D. Zamanaşımı 1. Mahiyeti
Zamanaşımı hukukun temel kurumlarından biridir.Hak iddiasında bulunan herkes, hakkını hakkın doğduğu tarihten başlayarak belli bir süre içinde aramak zorundadır. Süresinde hakkın aranmaması hakkın düşmesi nedenidir. Özel hukukta süresinde istenmeyen hak kişiye talep hakkı vermez. Buna tabii borç denmektedir.Ceza hukukunda, Devletin mahsus organlarının suçu zamanında kovuşturmaması, mahkumiyet hükmünü zamanında yerine getirmemesi, Devletin suçu kovuşturma, cezayı çektirme hakkını ortadan kaldırır.
Zamanaşımı, uygar ceza hukuku düzenlerinin tümünde mevcut bulunmaktadır. Cezalandırma erkini elinde tutan Devlet, suçları zamanında takip etmeli, yargılatmalı ve cezasını belli bir süre içinde çektirmelidir. Devletin sonsuza kadar suçlunun peşinde olama hakkı yoktur. Kim işini zamanında yapmazsa, sonuçlarına o katlanır.
Ayrıca, doktrinde, suçun üzerinden çok zamanın geçmiş olmasından ötürü, çoğu kez kanıtların kaybolmasının, kalanların özgünlüğünü yitirmesinin, ihlalin bastırılmasına karşı toplumun ilgisinin azalmasının suçun kovuşturulmasını yararsız kıldığı; cezadan uzun süre kaçan hükümlünün, kaçaklık süresi içinde hep yakalanmak korkusu ile yaşadığı, bunun bir yerde cezayı çekmiş olmaya denk olduğu ileri sürülmüş, dolayısıyla ceza hukukunda zamanaşımının zorunlu olduğu düşünülmüştür.
Ancak, doktrinde, aksi düşünce, toplumda sürekli huzur ve güven ortamının tesisi isteniyorsa, suçların her yerde ve her zaman mutlaka kovuşturulması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu düşüncenin itibar gördüğü söylenemez. Zira, bırakalım eskiyi bir yana, çağdaş ceza hukuklarında, zamanaşımının, istinasız varlığını koruduğu görülmektedir.
Zamanaşımı, suçun kovuşturulmasını, cezanın çektirilmesini engeller.
Devletin işini zamanında yapmamasının sonucu olarak suçu zamanaşımına uğramış olan kimsenin, toplum vicdanında aklanmış olmadığı iddiası, kaba hukukçu veya hukuk cahili olmanın tipik bir örneğidir, çünkü hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmadıkça kimsenin suçlu sayılmaması temel kuralı bir yana, suçu takipte başarısız olan Devletin özrünün suç isnadı altında bırakılmış olan bireye yüklenmesi, hakkın kötüye kullanılmasıdır. Buna, bizde, “özrü kabahatinden büyük” olmak denmektedir.
Kanun, zamanaşımını davayı ve cezayı düşüren bir neden saymıştır. Zamanaşımı res’ en uygulanır ( m. 72/2 ).
Kanun, zamanaşımını, dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dava zamanaşımını, 66 ve 67. maddelerinde, ceza ve müsadere zamanaşımını 68, 69, 70 ve 71. maddelerinde düzenlemiştir. Kanun, “ Zamanaşımının hesabı ve uygulanmasını” 72. maddesinde düzenlemiştir.
2. Dava Zamanaşımı
Dava zamanaşımı, 66. maddede, yedi fıkra olarak düzenlenmiştir.
Zamanaşımını durduran ve kesen nedenlere, 67. maddede dört fıkra olarak yer verilmiştir. Birinci fıkrada, zamanaşımını durduran nedenler; sonraki fıkralarda, zamanaşımını kesen nedenlere yer almıştır.
a. Zamanaşımı Süreleri
Dava zamanaşımı süresi, her suç için geçerli genel kural olarak, 66/1. maddesi hükmünde düzenlenmiştir. Kanun, “ Kanunda başka türlü yazılmış olan halleri” genel kuralın dışında tutmuş, dolayısıyla genel kuralın istisnasının olabileceğini kabul etmiştir.
765 s. Kanunun düzenlemesiyle kıyaslandığında, Kanunun, zamanaşımı sürelerini çok yüksek tuttuğu gözlenmektedir. Madde gerekçesinde, niçin böyle bir yola gidildiğinin gerekçesi yoktur. Kural, zamanaşımı süresinin uzun değil, olabildiğince kısa olmasıdır, çünkü zamanaşımı süresinin uzun tutulması, Devletin suçları kovuşturmada yeterli örgünlüğe ve etkinliğe ulaşmamış olduğuna karinedir. Gerçekten, gerek Anayasa, gerekse AİHS., makul sürede yargılanma temel hakkına yer vermiş bulunmaktadır. Bu hak içinde kuşkusuz makul sürede kovuşturulma hakkı da bulunmaktadır. Zamanaşımı sürelerinin gereğinden fazla tutulması, keyfiliktir, makul sürede yargılanma hakkının ihlalidir. Ayrıca, ülkemizin girmeye çalıştığı AB ülkelerinin ceza hukuku düzenlemelerine bakıldığında, Kanunun emsalinin olmadığı gözlenmektedir.
Zamanaşımı süresi, Kanunda, ağırlatılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeşyıl, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl olarak öngörülmüştür. Suçun işlendiği tarihten başlayarak bu sürelerin geçmesi ile birlikte kamu davası düşer.
Kanun, 765 s. Kanunun kullandığı “ hukuku amme davası… ortadan kalkar “ ifadesini kullanmamış, “ … kamu davası…düşer “ ifadesini kullanmıştır. İki ifade farklıdır. Kuşkusuz, açılmamış olan bir kamu davasının düşmesi de olamaz. Böyle olunca, Cumhuriyet savcısı, zamanaşımının geçmiş olduğunu tespit ettiğinde, kovuşturmaya yer olmadığı kararı veremez. Savcı, mutlaka kamu davasını açmak zorundadır.
Kamu davasının düşme kararını hakim verir. Kamu davasının düşürülmesi için bir talepte bulunulmasına gerek yoktur. Hakim, zamanaşımını, res’en, yani kendiliğinden göz önüne almak zorundadır. Hakimin kararı, bir tespit hükmüdür. Tespitin doğru olmadığının, yani hesabın yanlış yapıldığının ileri sürülmesi mümkündür.
Kanun, 66/7.maddesi hükmünde, istisna olarak, yurtdışında işlenen bazı suçlarda dava zamanaşımının olmadığını kabul etmiştir: “Bu kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurtdışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz”
b. Küçükler Hakkında Zamanaşımı Süreleri
Kanun, 66/2. maddesi hükmünde, zamanaşımında, büyüklerle küçükler arasında, küçükler yararına “pozitif ayırımcılık” yapmış, zamanaşımı süresini kısaltmıştır.
Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş onbey yaşını doldurmamış olanlar hakkında zamanaşımı süresi, 66/1.madde hükmünde konan zamanaşımı sürelerinin yarısı, zamanaşımı süresidir. Onbeş yaşını doldurmuş onsekiz yaşını doldurmamış olanlar bakımından bu süre, 66/1. madde hükmünde yazılı sürelerin üçteikisi kadardır.
Sürenin geçmesi ile kamu davası düşer.
Kanun, madde gerekçesinde, 66/2. maddesi hükmünün yeni olduğunu söylemekte, ancak büyüklerle küçükler arasında niçin böyle bir fark yaratma ihtiyacı duyduğunun nedenine yer vermemektedir. Bizce, zamanaşımı konusunda, büyüklerle küçükler arasında böyle bir ayırımın yapılması yersizdir, çünkü çocukları büyüklerden farklı kılan hiçbir psişik- toplumsal özellik, böyle bir ayrımı haklı kılmamaktadır. Zamanaşımı sürelerinin büyükler bakımından makul ölçülerin dışına taşırılmasının ayıbı; küçüklerle büyükler arasında, esasen olmadığı halde, fark yaratılarak giderilemez. Hüküm, çocukları korumamakta, çocuk suçluluğuna pirim vermektedir. Ayrıca, hüküm, bizce, kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
c. Zamanaşımı Hesabında Suçun Nitelikli Hallerinin Göz Önüne Alınması
Kanun, 66/3. maddesi hükmünde, 66/1. maddesi hükmünde koyduğu genel kurala nedense sadık kalmamış, kurala istisna getirmiştir. Şöyle ki, dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde, dosyadaki mevcut deliller karşısında, suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulacaktır. Böylece, Kanun, zamanaşımı süresi bakımından, suçun basit şekli ile ağırlatılmış şekli arasında fark gözetmiş olmaktadır.
Düzenleme tutarsızdır. Gerçekten, madem Kanun zamanaşımı bakımından suçun basit şekli ile ağırlatılmış şekli arasında fark yaratmış, dolayısıyla zamanaşımı süresini uzun tutmuş, aynı mantıkla, suçun basit şekli ile hafifletilmiş şekli arasında da fark yaratmak, dolayısıyla zamanaşımı süresini kısa tutmak zorundadır. Sadece kanun önünde eşitlik ilkesi ile değil, aynı zamanda ayırımcılık yasağı ilkesi ile de açıkça çelişen bu durum hakkında, madde gerekçesinde hiçbir açıklık bulunmamaktadır. Gerçekten, Kanunun, zamanaşımını, kabul edilebilir bir neden olmadan, suçlar ve suçlular arasında farklılık yaratarak düzenlemesi keyfi olmuştur.
Öte yandan “ Dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri “ hükmü de, somut olayına göre ayrı bir takdire yer verdiğinden, zamanaşımını nesnellikten çıkarır, öznelleştirir. Bu, yargı önünde eşitlik ilkesini zedeler.
d. Zamanaşımı Süresini Belirleme
Kanun, zamanaşımı süresinin belirlenmesi usul ve esaslarını, 66/4, 5 ve 6. maddesi hükmünde düzenlemiştir.
Kanunun, 66/1, 2 ve 3. maddesi hükmünde yer alan sürelerin belirlenmesinde, suçun kanunda yazılı cezasının yukarı sınırının göz önüne alınmasını öngörmüştür. Seçimlik cezaları gerektiren suçlar söz konusu olduğunda, zamanaşımını belirlemede, hapis cezası esas alınacaktır.
Zamanaşımı, Kanunda, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği günden, zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden başlatılmaktadır ( f. 6 ).
Kanun, 765. s. Kanunda olmayan bir hükme yer vermiştir. Kanun, “çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar” hükmünü öngörmüştür ( f.6 ). Hükmün konuluş nedeni madde gerekçesinde açıklanmamıştır. Suç yerine mağdurunun veya yerine göre maddi konusunun yaşının zamanaşımının başlamasında bir kıstas olarak alınması anlaşılır bir şey değildir. Bu hükümle güdülen maksat, küçükler büyüklerinin fiillerine katlandıklarından, suçların ortaya çıkmadığı ve zamanaşımına uğradığı düşüncesi ise, bu düşüncede isabet yoktur, çünkü, her koşulda, suçları izlemek ve ortaya çıkarmak, Devletin görevidir, dolayısıyla cezalandırma ilişkisinde Devletin çocukları ihbar vasıtası olarak kullanmaya hakkı yoktur.
Kanun, 66/5. maddesi hükmünde, 29.6.2005-5377/8 s. Kanunla değiştirilmeden önce uygar bir ulusun ceza hukuku düzeninde olmaması gereken istisnaî bir hükme yer vermişti. Bu hüküm “ Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar yargılanması gereken hükümlünün, sonradan yargılanan suça ait üçüncü fıkrada yazılı esasa göre belirlenecek zamanaşımı göz önünde bulundurulur “ biçiminde ifade edilmişti. Hüküm tarihi kanun koyucunun dile ve hukuka hakimiyetinin karinesidir. Gerçekten, hükmü okuyup anlayan alkışlanmalıdır. Tarihi kanun koyucu, sanki , hükmün, başkalarınca anlaşılır olmamasına özel olarak özen göstermiştir. Hükmün aynı tarihi kanun koyucu tarafından acilen 29.6.2005-5377/8 s. Kanunla tümden değiştirilmiş olması, keşke aksi olsaydı ama, birebir iddiamızı kanıtlamaktadır. Kanunun, 29.6.2005-5377/8 s. Kanunla değişik 65/5. maddesi hükmü, " Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yenibaştan işlemeye başlar" biçimindedir.
Kesinleşen takipsizlik kararlarının yeni bir kanıt ortaya çıktığında tekrar kovuşturmaya başlanması ( CMK. m. 172/2 ), kesinleşen mahkeme kararlarından sonra yargılanmanın iadesinin ortaya çıkması, AİHM tarafından verilen kararların yerine getirilmesi zımnında yargılamanın yenilenmesi (CMK. m. 311 ), vs., aynı fiilden dolayı tekrar yargılanmayı gerektiren hallerdir.
Kanun, bu hallerde, zamanaşımı süresini, mahkemenin talebi kabul ettiği günden itibaren işlemeye başladığını kabul etmektedir.
e. Dava Zamanaşımı Durması Ve Kesilmesi
Zamanaşımını durduran ve kesen nedenler farklı olduğu gibi, sonuçları da farklıdır .
Kanun, zamanaşımı süresinin durması ve kesilmesini, 67. maddesinde, 4 fıkra olarak düzenlenmiştir. 1. fıkrada zamanaşımının durmasına, 2. fıkrada zamanaşımının kesilmesine, 3 ve 4. fıkrada zamanaşımının kesilmesinin sonuçlarına yer verilmiştir.
i. Zamanaşımının Durması
Kamu davasının açılması, kamusal gereklerin sonucu olarak, bazen izine, karar alınmasına veya diğer bir yargı merciinin çözeceği bir sorunun sonucuna bağlı olabilir. Bu halde zamanaşımının durmasından söz edilir.
Kanun, “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı olduğu hallerde, izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur “ demektedir.
Zaman aşımı durduğunda, durmadan önce geçen süre, ortadan kalkmaz. Süre, zamanaşımının hesabında göz önüne alınır. Durma nedeni ortadan kalktığında, zamanaşımı süresi tekrar işlemeye başlar. Durma, zamanaşımı süresini uzatmaz.
Ancak, durmanın suresi konusunda Kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durum bazı sıkıntıları birlikte getirmektedir. Gerçekten, ör., milletvekili dokunulmazlığı, zamanaşımını durduran bir nedendir. Kişi milletvekili olarak kaldığı sürece, dokunulmazlığı kaldırılmadıkça, zamanaşımı durur. Milletvekilliği sıfatı ortadan kalktığı anda, duran zamanaşımı, eskiden geçen sürenin üzerine işlemeye başlar. Bu demektir ki, bir kişi arka arkaya beş dönem milletvekili seçilirse, işlediği iddia edilen suçtan ötürü, dokunulmaz kaldığı sürece, hakkında yirmi beş yıl kovuşturma yapılamayacak, yani zamanaşımı durmuş olacaktır. Kanunun suskunluğu karşısında, bu tür abartılı durumların ortaya çıkmaması, ancak hakkın kötüye kullanılmaması ile mümkün olabilir.
İştirak halinde işlenen suçlarda, zamanaşımı, tüm ortaklar hakkında durur.
ii. Zamanaşımının Kesilmesi
Dava zamanaşımı, şüpheli veya sanığın savcı önünde ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi hallerinde kesilir ( m. 67/2, a, b, c, d ).
Bu nedenler tahdididir, genişletilemezler. Kanunun belirttiği üzere, arızi veya zorunlu iştirak hallerinde, tek bir şüpheli veya sanık hakkında adli işlem yapılmış olması, tüm şüpheli veya sanıklar bakımından zamanaşımını keser.
Zamanaşımı kesildiğinde, daha önce geçmiş olan süre göz önüne alınmaz. Zamanaşımı süresi, sıfırdan, yeniden işlemeye başlar.
Zamanaşımını kesen birden çok nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar ( m. 67/3).
Zamanaşımı hiç kesilmediği taktirde, kanunda belirtilen süre geçtiğinde, suç zamanaşımına uğramış olur. Zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi uzar. Ancak, bu süre, hangi suç kovuşturuluyorsa, o suç için kanunda belirlenen süreye, o sürenin yarısının eklenmesi sonunda elde edilen süreden daha uzuifleten nedenler söz konusu olduğunda; kişiye ilişkin nedenler ortaklara sirayet etmez, nedenden sadece o kişi yararlanır; fiile ilişkin nedenler, nesnel nitelikte, ayrıca lehte olduklarından, bilinsin veya bilinmesin, ortaklara sirayet ederler. Gerçektenn bir süre olamaz. Kanun, “ Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirtilen sürenin en fazla yarısı kadar uzar “ demektedir ( m. 67/4 ). Burada, Kanunun “ …en fazla yarısı kadar uzar ” ifadesi, kuşkusuz, zamanaşımı süresinin, yarıdan az da uzayabileceği anlamında değildir.
3. Ceza Zamanaşımı a. Mahiyeti
Dava zamanaşımından farklı olarak, ceza zamanaşımı, hükümlü hakkındadır. Kanun, madde gerekçesinde, ceza zamanaşımında cezanın ortadan kalkmadığını, sadece bir infaz engeli oluşturduğunu ileri sürmektedir. 765 s. Kanun " Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki müddetlerin müruriyle ortadan kalkar " demektedir. Doğrusu budur. Bu hükmün anlamı, ceza zamanaşımı ile ceza ortadan kalkar, ama ceza mahkumiyeti kalkmaz, kalır. Kanunun 68. maddesi hükmü amacına uygun olarak yorumlandığında, ".. cezalar...infazedilmez " hükmü, ceza ortadan kalkar, ama ceza mahkuyeti kalır anlamındadır.
Cezası kanunda gösterilen süreler içinde yerine getirilemeyen hükümlü, daha sonra ele geçirildiğinde, mahkum olduğu cezayı çekmekten kurtulmuş olur, yani cezası infaz edilmez.
Ceza zamanaşımı res’en göz önüne alınır ( m. 72/2 ).
b. Zamanaşımı Süreleri ve Küçükler ve yurtdışında suç işleyenler
Kanun, ceza zamanaşımının süresine ilişkin kuralı, cezalar ve ceza miktarları esas olmak üzere, 68/1. madde hükmünde öngörülmüştür. Söz konusu hükme göre, ağırlatılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl, müebbet hapis cezalarında otuz yıl, yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmi dört yıl, beş yıldan fazla hapis cezalarındada suç işleyenler
Kanun, yaşı küçük olanlar ve yurtdışında işlenmiş olan bazı suçlar bakımından, dava zamanaşımında izlediği yönteme paralel olarak, 68/2, 3. maddesi hükmünde koyduğu kurala istisna getirmiştir:
Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş, onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, 68/1. madde hükmünde belirtilen sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş, onsekiz yaşını doldurmamış kişiler hakkında aynı hükümdeki sürelerin üçte ikisinin geçmesi ile ceza zamanaşımına uğrar. Kanun, gerekçesinde, ceza zamanaşımında küçükler lehine yapılan pozitif ayırımcılığın nedenini açıklamamıştır. Hükmün yerinde olduğunu sanmıyoruz, çükü küçükler bakımından suçu işlediği tarihe bakarak, hüküm tarihinden sonra, cezanın infazı aşamasında pozitif ayırımcılık yapmanın bir mantığının olduğunu sanmıyoruz.
Kanun, 68/3. maddesi hükmünde yurtdışında işlenen bazı suçlardan verilen mahkumiyet hükümlerinde ceza zamanaşımını kabul etmemiştir. Kanun, " Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurtdışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlatılmış müebbet hapis veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz" hükmüne yer vermiştir. Zanardelli Kanununda, 765 s. Kanunun 112. maddesinin asıl metninde, İCK' un ceza zamanaşımını düzenleyen hükümleri arasında böyle bir düzenlemeye rastlanmamıştır. Kanun, gerekçesinde, böyle bir hükme niçin ihtiyaç duyduğunu açıklamış değildir. Tek akla gelen şey, Kanunun, dava zamanaşımı ile paralellik kurmak istemesidir. Ancak, bir şeyin dava zamanaşımında istisnaî nitelik taşıması başka şeydir, o şeyin ceza zamanaşımında istisnai nitelik taşıması başka şeydir. İki şey karıştırıldığında, herhalde, kanun önünde eşitlik ilkelerinin açık ihlali olur.
c. Zamanaşımının Uygulanması Kimi zaman, yukarıda belirtilenden farklı olarak, birçok ceza bir tek mahkumiyet hükümde yer almış olabilir. Bu halde, Kanun, “türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesi ile infaz edilmez” diyerek ( m. 68/4 ), ortaya çıkabilecek olan kuşkuları açık bir hükümle gidermiş olmaktadır.
Öte yandan, Kanun, süresinin başlayacağı günü, açık bir hükümle, tespit etmiştir. Buna göre, ceza zamanaşımı, mahkumiyet hükmünün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır ( m.68/5 ).
d. Zamanaşımının Kesilmesi
Kanun, ceza zamanaşımının kesilmesini, 71. maddede iki fıkra halinde düzenlemiştir.
Bir kere mahkumiyet hükmünün yerine getirilmesi için yetkili merciden hükümlüye usulüne uygun olarak yapılan tebligat, ceza zamanaşımını keser. Tabii, ayrıca, hükmün yerine getirilmesi maksadı ile hükümlünün yakalanması, ceza zamanaşımını keser.
Öte yandan, hükümlü, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediğinde, zamanaşımı kesilir. Kanun, hükümlüyü, “ bir suçtan dolayı mahkum olan kimse” olarak tanımlamıştır.
4. Güvenlik Tedbirlerinde Zamanaşımı
Kanun güvenlik tedbirlerinden olan müsaderede ve hak yoksunlukları ceza zamanaşımı yönünden ayrıca düzenleme konusu yapılmıştır.
Kanun, 69. maddesinde, cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımının süresi doluncaya kadar devam eder " hükmüne yer vermiştir. Bu demektir ki, kendiliğinden veya hükümle cezaya bağlanan hak yoksunluklarının hüküm ve neticeleri bağlı olduğu cezanın zamanaşımı süresince devam eder. Öyleyse, bunların zamanaşımı süresi bağlı oldukları cezanın süresi kadardır.
Hükmün madde başlığı, hükmün içeriğini ifade etmemektedir.
Müsadereye gelince, Kanun, 70. maddesinde düzenlemiştir. Buna göre, " Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren 20 yıl geçtikten sonra infaz edilmez".
Tarihi kanun koyucunun "hikmetinden sual olunmaz", tabii, bu doğruda da, kanunun her yerinde sayısal değerler yazı ile yazılırken, bura da rakamla yazılmasını anlamak mümkün olamamıştır. Kanun, gerekçesinde " bir güvenlik tedbiri olarak öngörülen müsadere açısından ayrı bir zamanaşımı süresi belirlenmiştir", dediğine göre, hem eşya müsaderesini, hem de kazanç müsaderesini kastetmiş olmaktadır.
Ancak, eşya müsaderesi söz konusu olduğunda, 54/4. maddesinde öngörülen durumun zamanaşımı ile ilişkisinin kurulması konusu kuşkuya yer vermektedir, çünkü, " üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alim ve satımı suç oluşturan eşya", ne kadar süre geçerse geçsin, mahiyetinin gereği olarak, her zaman müsaderesi zorunlu eşyadır.
5. Zamanaşımının Hesabı ve Uygulanması
Dava ve ceza zamanaşımı süreleri gün, ay ve yıl hesabı ile belirlenir. Gün yirmi dört saat; bir ay otuz gündür. Yıl resmi takvime göre hesap edilir ( m. 72/1 ). Süreye ilişkin bu tanım hükmü, ikinci cümle göz ardı edildiğinde, 61/9. maddede hükmünün aynısı olmaktadır. Burada Kanunun niçin bu tür bir tekrara ihtiyaç duyduğu anlaşılamamıştır.
Daha önce de belirttik, dava ve ceza zamanaşımı, res’en uygulanır. Bundan şüpheli, sanık ve hükümlü vazgeçemezler ( m. 72/2 ), çünkü zamanaşımı, kamu düzenindendir. Bu demektir ki, taraflar, her zaman zamanaşımı iddiasında bulunabilirler.
Dava zamanaşımı süresinin dolduğu iddia edildiğinde, bu mesele hakkında derhal bir karar verilmesi zorunludur. Daha sonra karar verilmesine karar verilerek yargılamaya devam edemez.
Dostları ilə paylaş: |