:
N. Kırdar Kalyoncu, "Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi 'ndeki Ahşap Avizeler", Türkiyemiz, sy. 37, İstanbul 1982, s. 31-33; Nurettin Rüştü Büngül, "Avize", Eski Eserler Ansiklopedisi, İstanbul 1939, I, 28-30; TA, IV, 267; SA, I, 131; R. Ekrem Koçu, "Avize ve Ayna Modası", İst A, 111, 1349; "Avize", ABr., II, 584.
m Özkan Ertuğrul AVL
İslâm miras hukukunda, belirli hisse sahiplerinin
(ashâbü'l-ferâiz)
mirastan alacakları payların
toplamının ortak paydadan
fazla olması hali.
Avl lugatta "haktan ayrılmak, zulmetmek: yükselmek ve çoğalmak" gibi mânalara gelir. İslâm hukukunda ise bir mirasın taksiminde, belirli hisse sahiplerinin terekeden alacakları pay miktarı hesaplanırken, payların toplamının ortak paydadan fazla çıkmasına bu yükselme sebebiyle avl, böyle bir durumun ortaya
çıktığı miras meselesine de aile veya av-liyye denir. Belirli pay sahiplerinin hisselerinde hiç değişiklik yapılmaksızın mirasın paylaştırılması halinde vârislerden bazılarının mirastan mahrum bırakılması veya hisselerinin azaltılması söz konusu olacaktır. Halbuki ashâbü'l-ferâiz* in hepsi mirasta belirli bir hisse sahibi oldukları için bazılarının mirastan mahrum bırakılması düşünülemeyeceği gibi, kimin ne ölçüde mahrum bırakılacağını tesbit etmek de mümkün değildir. Böyle bir durumda payların toplamından elde edilen sayı ortak payda kabul edilerek mirasçıların hisse miktarı tesbit edilir. Böylece mirasçıların hiçbiri mirastan mahrum bırakılmamış ve hisselerde orantılı bir azaltma yapılmış olur. Mirasta avl hali yalnız ortak paydanın altı, on iki veya yirmi dört olduğu durumlarda gerçekleşebilir; ortak paydanın iki, üç, dört veya sekiz olması hallerinde avl söz konusu olmaz.
Mirasta avl hali ilk defa Hz. Ömer zamanında ortaya çıkmış ve sahabe ile yapılan istişare sonunda Abbas b. Abdül-muttalib'in teklifi üzerine bu usul benimsenmiştir. Hz. Ömer'in vefatından sonra İbn Abbas, sahabenin ittifak ettiği bu görüşe karşı çıkarak ashâbü'l-ferâizden bazılarının diğerlerine tercih edilmesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Ona göre avl durumunda kız, oğlun kızı, ana baba bir veya baba bir kız kardeş gibi asabe*lik durumunda, muayyen hisseleri gayri muayyen hale dönüşen mirasçıların payları azaltılır, diğerlerinin hisselerinde azaltma yapılmaz.
Dört Sünnî mezhep ile İbâzıyye ve Şia'dan Zeydiyye, avl konusunda Hz. Ömer'in uygulamasını esas alırken İbn Hazm ve Şia'dan Ca'feriyye İbn Abbas'ın görüşünü benimsemiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Serahsî, ei-Mebsüt, XXIX, 160-165; Nevevî, Tehzîb, II, 52; Cürcânî. Şerhu'l-Ferâ*izi's-Sirâ-ciyye, İstanbul, ts.; el-Feiâua'i-Hindiyye, Bulak 1310, VI, 468; M. Ebû Zehre, Ahkâmut-terikât ve'l-meoâris, Kahire, ts. (Dârü'l-Fikri'l-Arabî), s. 176-180; Bilmen, Kamus, V, 211 ; Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1982, [, 414; "İrş", Mv.FÎ, IV, 336; Th. W. Juyn-boll, "Avl\ /A, II, 23; "eAwl", E!2 (İng), I, 764-
m Hamdi Döndüren
— —■ AVLİYYE
(bk. AVL).
---- —J
AVLONYA
Güney Arnavutluk'ta
önemli bir liman şehri.
L
Sasan adası ve Karaburun yarımadası ile çevrili bir körfezin kıyısında yer alır. Büyük ve güvenli limanı ile tarih boyunca önemini koruyan şehrin Antikçağ'-lardaki ismi Aulon'dur. Daha sonra buraya Arnavutlar Vlore, İtalyanlar Valo-na, Osmanlılar da Avlonya adını vermişlerdir.
Eskiçağlardan beri bir yerleşim merkezi olan şehir, muhafazalı limanı sayesinde Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra da ayakta kalmayı başardı. Ortaçağ'larda Avlonya hemen yakınındaki, sahile bakan 370 m. yüksekliğindeki dağın tepesinde yer alan Kanına Kalesi ile birlikte önemli bir geçit mevkii olarak ön plana çıktı. 1018'de ise Balkan içlerine doğru ilerleyen Normanlar'a köprübaşı vazifesi gördü. Daha sonra İtalyan Hohenstaufen ailesinin mülkiyetine girdi. Ardından Bizans ve Sırplar'in, 1378'den sonra da İskenderiyeli Balsa beylerinin eline geçti. Nihayet 1417'de Osmanlılar ülkenin iç kesimindeki Berat şehri ve Kanina Kalesi ile birlikte burayı
hâkimiyetleri altına aldılar. Bir yıl sonra Venedikliler'in şehri alma teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlı hâkimiyeti sağlamlaştınldıktan sonra burada bir sancak kuruldu. Aynı adı taşıyan sancağın merkezini teşkil eden Avlonya, Osmanlıiar'ın Adriyatik sahillerindeki ilk limanı olması sebebiyle ayrı bir önem kazandı. Burada bir tersane kuruldu, ayrıca Osmanlı donanmasının Akdeniz'de girişeceği harekâtlar için mühim bir us haline getirildi. Kefalonya, Zaklisse (Zakynthos) ve Ayamavra'nın (Levkas) fethinde önemli rol oynadı. 1480'de Güney İtalya'ya sefere çıkan Gedik Ahmed Paşa hazırlıklarını burada tamamladı. 1492'de Himara isyanının bastırılmasında üs olarak kullanıldı. Üs vazifesi gördüğü son Osmanlı harekâtı, 1537'de Kanunî Sultan Süleyman'ın bizzat idare ettiği Kor-fu (Körfez) Seferi oldu. Bu sefer sırasında Kanunî bir müddet burada ikamet etti. Osmanlılar ayrıca şehrin civarında bazı düzenlemelerde de bulundular. İlk defa 1474'te şehrin yakınındaki Vijose nehrinin denize döküldüğü yerde oluşan bataklığı kanal açmak suretiyle kurutmaya çalıştılar. Daha sonra 1551'de aynı maksatla şehrin yanında hastalık kaynağı olan Terbufi bataklığına kanallar açtılar. Bu çalışmaya ait masrafları günlük olarak gösteren Muhasebe Defteri bugün Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunmaktadır (BA, MAD, nr. 55).
XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir defterleri Avlonya'nın nüfusu ve büyüklüğü hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu defterlere göre, 15O6'da Avlonya'da 665 hıristiyan, doksan yedi yahudi hanesi olmak üzere toplam 762 hâne, yani yaklaşık 3800 dolayında bir nüfus bulunuyordu (BA, TD, nr. 34). Yahudiler ticari bakımdan Venediklilerle rekabet etmek için buraya yerleştirilmişlerdi. XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde hızla gelişen Avlonya'da 1520'de 803 hıristiyan hâne yer
alıyordu (BA, TD, nr. 99). Bunların büyük kısmı Kanina'dan gelip şehre yerleşmişlerdi. Hıristiyan hanelerin çoğu "tuzcu" statüsünde idi ve Avlonya'nın tuz yataklarında çalışıyorlardı. Ayrıca bunların arasında Osmanlı ordusunda hizmet gören gönüllüler de vardı. Bu özel statüleri onlara avarız ve cizye vergilerinden muaf olma hakkını sağladı. Bu tarihte yahudi hâne sayısı ise 531 'e yükseldi. Bunların çoğu Kastilya, İspanya, Portekiz. Sicilya, Otranto ve Kalabria bölgelerinden kaçıp buraya yerleşmişlerdi. Böylece kısa sürede 6500'ü geçen nüfusu ile Avlonya Arnavutluk'un en büyük şehri oldu.
XVI. yüzyılın başlarında Avlonya'da müslüman nüfus mevcut değildi. Sadece Kanina Kalesi'nde bir Osmanlı askerî garnizonu bulunuyordu. Kanina Kalesi'nde ayrıca bir cami vardı ve bölgenin cizye vergilerinden sağlanan gelirin bir kısmı bu caminin hizmetlilerine ayrılmıştı. Avlonya'da ise limanı koruyan bir kule yer alıyordu ve içinde bir dizdar, bir kethüda ve on beş kadar da muhafız görev yapıyordu. Bu durum 1499'da şehre gelen Alman seyyahı Van Harff tarafından da belirtilmektedir. Van Harff, Av-lonya'dan çok güzel, büyük bir köy olarak bahsetmekte ve kalesinin bulunmadığını yazmaktadır. Avlonya'da kale inşası 1537'de Kanûnfnin emriyle başladı ve muhtemelen 1542-43'te tamamlandı. Bu kale sekizgen şeklinde olup dört hektarlık bir sahayı kaplamaktaydı. Ayrıca kale içine büyük bir kule inşa edilmiş, buraya da toplar yerleştirilmiştir. Kule, Selânik'in meşhur Beyaz Kule'si tarzındaydı. Kaleyi etraflı şekilde anlatan Evliya Çelebi, mimarının Koca Sinan olduğunu belirtirse de bu bilgi kesin olarak doğrulanmamaktadır. Evliya Çelebi kaleyi Balkanlar'daki ve Macaristan'daki benzerleriyle karşılaştırırken buranın ortasında bir cami bulunduğunu yazarak kitabesini dikkatli bir şekilde kaydetmektedir. Kitabeye göre cami, daha önce mevcut olan Şeyh Yâkub Efendi Mescidi yerinde Kanunî tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin kitabesi XIX. yüzyıla ait Paşalar Camii'nde muhafaza edilmiş, sonradan neşri de yapılmıştır. Metinde geçen Yâkub Efendi, XVI. yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir Halvetî şeyhi olup mezarı bugün İstanbul'da eski Koca Mustafa Paşa Tekkesi'nde bulunmaktadır. Oğlu Yûsuf Sinan Efendi (Sünbül Sinan) tarafından kaleme alınmış olan Mendkibndme'sinde, Şeyh Yâkub'un Ar-
navutluk ve Yanya bölgelerindeki İslâmî faaliyetlerinden söz edilir. Avlonya Kale-si'nin ilk dikkatli planı XVII. yüzyıl sonlarında Cornelli ve Verneda adlı iki seyyah tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1847'de burada mahpus bulunan Avusturyalı Auersback kalenin mükemmel bir planını çizmiştir. Bu muazzam kale XIX. yüzyıl sonlarında harabe haline gelmiş, taşlan ise yol inşaatında kullanılmıştır.
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avlonya ticarî rolünü de kaybetmeye başladı. Bunun bir delili yahudilerin şehirden ayrılmalarıdır. Muhtemelen 1571 İnebahtı mağlûbiyetinden sonra hıristi-yan tehdidinin artması, emniyeti sarsıcı olayların meydana gelmesi gerilemeye ve göçlere sebep olmuştur. Bu gerileme 1583 tarihli defterde açık bir şekilde görülmektedir (TK, TD, nr. 62!. Bu tarihte şehirdeki hıristiyan hâne sayısı 658'e, yahudi hâne sayısı ise 211'e düşmüştü. Defterde, şehirde müslüman nüfusun bulunduğuna dair hiçbir kayda rastlanmamakta, sadece Avlonya Kalesi'nde birkaç yüz müslüman askerin görev yaptığı zikredilmektedir. Kanına Kalesi ise Avlonya Kaiesi'nin inşasından sonra önemini kaybetmiştir. Nitekim 1506'da burada 136 muhafız bulunurken bu sayı 1568'de seksen yediye inmiştir (BA, TD, nr. 469). Ancak Osmanlılar sonraki yıllarda da bu kaleyi tamir ederek korumayı sürdürmüşlerdir. Nitekim Evliya Çelebi. Kanina'nın Kanunî tarafından yeniden tamir edilip kuvvetlendirildigini belirterek kale kitabesini nakletmektedir. Kale içindeki cami ise 1549'da yeniden inşa edilmiştir (BA, MAD, nr. 55), Sultan Süleyman Camii olarak bilinen bu eser bugün mevcut değildir.
Avlonya ve Kanina kalelerindeki muhafızlar ciddi bir saldırıya karşı koyabilecek sayıda olmadıklarından, Avlonya bölgesinin savunmasını daha çok Berat şehrindeki müslüman ahali üstlenmişti. Beratta lS83'te 1227 nefer müslüman nüfus bulunuyordu ve bunların 650'si çeşitli vergi muafiyetleri karşılığında Av-lonya'nın müdafaası ile de yükümlüydü. Avlonya Temmuz - Ağustos 1638'de bir Venedik saldırısına uğradı. Avlonya Li-manı'na sığınan on altı kadar Tunus ve Cezayir gemisini takip eden Marino Ca-pello emrindeki otuz gemilik Venedik donanması bu gemileri yaktığı gibi Av-lonya'yı topa tuttu. Bu hadise Osmanlı-lar'ı Venedik ile savaş durumuna getirdi ise de uzun müzakerelerden sonra Venedik'in 30.000 duka altın tazminat vermeyi kabul etmesi ile durum yatıştı (Temmuz 1639). Venedik saldırısını ve şehrin umumi görünüşünü tasvir eden büyük bir sulu boya tablo bugün Venedik'te bulunmaktadır.
Avlonya XVII. yüzyılda önemli ölçüde müslüman nüfusa sahip oldu. Bunların çoğu mühtedi Arnavutlar'di. Evliya Çelebi, şehrin İslâmî karakterinin ağır bastığı bu dönemi hakkında etraflı bilgi vermektedir. Onun belirttiğine göre, etrafı açık bir yerleşme yeri olan Avlonya yeşil çimenler, bahçeler, bağlar, kestane, zeytin, incir, limon ağaçları ile çevrili idi ve şehir birçok mahalleye bölünmüştü. Bunların arasında Hünkâr Camii, Mumcuzâ-de. Tabaklar, Hüseyin Ağa, Mahkeme, Çarşı mahalleleri en dikkati çekenlerdi. Bu mahallelerin her birinde cami vardı. Bunlardan sadece Kanunî Sultan Süleyman Camii kubbeli ve üzeri kurşun kaplıydı. Şehirde bedesten yoktu, fakat çe-
şitli dükkânlarda her şey satılırdı. Şehirde ayrıca beş mektep, üç tekke mevcuttu. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'-nin matbu nüshasında Avlonya'da 500 cami olduğu kaydedilmekte ise de bu bir baskı hatası olmalıdır. Çünkü müellif nüshası olarak bilinen yazmada (TSMK, Bağdat, nr. 308) sayı kısmı boş bırakılmıştır. Matbu metnin dayandığı nüshalarda ise sayı yerine üç nokta konulmuştur. Evliya Çelebi şehirde üç medresenin bulunduğunu belirtmekle birlikte bu bilgi de resmî kayıtlarla doğrulanmamak-tadır. Ayrıca şehrin nüfusunu ka!e içinde 300, kale dışında 1000 oiarak vermesi ihtiyatla karşılanmalıdır. Bu sırada şehrin nüfusu tahminen 7000 dolayında olmalıdır ve bu sayı XVI. yüzyılın başlarındaki durumdan pek farkîı değildir. Avlonya aynı zamanda Arnavutluk'un en eski Bektaşî merkezlerinden biridir. Ancak Evliya Çelebi bu hususa çok az temas eder ve sadece Şeyh Yâkub Tekke-si'ni etraflı olarak anlatır.
1690'daki geçici Venedik işgalinden sonra Avlonya XVIII. yüzyılda gittikçe gerilemeye başladı. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin idarî düzenlemeleri sonucu sancak merkezi olma özelliğini de kaybederek yeni teşkil edilen Yanya vilâyetinin bir kaza merkezi haline geldi. Bu sıralarda kasabayı ziyaret eden Arnavut dili ve Arnavutluk ilmi incelemelerinin kurucusu Georg von Hahn, burayı geri, orman içine serpiştirilmiş 400 haneden ibaret perişan bir kasaba olarak tasvir eder ve yedi minarenin görüldüğünü belirtir. 1306 (1888-89) tarihli Yanya Vilâyeti Salnamesi'nde burada yalnızca 490 ev ve dokuz hanın mevcut olduğu yazılıdır. Avlonya kazası ise 22.577 müslüman, 3316 hıristiyan - Ortodoks nüfusa sahipti. Bu rakamlar yerli nüfusun hemen hemen tamamıyla İslâmlaştığını gösterir. Ancak bu uzun tekâmülün tarihi henüz incelenmemiştir.
Osmanlı ordularının acı mağlûbiyete uğradığı Balkan Savaşı sırasında burası Arnavut milliyetçilerinin merkezi oldu. İsmâi! Kemal Vlore'nin liderliğindeki Arnavut milliyetçileri, Avlonya'dakİ bir evin balkonundan bağımsızlıklarını ilân ettiler. Avlonya I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesine kadar da Arnavutluk'un merkezi olarak kaldı. Savaştan sonra İtalyanlar burayı Balkanlar'a yayılmak yolunda önemli bir hareket üssü olarak gördüler. Fakat İtalyan kuvvetleri Arnavut milisler tarafından geri püskürtüldü. Milletlerarası anlaşmalar Avlonya'-
119
nın Arnavutluk'a İadesini sağladı. 11. Dünya Savaşı 'nda şehir geçici bir süre için tekrar yabancı işgaline uğradı ve bundan sonraki kırk yıl içinde süratli bir gelişme ve değişme dönemi geçirdi. Kasaba ve liman tamamıyla modern hale getirildi. Osmanlılar'ın kurutmaya çalıştıkları Terbufi bataklığı verimli bir sahaya dönüştürüldü. Nüfus ise 50.000'e yükseldi. Şehir modernleştirilirken, İslâmî karakteri de yok edildi ve birçok dinî bina yıkıldı. Bu eserlerden bugüne çok az şey kaldı. Yalnız Kanunî Sultan Süleyman Camii dikkatli bir şekilde restore edildi ve böylece şehrin eski İslâmî geçmişiyle ilgili tek görünür bağ bırakılmış oldu.
BİBLİYOGRAFYA:
BA, İD, nr. 34, 99, 469; BA, MAD, nr. 55; TK. TD, nr. 62; Neşrî. Cihannümâ (Taeschner), I, 217; A. von Harff. Die Pügerfahrt des Ritters Ar-noid uon Harff (1496-1499) İnşr. E. von Gro-otel, Cöln 1860, s. 66; M. Sanuto, / Diarii di Marino Sanuto (nşr. Barozzi-Berchet), Venezia 1879, II, 233, 247, 248, 536, 596, 827; ibn Kemâl. Teuârîh-iÂi-i Osman, VII, 470-471; Celâl-zâde, labakâtü'l-memâlik (nşr. P. Kappeıti, Wiesbaden 1981, s. 287-289; Yûsuf Sinan Efendi, Menâkıb-ı Şerîf ue Tarîkatnâme-i Pîrân ue Meşâyih-İ Tarîkat-ı Aliyye-i Haiuetiyye, İstanbul 1290; Evliya Celebi, Seyahatname, TSMK, Bağdat, nr. 308, vr. 362a vd.; Hammer, GOR, III, 696-698; V, 279-283; G. von Hahn, Albanische Studien, Jena 1854; C. N. Sathas, Documents in&dits relatifs a l'Historire de la Grece au mo-yen age, Paris 1888-89, VI, 229-239; Konstan-tin Jirecek, "Valona im mittelalter", lllyrisch-Atbanische Forschungen (nşr. L. von Thajlöczy), Leipzig 1916, 1, 168-187; F. Babinger, Aufsâtze und Abhandlungen zur GeschichLe Südosteu-ropas und der Leuanie, München 1966, II, 51-89; a.mlf., "Awlonya"r El2 (İng.), I, 767-768; a.mlf.. "Evlûnye", ÜDMİ, III, 556-557; Gilles Veinstein. "Une Communaute ottomane, Les Juifs d'Avlonya (Valona) dans la 2e moite du 16e siecle", Gii Ebrei e Venezia, Secoli XIV-XVIII inşr. G. Cozzi], Milano 1987, s. 781-828; Machiel Kiel. Islamlc architecture in Albania, İstanbul 1988; H. J. Kissling, "Aus der Geschich-te des Chalwer.ijjeor.dens", ZDMG, sy. 103 (1953), s. 233-289; a.mlf.. "Zur Frage der An-fânge des Bektaşitums in albanien", Oriens, XV, Leiden 1962, s. 281-286; Stefanaq Pollo, "La proclaraation de l'independance alba-naise", Studia Aibanica, II, Tirana 1965, s. 87-108; Barbara Flemming, "Zwei türkische Her-ren von Avlonya", İsi, sy. 45 (1969}, s. 310-316; Aleksander Meksi, "Rreth arkitektures se xhamive te Shekujve XV-XVI ne Shqiperi" (Sur l'architecture des mosquees des XV1-' et XVIe siecle en Albanie), Monumentet, I, Tirana 1987, s. 163-172; Gjergj Frasheri, "L'evolutkra de rarchitecture islamique albaniaise des mosquees", a.e., II, Tirana 1986, s. 51 -76; Apoi-lon Baçe, "Kalaja e Vlores", a.e., V/6, Tirana 1973, s. 43-57. ı—ı
Dostları ilə paylaş: |