ALAEDDİN-İ ATTAR
Buhara’da yetişen evliyanın büyüklerinden. Adı, Muhammed bin Muhammed Buhari’dir. Silsile-i aliyye denilen büyük alim ve velilerin on altıncısıdır. Şah-ı Nakşibend Buhari’nin hem talebesi, hem damadıdır. Buhara’nın Çağanyan nahiyesinde 1400 (H. 802)de vefat etti.
Babası, Buhara’nın zengin eşrafından olan Alaeddin-i Attar çocukluğundan itibaren zenginliğine rağbet etmeyip, fakirler gibi yaşamaya çalıştı. Küçük yaştan itibaren medrese tahsiline başladı. Babasının vefatından sonra, Şah-ı Nakşibend Behaeddin-i Buhari’ye talebe oldu ve onun kızıyla evlendi. Bu büyük zatın sohbetinde yetişerek tam bir veli oldu. Hocasına teslimiyet ve bağlılıkla hizmet etti. Hocasının emriyle nefsini terbiye etmek için odun topladı ve pazarda elma sattı.
Şah-ı Nakşibend Buhari hazretleri henüz hayatta iken, bütün talebesinin yetiştirilme işini Alaeddin-i Attar’a bıraktı ve buyurdu ki: “Alaeddin, bizim yükümüzü çok hafifletti.” Çok talebe yetiştirdi. Seyyid Şerif Cürcani, Muhammed Parisa, Yakub-i Çerhi gibi alim ve veliler Alaeddin-i Attar’ın yetiştirdiği talebelerdendi. Seyyid Şerif Cürcani diyor ki: “Alaeddin-i Attar hazretlerinin sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim. O zamana kadar cahildim.”
Buhara’da, Allahü tealanın Cennet’te zamansız ve mekansız olarak görüleceğini isbat etti.
Hastalıkları esnasında talebelerine, birlik ve beraberliği, Peygamber efendimizin yolundan ayrılmamayı ve sohbete devam etmeyi tavsiye etti. Nakşibendi yolunun “Alaiyye” kolu onunla başlar. Dünya malına meyletmezdi. Buyururdu ki:
“Hakikat, zenginliğin gösterişinden korkmak ve titremek gerektirir. Zenginlik taslamamalı, Allahü tealanın verdiğine şükretmelidir.”
“Bir alimi ve evliyayı ziyaret etmekten maksat, Allahü tealaya yönelmektir. O büyüklerin ruh-ı şeriflerini tam bir yönelme ile ziyaret etmek, cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşmaya vesiledir. Nitekim görünüşte, halka tevazu, hakikatta Hakk’a tevazudur. Çünkü insanlara tevazu göstermek, Allahü tealanın rızası için ise makbuldür.”
“Evliya ile sohbet, aklın artmasına sebeptir.”
Son nefeslerinde buyurdular ki: “Dostlar ve azizler gitti. Kalanlar da gider. Elbette o alem bu dünyadan aladır (üstündür).”
Eyyub aleyhisselamın sabrı ile alakalı bir eseri vardır.
ALAEDDİN BEY
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazinin oğlu. Annesi Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatundur. Doğum yeri ve tarihi kesin bilinmemektedir. 1333 (H.733) tarihinden sonra vefat etti. Bursa’da babası Osman Gazinin yanında medfundur.
Alaeddin Bey, dedesi Şeyh Edebali’nin terbiyesinde büyüdü. Daha sonra Yenişehir’e babası Osman Gazinin yanına gidip cihad ve gaza ile meşgul oldu.
Babasının vefatından sonra Orhan Bey, hükümdarlığı ağabeyi Alaeddin Beye teklif etti. Fakat Alaeddin Bey; “Gel kardaş atamızın duası ve himmeti senünledir. Anınçün kendi zamanında seni askere koşmuş idi. Hem ulema dahi bunu kabul ettiler.” cevabıyla hakimiyeti daha layık olan kardeşi Orhan Gaziye bıraktı.
Orhan Gazi, beyliğin idaresini eline alınca, Alaeddin Bey, onun en büyük yardımcısı oldu. Nizam ve kanunlar ortaya koyup, deletin sağlam temeller üzerine kurulmasına çalıştı. Çandarlı Kara Halil Paşa ile birlikte "yaya" ve "müsellem" birliklerinin kurulmasını temin etti. Aşıkpaşazade'nin yazdığına göre Orhan Gazinin vezirlik teklifini kabul etmeyen Alaaddin Beye Bursa ile Mihalic arasında bulunan Kete mıntıkasındaki Kotra arazisinin mülkiyetini verdi. Ömrünün sonuna kadar münzevi bir hayat yaşadı.
Bursa’da bir cami yaptıran Alaeddin Bey, Kükürtlü’de bir tekke ve Kaplıca civarında ikinci bir mescid bina ettirmiştir.
Bursa'da yaptırdığı Alaaddin Bey Camii, cami, fetihten sonra yapılan ve şehirde Türk hakimiyetinin sembolü olan ilk eserdir. Cami, kuzey tarafında üç bölümlü son cemaat yeriyle birlikte tek kubbeli klasik biçime uyarken, Bursa’da kanatlı (zaviyeli) ters T planlı camilerde yeni bir gelişmeye öncülük etmiştir. Bu plan şeması, Selçuklu döneminin kubbeli medreselerine kadar uzanır. Osmanlıların Bursa’da bu planda ilk bina ettiği cami Alaeddin Camiidir.
Cami 8,20x8,20 metre ölçüsünde, kare planlı asıl ibadet alanı ile kuzey yönünde buna ekli üç kemerli, üzeri kubbelerle örtülü bir son cemaat yerinden meydana gelmektedir.
ALAEDDİN CAMİİ
Konya’da Alaeddin tepesinde, 13. asırdan kalma Selçuklu Camii. Caminin inşasına Sultan Birinci Mes’ud zamanında başlanmış ve Sultan Alaeddin Keykubad devrinde 1220 (H. 617) senesinde son şeklini almıştır. Bu sebeple Alaeddin Camii olarak anılmaktadır.
Caminin kuzey cephesindeki kitabeler, yapının tarihçesi hakkında pek çok bilgi vermektedir. Camide bulunan kitabelerden anlaşıldığına göre, caminin mimarı, Dımaşklı Mehmed bin Havlan olup, cami inşaatına nezaret etmekle ise, Emir Ayaz El-Atabeg görevlendirilmiştir. Bu cephedeki kitabelerden birinde Kerimeddin Erdişah ismine rastlanmaktadır. Bu ustanın kimliği hakkında bir bilgi olmamasına rağmen, çiniden yapılmış bu kitabede ismi zikredildiği için, camide kullanılan çinilerin ustası olması muhtemeldir. Caminin içindeki ahşap minberin kitabesinden ve Altunba vakfiyesindeki bilgilerden anlaşıldığına göre; daha önce Sultan Birinci Mes’ud tarafından burada bir cami yaptırılmış ve sonra bu cami Sultan Mes’ud’un oğlu İkinci Kılıçarslan tarafından genişletilmiş ve Alaeddin Keykubad zamanında da son halini almıştır.
Cami çeşitli devirlerde tamirler görmüştür. Arşiv kayıtlarında on altıncı asırda yapılan tamirattan bahsedilmektedir. Yine bu tamirattan bir tanesinin, doğu tarafında bulunan kapının üstündeki kitabede 1889-1890 yıllarında Sultan İkinci Abdülhamid Hanın fermanıyla yapıldığı yazılmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ve İkinci Dünya Savaşı sırasında cami, depo olarak kullanılmak üzere ibadete kapatılmıştır. Daha sonra ise bulunduğu tepenin toprağının kayması ve caminin çevresindeki yapı örtüsünün ortadan kalkmasıyla duvarların çatlamasından ve yapının tehlike arzetmesinden dolayı tekrar kapatılarak tamirata alınmıştır.
Cami, mimari olarak düzensiz bir plana sahiptir. Aynı düzensizlik, kullanılan malzemesinde de görülmektedir. Yapı malzemesinin uzaklardan getirildiğini haber veren kaynaklar vardır. Hemen hemen kendisinden önceki her devri içine alan malzemenin kullanılmış olması göze çarpan bir özelliğidir.
Caminin genişliği 86 metre, boyu 57 metredir. Binanın üzeri eski yapılardan alınmış 62 sütun üzerinde duran düz çatı ile örtülüdür.
Alaeddin Camiinin en muhteşem yeri, Kuzey cephesidir. Kuzey cephesinde irili ufaklı 21 küçük pencere bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan portal, Selçuklu mimarisinin birçok özelliklerini biraraya getirir. Girişin iki yanında sivri kemerli iki hücre bulunur. Hücre alınlığını geometrik süslemeler kaplar. Portal kemeri iki renkli mermerden olup, girift süslemeleri vardır. Kapının iki yanından gelen şerit süslemeler de kemerin kilit taşı üzerinde birleşir.
Kuzeyde, avlu içinde camiye bitişik iki türbeden dıştan ongen planlı ve külahla örtülmüş olanı İkinci Kılıç Arslan tarafından yaptırılmıştır. İçinde İkinci Kılıç Arslan, Birinci Keyhüsrev ve Alaeddin Keykubad’ın mavi üzerine beyaz kabartmalı kitabeyle süslü sandukaları vardır. Sonradan yapılmış sekizgen planlı diğer türbenin üzeri açıktır ve tamamlanamamıştır. Mermerden yapılmış sade ve güzel bir portali vardır.
Dostları ilə paylaş: |