ABHAZYA
Kafkas Sıradağları ile Karadeniz arasına sıkışmış bir sahil şeridi olarak uzanan 8660 km2 genişlikte, 535.000 nüfuslu ülke. Sahil uzunluğu 240 km olup kişi başına düşen milli geliri 2500 dolardır. Başkenti Suhum şehridir.
Abhazların bilinen tarihi M.Ö. 331'e kadar uzanır. İlk Abhaz kralı ikinci Lawan, Abhazya’ya Batı Gürcistan’ı da katarak ilk Abhaz Krallığını kuran İkinci Lawan'dır. M.S. 3. ve 4. asırlarda Hıristiyanlar Abhazya’yı hakimiyetleri altına aldılar. Pitsunda şehrini dini merkez yaptılar. 5 ve 6. asırda Hıristiyanlık, Abhazya’nın resmi dini oldu. Asilzadeler Bizans kültürünün etkisinde kaldı. Yedinci asırda Abhaz kilisesine muhtariyet tanınarak, Pitsunda konsülü diğer konsüllerle eşit hale getirildi. Sekizinci asırda İslam ordularına karşı Gürcülerin yanında yer aldılar. Gürcü, dil ve kültürünün etkisine girip, Gürcü kilisesine bağlandılar. Onuncu asırda Bizans hakimiyetine girdiler. Daha sonra tekrar Müslümanların nüfüz sahası içine giren Abhazlar, Selçuuklular, Harezmşahlar ve İlhanlılara vergi verdiler. On beşinci asırda yeniden bağımsız oldular. On beşinci yüzyılın ikinci yarısında Osmanlının adil idaresini tercih ettiler. Başşehirleri Suhumkale adıyla Osmanlı şehirleri arasına katıldı. Abhazlar, İslamiyetle şereflenerek 1578-1810 yılları arasında huzur dolu günler yaşadılar. Müslüman olan Abhazlara Abaza ismi verildi. Birçok abaza, devlet adamı olarak Osmanlı Devletinin üst kademesinde vazife aldı (Bkz. Abazalar). Ruslar, 1810’da Suhumkale’yi, 1864’te Abhazya’yı işgal ettiler. Osmanlılar, Abhaz, Çerkes, Çeçen ve Kırımlıları bir konfederasyon şeklinde biraraya getirmeye çalıştılar. 1821-1824, 1830, 1840 ve sonrasında Şeyh Şamil, Muhammed Emin ve Maan Kats gibi liderlerin önderliğinde diğer Kafkas müslümanları ile birlikte Abhazlar da, Ruslara karşı kahramanca savaştılar. 1864 yılına kadar süren çete savaşlarında Abhazların yarısı şehid oldu. Rusların Abhazya’nın başına getirdikleri beyin Rus himayesinde kalmak teklifine halk karşı çıktı. Güçleri tükenene kadar savaştıktan sonra Osmanlı topraklarına göç ettiler. Rusya, Abhazya dahil Kuzey Kafkasyayı tamamen işgal etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde 1200 kişilik bir Abhaz birliği Suhumkale’yi Rus işgalinden kurtardı. Ancak hiçbir yerden yardım alamamalarına rağmen Ruslarla uzun zaman mücadele ettikten sonra şehri tekrar teslim etmek mecburiyetinde kaldılar. Ruslar Kafkas bölgesinin işgalinde kendilerine yardım eden hıristiyan Gürcüleri, Müslüman Abhazların yerlerine yerleştirdiler. 1917’deki Rus ihtilali sonrasında biraz rahatlayan Kafkas müslümanları, 1918’de Dağlık Kafkas Cumhuriyetini kurdular. Ancak aynı yıl içerisinde Abhazya, Gürcü ordusu tarafından işgal edildi. İşgal, 1921 yılında bolşeviklerin burayı bağımsız Sovyet-Sosyalist Cumhuriyeti ilan etmelerine kadar devam etti. Stalin döneminde Abhazya Cumhuriyeti, çok küçük olduğu iddiasıyla Gürcistan’a ilhak edildi (1931). Gürcistan’a bağlı Özerk Abhazya Cumhuriyeti’nde halk Gürcüce öğrenmeye mecbur tutuldu. Türkiye’den kaçan Ermeniler Abhazya’ya yerleştirildi. Göçürülen Gürcü nüfusla birlikte ülkede Abhazların oranı gittikçe azaldı ve % 18 gibi bir rakama düştü. Abhazya aydınlarının % 80’i kurşuna dizildi. Binbir çeşit baskı ve zulüm, Sovyetler Birliği’nin çatırdamasına kadar devam etti. 25 Ağustos 1990 günü, Abhaz Parlamentosu, aldığı bir kararla Abhazya’nın bağımsızlığını ilan etti. Vladislav Ardzınba, cumhurbaşkanlığına seçildi. Gürcistan, Abhazya’nın bağımsızlığını tanımadı. Gürcistan’ın, özerk bölgeleri ilhakı yolundaki faaliyetleri ve Rusya federasyonunun da bunu desteklemesi otuza yakın Kafkas kavmini birliğe itti. 1991 yılında Abhazya’nın başkenti Suhum’da bir araya gelerek, Kafkas Halkları Konfederasyonu’nu kurma kararı aldılar. Gürcistan ve Ermenistan’ın kendilerini yutmasına mani olacak ve emniyetlerini sağlayacak güçlü ve caydırıcı bir orduyu Kafkas Barış Gücünü kurmaya karar verdiler. Abhazlar, Çeçenler, Adigeler, Kabartaylar, İnguşlar, Güney ve Kuzey Osetler, Abazinler, Sapsıglar, Çerkezler, Avarlar, Dargılar, Lezgiler ve Laklar konfederasyona taraftar oldular.
14 Ağustos 1992 günü Gürcistan kuvvetleri, içişleri bakanının kaçırılarak Abhazya’da saklandığı iddiasıyla başkent Suhumi’ye girdi. İstiklallerini korumak isteyen Abhazlar, diğer Kafkas kavimlerinden ve Türkiye’deki din kardeşlerinden aldıkları yardımlarla mücadeleye başladılar. Binlerce gönüllü, bu atayurdunu korumak için silah başına koştu mücadeleye katıldı (Ekim-1992).
ABİDE
Alm. Denkmal (n), Monument (n), Gedenkstein (n), Fr. Monument (n.), İng. Monument. Önemli şahıslar veya hadiselerin hatırasını devam ettirmek düşüncesiyle yapılan mimari eserler, heykeller. İnsanlar, unutulmamaya, hatırlanacak eserler bırakmaya tarih boyunca çok önem vermişlerdir. Kazılardan çıkan eserler, Mısır’daki ehramlar, buna birer misaldir. Abideler, bulunduğu devrin mimarisine göre gelişme göstermişlerdir. Bazan mezarlık mimarisi olarak, bazan cami olarak, bazan da kahramanlığı ifade eden meçhul asker abidesi ve zafer takları olarak görülürler.
Memleketimizin her köşesi, atalarımızdan bizlere hatıra, miras olarak kalan abidelerle doludur. Yüzyıllardır eskimeyen camilerimiz, yıkılmayan köprülerimiz ve kalelerimiz, bunlardan sadece bir kısmıdır.
ABİDİN PAŞA
Osmanlı devlet adamı ve şairlerinden. Arnavutluk ileri gelenlerinden Prevezeli Ahmed Dino Beyin oğludur. 24 Mart 1843 tarihinde bir Salı günü Preveze’de doğan Abidin Paşa, tahsilini tamamladıktan sonra, silahşörlük hizmetiyle saraya girdi. Bir süre sonra doğum yeri olan Preveze’de mutasarrıf muavinliği ve merkez kaymakamlığı yaptı. İzmir’deki vazifesinden sonra, Sofya mutasarrıflığı ve Bosna komiserliğinde bulundu. Bosna’dayken Devlet-i aliyyenin borçlanması, borsa muameleleri ve maliye hakkında yazdığı kitabını Maarif Nezaretinin izniyle bastırdı. 1877’de Rus Harbi sonunda Epir sınırı için Yanya’da toplanan olağanüstü komisyon başkanlığında, 1878’de de Diyarbekir, Elazığ ve Sivas illeri ıslahat işleri birinci komiserliği vazifelerinde bulundu. 1879’da Sivas ve Selanik illeri valiliklerine ve aynı sene vezirlik rütbesiyle Hariciye nazırlığına getirildi. Ayrıca Babıali’de çok önemli komisyonlarda bulunduğu gibi, emir üzerine mebusların halk tarafından birinci ve ikinci dereceden seçimine dair yapılacak tüzüğün taslağını hazırladı. Üç ay bu vazifede kaldıktan sonra, mecidi nişanıyla Adana valiliğine tayin edildi.
Dört sene dokuz ay kaldığı bu vazifedeyken Abidin Paşa, Mesnevi-i Şerif’i tercüme ve şerh etti. 1885 senesinde Sivas valiliğine tayin edildiyse de bir sene sonra Ankara valiliğine getirildi. Sekiz sene kadar bu vazifede bulunan Abidin Paşa, 1894 senesinde Cezayir-i Bahrisefid (Akdeniz adaları) valiliklerine atandı. 1906 senesinde Yemen işlerini ıslahla ilgili komisyonda görevli iken, 1908 yılında İstanbul’da vefat etti. Kabri, Fatih Camii bahçesindedir.
Abidin Paşa vazifeli bulunduğu yerlerde idareciliği ve davranışları ile kendini halka sevdirmişti. Ana dili Türkçeden başka Arapça, Farsça, Arnavutça, Fransızca ve Rumcayı çok iyi bilirdi. Rumca şiirleri İstanbul ve Paris’te yayınlanmıştır.
Abidin Paşa, Mesnevi-i Şerif’in birinci kıt’asının şerhini yapınca, bir nüshasını da Cevdet Paşaya göndermişti. Cevdet Paşa, onu, böyle bir şerhi, özellikle devrin diliyle yazmasından dolayı takdir etmiştir. Fakat Cevdet Paşa asıl konuya Abidin Paşanın; "Mesnevi-i Şerif, altı cildden ibaret olup, altıncı cildin nısfı sanisiyle yedi cild üzere bulunur.” demesi üzerine geçmiş ve bütün mesnevilerin altı cild olduğunu belirterek düzme olan yedinci cild üzerinde geniş olarak durmuştur. Paşa, çeşitli cephelerden bu cildi ele almış ve Celaleddin-i Rumi hazretlerinin olmadığını isbat etmiştir.
Abidin Paşa da üçüncü defa bastırdığı encümenin birinci cildinde Cevdet Paşanın bu haklı tenkidi karşısında eski fikrinden dönmüştür.
Abidin Paşa, Mesnevi şerhinde, Mesnevi’nin birinci beyti olan:
Bişnev ez ney çün hikayet miküned,
Ez cüdayiha, şikayet miküned.
“Dinle neyden nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikayet ediyor.” beytinin açıklamasını yaptıktan sonra, şerhine başlayarak, ney’in, insan-ı kamil olduğunu dokuz şekilde isbat etmektedir. Bunlardan birincisi şu şekildedir: “Neyden maksad, arif ve akıllı insandır ki, ağzından daima aşıkane, leziz ve manidar sözler çıkar. Bu beytin ikinci mısraında “Ez cüdayiha şikayet miküned” (Ayrılıklardan nasıl şikayet ediyor.) buyrulması, arifin, yani Allah adamının ruhani alemden ayrılıp dünyada bulunmasından, kendini gurbette hissetmesinden ve üzücü, daima değişip duran hadiselere giriftar olmasından şikayet etmesidir.
Mesnevi-i Şerif’in bu ilk beytinde Celaleddin-i Rumi kuddise sirruh işitme işiyle ilgili olan "Bişnev" (işit) emri ile söze başlamaktadır. Bundan maksadı, hem beyan buyurdukları ney’in sedası tabii olarak işitilmeye muhtaç, hem de işitme duyusunun diğer duyu organlarından ve uzuvlarından daha faziletli, değerli olmasındandır. İşitme organı ve duyusundan sonra uzuvların en kıymetlisi olan göz bile, yalnız bazı sınırlı ve maddi şeyleri görebiliyor. Kulak ise, maneviyatı, akıl ile idrak olunabilen şeyleri, yani ma'kulatı ve birçok hikmetleri işitebilmektedir. Allahü tealanın peygamberleri (ala nebiyyina ve aleyhimüssalevatü vetteslimat) bütün insanlık için iki cihanın saadetine vesile olan Allahü tealanın emir ve yasaklarını tebliğ için, tabii olarak işitenlerin, işitme duyusuna müracat ederlerdi. Göz, ışıksız vazifesini yapamamaktadır. Kulak ise zahiri yardımcılara muhtac olmayıp, daima binlerle çeşit ses ve sedayı işitip, idrak eder ve aklın nurunu malumatını her şeyden ziyade artırır ve insanın kadrini yüceltir.
Mesnevi’nin bu beytinden arifin, yani veliyy-i kamilin ney’e benzetilmesinde bazı hikmetler mevcuttur. Mesela, ney önce kamışlıkta bulunuyordu. Kesilmemişken daima büyüyüp gelişiyor, taze hayat buluyordu. Kesildikten sonra ise kurudu. İşte arifin ruhu da, ruhlar aleminde nihayetsiz manevi nimet ve lezzetlere mazhar iken, dünyaya gelince, adeta ab-ı hayat gibi olan o ruhlar aleminden mahrum kaldığından susuz kalmış kamış gibi kurudu.
Abidin Paşanın başka eserleri de vardır. Bunlar; 1) Alem-i İslam'ı Müdafaa: Bir Hıristiyan papazın Kur’an-ı kerim hakkındaki görüşlerine cevaptır. 2) Meali-i İslamiyye: İslam dininin değeri ve üstünlükleri hakkındadır. 3) Seadet-i Dünya: Ahlakla ilgilidir. 4) Kaside-i Bürde Tercümesi'dir.
Dostları ilə paylaş: |