Rehber ansiklopediSİ 1



Yüklə 3,06 Mb.
səhifə71/133
tarix21.10.2017
ölçüsü3,06 Mb.
#8653
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   133

AĞIZ


Alm. Mund (m.), Fr. Bouche (f.), İng. Mouth. Önde dudaklardan başlayıp, arkada geniz ve yutak boşluğu ile nihayetlenen, yanlarda yanakların, üstte üst çenenin ağız tavanını yapan sert ve yumuşak damak ile altta alt çenenin ağız tabanını teşkil eden yumuşak dokulardan ibaret en iç tabakanın sınırladığı boşluk.

Sindirim organı denilince ilk akla gelen ağızdır. Yiyecekler ağıza, dudak, dişler ve dil vasıtasıyla alınıp, burada ufaltılırlar. Tükrük vasıtasıyla kayganlaştırılıp, küçük lokmalar halinde yutulurlar.

Nişastanın sindirimi ağızda başlar. Nişastalı besinlerin ağızda uzun süre çiğnenmeleriyle tatlanmaları, tükrükde bulunan “Amilase” fermentinin nişastayı parçalayıp, küçük şeker moleküllerine ayırmasındandır. Tat ve koku organları ağıza giren maddenin vasfını kontrol eder. Besinlerin bozuk olup olmadığı da tat ve koku organlarınca anlaşılır.

Ağızdaki dişler, çene kemiklerindeki diş çukuru denen boşluklara oturmuştur. Ağız boşluğunun önde ve arkada olmak üzere iki deliği vardır. Ağız deliği denilen ön kısmını dudaklar çevirmişdir. Dudaklar kas ve epitel (örtücü) dokudan yapılı iki kıvrımdan meydana gelmiştir. Dudakların kalınlıkları ırka, yaşa ve cinse göre değişir. Yeni doğan çocuklarda dudaklar kalın ve büyüktür. Yaşlılarda, dişsizlerde dudaklar içeri doğru kıvrıktır.

Ağızın arka deliğine “boğaz” denir. Boğaz, ağız boşluğuyla yutak boşluğunu birleştirir. Boğazı, üstte yumuşak damak ve onun ortasındaki küçük dil ile altta dil sırtının arka bölümü sınırlar. Dişler ağız boşluğunu iki kısma ayırır. Bunlara ağız yayları denir. Dişlerin önünde ve yanda olanına ağız dalızı adı verilir. Arkadaki yay ise asıl ağız boşluğudur. Dişler birbirine değince, ağız ancak dilin sığabileceği bir boşluk halini alır. Alt çene üst çeneden ayrılacak olursa bu boşluk genişler. Ağız boşluğunun yan duvarlarını meydana getiren yanaklar, kas ve örtücü hücre dokularından teşekkül etmiştir. Dudak ve yanaklara ancak meme emen, besinleri çiğneyen canlılarda rastlanır.

Ağız boşluğunun içi mukoza denilen ve canlı hücrelerden meydana gelmiş bir zarla örtülüdür. Mukozanın altında sayıları pekçok olan küçük tükrük bezleri bulunur. Ağızda üç çift büyük tükrük bezi vardır. Bunlar da; çenealtı bezleri, dilaltı bezleri ve kulakaltı bezleridir. Bu üç çift tükrük bezi yine üç çift kanallarıyla ağız boşluğuna salgılarını boşaltırlar. Ağıza dökülen salgıların bütününe tükrük denir.


AĞIZ KOKUSU


Alm. Mundgeruch, Fr. Mauvaise haleine, İng. Foul breath. Bir insanın ağzından yayılan anormal koku. Normal bir insanın ağzı kokmaz. Hastalıklara göre insanın ağız kokusu da değişir. Hastanın kendisi tarafından duyulan ağız kokularından başka, hasta tarafından işitilmeyen ve çevre tarafından hissedilen ağız kokuları da vardır.

Bozuk ağız (özellikle diş ve diş eti) hijyeni, ağız içi kanserleri, bademcik iltihabları, sinüzit, aftlar, yemek borusu, mide ve alt sindirim sistemi rahatsızlıkları (keseleşme, gastrit, ülser, kabızlık, barsak tıkanması ve sindirim sistemi kanserleri); akciğer absesi, kanseri ve diğer ağır akciğer hastalıkları ağızda koku yapabilir. Bütün sistemler tarandığı halde sebebi anlaşılamayan ağız kokusu (nefes kokusu) vak’aları da vardır.

Birçok insanlar sabah kalktıklarında nefesleri fena kokar. Bütün gece tükrük ifrazı durur, dil hareket etmez. Bakteriler bu ortamda besin artıklarını daha kolay parçalar. Bakterilerin yaptığı bu işlemle fena bir koku meydana gelir. Akşam yatmadan dişleri fırçalamakla veya misvakla temizlemekle bu kötü koku kaybolur. Bazı ağız kokularında, sabah aç karna biraz maydonoz, bir domates veya yeşil bir sebze yemek veya karanfil ve nane şekeri çiğnemek kokuyu giderir veya hafifletir. Ağız gargaraları ağız florasını bozduğu ve ağzı kuruttuğu için kullanılmamalıdır.

Birkaç hastalıkta, ağızda karekteristik bir koku olur; ancak tıbbi teşhiste ağız kokusunun çok büyük önemi yoktur. Yine de bir çok acil vak'ada ilk teşhis için ağız kokusu yol gösterici olabilir. Mesela, şeker hastalığında hasta komaya girerse, ağzı aseton kokar. Aseton kokusu uzun açlıklarda da duyulur. Ancak açlıkla olanı her zaman vardır. Aseton kokusu, çürük elma kokusunu andırır. Üremi komasında nefes amonyak kokar. Amonyak kokusu, beklemiş idrar kokusuna benzer. Karaciğer abselerinde ve komasında nefes küf kokar. Akciğer vereminde de toprak kokusundadır.


AĞLAMA DUVARI


Alm. Klagemauer, Fr. Mur des lamentations, İng. Wailing Wall. Yahudilerin, Süleyman aleyhisselamın Kudüs’te yaptırdığı Beyt-ül-Makdis (Mescid-i Aksa)ten kaldığına inandıkları ve kutsal kabul ettikleri duvar. Yahudilerin ha-Kotel ha-Ma’aravi (batı duvar) dedikleri bu duvar zamanla Hıristiyanlığın tesiriyle “Ağlama Duvarı” olarak adlandırılmıştır. Yaklaşık 485 m uzunluğunda olan Ağlama Duvarı, toprak seviyesinin üstünde yirmi dört büyük taş sırası ile yer altında kalan on dokuz taş sırasından meydana gelir. Yüksekliği toprak seviyesinden itibaren 18 m olup 6 metresi mabed alanının seviyesini aşmaktadır. Taşlardan bazılarının uzunluğu 12 m, yüksekliği 1 m, ağırlığı ise 100 tondan fazladır. 1967 Arap-İsrail (Altı Gün) Savaşına kadar sadece 30 metrelik kısmı ibadet için kullanılmaktaydı. Bugünkü haliyle duvarın en üstünde bulunan on bir sıra, İslami dönemden kalmadır. Geri kalan kısım ise hazret-i Süleyman zamanından kalma olmayıp Herod (Hirodes) dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır.

On iki kabileye ayrılmış olan İsrailoğulları Süleyman aleyhisselamın vefatından sonra iki devlete ayrıldılar. On kabile İsrail devletini, diğer iki kabile ise Yahuda devletini kurdular. Azgınlaşarak hak yoldan ayrıldılar ve taşkınlık ettiler. Gadab-ı İlahiye uğradılar. İsrail devleti M.Ö. 721’de Asuriler, Yahuda Devleti de M.Ö. 586’da Babilliler tarafından yıkıldı. Asuriler, Babil Devletini işgal etti. M.Ö. 587’de Asuri Hükümdarı Buhtunnasar Kudüs’ü yakıp, yıktı. Yahudilerin çoğunu öldürdü, kalanlarını da Babil’e sürdü. İran hükümdarı Şireveyh, Asurileri yenince Yahudilerin tekrar Kudüs’e dönmelerine izin verdi.Yahudiler M.Ö. 520 senesinden sonra Mescid-i Aksa’yı yeniden imar ettiler. Önce Perslerin, sonra da Makedonyalıların idaresi altında yaşadılar. M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandanı Pompey tarafından işgal edildi. Pompey de yahudileri dağıttı, şehri ve Mescid-i Aksa’yı yaktı, yıktı. Böylece Yahudiler, Roma Devleti hakimiyetine girdiler. M.Ö. 20 senesinde Romalıların Filistin’deki Yahudi Valisi Herod, Mescid-i Aksa’yı eski ölçüleri daha da genişleterek yeniden yaptırdı. Yahudiler daha sonra Roma hakimiyetine isyan ettiler. M.Ö. 70 yılında Romalı kumandan Titüs, Kudüs’ü tamamen yaktı, yıktı. Şehri viraneye çevirdi. Beyt-i Mukaddes (Mescid-i Aksa) de yandı. Sadece batı duvarı kaldı. Sonra Titüs’ün yaptırdığı ve 120 yılındaki tamiratta bu duvarın aynen kaldığı kabul edilir. Kudüs’ün doğu kesiminde Kubbetü’s-Sahra Camiinin de bulunduğu Harem-i şerifin batı tarafında Tyropean Vadisinin kayalık tabanı üzerinde yer alan Ağlama Duvarı, M.S. 1. yüzyıldan itibaren Yahudiler tarafından Mukaddes kabul edilmeye başlandı. Yahudilerin önünde ibadet ettikleri bu duvar, Kudüs’ün ve Beyt-i mukaddesin yakılıp yıkılışını; esir olarak Romalılar tarafından başka ülkelere sürülüşlerini anmak; hatıralarını tazeleyip, kinlerini bilemek; mabede yeniden kavuşup Yahudi hakimiyetini kurmak hayali içinde dua ve gözyaşı ile yaslarını sürdürmelerini sağlamıştır. Bu duvar yüzyıllarca Yahudilerdeki milli ve dini şuuru ayakta tutmuştur. Yahudilerin inanışına göre, “Bu duvar yıkılmayacak ve Rab, mabedin batı duvarını asla terk etmeyecektir.”

İlk zamanlarda duvarın yanında herhangi bir ibadet yeri yapılmamış, hatta Yahudilerin Kudüs’e girmeleri bile yasaklanmıştı. Fakat Ağlama Duvarı muhafaza edilmiş ve Mescid-i Aksa tamir edilmişti. Kudüs İslam hakimiyetine girdikten sonra, Yahudiler serbestçe Kudüs’e girebilmişler ve ibadet edebilmişlerdir. Ağlama Duvarı önüne gelerek dua etmişlerdir.

Osmanlıların Kudüs’ü fethetmelerinden ve İspanya'dan kovulan Yahudilerin Kudüs’e göçme veya burayı ziyaret etme imkanının doğmasından sonra Ağlama Duvarı Yahudiler için devamlı bir dua yeri haline gelmiştir. Osmanlılar yahudileri himaye ettikleri gibi Mescid-i Aksa’yı ve Ağlama Duvarını tamir ettirip, yıkılmaktan korumuşlardır. Bölgede Yahudi nüfusunun artmasından sonra Yahudiler Ağlama Duvarı önüne, sıralar, masalar koymak ve o bölgedeki evleri yıkmak istediyseler de Müslümanlar buna mani oldular. 1929 senesinde Ağlama Duvarı sebebiyle Müslümanlarla Yahudiler arasında olaylar çıktı. Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından kurulan bir heyet, duvarın Müslümanların mülkiyetinde olduğuna ve Yahudilerin orada dua edebileceklerine karar verdi.

1948 senesinde Kudüs’ün doğu kesiminin Ürdün’ün eline geçmesi üzerine Yahudilerin bu duvarı ziyaret etmeleri yasaklandı. 1967 Arap-İsrail Savaşında Kudüs’ün doğu yakasının İsrail tarafından işgal edilmesi üzerine bu hadiseyi asker sivil bütün yahudiler duvarın önünde büyük bir coşkuyla kutladılar. 2000 yıllık İsrail rüyasının gerçekleştiğini ilan ettiler. Daha sonra ise duvarın bulunduğu bölgedeki mahalle yıkılarak geniş bir alan açıldı. Ağlama Duvarını Süleyman aleyhisselamın yaptırdığı mabedden bir kalıntı olarak kabul ettikleri kutsal bir mekan sayan Yahudiler, mabedin yıkılış yıl dönümü olmak üzere çeşitli vesilelerle dua ederler. Yahudilerin en büyük hedefi, bu mabedin eski ölçülerine göre yeniden yapılmasıdır. Beyt-i Mukaddesin eski ölçülerle yeniden yapılabilmesi için bugünkü Kubbetü’s- Sahranın ve Mescid-i Aksa’nın yıkılması gerekmektedir.


Yüklə 3,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin