Rum Ortodoks Metropolitliği – Halep


Aziz İgnatyos’un Polikarbos’a Mektubu



Yüklə 246,93 Kb.
səhifə4/5
tarix23.11.2017
ölçüsü246,93 Kb.
#32609
növüYazı
1   2   3   4   5

7. Aziz İgnatyos’un Polikarbos’a Mektubu
Tanrı kuşanan lakaplı İgnatyos’tan İzmir kilisesi episkoposu veya Baba Allah ve rabbimiz İsa Mesih’ten takdis edilmiş olan Polikarbos’a selam ve sevgiler.
I. 1. Sarsılmaz bir kaya üzerine sabitlenmiş olan tanrısal hatıranı kabulümle, rab’te özlediğim temiz ve arınmış yüzünü görmeye beni yaraşık eyleyen Allah’a yücelikler sundum. 2. Kuşanmış olduğun nimetle, herkesi kurtuluşa teşvik etmede acele etmeni diliyorum. Saygınlığını eylemlerinle güzelleştir. Bedensel ve ruhsal arzulara gem vur ve her tür iyilikleri aşan birlik konusuna önem ver. Rabbin sana katlanışı gibi sende herkese katlan. Ve yaptığın gibi onları sevgi ile taşı. 3. Vaktini daima dualarla geçir. Hikmetine hikmet kat. Uyku bilmeyen bir ruh ile daima uyanık ol. Herkese tek tek Allah ahlakı edinmesi için telkinde bulun. “Herkesin hastalıklarını taşı” (Matta 8-17) Tam bir sporcu olarak bunu yap. Zorluklar çoğaldıkça kazanç artar.
II. 1. Salih olan öğrencileri seversen bir üstünlüğün olmayacak. Kötüleri evcilleştir ve yumuşak huylulukla onları sana tabi eyle. Her yara için münasip bir ilaç vardır. Keskin davranışları dizginle. 2. Yılan gibi hikmetli, güvercin gibi saf ol. (Matta 10-16) Sen, gözünle gördüğün her şeye yumuşak huylulukla davranman gereken bir beden ve ruhtan başka bir şey değilsin. Görünmeyen durumları iste ki, sana gösterilsin ve hiçbir eksiğin kalmasın ve sendeki tanrı vergisi artsın. 3. Kaptanın rüzgarı dilediği gibi, fırtınanın darbesinden sonra limana varışta meşakkatlerin nefes alması gibi, zaman da seni bu şekilde Allah’a gitmeye çağırıyor. Rabbin sporcusu gibi güçlü ol. Bunun ödülü fesatsızlık ve senin inandığın ölümsüz hayattır. Ben ve sevdiğim zincirlerim sana fedadır.
III. 1. Aldatıcılığı öğretenler seni endişelendirmesin. Onlar yalnızca görünüş olarak güven verirler. Keser altındaki koca ağaçlar gibi sağlam ol. Büyük güreşçi, ağır darbelere rağmen galip gelebilendir. Allah için her şeye katlanmamız lazım ki Allah’ta bize tahammül etsin. 2. Olduğundan daha büyük ol. Ve zamanları iyi bir şekilde bil. Zaman üstü olan şeyleri ümit et. Bizler için her şeye katlanan ve acı çeken, gerçekte acı çektirilemeyen, dokunulmayan, görünmeyen ama bizler için görünen olan ve zamanı olmayanı dile.
IV. 1. Dulları ihmal etme. Kurtarıcıdan sonra onlara itina göstermeye çağrılmışsın. Allah olmadan nasıl ki bir şey yapamıyorsan sensiz de hiçbir şey yapılmamalı. Sebat et. 2. Toplantılarınız sürekli olsun, herkesi ismiyle çağırın. 3. Ne kadın ne erkek hiçbir köleyi hakir görme. Ve onlarda kibirlenmesinler. Allah’ın yüceliği için yüce işler yapsınlar ki Allah’tan daha faziletli bir özgürlüğe nail olsunlar. Cemaatin hesabına özgürlük kazanmaya kalkışmasınlar ki kendilerini zevklerinin kölesi olarak bulmasınlar.
V. 1. Kötü işlerden kaç. Ve onlar aleyhinde vaaz ver. Kız kardeşlerime efendimizi sevmelerini söyle. Ruhsal ve bedensel olarak da eşleriyle yetinsinler. Erkek kardeşlerime söyle, Mesih’in kiliseyi sevdiği gibi eşlerini sevsinler. (Efes. 5-25) 2. Efendimizin bedenine saygı olarak iffetini koruyanlar kibirli olmadan böyle yapsınlar. Kibirlenirse kaybolur. Ve episkopos dışında diğerlerine bunu anlatanlar bozulur. Evlenecek olan erkek ve kadınların evliliği episkopos vasıtasıyla olsun ki bu evlilik rabbe uygun olsun. Arzulara ve rağbetlere göre olmasın. Her şey Allah’ın yüceliği için olsun.
VI. 1. Episkoposa kulak veriniz ki Allah’ta sizi dinlesin. Episkoposa, pederlere ve diyakonlara tabi olanlar için ben kendimi sunuyorum. Bunlarla birlikte Allah’ın katında bir yere sahip olmak dileğimdir. Birbirlerinizin meşakkatlerine katlanın. Beraberce mücadele edip beraberce acı çekin, uyuyun ve uyanın. Aynı tanrısal eğitimciler, reisler ve hizmetkarlar gibi olunuz. 2. Hizmet ettiklerinizi razı ediniz ki karşılığınız hizmetinize uygun olsun. Aranızda asiler olmasın. Vaftiziniz sizin silahınızdır, imanınız dayanağınızdır, sevginiz zırhınızdır, sabrınız ise alışkanlığınız olsun. (Efesos 6-11) Yaptıklarınız sizin için bir hazine olsun ki gelecekte karşılığına nail olasınız. Rabbin yumuşak huyluluğu sizinle olduğu gibi. Sizinle daima övünme imkanım olur mu? Birbirinize karşı sabırlı ve yumuşak huylu olunuz.

VII. 1. Sizlerin dualarıyla Suriye Antakya’sında bulunan kiliseye tekrar barış geldiği haberini aldım. Bu haber içimde sevinç dalgalarına sebep oldu. Ve şimdi rab bana ruhsal bir huzur ve güven verdikten sonra tek derdim şehadet yoluyla ona ulaşmak ve diriliş gününde onun öğrencileri arasında sayılmaktır. 2. İlahi mutlulukla taçlandırılmış olan sen ey Polikarbos, alevlenmiş olan muzaffer sevginizin tanıklığını taşıyan, Allah için çalışan biri olarak isimlendirebileceğimiz sevilen ve kutsal bir rağbetle dolu olup Allah’ın yüceliği için Suriye’ye gidebilecek bir insanı seçmek için bir konsil toplantısını düzenlemekle iyi bir iş yapıyorsun. 3. Hristiyan kişi nefsinin sahibi ve efendisi değildir. Bütün zamanı Allah’ındır ve yalnız onun için çalışır. Bu işler Allah’ın işleridir. Ve onu eğer tamamlarsanız sizin işiniz olacaktır. Allah’ın nimetine sonsuz güvenim var ki sizler böylesi Allah’ı razı eden bir işi yapmaya muktedirsiniz. Hakikat için asla dinmeyen kıskançlığınıza güveniyorum. Bu nedenle sizlere bu kısa sözleri yazdım.


VIII. 1. Truvada’dan sonra Niyapolis’e acele gidişim nedeniyle kiliselere yazamadım. Çünkü rabbin iradesi böyle istedi. İzmir ve Antakya arasındaki kiliselere aynı şeyi yapmaları için rabbin izniyle sen yazacaksın. Kimisine bir postacı, diğerlerine ise yazılarını yetiştirecek elçiler gönderebilirsin. Bu işler sana hak edeceğin ezeli bir yüceliği hazırlayacaktır. 2. İzmir’in her hristiyan ferdine birer birer selam ederim, özellikle de Epitrop’un dul eşine ve bütün ev halkına ve çocuklarına selam ederim. Sevgili dostum Atlos’a selamlar. Suriye’ye gitmek üzere seçilme şerefine nail olana selam ediyorum. Ona ve onu gönderen Polikarbos’a daima nimet eşlik etsin. 3. Rabbimiz İsa Mesih’ten size güç ve cesaret vermesini ve sizi Allah’ın birlik ve korumasında daima muhafaza etmesini diliyorum. Benim için adı kıymetli olan Alki’ye rab’te veda selamı gönderiyorum.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


Aziz İgnatyos’a Övgü
Altınağızlının



Altınağızlı’nın Aziz İgnatyos’a Övgüsü
1. Büyüklük görüntüsünden haz alan zengin adamı, birçok davetler düzenlemek memnun eder. Bu davetleri ya zenginliğinin fazlalığına ya da dostlarına onları sevdiğine dair deliller sunmak için yapar. Bunun gibi kutsal ruhun nimeti de bizi birçok kez bayramlarını kutladığımız şehitlerin güzel sofrasına oturmaya davet eder. Bu davette bize Allah’ın bu sevgili dostlarına olan sevgi ve kudretinin bir tanıklığını sunar. Kısa bir süre önce bakire bir genç kız olan mutlu şehit Bilacya bize büyük sevinçlerle toplayıcı bir ruhsal sofra gösterdi. Bayramı aziz İgnatyos’un bayramına yakındı. Burada iki ayrı şahıs görmekteyiz ama şölen tek şölen. Dövüşerek şehit düşmüş iki ayrı şahıs ama tek bir mücadele tacı görüyoruz. İki ayrı çarpışma sahası ama aynı ödül. Yalnızca bedensel gücün kullanıldığı sivil savaşlarda yalnızca erkekler çağrılır. Ama burada bütün mücadeleler ruhsal olduğu için meydan açıktır. Mücadeleden uzaklaşmak veya toplanmak her iki cinsiyetten olur. Yalnızca erkekler karşı karşıya gelmez bu savaş alanında. Ama korkulan, kadınların zayıf yapıları nedeniyle bu savaşta karşı karşıya gelmemelerinin geçerli bir mazeret olabileceğidir. Ve bu mücadelede kadınlar erkeklere üstün tutulmaz. Sebebi ise bunun bayanlara özgü olmasının erkeklerde oluşturacağı şiddetli utancın bertaraf edilmesidir. Her iki cinsiyetten de bu mücadelelerde başarılı olan birçok sayıda insan görülebiliyor. Bunlar yüceltilip zafer tacına nail oldular. Bu olaylardan, İsa Mesih’te, kadın ve erkek arasında bir fark olmadığını anlarsınız. Ve bundan şu yorumu yapabilirsiniz, eğer bizdeki gerçek Allah korkusu kıskançlık ateşini yakar ve harekete geçirirse ve cesaretimizi de buna eklersek dini mücadele sahasında ne cinsiyet ne yaş ne de hoş mizaç kısaca hiçbir şey bizi bundan alıkoyamaz. Mücadele sahasına hep beraber kadın erkek, genç yaşlı, özgür köle, beraberce inmemizi sağlayan sebep budur. Saygın ve sağlam irade sahibi olurlarsa kadın erkek hepsini çarpışma alanına inmekten hiçbir şey uzaklaştıramaz.
Şimdi vaktin genişliği beni, aziz İgnatyos’un faziletlerini yüceltmeye teşvik ediyor. Oysaki aklım o dereceye kadar mütereddit ki sözlere hangi yönden başlayacağımı bilmiyorum. Çünkü onunla ilgili elimde o kadar çok geniş övgüler var ki, bu durumda şaşkınım. Aynı, kokular dolu bir bahçeye girmiş bir insan gibiyim öyle kokular ki gül, menekşe, sümbül ve baharın süslendiği diğer bütün cins çiçeklerin bulunduğu bir bahçe. İşte bu bahçe ki yayılan güzel kokularını dillendiriyor ve hangisini seçeceğimi aklım bilmiyor. Çünkü bütün o çiçeklere aklımın gözü takılıyor. İşte İgnatyos’un faziletlerinden oluşan ruhsal bahçeye girdiğimizde önümüze bahar çiçeklerini değil, kutsal ruhun nefsini zenginleştirdiği ürünleri sergiliyor. Fikrimizi hangisine yöneltelim bilemiyoruz. Çünkü gördüğümüz bu ürünlerden her çeşidinin sahip olduğu güzelliğinin ne anlama geldiğinin açıklamasına aklımız takılıyor. Siz kendiniz karar veriniz. İgnatyos kilisemizin iradesini, Mesih İsa’nın her episkopostan istediği cesaret ve hararetle yüklendi ve Allah’ın oğlunun episkoposluğun gereği olarak koyduğu büyük kuralın uygulanmasını dikkatle yerine getirmiştir. Salih çoban koyunları için kendini feda eder diyen ayeti İgnatyos İncil’de okumuştur. (Yuh.10-14) Bunun için hayatını cesaretle feda etti. Ve kendinin gerçekten resulleri yaşadığını gördü ve gerçek ruhsal kaynaklardan içti. Bu vaziyette bu insanın durumu ne yücedir ki o insanların misali üzerine büyüdü ve nerede olurlarsa onlara eşlik etti ve onların bütün davranış ve yasalarından öyle nasiplendi ki onu büyük bir kilisenin başında olmaya yaraşık gördüler. Görünmeyen şeyleri görünenlere tercih etmekte ehil, tanrısal aşkla yanan ve bütün dünyevi durumlar üstünde olan ve cesur bir ruh isteyen bir dönemde yaşadı. Bir insanın elbiselerinden arındığı kolaylıkla bedeninden soyutlanırken görüldü. Burada sözlerime nasıl başlayayım? Yılmadan ve yorulmadan yaydığı resullerin akidesinden mi, dünyevi hayatı aşağılamasından mı, yoksa kilisesini güttüğü özgür kıskançlığından mı başlayayım? Hangisini öveyim, şehit olan kişiliğini mi, episkoposluğunu mu yoksa elçiliğini mi? Çünkü kutsal ruhun nimeti ona üçgen bir taç yapıp onun vakarlı başını süsledi. Daha doğrusu her biri için seçtiği birçok taçlarla onu süsledi. Ve başka taçların bundan çıktığını ve bir asıldan yeşeren ve çiçek veren filizler olduğunu göreceğiz.
2. Ve eğer isterseniz onun episkoposluk övgülerine başlayalım. Var olan yalnızca bir taç değil mi? Ama onun episkoposluk tacını ortaya koyarsak bundan birçok taçların ortaya çıktığı görülecektir. Ben yalnızca İgnatyos’u, episkoposluğa layık görüldüğü için değil, bu şerefi onun mutlu başına kutsal ellerine koyan resullerden aldığı için beğeniyorum. Ve resullerin ona yücelerden en büyük nimeti cezp ettikleri ve onun üzerine kutsal ruhun taşkın nimetlerini indirdikleri için ona olan övgülerimde kısıtlı davranmıyorum. Onu şunun için övüyorum zira resuller onu kutsadıkları zaman onun bir insanda olabilecek bütün faziletleri kendi şahsında bulundurduğuna tanıklık ettiler. Burada düşüncemi açıklayayım. Aziz Pavlus Titus’a şöyle yazar; Pavlus’un adını zikrettiğimde Petrus, Yakup, Yuhanna ve diğer havariler gurubunu da kastediyorum anlamındadır, nasıl ki bir çalgı aleti muhtelif telleri bir arada bulundurur ve onlardan bir nağme çıkarsa, aynı şekilde havariler gurubu da aynı akideye mensup birkaç kişiyi bir arada bulundurur. Çünkü onların bir öğretmeni vardır o da hepsine verilmiş olan kutsal ruhtur. Aziz Pavlus’un dinleyiciye söylediği budur. Şöyle diyor: Benim veya diğer resullerin bildirdiği söz budur. (1.Korint.15-11) Öyleyse bu resul Titus’a yazmakla ona episkoposun meziyetlerinin nasıl olması gerektiğini anlatır ve şöyle der: Episkopos tanrı evinin kahyası olduğuna göre, eleştirilecek yönü olmamalı, dik başlı, çabuk öfkelenen, şarap düşkünü, zorba ve haksız kazanç peşinde koşan biri olmamalı. Aksine konuksever, iyiliksever, sağduyulu, adil, pak ve kendini denetleyebilen biri olmalı. Hem başkalarını sağlam öğretiyle yüreklendirmek hem de karşı olanları ikna edebilmek için inançlılara öğretilen güvenilir söze sıkıca sarılmalı. (Titus 1-7) Ve aynı anlamda Timoteos’a yazdı: Bir kimse episkopos olmayı gönülden istiyorsa iyi bir görev istemiş olur. Ancak episkopos ayıplanacak bir yanı olmayan, tek eşli, ölçülü, sağduyulu, saygın, konuksever, öğretmeye yetenekli biri olmalı. Şarap düşkünü, zorba olmamalı, uysal, kavgadan ve para sevgisinden uzak olmalı. (Timoseos 3:1-5) Bu sözlerde Aziz Pavlus’un episkopos olacak kişide istediği faziletlerin miktarını görüyorsunuz. Başarılı bir ressam eğer bir kralın resmini yapmak ve bu resmin sanatta örnek bir resim olmasını isterse bütün ustalığını renklere yansıtır ki, onu örnek almak isteyen herkse isteklerini tamamlayıcı bir asıl öz bulabilsinler. Aynı şekilde aziz Pavlus’ta bize bir episkoposun nasıl tatlı meziyetlere sahip olması gerektiğinin resmini, ressamın bir kral tablosunu çizerken yaptığı gibi çizmiştir. Bu resimde, faziletleri ortaya çıkaran çizgilerin farklılıklarını bir araya getirdi. Ve bundan bize tamamlayıcı bir asıl sundu ki, bu makama yükseltilecek her kişi bu tabloyu gözlerinin önüne koysun ve onu çalışmalarına esas teşkil edecek şekilde algılasın. Burada şunu kesinlikle söyleyebilirim, aziz İgnatyos kendi şahsında o örnek kaideye yeteri miktarda bir değişiklik sunmuştur. Utanılacak veya eleştirilecek bir yönü olmamasına rağmen, kibirlenmedi, gazaba gelmedi, şarap düşkünü ve kavgacı değildi. Aksine adil, aziz ve uysal, her tür münakaşadan uzak, para sevgisi olmayan biriydi. Hakikat sözüne kendisine anlatıldığı gibi sıkıca bağlıydı. Dikkatli ve mütevazi hikmetli bir inançlıydı. Ve aziz Pavlus’un istediği bütün meziyetlere sahipti. Bütün bu meziyetleri kendisinde keşfedenlerin kim olduğunu sanıyorsunuz? Bu kuralları koyanlar onda bunu görüp öyle adlandırdılar. Onlar episkoposluk tahtına çıkarılacak olanın güçlü bir sınavdan geçirilmesi için başkalarına yönelmediler. Eğer onlar kendileri bu sınavı onu üzmeden başlatsalar ve onda bütün bu güzel faziletlerin bir arada bulunduğunu görmeseler şehit azizimize bu episkoposluk görevini yüklemezlerdi. Şüphesiz ki onlar, bu makam için insanların gerekleri düşünmeden kendilerine uygun birini seçmelerinin onların başına neler getireceği tehlikesini idrak ettiler, Aziz Pavlus’un Timoteos’a yazdıklarında duymamızı istediği durum budur. Timoteos’a mektubunda şöyle der: Birinin üzerine ellerini koymakta aceleci davranma, başkalarının günahlarına ortak olma (Timoteos 5-22) Neden? Başkasının günahı nedeniyle utancı ve cezayı ben mi çekeyim? Evet, çünkü sen kötü olana bu kötülüğü yapması için vasıta oluyorsun. Her kim bir deliye veya şiddetli bir gazap heyecanı içinde olana bir kılıç verirse, bu ahmakların işleyeceği cinayete ortak olur. Böylece her kim kötü birine episkoposluk tahtına çıkma fırsatını verirse, bu kötü adamın günahları ve haddini aşmada ileri gitmesi yüzünden başına geleceklerin aynısını kendi başına çekmiş olur. Çünkü kötülüğün kaynaklarını çıkarmaya gayret edenler çıkacak bütün kötülüklerin sebebi olurlar. Buradan şunu bilmelisiniz İgnatyos’un episkoposluğu, önümüze onunla ilgili ikili bir taç sergiledi. İnsanların onun için söylediği övgüler ona bir avize misali bir taç hibe eder ve onda parıldayan bütün faziletler için tanıklık sunar.
3. Birinci taçtan doğan veya ondan çıkan bir üçüncü tacı size belirtmemi ister misiniz? İgnatyos’un episkopos olduğu zamanı düşünelim. Kilisenin o zaman ki iradesi ile şimdiki arasında fark vardır. Düzenli bir yolda yürüyen yolcu ile sarp ve eğimli, taşlık ve kayalık vahşi hayvanların kol gezdiği ve ilk defa geçmek zorunda olduğu ve daha önce kimsenin yürümediği bir yol. Bugün ise Allah’ın nimetiyle episkoposların maruz kaldığı bir tehlike yok. Çünkü gölgesi geniş bir barış kilise üzerinde hüküm sürmektedir. Ve hepimiz yeterli bir huzur içinde yaşıyoruz. Din ise, dünyanın en uzaklarına kadar müjdesi yayıldı, o kadar ki krallar imanın korunmasını üzerlerine almışlardır. Ama o çağda durum böyle değildi. Aksine bakışlar nereye yönelirse orada derin dalgalar ve büyük uçurumlar görür. Her yerde savaş ve çatışmalar ve tehlikeler vardı. O zamanlar yöneticiler, şehirler ve halklar ve bütün uluslar yabancı ve yerliler ve yakınlar hepsi imanlılara zulüm ediyordu. Bu görülenlerden daha korku verici olan ise, imanlıların kendileri dahi yeni olan bu inancı henüz anlamışlardı ve bu açıdan dikkat edilmeye çok ihtiyaçları vardı. Zayıf idiler ve zorlukları artıyordu. Ve bu zorlukların acıları az değildi. Ve savaşların sebep olduğu acılardan daha fazlaydı. Dışarıdan üzerlerine gelen zulüm ve savaşlar, onlar için hazırlanan mükafatlar için onlarda sevinç ve ümit yaratıyordu. Resuller yargı meclisinden böyle bir mutlulukla çıkıyorlardı. Çünkü kırbaçlanıyorlardı. Bütün bu üzüntülerden her yerde aldığı övgü ve iftiharla Aziz Pavlus şöyle haykırırdı: Şu anda sizler için seviniyorum. (Kolose. 1-24) İmanlıların günahları ve zorlukları ve kardeşlerinin sorunları onların nefes almalarına bile meydan vermiyordu. Çünkü bütün o zorluklar ve günahlar onlar için baş ve boyunlarında taşıdıkları ağır bir boyunduruk gibiydi. Ve onlara bunun ızdırabını aralıksız bir şekilde yüklüyordu. Acılarıyla iftihar eden bu havarinin içsel yorgunluklardan nasıl inlediğini dinleyiniz. Şöyle dedi: Kim güçsüz olurda ben güçsüz olmam? Kim günaha düşürülür de ben yanmam? (2.Korint.11-29) Bir başka yerde de şöyle der: Çünkü geldiğimde sizi istediğim durumda bulamayacağımdan korkuyorum. Sizlerde beni istediğiniz durumda bulamayabilirsiniz. Aranızda çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, iftira, dedikodu, böbürlenme ve kargaşa olmasından korkuyorum. Korkarım size tekrar geldiğimde tanrım beni utandıracak, daha önce günah işleyip de kapıldıkları pisliklerden, fuhuş ve sefahatten tövbe etmeyen birçokları için yas tutacağım. (2.Korint 12:20-21) Biz geminin kaptanını, havalar onun arzu ettiği şekilde seyrederken gemisini ve yolcularını limana yetiştirdiğinde değil, aksine havaların fırtınalı ve denizin şiddetli dalgalı olduğu durumlarda bütün bu şartların üstesinden gelme gücünü gösterip, dalgaların gemi boyunu aşıp yolcuların selametini tehdit ettiğinde gemiyi ve yolcuları salimen limana yetiştirdiği zaman beğeniriz. Aynı şekilde, kilise iradesinin ağır yükünü taşıyan dini liderlerin beğenilmesi hususundaki ödülümüzü kullanırken, savaşların felaket ateşini her yerde yaktığında iman filizinin ilk dönemdeki letafet ve güzelliğinin çok daha fazla itina görmeye muhtaç olduğunu, imanlılar topluluğunun tıpkı yeni doğmuş bebek gibi dikkatli bir bakıma ihtiyaç göstermesi ve zayıf bebeklerin yoğurtla beslenmesinin gerekliliği gibi, bütün bunları nazarı itibara almalısınız. Kilise idarecilerinin o çağda karşılaştıkları bütün bu zorluklar içinde imanı yaymada hak ettikleri taçlar konusunda daha güzel bir şuur hissetmek isterseniz size İsa Mesih’in söylediklerimizi doğrulayan sözlerini gözlerinizin önüne serdediyorum: İnsanlar kalabalık bir halde İsa Mesih’e gelirken havarilerine önceki peygamberlerin kendilerinden daha çok meşakkatler ve zorluklar çektiğini anlatmak istedi ve onlara şöyle dedi: Başkaları emek verdiler, siz ise onların emeğinden yararlandınız. (Yuh.4-38) Buna rağmen resuller peygamberlerden daha çok yoruldular. Ama peygamberler önceden gelip kutsal sözü ektikleri ve henüz bilgiyle aydınlanmamış insanları gerçeğe yönelttikleri için, İsa havarilerine en yorucu işlerde de onları sabırlı olmaya teşvik etti. Eğitimle insanlara yol gösterenler ile onlardan önce gelip öğretim ve yol göstermede mücadele edip insanlarda akidenin ilk tohumlarını oluşturanlar tabi ki eşit değildir. Önceden düşünülmesi konusunda hazırlıklı olunan ve alışılan ve kolaylıkla kabul gören gerçekler, ilk defa ilan edilen bir akidenin aksine olarak bunu işitenlerin akıllarını karıştırıp ve bunun tohumlarını ekenleri şiddetli bir cürüm işleyenler pozisyonuna sokar. Atina halkında bunu gördük, aziz Pavlus’un sözlerini dinledikleri zaman bu havariyi cahil olmak ve zihinlerine garip şeyler tebliği etmekle kınadılar. (Resul.işleri 17-20) Öyleyse kilisenin bugünkü idaresi, bunu yürütenlere aşırı bir yorgunluğa sebebiyet veriyorsa, geçmişte bu görevi tehlikelerin en belirgin bir döneminde savaşlar ve zulümler ve sürekli korku şartlarında yürütmüş olanlara nasıl bir yorgunluk ve zorluklara sebebiyet verirdi? O asırlarda azizlerin maruz kaldığı cezaların bugün dile getirilmesi gerçekten yalnızca zor değil hatta batıl bir abesle iştigaldir. Bunu gerçekten hak ettiği bir şekilde vasıflandırmak ancak bütün bunları kendi şahsında deneyebilmiş olmayı gerektirir.
4. Şimdi de size dördüncü bir taç’tan bahsedeyim mi? Acaba bu tacın ne için olmasını ümit edersiniz? O bizim vatanımızda idareyi yüklendi. Ve eğer yalnızca elli kişinin idaresi zor oluyorsa, sayıları iki yüz bini aşan insanların idaresini yüklenenlerin mutlaka süslenmeleri gereken fazilet ve hikmet nedir? Kısaca diyoruz ki, nasıl ki askeri düzende, adedi en çok olan krallık muhafız alayı en parlak ve sivrilmiş komutanlara teslim edilirse, aynı şekilde en büyük ve en kalabalık şehirlerin siyaseti ve idaresi de en hikmetli ve en güçlü kişilere teslim edilir. Buna şunu ekleyebiliriz, Allah’ın Antakya şehrine karşı özel bir inayeti vardır ve bunu daha önceki tedbirinde bizlere işaret etmişti. Çünkü Petrus’u dünya’ya baş olarak atadı ve ona göklerin anahtarlarını ve bütün kiliselerin idaresini verdi ve onu burada aramızda uzun zaman kalmakla görevli kıldı. Çünkü kutsal şehrimiz Allah’ın nazarında dünyanın geri kalan kısmına eşitti. Petrus’u zikrettiğim için de, İgnatyos’a havarilerin emiri olan Petrus’un halifesi olmak yüceliğinin tacı, beşinci taç olarak giydirildi. Zira eğer siz temelden bir taş kaldırırsanız, binanın zayıflamaması veya tamamen yıkılmaması için mutlaka onun yerine aynı büyüklükte ve aynı kuvvette bir taşı koymalısınız. Aynı şekilde Petrus kilisemizden uzaklaşmak zorunda kalınca kutsal ruhun nimeti hak edişte ona eşit bir yol göstericiyi bize ihsan etti ki, onun yerine gelenin zayıflığı nedeniyle bina sağlamlığından bir şey kaybetmesin. O halde aziz şehidimiz için beş taç sıraladık. Birincisi işgal ettiği makamın ehemmiyeti, ikincisi onu bu göreve yükseltenlerin kadri, üçüncüsü çağının önüne çıkardığı zorluklar, dördüncüsü idaresini yüklendiği şehir ve beşincisi de kendisinden sonra bu şehrin episkoposluğunu idare etmeyi ona yükleyen büyük şahsın faziletleri. Bu taçlara birçoklarını daha ilave etmek isterdim ama bütün vaktimizi İgnatyos’un episkoposluğu ile meşgul etmek istemiyorum. Geriye onun şehit edilişine bakmamız kalıyor. Burada onun yüce mücadelelerine geçiyorum. Kiliseler üzerine büyük bir savaş kol geziyordu. O dönemde bütün yeryüzü en çirkin zulümlere kurban verdi. Ve bütün müminler genel yerlerden kovuldular ve hiçbir suçları yoktu. Ama onlar yüzlerini saçma ve boş aldatmalardan çevirdiler ve iman yolunda yürüdüler. İblislerin hurafelerini reddedip Allah’a tam bir inançla bağlanıp Biricik Oğluna tapındılar. Dinin bu gayret sahibi kişileri hak ettikleri şekilde ödüllendirmesi, sevinci ve övgü yüceltmelerini arttırması gerekir. Bu aynı din için imanı sahiplenen o kahramanlar ve özellikle de kilise reisleri binlerce darbe, tenkil ve işkence türleri ile cezalandırılıyordu. Çünkü hile ve kötülük dolu olan şeytan, kilise çobanlarını dağıtmasının sonuçta onların sürülerinin dağıtılmasını kolaylaştıracağı ümidindeydi.
Ama kötülerin amaçlarını rezil eden, şeytana kilise idaresini insanların değil, imanlıların bütün kiliselerdeki durumunu yönetenin, önderlerin işkencelere maruz kalmasına izin verenin Allah olduğunu ve hatta onların ölümlerinin dini söndürmeye yeteceği ve İncil’in yayılmasını zayıflatacağı konusundaki tanıklıklarda, bu dinin ülkesini genişlettiği ve bu din hizmetkarlarıyla birlikte bu inanç sisteminin beşeri bir öğreti değil gökten fışkıran bir kaynak olduğunu ve bütün kiliselere Allah’ın hakim olduğunu ve yüce Allah’a karşı savaşanlar için zafer sancağının dikilmesinin mümkün olmadığını gerçek bir şekilde öğretmekten başka bir şey yapmamıştır. İkinci yalan da şeytanı ilk yalanından döndürmeyen aldatıcılığı da kilise başkanlarının kanlarının, yönettikleri kiliselerde akmasını istemediği, onları uzak yerlere taşıyıp oralarda her kötülüğü onlara mübah gördüğü ve onların en çok ihtiyaç duydukları yaşam şartlarını ellerinden alarak azim ve kararlılıklarını zayıflatacağı ve uzun yolculukların onları yoracağı düşüncesiyle kendi kendini aldatmasıydı. Antakya ve Roma arasındaki uzak mesafe nedeniyle onu buna mecbur etmekle Aziz İgnatyos’a da aynı şekilde muamele etmiştir. İşte bu hilekar yolculuğun ağır ve ızdıraplı meşakkatleriyle Aziz İgnatyos’un direncini kıracağını ümit ediyordu. Ama bu yolculukta İsa Mesih’e refakat eden bu azizin daha çok çelikleştiğinin farkında değildi. Kiliseleri imanda güçlendirdi ve bununla da kendi nefsinin gücünü göstermiş oldu. Bu saygın ve savaşçı kahramanı selamlamak için bütün şehirler her taraftan onun yoluna akın ediyordu. Ona her türlü geçim malzemelerini sunuyor, dua ve imanlarıyla ona yardım ediyorlardı. Ve bu şehidin hristiyanlık şevki ile göksel egemenliğe davetli olarak ölüme gittiğini görmekle büyük bir teselli hissediyorlardı. Yolculuğu ile hareketliliğinin ateşi ve yüzünün tatlılığı bu şehir halklarına onun ölüme değil yaşama, göksel hayata gitmekte olduğunu öğretti. Söylemleri ve yaptıkları halkları bilinçlendirdi. Öyle ki Pavlus konusunda Yahudilere olan, yani hristiyanlığın lideri Pavlus’u kelepçelerle ölüme gönderdiklerinde onun ve öğretisinin yok olacağı kanısındaydılar. Aynı şey daha şiddetli bir olgu ile İgnatyos’a zulmedenlerin başına geldi. Çünkü İgnatyos yalnız Roma halkına değil bütün geçtiği şehirler için mucizevi bir önder oldu. Halka, fani hayata bir ağırlık vermemeyi, görünen durumlara değer vermemeyi yalnızca gelecek olan iyilikler konusunda rahat olmayı öğretti. Gözlerini korkusuzca göklere kaldırmalarını ve bu yaşam ile onun meşakkatlerinden ve daha beterinden korkmamayı öğretti. Bu ve benzeri nasihatleri geçtiği bütün şehirlerin halkına gayretle anlattı. Doğudan çıkıp batıya doğru yol alan ve bizleri aydınlatan yıldızdan daha fazla ışınlar yayan bir güneşe benzerdi. Çünkü bu yıldız görünen ışınlar veriyordu. Oysa İgnatyos ruhani bir nur ile aydınlatan ve ruhları paklayan bir şekilde dünyaya doğdu. Güneş batıya doğru indikçe kaybolur ve dünyayı karanlıkta bırakır. Ama İgnatyos aynı yere olan gidişiyle yolundaki herkesi ısıttı ve aydınlattı. Roma’ya girince bu putperest şehre hristiyanlık felsefesini öğretti. Ve Allah da onun son günlerinin burada olmasını istedi ki ölümü bütün Romalılar için misal olsun. Allah’ın nimetiyle imanda güçlü olan sizlerin ikna olmanız için ispatlara delillere ihtiyacınız yok. Ama küfrün aldatıcılığına batmış olan Romalıların çok yardımlara ihtiyacı vardı. Petrus ve Pavlus ve onlardan sonra da İgnatyos Roma’da kurban edildi. Ya putlara sunulan kurbanların kanlarının kirliliğine bulanan Roma’yı bu kirlilikten kanlarıyla temizlemek ya da, haça gerilmiş olan İsa Mesih’in dirilişine eylemsel deliller sunmak için bunlar yapıldı. Zira Romalılar İsa Mesih’e olan aidiyetlerine ve onu göklerde göreceklerine inanmasalardı şimdiki hayata bir nefse saygı duyarak hakaret etmediklerini hissederler. Evet boğazlanmış olan İsa Mesih’in dirilişine bizim için en kuvvetli delil, onun ölümünden sonra kudretini gösterip yaşamakta olanları vatanları, evlerini, dostlarını, yakınlarını ve hayatlarını onun adını itiraf etme yolunda feda etmeye, kırbaçlanmayı meşakkatlere karşı mücadeleyi, dövülmeyi ve ölümü dünya zevklerine tercih etmeye ikna etti. Bu kudretin mucizeleri mezarında ölü olarak yatan bir insanın yapacağı şeyler değildir. Aksine bunlar, bir daha ölmemek üzere dirilen bir ilahın eylemleridir. Neden? İsa Mesih dünyada iken resuller onunla birlikte olmanın yararını görüyorlardı. Ve haç üzerindeki ızdırapları başlayıncaya kadar ondan hiç ayrılmadılar. Fakat ölümünden sonra yalnız Petrus ve Pavlus değil, İsa’yı hiç görmeyen ve onunla birlikte bulunmayan İgnatyos ile bütün havariler onun sevgisi uğruna olan mücadelelerinin açık delillerini ortaya koymuşlardır. Onun için hayatlarını feda ettiler. Bu hayal edilebilir mi?

Yüklə 246,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin