Prof. Dr. Kemal SÖZEN
SDÜ İlahiyat Fakülltesi Dekanı
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Rektör Yardımcım, Sayın Müftüm, Değerli Katılımcılar, Değerli Öğretim Elemanları, Değerli Misafirler,
Süleyman Demirel Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi tarafından düzenlenen “Günümüz Aleviliğinde Eğitim “Çalıştayı”na hepinize hoş geldiniz diyor, saygılar sunuyorum.
Hatırlanacağı üzere, Fakültemiz tarafından 28-30 Ekim 2005 tarihinde “Uluslararası Bektaşilik ve Alevilik Sempozyumu I” düzenlenmişti. Bu sempozyum, ülkemizin güncel problemleri arasında yer alan Alevilik tartışmasının entelektüel boyutta ve doğru bir eksende ele alınmasını sağlamak amacıyla ilk defa gerçekleştirilen ve geniş katılımlı bir sempozyum olma niteliği taşımaktadır.
Hemen belirtmeliyim ki, değişik branşlardan ilâhiyatçıların yanında tarihçi, edebiyatçı, sosyolog ve antropologlarla birlikte Bektaşi ve Alevilik üzerine çalışan araştırmacıların yer alacağı “II. Uluslararası Bektaşilik ve Alevilik Sempozyumu’nu yakın gelecekte düzenlemek arzusundayız.
Halen gerçekleştirmekte olduğumuz bu çalıştayımızın amaçlarına kısaca değinmek istiyorum. Çalıştayımızın temel amacı; 2004 yılından itibaren Avrupa Birliği (AB) ilerleme raporlarında yer alan Alevilik konusunu eğitim bağlamında ele almaktır. Bunun yanı sıra, aynı bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Danıştay’daki yargı kararlarının sonuçlarını değerlendirmek ve konuları akademik bir platformda ele alarak biraz önce düzenleyeceğimizi ifade ettiğim “II. Uluslararası Bektaşilik ve Alevilik Sempozyumu”na bir alt yapı oluşturmak da bu çalıştayın amaçları arasında yer almaktadır. Dolayısıyla bu çalıştayda Alevilik, örgün ve yaygın eğitim kapsamında bilimsel bir platformda tartışılıp müzakere edilecektir.
Bu çalıştayın düzenlenmesinde katkıları bulunan kişi ve kurulumlara teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bu bağlamda, çalıştayımızın gerçekleşmesinin her aşamasında bizlere destek veren Isparta Valimiz Sayın Ali Haydar ÖNER Bey’e;
Düzenleyeceğimiz sempozyum öncesi bir çalıştay yapılmasının daha faydalı olacağı düşüncesiyle bu çalıştayın gerçekleştirilmesinin fikrî mimarı olan ve bizlere her türlü destek veren Çalıştay Onursal Başkanımız, Sayın Rektörümüz Prof.Dr. Metin Lütfi BAYDAR Bey’e ve şahsında katkıları bulunan Üniversitemiz personeline;
Uzaktan ve yakından teşrif ederek, çalıştaya engin bilgi birikimleriyle katkı sağlayacak olan tüm katılımcılara;
Çalıştay Toplantı Yürütücüsü Fakültemiz Öğretim Üyesi Prof.Dr. M. Saffet SARIKAYA’ya ve şahsında Düzenleme Kurulu Üyelerine;
Fakültemiz Personeline, Üniversitemiz Mavigöl Uygulama Oteli Personeline ve dinleyici olarak aramızda yer alan misafirlerimize şükranlarımı sunuyorum.
Çalıştayımızın, verimli ve başarılı geçmesinin yanı sıra ülkemizin birlik ve beraberliğine, dostluk ve kardeşliğine vesile olması temennisiyle hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.
Prof. Dr. Vecihi KIRDEMİR
SDÜ Rektör Yardımcısı
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Değerli Hocalar, Değerli Katılımcılar, Saygıdeğer Misafirler,
Rektörümüz Dünya Üniversiteler Birliği kapsamında bir toplantı vesilesiyle Azerbaycan’da bulunduğu için onu temsilen burada bulunuyorum. Öncelikle Rektörümüz, daha sonra da şahsım adına bütün katılımcılara hoş geldiniz diyorum. Üniversitenin temel özelliklerinden bir tanesi sosyal konulara bilimsel açılımlar getirmek ve bu konuda gereken bilgi ve görüşleri toplumla paylaşmaktır. Üniversitemiz de bu anlamda bu görevlerinden bir tanesini yapmak üzere siz değerli katılımcıların eşliğinde bu toplantıyı düzenlemiş bulunuyor. Şahsım ve üniversitem adına herkese hoş geldiniz diyor ve toplantının başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Ali Haydar ÖNER
Isparta Valisi
Sevgili Milletvekilimiz, Değerli Rektör Yardımcım, Sayın Dekanım, Muhterem Akademisyenler, Değerli Meslektaşım, Güzel ilçemizin değerli Belediye Başkanı, Din Uluları, Filozoflar, Araştırmacılar, Yazarlar, Değerli Konuklar, Muhterem Basın Mensupları,
En yüce ve en mütekâmil din olarak kabul edilen İslamiyet'in tebliğinden ve ayrışmanın başlamasından bu kadar yıl geçtikten sonra yeni bir arayışın içindeyiz. Çağrı ve hoşgörü temel kavramları üzerinde inşa edilen İslamiyet ne yazık ki davet anlayışından uzak, hoşgörü anlayışıyla bağdaşmayan uzun bir zaman dilimini geride bıraktı. Bu çağrı herkes içindir. Hoşgörü herkese yönelik olmalıdır. Çağrı ne zaman dışlamaya dönüştü, herkesin göstermesi gereken hoşgörü ne yazık ki esirgendi. Bugün çok önemli bir çalıştay yapılıyor, din uluları, din bilginleri, değerli konuklarımız İslam’ın temel ölçüleri doğrultusunda ayrışmayı asgariye indirecekler. İslamiyet'i birbirlerine daha hoşgörüyle telkin edecekler, birbirimiz sevmeyi bize öğretecekler. Bunun temel yolunun da eğitimden geçtiği unutulmayacaktır.
Gerçekten de geriye baktığımız zaman, tarihimizin İslami anlayışla bağdaşmayan ayrılıklar kavgalar, insan kalbine yük olan önyargılarla dolu olduğunu görüyoruz. Mahallede yan yana iki komşu, aynı inanca sahip iki arkadaş, gün geldi birbirileriyle barışık olmayan davranışlara girdi. Sebep; cehalet, eğitimsizlik, sebep; ön yargı, sebep hoş görünün özde taşınmamasıdır. Birbirimize karşı hep İslamiyet'in hoşgörüsünden, Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Yunus'un, Mevlana'nın hoş görüsünden söz ederiz. Bunu telkin ederken hoşgörülü davranmayanın, inanmayanın kafasını kırmaktan söz ederiz. Birbirimizi ne kadar kırdık, ne kadar üzdük, ne kadar yanlış şeyler yaptık.
Hukukta, içtihada mütehammil gelen durumlar vardır. Yüce Peygamberimizi kaybettiğimiz zaman iki görev vardı. Yüce Peygamberimizi toprağa vermek, bir diğeri ise devletin devamını sağlamaktı. Nur içinde yatsın Abdulbaki Gölpınarlı'dan okuduğumu anlatıyorum. “Sakife olayı” vardı. Defin hadisesi vardı. İçtihad ikisini de doğru sayabilir. Birisi son görevin yerine getirilmesi, birisi devletin sürekliliğinin kargaşaya yol açılmadan sürdürülmesi. İslam ulularının bir kısmı devletin sürekliliği konusunda halifelik konusunda Sakife’de toplandılar. Peygamberimizin yakınları kuzeni damadı onun defin işiyle meşgul oldu. Her halde ayrılık da buradan başladı. Bu kadar din ulusunun araştırmacının yazarının içinde bazı şeyleri söylemeyi haddimi aşan bir davranış olarak görüyorum. Ama işin kaynağı inanç ayrılığı değildi. İşin kaynağı iktidar arayışıydı. İktidar paylaşımını makul bir şeyi birlikte yapmamaktı
Hazreti Ebubekir'in halifeliğinin kabulünden sonra Hz Ömer”in halifelik dönemi geldi. Hz Ömer”in halifeliğinden sonra Hakem Heyeti, Hz Osman'ı halife yaptı. Ondan sonra Hz Ali'ye sıra geldi. Sonra olan oldu. İslami inanca sahip olan birileri Peygamberimizin damadının, kuzeninin halifeliğini kabullenmek istemedi. Niçin? Anlaşılmaz. Daha vahimi onun oğlu, peygamberimizin torununu susuz bırakıp şehit ettiler. Bunun neresi İslamiyet'le bağdaşır? Ondan sonra sorunlarımızı aşamadık. Tayin edilen hakem bile, hakemliğine hile karıştırdı. Sonraki dönemlerde din uluları bir araya gelip içtihat birliği sağlayamadılar. Alevinin yobazı, Sünni'ye; Muaviye torunu, Yezit dedi, Sünni'nin yobazı, Alevi'ye; hakaret anlamında “Kızılbaşlık”tan, “mum söndü”den söz etti.
Rahmetli Ecevit’i iktidardan ayrıldıktan sonra İlgaz dönüşü Çankırı’da Yaren Evinde konuşmuştuk. Bir süre sonra Sayın Yaşar OKUYAN İskilip’ten geldi. Aynı sofrada buluştuk. Ecevit biliyorsunuz çok Beyefendi biriydi. Yaşar Okuyan da hürmette hiç kusur etmiyordu. Sayın Başbakan, Zat-ı Âliniz, Nasıl emrederseniz, Takdir sizin Efendim,…
Rahmetliye, “Sayın Başbakanım, madem böyle olacaktı bizi niye bu kadar uğraştırdınız?” İslam uluları din uluları bizi niye bu kadar uğraştırdı? Niye objektif hüsn-ü niyet kuralları içinde Kur’an’ın temel doğrultuları, sahih hadislerin telkinleri doğrultusunda içtihat kapılarını insanlara açılmadılar? Niçin İslami inancın içine hurafe, batıl itikatlar, sahih olmayan hadisler karıştırıldı? Kim anlatabilir. Bir sağduyulu ses, bir sağduyulu niyet neden bizleri birleştirmiyor, aramızdaki dargınlıkları neden ortadan kaldırmıyor. Kahraman Maraş'ta, Çorum' da, Sivas'ta mücahit tavrıyla din kardeşlerini öldürüyorlar. Kendimizi yargılamamız gerekmiyor mu? “ Sayın Başbakanımız geçtiğimiz günlerde bir takım ayrımcı davranışları kınadılar.
Ama hepimiz geçmişte çok önemli yanlışlar yaptık. Herkesi kucaklamayı bilemedik. Herkes kendi ölüsüne ağladı, başkasının ölüsüne için sırtını dönüp yürüdü. Aynı kökenin çocukları, aynı inancın sahipleri, aynı vatan için çarpıştı. Ama olmadık bir anda toplumsal içgüdüyle birbirimize düşmanca yaklaştık. Masum çocukları bacaklarından ayırdık. Bunu kim hak etti? Kimin buna hakkı var? Bu çalıştay çok önemli. Düşünmemiz, bu ayrılığa-gayrılığa son vermemiz lazım. Düşmanlık için bir neden yok. Burada aslında biraz siyasi, biraz ticari ayrıntılar var, inanca yönelik ayrılık yok. Hz. Ali Efendimiz camide şehit edildi. Ama o camide bir kısım cahil hocalarımız diğer din kardeşlerine bilgiye dayanmadan haksızlık ettiler. Camiye gelenler camiye gelmez oldular. “Halka namazı” denilen alternatif ibadet türü ortaya çıktı. Yine haddimi aşmak istemiyorum ama kendi kişisel gözlemlerime her hangi bir metne bağlı kalmadan bilgi dağarcığımdakileri sizlerle içtenlikle, hüsnü niyet içinde paylaşmaya çalışıyorum.
Ermenilerden özür diledik. Birbirimizden özür dileme ihtiyacı duyuyor muyuz? Bilmiyorum. Bir meşru müdafaa anlayışı içinde aynı ülkenin tebaası olduğumuz halde dış güçlerin emellerine alet olarak, millet-i sâdıka, sadıklıkla bağdaşmayan bir tavra girdi. Büyük acılar yaşandı. İhanete karşılık bir zorunlu göç olayı ortaya çıktı. Zorunlu göç sırasında, gerçekten tasvip edilmeyen olaylar ortaya çıkmış olabilir. Yakın zamanlarda Yezidi ve Süryani kardeşlerimizi, ülkemizin dışında gördük. Bir kısım insanlarımız hâkim otoritelerden ve yazılı kaynaklardan yoksun kaldıkları için Ateizmle tanıştılar. Yazılı kaynaklar olmayınca gençlerimizi nasıl suçlayabiliriz? Onlar Ateizmle tanıştılarsa, biz kendi kendimizi yargılamalıyız. Ateizmle tanışanların bir kısmı ihanet odaklarıyla işbirliğine girdiler. Ne kadar acı. İnsan kalbinde yük olan önyargıları aşamadığı için, komşu köyler birbirleriyle mesafeli durdular. Ama gençler, onların sevgileri, kimi zaman bütün güçlükleri aştı, yeni yuvalar kurdu. Kim kimden ayrı kalabilir?
Bu çalıştay çok önemli. Aramızda Hasan Onat Hocamızı görüyorum. Çankırılı hemşehrim. Bu güne kadar bu yolda çok nitelikli hizmetler verdi. Beyza Bilgin Hocam bir vesileyle Kadınlar Günü konferansına geldi, çok yararlanarak dinledik.
Diyanet İşleri Başkanımız ve Başkan yardımcılarımız bu konu ile ilgili çok önemli yaklaşımlar içindeler. Geçmişte ne olmuştu? Diyanet önce kendini aşamamıştı. Sonra teşkilatını aşamamıştı. Cemaati aşıp aşamayacağı konusunda tereddütler yaşanmıştı. Düşündüklerimi açıkça ifade etmeye hazır bir kamu yöneticisiyim; varsa sorumluluklarım üstlenmeye de hazırım. Ama durumu doğru değerlendirmezsek doğru sonuçlara da varamayız. Birbirimize karşı, önyargılarımızı arındıramazsak birbirimizi kucaklayamayız. Yüce devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünü ebediyete kadar sürdürme konusunda sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Birbirimizi sevgiyle kucaklamak ve ön yargılardan arınmak için İslam’ın temel öğretilerine yeniden dönebilmek için bu çalıştay çok büyük anlamlar ifade ediyor”. Daha fazla geç kalmayalım.
Bu konuda emek veren Rektörlüğümüze, İlahiyat fakültemizin sayın dekanına, projenin değerli sorumlusuna, onlara yardımcı olan arkadaşlarıma gönülden duygularla teşekkür ediyorum. Bu vesileyle her kesimden aramızda bulunan değerli konuklarımıza şükranlarımı sunuyorum. Sayın Milletvekilimiz biliyoruz ki bugünlerde ülkemizin gündemi yoğun. Sayın Başbakanımız kimselerin Ankara’dan ayrılmamasını talimatlandırdıkları halde izin alarak geldiklerini düşünüyorum; “hoş geldiler, safalar getirdiler”. Eğirdir çok güzel bir yer. Güzel işlerin kotarılacağı bir yer. İnşallah bugünkü toplantı birbirimizi daha çok sevmemiz, birbirimizi candan duygularla kucaklamamız için bir vesile olur, başarılı, yararlı olur. Bu düşüncelerle hepinize sevgilerimi, saygılarımı iyi dileklerimi sunuyorum. Sağolun…
Dostları ilə paylaş: |