AHD-İ CEDİD
Alm. Neues Testament (n), Fr. Nouveau Testament, İng. The New Testament. Kitab-ı mukaddes’in sadece hıristiyanlara ait olan ikinci kısmı yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazdığı İncil kitapları ve Luka’nın Resullerin işleri kitabı ile Havariler ve Pavlos’un yazdıkları Mektuplar'dan meydana gelen kısımlar.
Ahd-i Cedid’i teşkil eden kitaplar aynı zamanda ortaya çıkmış ve aynı tarihte yazılmış olmayıp, Ahd-i Atik’te olduğu gibi uzun süre şifahi (sözlü) olarak nakledilmiş, daha sonra yazıya geçirilmişlerdir.
Bugünkü Kitab-ı mukaddes’in Ahd-i Cedid kısmında bulunan dört İncil; Matta, Yuhanna, Luka ve Markos tarafından yazılmışlardır. Bunlardan yalnız İsa aleyhisselamın teyzesinin oğlu Yuhanna, İsa aleyhisselamı görmüş fakat İncil’ini onun semaya (göğe) kaldırılmasından sonra Samos’ta yazmıştır. Luka ve Markos ise, İsa aleyhisselamı hiç görmemişlerdir. Bunlardan Markos, Petrus’un tercümanı idi. Petrus’tan işittiklerini Roma’da Yunanca yazmış, bu yazılarına Markos İncili denilmiştir. Luka ise Antakyalı bir papaz olup, İsa aleyhisselamı hiç görmemiş. İsa aleyhisselam göğe çıkarıldıktan sonra yahudi dönmesi olan Bolüs (Pavlos) tarafından İseviliğe alınmıştı. Bolüs’ün zehirli fikirleri ile aşılanarak Luka İncili adıyla elde bulunan dört İncil’den en yanlışını yazdı. Matta da havarilerden değildi. Yazdığı İncil’e Bolüs’ün fikirlerini karıştırdı. Yalnız Matta İncili’nin değil, Yuhanna İncili’nin de başkası tarafından yazıldığı veya değiştirildiği iddia edilmektedir. Kısaca bu dört İncil, hakkında birbirlerinden farklı bir çok rivayetler vardır. Bütün dünyanın birleştiği bir husus, bu dört İncil aynı hadiseleri başka anlatan ve insan eliyle yazılmış hikayelerden ibaret olduğudur.
İsa aleyhisselam hakkında Kur’an-ı kerimde bildirilen şeyle, İncil’lerin muhtevası arasında çelişkiler bulunmaktadır. Nitekim Kur’an-ı kerim’de hazret-i İsa’nın tevhid akidesini (Allahü tealanın birliğini) tebliğ ettiği ve kendisinin Allah tarafından İsrailoğullarına gönderilmiş bir peygamber olduğu bildirilmektedir. Nitekim mealen; “Bir vakit Meryem’in oğlu İsa şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Ben size (gönderilen) Tevrat’ın tasdikçisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi Ahmed’dir.” Sonra İsa onlara mucizelerle gelince; “Bu apaçık bir sihirdir" dediler" buyrulmaktadır (Saf suresi: 6). Halbuki Ahd-i cedid (İnciller) onu (İsa aleyhisselamı) ilah olarak bildirmektedir. Kur’an-ı kerimde hazret-i İsa’nın öldürülmediği, çarmıha gerilmediği bildirilirken, İnciller onun çarmıha gerilişini tasvir etmektedir. Ancak Barnabas İncili'ni İnciller arasında mühim bir yeri vardır. Hıristiyanların reddetmeye çalıştıkları bu kitap asıl İncil'e en yakın olanıdır. Bunda hazret-i İsa’nın durumu Kur’an-ı kerimin haber verdiği şekilde anlatılmakta teslis fikri yer almamakta ve hazret-i Muhammed’in geleceği müjdelenmektedir (Bkz. Barnabas İncili).
Diğer taraftan İsa aleyhisselama gönderilen hakiki İncil’de, Muhammed aleyhisselamın geleceği ve isminin Ahmed olacağı yazılı iken, bugünkü İncillerde bu bilgi mevcut değildir. Zira Yahudiler gibi, Hıristiyanlar da kendilerine Allahü teala tarafından gönderilen ilahi kitabı gönderildiği şekliyle muhafaza etmemiş, onu tahrif etmişlerdir. Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid, Allahü tealanın kelamı değildir.
AHIRKAPI FENERİ
İstanbul Boğazının batı ağzında Marmara’ya bakan büyük deniz feneri. Limandan ayrılıp Marmara’ya doğru dönünce, yüksek ve beyaz yapısı ile hemen görünür. Fener, Sultan Üçüncü Osman tarafından 1755 yılında kale burçlarından biri üzerine yaptırılmıştır. Pekçok tamir görerek günümüze kadar gelmiştir. Ahırkapı Fenerinin yüksekliği 40 metredir. Açık havada, her altı saniyede yanıp sönen ışığı 29 kilometreden görülür. Gece karanlığında gemilerin yollarını bulmalarında, karaya oturmamalarında büyük faydaları vardır. Herhangi bir sebeple arızalandığında, radyo haberleriyle denizcilere, yanmadığı duyurulur. Böylece muhtemel kazaların önüne geçilmiş olur.
Sultan Üçüncü Osman zamanında ticaret için Mısır’a gitmek üzere yola çıkan Hacı Kaptan yönetimindeki gemi, kötü hava şartlarından dolayı karaya oturdu. Bunu haber alan Sultan, Sadrazam Said Paşa ile beraber karaya oturan geminin yanına geldi. Padişah, kurtarma faaliyetlerine bizzat nezaret etti. Gemi mürettebatı salimen kurtarıldı. Gemicilerden biri Sultan’a, burada bir fener yapılırsa, kazalardan korunmanın mümkün olabileceğini söyledi. Sultan bu teklifi uygun bulup, derhal bir fener yapılmasını ferman buyurdu ve kaptan-ı derya Süleyman Paşayı bu işe memur etti (vazifelendirdi). Böylece 1755 yılında fener yapılmış oldu.
AHISKALI ALİ HAYDAR EFENDİ
Son devir din adamlarından. İsmi Ali Haydar, babasının ismi Şerif Efendidir. 1870 (H. 1288) senesinde Batum'un Ahıska kazasında doğdu. 1960 (H. 1380) senesinde İstanbul'da vefat etti.
İlk tahsilini memleketinde yapan Ali Haydar Efendi, bilahare Erzurum'a gelerek oradaki Bakırcı Medresesine devam etti. Daha sonra İstanbul'a gelerek Fatih Camiinde derslere devam etti ve tahsilini tamamladı. Bayezid dersiamlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Efendiden icazet (diploma) aldı. Hocasının derslerine devam ederken kadı yetiştiren Medrese-i Kuzat'a girerek oradan da diploma aldı. Açılan imtihanları kazanarak Fatih Camiinde ders okutmaya başladı. Böylece Fatih dersiamları arasına girdi. 1909 senesinde Fetvahane'de vazife aldı. Fetva yazma vazifesini yürüttü. 1914 senesinde Sahn-ı Seman (Fatih) Medresesi fıkıh müderrisliğine tayin edildi. Bu arada Fatih Çarşamba'da Cebecibaşı Mahallesindeki Halidi dergahı şeyhi Ali Rıza Bezaz'ın sohbet ve derslerine devam etti. Ali Rıza Efendinin 1914 senesinde vefat etmesi üzerine Şeyh İsmet Efendi Dergahı postnişinliğine, vakıf şartı gereğince ve Ali Rıza Efendinin talebelerinin seçimiyle Ahıskalı Ali Haydar Efendi getirildi. Ancak iktidarda bulunan ittihadcılar onun bu hakkını gasb edip başkasına verdiler. Usulsüz yapılan bu tayin dergah mensupları arasında huzursuzluğa sebep oldu. Müridandan, Hafız Halil Sami Efendi tarafından yazılan bir dilekçe ile durum saraya intikal ettirildi. Nihayet 1919 senesinde, Ali Haydar Efendinin postnişinliği padişah tarafından tasdik edilerek vazifesi kendisine iade edildi. 1915 senesinde şeyhülislamlıkda yeni kurulan "Te'lif-i Mesail Hey'eti" reisliğine tayin edildi. 1916 senesinde Huzur dersleri başmuhataplığına getirildi. Bu dersler 1923 senesine kadar devam etti. Padişahlığın ve Şeyhülislamlığın kaldırılmasıyla açıkta kaldı ve dersiam maaşı ile iktifa etti.
Dini ve tasavvufi dersler vererek talebe yetiştirdi. Kur'an-ı kerimi çok okurdu. Nefse güvenmemeyi telkin ederdi. Ömrünün sonuna kadar talebelerine ders verdi ve insanlara nasihatte bulundu. 1 Ağustos 1960 (H. 1380) senesinde İstanbul'da vefat etti.
Dostları ilə paylaş: |