Fıkıh - Fakih
• Fıkıh, emirler ve yasakları çerçeveleyip şeriat ilmi... Fakih de bu ilmi kaynağından veya kıyas yoliyîe devşiren din bilgini...
• İlimlerin, Tefsir, Hadîs, Usul, Kelâm bilgilerinin yanı başında en faziletlisi Fıkıh'tır ve .lügatte bir şeyi bilip anlamak mânasına gelir.
• Fıkıh ilminin kurucusu ve sistemlendiricisi, özü Resulde ve sa-habüerinde olmak üzere İmâm-ı Âzam Sbû Hanife Hazretleri... İmam Ebu Yûsuf, Muhammed, Züfer, Hasan bin Ziyâd gibi, içtihad makamını müstakil olarak temsil etmenin bir derece altındaki büyükler... İmâm-ı Âzam'ın talebeleri ve çırakları... Onların bazı meselelerde üs-tadlanna aykırı görüşleri de olmuş ve hattâ Ebû Yûsuf ile İmâm Mu-hammed'in ittifakla İmâm-ı Azam'a muhalif çıktılar. Bazı meselelerde onların reyleri tercih edilmiştir. Lokomotife bağlı birinci vagon...
• İmam-ı Âzam, Kâbede iki rekât namazı bütün bir hatimle kılan 40 yıl yatsı namazının abdestini sabaha kadar sürdüren, yani 40 yü geceleri uyumayan ve ibâdet eden, faizi hatırlatması yüzünden borçlusunun gölgeli ağacı dibinde oturmayan, haşyet, vecd, aşk, dehâ capmda mantık ve melek derecesinde ahlâk sahibi büyük zat... Dördü. de büyük, hak mezhep sahiplerinin...-
• İmâm-ı Şafiî diyor ki: «Ebû Hanife bütün müçtehitlerin babasıdır ve ben ne öğrendimse onun talebesi İmâm-ı Muhammed'den öğrendim.»
İmâm-ı Muhammed İmâm-ı Şafiî'nin annesiyle evlenmiş ve kaleme aldığı bin kadar kitap bu kaynaktan gelmişti.
• Önünden geçerken «buyursunlar, seyyidimiz, efendimiz!» diye-İmâm-ı Âzam'ın dâvetine mazhar olan, fakat selâm verip yoluna devam eden büyük velî İbrahim Ethem... Talebeleri İmam-ı Âzam'a sorarlar: «Sizin gibi bir mezhep kurucusu nasıl olur da hakîr bir dervişe efendimiz, seyyidimiz diye hitap eder? Cevap: «Şunun için ki, o Al-lahın zatiyle meşgul, bizse işin dedikodusiyle...» Düşünelim, İmâm-ı Âzam'daki bâtın kemâlini... O bâtın olmasaydı bu zahir meydana gelmezdi. Bâtında Üstadı Ma'ruf-u Kerhi olmasaydı da İmam-ı Âzam, derecesini bulamazdı.
• Fakih, İmâm-ı Âzam ve öbür hak mezheplerin imamları, başta müstakil, tâbi, hüküm çıkarıcı ve sadece ve zahirinden nakledici şekilleriyle basamak basamak iner, ve bu suretle «kıyas» dameleşir. Vagonlar misâli...
• Kitap, Sünnet, İcma'dan sonraki öğretme ve anlatma mektebi fıkıh... Öbür basamaklara erdirici olarak en faydalı ve lâzım eşik...
• Malûrn sanılıp da meçhul üstüne meçhul örtüler altında bırakılan ve böylece hiç bilmemekten beter bir uçuruma itilen aziz hakikatleri dile getirebilmek, ancak, fıkıh ilmini tekerlemeden kurtarmış olanlara nasib... Çilesini çekenlere...
Kur'ân Ve Hadîs
• Kur’an’ın, sonu gelmez mâna ve delâletlerini «Kitap» bölümünde, güneşe nisbetle kıvılcım kadar olsun, aydınlatmaya çalıştık. Bu bahisle ona eklenecek hikmet, Allahın kelâmını ezelî ve ebedi bilmek, zahiri ne söylese de tek harfine bütün bir kâinat sığdığını sezmek ve ona böyle bir kutsiyet hâlesi içinde saygı göstermektir. Alâkalı bölümlerde tek tek belirteceğimiz saygı şekilleri, İslâmî nizam bahsinde şöylece özleştirilebilir: İçinden nizâmların nizâmı tüten, ancak yürek hizasında ve baş üstünde taşınabilecek, topyekûn varlığın hesabını verici, kelimeler içinde ve kelimeler üstünde İlâhî hitap...
• Allah Resulünün her sözü, her hareketi, her tavrı, hattâ bazı meseleler karşısında susmaları veya gülümsemeleri «Hadîs» çerçevesine girer.
• Kur’an’ın, dünya ve âhiret, ferdî ve içtimaî, hususî ve umumî her sahada tefsir, tatbik ve ilhamı diye ifâde edilebilecek olan hadisler, İslâmî ve insanî ideâl nizâmın temeli...
• Nasıl Kur’an’ın şifâ tesiri o mukaddes zülâli akıtacak olan borunun, yani insan ağzının kıymet ve saffetine bağlı ve üfürükçü marifetlerinden uzaksa, hadîslerin de emniyet ve asliyeti, onları nakleden, rivayetçiden rivayetçiye iliştiren, muhkemleştiren üstün din büyüklerine tâbi... Zira Kur'ân tahrif edilmezken hadîs kasıtla bozulabilir, uyduruîabilir, sakatlandırılabilir. Bu cinayeti işleyenlerin yeri, Peygamber ifadesiyle «ateş»tir.
• Bugün, Kur’an’ın tahrif kabul etmez mucizesi yanında, yine İlâhî bir tecelli olarak tamamlığını koruyan ve üzerilerinde tek şüpheye yer bırakmayan hadîsler «Kütüb-ü Sitte» isimli 6 kitapta toplanmıştır. En başta Buharı ve sonra Müslim hadîsleri...
• Nasıl dinde dış ilim, iç feyze bağlanmadan yemişini veremez, iç feyz de dışa uymadan kıymet belirtmezse, İmâm-ı Âzam misalinde olduğu üzere, hadîs nâkilleri, iç ve dış teyid gücünde kimseler olmalı... Buhar! Hazretleri her rivayeti sağlam senetli dış ölçülere bağladıktan sonra, yeni bir gusül abdesti alır ve Peygamberin ruhanî huzuruna .arzedip rivayeti tasdik ettirirdi.
• Emin hadîs nakledicilerinde, ilimle beraber ahlâk o mertebededir ki, yeni bir hadîs bildiği söylenen bir adamı görmek için bir hadîs âlimi Arap illerinden Buhara'ya kadar gider de, bu adamın boşanmış atını ona boş torba tutarak yakalamaya çalıştığını görünce «ben atım bile aldatandan hadîs kabul edemem!» der ve adamın yanma uğramadan çekip gider, o kadar yolu tekrar teper.
• «Benden size bir hadîs nakledilince eğer o size hoş gelmiyor, içinizi karartıyorsa, bilin ki, benim değildir; eğer ferahlatıyor, zevk ve şevk veriyorsa benimdir!» buyuran Kâinatın Efendisi, hikmetin bu derecesine varmakla, peygamberlik delillerine birini daha ilâve etmişlerdir. Bu çapta lûtufkâr bir sözü ancak bir peygamber söyleyebilir. Memuriyetini belirtmekte, tevazuda, rahmette, hadîslere mevki göstermekte ve insan ruhunu zaptetmekte mucize çapındaki bu kelâm, birkaç satır içinde değei, cilt cilt kitapla bestelenmeye lâyık...
• Çölde susuzluktan solumakta ve kıvranmakta bir köpeğe matrasındaki son damlaları içirtip «her bağrı yanana su vermek büyük sevaptır» hadîsine saygısını gösteren ve bu işi köpek için değil, hadîs için yapan velî sırrı kavramıştır. Buna mukabil pişmiş eti bıçakla kesmenin mekruh olduğunu öne süren yobaz, acaba meseleyi Peygamber ruhaniyetine sorabilmiş midir?
Kudsî Hadîs
• Hadîsler iki şubelidir. Birincisi her nefesi Allah ile olan Resuller Resulünün kendinden söyledikleri, öbürü de üzerlerine bir nur huzmesi düşerek doğrudan doğruya Allah’ın kelâmını dile getirmeleri... İkincisine «Hadîs-i Kudsî» tâbir edilir.
• Kudsî hadîs ile Kur'ân arasındaki fark, birinin melek vasıta-siyle öbürünün doğrudan doğruya vahyedilmesi... Kur'ân vahyinde üzerilerine yıldırım düşmüş gibi sarsılan, hattâ bir defasında dizlerine dokunmuş-bir şahabının helak olma haline geldiğini gören Allah Resulü, Kudsî hadîs ânında kendilerinden uzaklaştırılmış olmakla kalıyorlardı. Kudsî hadîs'te, Sevgilisinin ağzından konuşan, Allah-tır ve onlarda emir ve yasaklardan ziyâde sırlar ve hikmetler yer almaktadır. Şöyle: «Sen olmasaydın, sen olmasaydın, eflâki yaratmazdım!...» Ve şöyle: «Ben insanın en büyük sırrıyım; ve insan benim en büyük sırrım...»
Dostları ilə paylaş: |