ABDÜLBAKİ ARİF EFENDİ
Osmanlı alim, şair ve hattatı. İstanbul’un Kasımpaşa semtinde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Bazı kaynaklarda 1633’te doğmuş olmasının kuvvetli olduğu yazılıdır. Babası Tersane-i Amire mahzen katibi Ammizade Mehmed Efendidir.
Abdülbaki Efendi medrese tahsilini tamamladıktan sonra Memikzade Mustafa Efendiye mülazim (asistan) oldu. Bir müddet Harameyn Evkafı katipliği yapan Abdülbaki Efendi, sırası geldiğinde İstanbul’da Defterdar Yahya Medresesi Müderrisliğine kırk akçe yevmiye ile tayin oldu (1665). Buradaki görevini tamamladıktan sonra Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendinin yaptığı imtihanı birincilikle kazandı ve İbtida-i hariç payesiyle Malulzade Medresesine 1668’de müderris oldu. Abdülbaki Efendinin, vazifelerinde gösterdiği başarılar sayesinde süratle dereceleri yükseltildi. Sırasıyla Hüsrev Kethüda (1672), Sekban Ali (1673), Hayreddin Paşa (1675), Atik Murad Paşa (1676), Mahmud Paşa (1678), Atik Valide Sultan (1679), Süleymaniye (1680) medreselerinde müderrislik yaptı. 1681 senesinde Selanik kadılığına tayin edildi. 1683’te bu görevden alınan Abdülbaki Efendi dört sene kadar hattatlıkla meşgul oldu. 1687’de Bursa kadısı oldu. 1692’de Mekke payesi ile Kahire kadılığına getirildi. 1697’de İstanbul payesi alarak İstanbul kadılığına tayin edildi. Bu vazifede dört sene kaldıktan sonra 1702’de Anadolu, daha sonra da Rumeli kazaskeri oldu (1706). Bu görevden Antep ve Mudanya arpalık verilerek azl edildi. 1710’da tekrar Rumeli kazaskeri oldu. Sonra, Bursa’ya mecburi ikamete gönderildi. 1712’de tekrar İstanbul’a dönen Abdülbaki Efendi, 1713 yılında vefat etti. Eyüp Sultan Camii bahçesinde yatmaktadır.
Abdülbaki Efendi, kelam, ahlak, siyer, sarf, nahiv ve belegat ilimlerinde devrinin söz sahibi alimlerinden olup, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri olan bir şair idi. Hat sanatını Mehmed Tebrizi’den öğrenen Abdülbaki Efendi, zamanının “imad”ı kabul edilen iyi bir ta’lik hatta sahipti. Birçok murakkaa ve kıt'a yazdı ve kitap çoğalttı. Pekçok talebe yetiştirdi. Katibzade Mehmed Refi Efendi, Vak’anüvis Raşid Efendi, Şair Seyyid Vehbi, Şeyhülislam İshak Efendi, Ali Rumi önde gelen talebelerinden idi.
Eserleri: Abdülbaki Efendinin, edebiyat, sarf, nahiv ve kelam ilimlerinde yazdığı başlıca eserleri şunlardır:
1) Divan: Türkçe şiirlerinin yer aldığı eserin yazma nüshaları Süleymaniye ve İstanbul Üniversitesi kütüphanelerinde mevcuttur. 2) Mi’rac-name: Manzum bir eserdir. Mirac kandili ile ilgilidir. Yazma nüshaları İstanbul Üniversitesi ve Süleymaniye kütüphanelerinde mevcuttur. 3) Siyer-i Nebi: Peygamber efendimizin ecdadından itibaren, peygamberliğin dördüncü senesine kadar olan olayları manzum şekilde anlatmaktadır. Abdülbaki Efendi bitirmeden vefat ettiği için, eseri damadı Faiz Efendi tamamlamıştır. Yazma nüshaları Süleymaniye Kütüphanesinde mevcuttur. 4) Menahic-ül-Usul-id-Diniyye ala Mevakıf-il-Makasıd-il-Ayniyye: Kelam ilmi ve metodları hakkında yazılmış Türkçe bir eserdir. Kaynaklarda çok değişik isimlerde geçmektedir. Yazarın kendi hattıyla bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde mevcuttur. 5) Mukaddime-i Ahlak-ı Nasıri Mu’arrebi: Nasiruddin Tusi’nin eseri olan Ahlak-ı Nasıri’nin mukaddimesinin Farsçadan Arapçaya tercümesidir. 6) Makale-i Kandiyye: Sadrazam Fazıl Ahmed Paşanın Uyvar’da kazandığı başarı ve Kandiye’yi feth üzerine yazılmış manzum bir eserdir. 7) Ma’nel-Bid’a, 8) İmmün ve Nefsühu: Nahiv ilmiyle ilgili Arapça bir risaledir. Atıf Efendi Kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur. 9) Şerhu Kaside-i Abdullah Paşa. 10) Ta’ribü Risalet-il-İslam fil Hakikati vel-Mecaz. 11) Risale-i lam. 12) Tahmis-i Kaside-i Banet Su’ad.
ABDÜLEHAD
Hindistan'da yetişen evliyanın büyüklerinden. Derin alim, büyük veli, ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olan İmam-ı Rabbani'nin babasıdır. Hazret-i Ömer'in soyundandır. İsmi, Abdülehad bin Zeynelabidin'dir. 1520 (H. 927)de doğdu. 1598 (H.1007)de Hindistan'ın Serhend şehrinde vefat etti.
Genç yaşında, Hindistan'ın büyük alimi Abdülkuddus'ün ilim meclisinde bulundu. Hocasının zahiri ve batıni ilimlerdeki üstünlüğü onun yetişmesine vesile oldu. Hocasının emriyle ilim öğrenmek üzere başka diyarlara gitti. Dönüşünde hocasının vefat etmesi üzerine, tasavvuf ilminde yarım kalan tahsilini hocasının oğullarından Rükneddin Çeşti'nin sohbetinde tamamladı. Kadiriyye ve Çeştiyye yollarının esaslarını, inceliklerini öğrenerek, tasavvufta ilerledi. Hocasının önde gelen talebelerinden Şeyh Celal Tehaniseri'nin sohbetlerinde bulundu ve Kadiriyye yolunun ileri gelenlerinden Şah Kemal ile görüştü. Hocaları tarafından tam bir izinle ders okutmaya ve talebe yetiştirmeye vazifelendirildi. Yaptığı seyahatler esnasında pekçok ilim ve marifet sahibinin sohbetinde bulundu. Hindistan'ın meşhur kasabalarından Skendere'ye gidip ilim öğretti ve orada evlendi. Daha sonra memleketine dönüp vefatına kadar Serhend'de kaldı. Vaz ve nasihatler ederek ilim öğretti ve talebe yetiştirdi. Vefatı anında oğlu İmam-ı Rabbani'nin; “Ehl-i beyti sevmek, iman ile gitmeye sebeb olur.” sözünü hatırlaması üzerine; "Allahü tealaya hamd ve şükürler olsun ki, o muhabbetle doluyum ve nimet deryasında yüzüyorum." dedi ve vefat etti.
Alçak gönüllü, alim ve fazıl bir zat olan Abdülehad hazretleri, geceleri taat ve ibadetle geçirir, Allah için göz yaşı dökerdi. Ömrünü Resul-i ekreme bağlılıkla geçirir, bir sünneti bile terk etmezdi. Abdülehad'ın yedi oğlu vardı. İmam-ı Rabbani dördüncü oğluydu.
Abdülehad hazretleri din bilgilerinde çok güzel kitaplar yazmıştır. Tasavvuf ile ilgili risaleleri vardır. Bu eserlerinden bazıları, Künuz-ül-Hakayık, Mi’rac-ı Nebi, Risale-i Esrar-üt-Teşehhüd'dür.
ABDÜLEHAD NURİ
İstanbul'da yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi Abdülehad Nuri bin Muslihuddin, künyesi Ebü'l-Mekarim'dir. 1593 (H. 1002) senesinde Sivas'ta doğdu. 1651 (H. 1061) senesinde İstanbul'da vefat etti.
Üç yaşındayken Şemseddin Sivasi'nin (Kara Şems'in) iltifatlarına kavuşan Abdülehad Nuri'nin babası küçük yaşta vefat etti. Babasının vefatından sonra dayısı Abdülmecid Sivasi ve iki ağabeyi ile İstanbul'a geldi. Zamanın büyük alimlerinden din ve fen ilimlerini öğrendi. Abdülmecid Sivasi'nin huzurunda tasavvuf yoluna girdi. Kısa sürede kemale gelip, olgunlaşarak, icazet aldı. İnsanlara Allahü tealanın emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirildi. Yirmi yaşından itibaren kitap yazmaya başladı. Peygamber efendimizin işaretiyle Midilli'ye gitti. Gayri müslimlerden yetmiş kişi onun vasıtasıyla İslamiyeti kabul etti. Midilli'de pek çok kimsenin hidayete ermesine ve doğru yola kavuşmasına vesile oldu. Kendisi için yaptırılan bir cami ve dergahta insanlara vaz ve nasihatlerde bulundu. Zamanın şeyhülislamı Yahya Efendinin isteği ile İstanbul'a getirildi. Kendisi için tahsis edilen Mehmed Ağa dergahına yerleşti. Bu dergahta yirmi sekiz sene müddetle insanlara vaz ve nasihatta bulundu. 1635 senesinden itibaren Ayasofya, Fatih ve Sultanahmed camilerinde vaz vermeye başladı. Vefatına yakın bütün derslerine ve vazlarına son vererek tamamen ibadet ve taate yöneldi. Yerine talebelerinden Belbakizade Şeyh Abdülkadir Efendiyi bıraktı. 1650 (H. 1061) senesi Muharrem ayının sonunda hastalandı. Hastalığının yedinci günü vefat etti. Cenazesini, Dergah Camii İmamı Tatar Ali Efendi yıkadı. Yıkama esnasında Ali Efendi, cenazeyi hangi tarafa çevirmek istediyse, Abdülehad Nuri'nin bedeninin o tarafa çevrildiği görüldü. Cenaze namazını Azizzade Şeyh Abdülbaki Efendi kıldırdı. Eyyub Nişancasındaki dergahına defnedildi. Sevenlerinden Yusufağazade Mustafa Efendi kabrinin üzerine türbe yaptırdı.
Alim, faziletli ve evliya bir zat olan Abdülehad Nuri Efendinin pekçok kerametleri görüldü.
Padişah Sultan Dördüncü Mehmed Hanın ve diğer devlet adamlarının iltifatlarına kavuştu. Pekçok talebe yetiştirip ilim ve feyz kaynağı oldu.
Buyurdu ki: "Talebeyi celal ve kahr (sertlik) ile terbiye etmek, talebenin kemaline (olgunluğuna) sebeptir. Fakat her talebenin buna tahammülü olmadığından, nasibsiz kalmasınlar diye lütuf ve cemal ile (yumuşaklıkla) terbiye ederiz. Çoğunlukla talebe, kabiliyetine göre terbiye olunur."
"İki kalbin yok ki biri ile Allahü tealaya, diğeri ile Allahü tealadan başkalarına yönelesin."
Dostları ilə paylaş: |