Safe house (DÜŞmani korurken) prodüKSİyon notlari

RYAN REYNOLDS (Matt Weston), Hollywood’un en çok aranan başrol oyuncularından biri olarak dikkatleri üzerine topluyor. Yakın zamanda rol aldığı birbirinden son derece farklı iki hit proje, dünya çapında 300 milyon Dolarlık bir gişe hasılatını geçmeyi başardı. Bunlardan ilki olan The Proposel adındaki romantik komedide başrolü Sandra Bullock’la paylaşıyor ve patronunun sınır dışı edilmesini önlemek için onunla evlenmek zorunda bırakılan bir adamı canlandırıyordu. Bir fantastik macera olan “X-Men Origins: Wolverine”deyse (“X-Men Başlangıç: Wolverine”), Deadpool rolünü üstlendi.

Reynolds, 2011 yılında Universal Pictures’ın komedisi “The Change-Up”la (“Hayat Sana Güzel”) ve DC Comics’in “Green Lantern”indeki (“Yeşil Fener”) Green Lantern rolüyle izleyici karşısına çıktı. Aktörü yine kısa süre önce gösterime giren ve 2010 yılının Sundance favorilerinden olan “Buried” (“Toprak altında”) adlı gizemli gerilim filminde izleme fırsatı bulduk. Bu filmde, Irak’ta çalışan bir Paul Conroy karakterini canlandırıyordu. Karşıt görüşlü muhaliflerin saldırısına uğrayan Paul diri diri gömülüyor ve bir sabah bir tabutun içinde uyanıyordu. Sinema teknikleri açısından önemli zorluklar taşıyan bu filmde, Reynolds tam 95 dakika süresince kamera karşısında gördüğümüz tek aktördü.

Reynolds kısa süre sonra bir Universal Pictures filmi olan “R.I.P.D.” ile de izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Aktör bu filmin hem yapım aşamasında görev alıyor hem de başrolünü üstleniyor.

Reynolds daha önce de iki Sundance filmiyle izleyici karşısına çıkmıştı: Greg Kristen Stewart’ın da rol aldığı Greg Mottola’nın “Adventureland” (“Yaz Aşkı”) adlı filminin ilk gösterimi 2009 yılında Sundance Film Festivalinde yapıldı. Film, 2009 Gotham Ödüllerinde En İyi Kast dalında aday gösterildi. Yine ilk gösterimi Sundance’de gerçekleştirilen “The Nines” filmindeyse, Reynolds üç ayrı rolü canlandırıyordu. Bunlardan ilki sorunlu bir aktörken diğeri bir televizyon programcısı, üçüncüsü ise başarılı biri video oyun tasarımcısıydı ve bu üç rol rahatsız edici şekillerde iç içe geçmiş olarak işleniyordu.

Yakın dönem filmleri arasında ayrıca sorunlu bir yazarın hayali arkadaşı olan kahramanı canlandırdığı “Paper Man” (“Karton Adam”); Abigail Breslin’in babasını ve geçmişi soru işaretleriyle dolu siyasi bir danışmanı oynadığı “Definitely, Maybe” (“Kesinlikle Belki”); kısır olduğunu, dolayısıyla çocuğunun kendi çocuğu olmadığını öğrendikten sonra bir kriz yaşamaya başlayan bir adamı canlandırdığı karmaşık bir dram olan “Chaos Theory” (“Kaos Teorisi”); mafya dünyasının saldırılarını önlemeye çalışan bir FBI ajanını canlandırdığı Joe Carnahan’ın gerilim filmi “Smokin’ Aces” (“Tehlikeli Aslar”); ve son olarak da klasik bir korku filmi kültü olan “The Amityville Horror”ın (“Dehşet Sokağı”) yeniden çevrimi sayılabilir.

İngiliz Kolumbiyası – Vancouver’da dünyaya gelen Reynolds’ın aktörlük yeteneği küçük yaşlarda fark edildi.  Bir televizyon dizisi olan “Two Guys, a Girl and a Pizza Place”de rol aldıktan, çeşitli işlerde konuk oyunculuk yaptıktan ve “In Cold Blood” (“Soğukkanlı”) gibi filmlerde oynadıktan sonra, 2002 yılında rol aldığı Walt Becker’ın komedisi “National Lampoon’s Van Wilder” (“Van Wilder“) adlı filmle beraber sinema izleyicilerinin de dikkatini çekmeyi başardı. Böylece, “Blade: Trinity”de (“Blade: Trinity”) ve “Just Friends” (“Sadece Arkadaş”) adlı romantik komedide daha önemli roller üstlendi.

Reynolds, bir süredir Dark Fire adındaki yapım şirketinde ortağı olan Allan Loeb’la beraber yapımcılık dünyasına da adım atmış bulunuyor. Şirket, iki projesiyle öne çıkıyor: “Guidance” adlı bir komedi dizisi ve “And Then There Was Gordon” adındaki dizi çizgi film. Her iki yapım için de FOX’la görüşüldü.

Reynolds oynadığı sayısız başrolün yanı sıra, Michael J. Fox Parkinson Araştırmaları Vakfı yönetim kurulu üyeliğine de devam ediyor. Aktör, ayrıca 2007 yılının Kasım ayında, uzun süre Parkinson’la mücadele eden babasının onuruna, New York maratonuna katılarak koştu. Reynolds, bu koşusu sayesinde vakfa 100 bin Doların üzerinde gelir kazandırmış oldu.

Oscar adayı ve ödüllü bir aktris olan VERA FARMİGA (CIA Şube Amiri Catherine Linklater), birbirinden değişik ve çekici role bürünerek izleyicilerini büyülemeye devam ediyor.

Farmiga yakın dönemde üç filmle karşımıza çıktı: Aynı zamanda yönetmenliğini üstlendiği ve 2011 Sundance Film Festival’iyle Tribeca Film Festivalinde yarışan Sony Pictures Classics’in “Higher Ground”ı (“En Tepede”); Jake Gyllenhaal ve Michelle Monaghan’la oynadığı Duncan Jones’un “Source Code”u (“Yaşam Şifresi”); son olarak da Keanu Reeves ve James Caan’la oynadığı Malcolm Venville’in “Henry’s Crime” (“Suçlu Kim?”) adlı filmi. Farmiga ayrıca 2011 Gotham Ödüllerinde Ümit Veren Yönetmen dalında da aday gösterildi. Şu sıralarda da David Duchovny’yle karşılıklı rol aldığı ve Christopher Neil’ın yönettiği “Goats” adlı filmle izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

Farmiga, eleştirmenlerin övgüsüyle beraber çok sayıda da ödüle de aday oldu. Özellikle Jason Reitman’ın yönettiği ve başrolü Geoge Clooney’yle paylaştığı “Up in the Air” (“Aklı Havada”) filmiyle Oscar, BAFTA, Film Eleştirmenleri Birliği (BFCA), Film Oyuncuları Derneği (SAG) ve Altın Küre ödüllerine aday gösterildi.

Son dönem filmleri arasında; Peter Sarsgaard’la karşılıklı oynadığı kara gerilim “Orphan” (“Evdeki Düşman”), Niki Caro’nun yönettiği “The Vintner’s Luck” (“Vintner’ın Şansı”), Carlos Brooks’un yönettiği “Quid Pro Quo” (“Quid Pro Quo”), Miramax’ın yapımcılığını üstlendiği soykırım filmi “The Boy in the Striped Pajamas” (“Çizgili Pijamalı Çocuk”) ve Rod Lurie’nin yönettiği politik dram “Nothing But the Truth” (“Gizli Gerçekler”) sayılabilir. Nothing But the Truth filmindeki performansıyla Film Eleştirmenleri Birliği (BFCA) tarafından En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülüne de aday gösterilen aktris, The Boy in the Striped Pajamas filmindeki performansıyla da BIFA (British Independent Film Awards ) tarafından En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü almaya layık görüldü.

Farmiga, bağımsız bir yapım olan “Down to the Bone” (“Sonuna Kadar”) filmindeki performansıyla Los Angeles Film Eleştirmenleri tarafından En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle onurlandırıldı. Bu filmde, çok ağır koşullarda çalışan uyuşturucu bağımlısı bir annenin hayatı konu ediliyordu. Bu rol aktrise aynı zamanda Sundance Film Festivalinde, Uluslararası Marakeş Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandırırken; FINDIE (Film Independent Spirit Award ) ödüllerinde de bir adaylık getirdi.

Rol aldığı diğer filmler arasında Matt Damon, Leonardo DiCaprio ve Jack Nicholson’la oynadığı Martin Scorsese’nin Oscar’lı filmi “The Departed” (“Köstebek”); Jude Law’la beraber oynadığı Anthony Minghella’nın filmi “Breaking and Entering” (“Hırsız”); Denzel Washington’la oynadığı Jonathan Demme’nin filmi “The Manchurian Candidate” (“Mançuryalı Aday”); Sam Rockwell’le oynadığı “Joshua” (“Joshua”) ve baş rolleri Jung-woo Ha ve David Lee McInnis’le paylaştığı “Never Forever” (Sonsuza Kadar”) sayılabilir.

BRENDAN GLEESON (David Barlow), son filmlerinden olan ve John Michael McDonagh’ın yönettiği “The Guard” da (“The Guard “) sergilediği performansla övgü ve takdir topluyor. Aktör, kendisine BIFA (British Independent Film Award) adaylığı da getiren bu filmde Don Cheadle’la beraber kamera karşısına geçti. Yine Martin McDonagh’ın yönetmenliğini yaptığı “In Bruges” (“In Bruges”) adlı filmle de Altın Küre, BAFTA, ve BIFA ödüllerine aday gösterildi. Sanatçı bu projede Colin Farrell’la beraber yer almıştı. Gleeson, 2009 yılında çekilen HBO filmi “Into the Storm”da (“Fırtınaya Doğru”) canlandırdığı Winston Churchill karakteriyle bir Altın Küre adaylığının yanı sıra bir de Emmy ödülüne layık görüldü. 
Gleeson’ın sıradaki projeleri arasında Robert Redford’ın yönettiği ve Shia LaBeouf ve Julie Christie’yle beraber rol alacağı “The Company You Keep”; Edgar Allan Poe’nun yaşamının son günlerini konu edinen bir kurgu olan “The Raven” ve bir Aardman Animations yapımı olan “The Pirates! Band of Misfits” sayılabilir. Aktörü bugünlerde bir dönem filmi olan ve Glenn Close’la birlikte rol aldığı “Albert Nobbs”ta (“Albert Nobbs“) izlemek mümkün.

Gleeson’ın ününü en çok artıran rolün, Harry Potter serisinde üstlendiği ekzantrik Alastor “Deli Göz” Moody karakteri olduğu söylenebilir. İlk olarak “Harry Potter and the Goblet of Fire” (“Harry Potter ve Ateş Kadehi”) filminde seriye giren bu karakter, daha sonra “Harry Potter and the Order of the Phoenix” (“Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı“) ve gişe rekortmeni serinin sondan bir önceki filmi olan “Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1”de (“Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1”) de izleyici karşısına çıktı.

İlk olarak Jim Sheridan’ın çektiği “The Field” filmiyle uzun metraj film piyasasına giren Gleeson, ardından Mike Newell’ın yönettiği “Into the West” ve Ron Howard’ın yönettiği “Far and Away” (“Uzak Ufuklar”) filmlerinde küçük roller oynadı.
Mel Gibson’ın Oskar ödüllü filmi “Braveheart”ta (“Cesur Yürek”) sergilediği performansla dikkatleri üstüne çeken Gleeson; bunun ardından Neil Jordan’ın yönettiği “Michael Collins” (“Michael Collins“) ve “The Butcher Boy” (“Küçük Kasap”) filmlerinde rol aldı. Neil Jordan filmlerini ise John Boorman’ın idari yapımcılığını üstlendiği bağımsız bir film olan “Angela Mooney” filmi takip etti.
Boorman 1998 yılında yönettiği ve İrlandalı bir halk kahramanı olan Martin Cahill’ın gerçek hayatının anlatıldığı “The General” (“Kod Adı General”) filminde Gleeson’la beraber çalıştı. Bu filmde sergilediği performansla pek çok övgü toplayan Gleeson, ayrıca Londra Film Eleştirmenleri Birliği (London Film Critics’ Circle) tarafından da Yılın En İyi İngiliz Erkek Oyuncusu ödülüne layık görüldü. O günden sonra  “The Tailor of Panama” (“Panama Terzisi”), “In My Country” (“Benim Ülkemde”) ve “The Tiger’s Tail” (“Kaplanın Kuyruğu”) filmlerinde de John Boorman’la beraber çalıştı.
Gleeson’ın diğer filmleri arasında John Woo’nun çektiği “Mission: Impossible II” (“Görevimiz Tehlike II”); “Harrison’s Flowers” (“Umut Çiçekleri”); “Wild About Harry”; Steven Spielberg’in yönettiği “A.I. Artificial Intelligence” (“Yapay Zeka”); Danny Boyle’un yönetmenliğini üstlendiği “28 Days Later…” (“28 Gün Sonra”); Martin Scorsese’nin çektiği “Gangs of New York” (“New York Çeteleri”); Anthony Minghella’nın yönettiği “Cold Mountain” (“Soğuk Dağ”); Wolfgang Petersen’nın yönettiği “Troy” (“Truva”); M. Night Shyamalan’nın çektiği “The Village” (“Köy”); Ridley Scott’ın yönettiği “Kingdom of Heaven” (“Cennetin Krallığı”); Neil Jordan’ın yönettiği “Breakfast on Pluto” (“Pluton’da Kahvaltı”); Robert Zemeckis’in çektiği “Beowulf” (“Ölümsüz Savaşçı”); Paul Greengrass’ın yönettiği “Green Zone” (“Yeşil Bölge”); ve “Perrier’s Bounty” (“Getirin Kellesini”) sayılabilir.
İrlanda doğumlu olan Gleeson öğretmenlik mesleğini bırakıp oyunculuk kariyerine yönelmeyi tercih ederek, İrlandalı bir tiyatro grubu olan Passion Machine’e katıldı. Sahneye çıktığı oyunlar arasında “King of the Castle”⁷, “The Plough and the Stars”⁸, “Prayers of Sherkin”⁹, “The Cherry Orchard” (“Vişne Bahçesi”), Juno and the Paycock”¹⁰ ve “On Such As We”¹¹ sayılabilir.

SAM SHEPARD (Harlan Whitford) aktörlük, senaryo yazarlığı ve yönetmenliğinin yanı sıra, 1979’da Pulitzer ödülüne layık görülmüş üç perdelik bir tiyatro oyunu olan “Buried Child”ın (“Gömülü Çocuk”) da yazarıdır. Shepard’ın yazdığı çok sayıda tiyatro oyunu arasında “Angel City”¹², “Curse of the Starving Class” (“Aç Sınıfın Laneti”), “Killer’s Head: A Monologue by Sam Shepard”¹³, “Mad Dog Blues”¹⁴, “Cowboy Mouth”¹⁵, “The Rock Garden” (“Kayalı Bahçe”), “True West” (“Vahşi Batı”), “The God of Hell”¹⁶ ve “Fool for Love” (“Aşk Delisi”) da sayılabilir.

Shepard, 1970 yılında Michelangelo Antonioni’yle beraber yazdığı “Zabriskie Point” senaryosuyla eleştirmenlerin övgülerini topladıktan sonra, Wim Wenders’ın yönettiği “Paris, Texas” (“Paris, Texas”) filminin de senaryosunu yazdı.

Shepard oyunculuk kariyerine ilk adımını Bob Dylan’ın yönettiği “Renaldo and Clara” (“Renaldo & Clara“) filmiyle attı. Yine aynı yıl çekilen Terrence Malick’in yönettiği ve Richard Gere’le beraber rol aldığı “Days of Heaven” (“Cennet Günleri”) filmiyle de eleştirmenlerin beğenisini kazandı. Bu başarıyı çok sayıda önemli yapım takip etti. Bunların arasında “Resurrection” (“Diriliş”); “Raggedy Man”; Jessica Lange’le beraber oynadığı “Frances” ve özellikle ona Oscar adaylığı da getirmiş olan Philip Kaufman’ın yönettiği “The Right Stuff “sayılabilir. Shepard bu projenin ardından Lange’le tekrar bir araya gelerek “Country” ve “Crimes of the Heart” filmlerinde rol aldı. Kendi oyunundan senaryolaştırdığı ve başrolünü oynadığı “Fool for Love” (“Aşk Delisi”) filminde ise, yönetmen koltuğunda Robert Altman oturuyordu.

Shepard’ın dikkate değer diğer filmleri arasında “Baby Boom”, “Steel Magnolias” (“Çelik Manolyalar”), “Defenseless” (“Savunmasız”), “Thunderheart” (“Thunderheart”), “Bright Angel”, “Voyager”, “The Pelican Brief” (“Pelikan Dosyası”), “Snow Falling on Cedars” (“Aşkın Sırları”), “Hamlet” (“Hamlet”), “All the Pretty Horses” (“Vahşi Aşk”), “The Pledge” (“Söz”), “Swordfish” (Kod Adı Kılıçbalığı”), “Black Hawk Down” (“Kara Şahin Düştü”), “The Notebook” (“Not Defteri”), “Stealth” (“Görünmez Savaşçı”), “Bandidas” (“Haydut”), “Don’t Come Knocking”, “The Return” (“Dönüş”) ve “Walker Payne” sayılabilir.

Görev aldığı televizyon filmleri ve diziler arasında ise Larry McMurtry’nin çektiği “Streets of Laredo”, Hallmark Hall of Fame’in yapımcılığını üstlendiği “Lily Dale”, “Purgatory”, “Dash and Lilly”, “One Kill”, “Wild Geese” ve “Ruffian”ı saymak mümkündür. Bu yapımlar arasında geçen Dash and Lilly’de canlandırdığı Dashiell Hammett karakteri, aktöre Altın Küre ve Emmy adaylıkları da getirmiştir.

Shepard ayrıca “Far North” (“Zirveye Giden Yol”) ve “Silent Tongue” filmlerinin hem senaryo yazarlığını, hem de yönetmenliğini yapmıştır.

Son dönem filmlerine örnek olarak, Brad Pitt’le beraber oynadığı “The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford” (“Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikastı”); Griffin Dunne’ın yönettiği “The Accidental Husband” (“Kazara Koca”); Val Kilmer’la oynadığı “Felon” (“Mahkum”); Dermot Mulroney ve Diane Kruger’la rol aldığı “Inhale” (“Nefes nefese”); Jim Sheridan’nın yönettiği ve Jake Gyllenhaal, Tobey Maguire ve Natalie Portman’la beraber rol aldığı “Brothers” (“Kardeşler”); Naomi Watts ve Sean Penn’le oynadığı Doug Liman’ın filmi “Fair Game” (“Dürüst Oyun”); Mateo Gil tarafından yazılıp yönetilen “Blackthorn” (“Blackthorn”) verilebilir. Shepard’ın yeni projeleri arasında ise bir suç gerilim filmi olan “Cogan’s Trade”; Lawrence Kasdan’ın yönettiği “Darling Companion”; bir dönem filmi olan “Savannah”; Jeff Nichols tarafından yazılıp yönetilen ve başrollerinde Matthew McConaughey ve Reese Witherspoon’un oynadığı “Mud” var.

Panama doğumlu RUBÉN BLADES (Carlos Villar) müzik, sinema, televizyon ve hatta politika alanlarında inanılmaz başarılara imza atmış bir sanatçıdır. Yaptığı müzikle defalarca Grammy ödüllerine layık görülmüş; oyuncu olarak sergilediği performanssa sanatçıya sayısız Emmy adaylığı kazandırmıştır.

Blades, Panama devleti için yaptığı çalışmaların ardından, Safe House’la beraber eğlence dünyasına dönüş yapıyor. Blades ayrıca, Andy Garcia ve Catalina Sandino Moreno’yla beraber rol aldığı yakında gösterime girecek tarihi film “Cristiada” ile de izleyicisinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

Blades sinema kariyerine başlangıç yaptığı 1980’li yılların başında çekilen “The Last Fight” filmine adını veren şarkıyı da hazırlamıştı. Blades, aynı şekilde “When the Mountains Tremble” adlı filmin orijinal müziklerini de hazırladı. İlk önemli başarısını, yazımına da katkıda bulunduğu bağımsız bir film olan “Crossover Dreams”le yakaladı. Bunların haricinde sanatçı hakkında çekilmiş “The Return of Rubén Blades” adında bir de belgesel bulunmaktadır.

Blade’nin seksenli yıllarda görev aldığı diğer filmler arasında “Critical Condition”, “Fatal Beauty”, “The Lemon Sisters” ve “The Milagro Beanfield War” sayılabilir. Doksanlı yıllardaysa “Mo’ Better Blues” (“İki Kadın Arasında”), “The Two Jakes”, “The Devil’s Own” (“Sessiz Düşman”), “Color of Night” (“Gecenin Rengi”), “Chinese Box”, “The Super” (“Süper”), “Predator 2” (“Av”) ve “Cradle Will Rock” yapımlarıyla izleyicilerin karşısına çıktı.

Blades’in filmografisi içinde yer alan filmlere örnek olarak ayrıca “Once Upon a Time in Mexico” (“Bir Zamanlar Meksika’da”); Salma Hayek’in ilk yönetmenlik denemesi olan “The Maldonado Miracle”; “Imagining Argentina” (“Kayıp Hayatlar”); “Secuestro express”; “Spin” (“Spin”); “All the Pretty Horses” (“Vahşi Aşk”); “Empire”; ve “Assassination Tango” sayılabilir. Blades The Maldonado Miracle’da sergilediği performansla, Gündüz Kuşağı Emmy Ödüllerinde Çocuk / Gençlik / Aile kategorisinde En Başarılı Sanatçı ödülüne aday gösterildi.

Televizyonda yer aldığı projeler arasında ise HBO için hazırlanan “Dead Man Out”, “One Man’s War” ve sanatçıya Emmy adaylığı getiren “The Josephine Baker Story” sayılabilir. Blades ikinci Emmy adaylığını da “Crazy From the Heart” adlı televizyon filmiyle kazandı. Televizyon projelerinde bunlara ek olarak “Miracle on Interstate 880” ve başrolü Andre Braugher’la paylaştığı “Gideon’s Crossing” adlı diziyi de unutmamak gerekir.

Blades, yakın zamanda gerçekleştirdiği ve satışları kapalı gişe gerçekleşen bir Avrupa turnesinden henüz döndü. Bu turne kapsamında İngiltere, Hollanda, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa’da bir dizi konser Verdi. Bu turnenin dışında çeşitli zamanlarda Peru, Panama, Kolombiya ve Porto Riko’da da konserler veren sanatçı; Stevie Wonder ve Sting’in de sahne aldığı Curaçao Kuzey Deniz Caz Festivali’nde ve New Jersey Sahne Sanatları Merkezi’nde de dinleyicileriyle buluştu. Çok yönlü sanatçı, bugünlerde ilk şiir kitabının son düzenlemeleriyle uğraşıyor.

Blades, bir idam mahkumunu canlandırdığı ve Danny Glover’la karşılıklı oynadığı HBO yapımı “Dead Man Out” filminde sergilediği performansla, CableACE En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü. Ayrıca Broadway’de Paul Simon’ın tartışmalı müzikali “The Capeman”de rol aldı.

Paris doğumlu olan NORA ARNEZEDER (Ana), ailesi Aix-en-Provence’a yerleştiğinde henüz iki yaşındaydı. Bundan on iki yıl sonra bir yıl Bali’de yaşamak üzere için oradan ayrıldılar. Henüz çok küçük bir çocukken bile komedi derslerine katılıp kızkardeşiyle provalar yapıyordu. Babası onu caz müzikle tanıştırdığında, Arnezeder şarkı söylemeyi de çok sevdiğini keşfetti. Müzik alanındaki referansları Stacey Kent ve Quincy Jones’tan Katie Melua’ya, oradan Billie Holiday ve Sarah Vaughan’a kadar çeşitlilik göstermektedir.

Arnezeder tekrar Paris’e döndüğünde L’Académie Internationale de Danse ve de Chant et de Theatre’da eğitim aldı. Ayrıca Jacques Walzer’ın Studio Pygmalion ve Cours Florent’da verdiği derslere katıldı.

Arnezeder Benoît Poelvoorde’la beraber Daniel Cohen’in uzun metraj filmi “Les deux mondes”te rol aldıktan sonra, “Paris 36” adlı projenin Elysée Montmartre Tiyatrosunda yapılan seçmelerine katıldı. Seçme için Arnezeder’den şarkı söylemesi ve bir komedi parçası oynaması istenmişti. Arnezeder, seçmeler sonucunda Douce rolünü oynamaya hak kazandı. Bu karakter, sesiyle bir dönemin Avrupasının (1930’ların Paris’i) müzikal bir portresini çizecekti. Christophe Barratier’nin yönettiği film, En İyi Müzikal Sinema – Özgün Müzik (“Loin de Paname”) kategorisinde Oskar’a aday gösterildi. Arnezeder, filmde yakaladığı başarıyla 2009 Lumiere Ödüllerinde Ümit Vaat Eden Genç Aktris (“Meilleur espoir féminin”) ödülünü ve yine 2009 Étoile d’Or En İyi Yeni Kadın Oyuncu (“La révélation féminine”) ödülünü almaya hak kazandı.

Arnezeder kısa süre önce Pascale Pouzadoux’nun yönettiği “La croisière” adlı filmle Fransa’daki sinemaseverlerin karşısına çıktı. Televizyon için hayata geçen projeleri arasında “Xanadu” adlı dizideki devamlı Varvara Valadine rolü ve “Commissaire Valence” dizisindeki bir bölümlük konuk oyunculuğu sayılabilir. Arnezeder aynı zamanda bir Guerlain parfümü olan Idylle’ın ve Dior’un New Lock serisi çantalarının da yüzüdür.

Yeni filmi “The Words”, 2012 Sundance Film Festivalinin kapanış gecesinde gösterilmek üzere seçilmiştir.

ROBERT PATRICK (Kiefer), çelik gibi sert bakışlarıyla ekranda göründüğünde etrafına güçlü ve kendinden emin bir enerji yayıyor.

Patrick yakında Robert Duvall ve Kevin Bacon’la beraber oynadığı, Billy Bob Thornton’ın yeni filmi “Jayne Mansfield’s Car”la izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Aktörün yakın dönemde yer aldığı projeler arasında bir Warner Bros. yapımı olan, Sean Penn ve Ryan Gosling’le beraber rol aldığı “Gangster Squad” da var. Patrick kısa süre sonra da Amanda Seyfried’in babası ve Sharon Stone’un kocası rolünü üstleneceği “Lovelace” filminin çekimlerine başlayacak.

Patrick’in rol aldığı filmler arasında, Clint Eastwood’un Altın Küre adayı olmuş “Flags of Our Fathers” (“Atalarımızın Bayrakları”) da bulunuyor. Bu film, İkinci Dünya Savaşında yaşanan destansı Iwo Jima savaşını konu ediyor. Patrik, aralarında Matthew McConaughey de bulunan yıldızlarla dolu bir film olan Warner Bros yapımı “We Are Marshall” (“Zafer Bizimdir”) adlı filmde de görev almıştı. Patrick’in diğer filmleri arasında bir 20^th Century Fox filmi olan “The Marine” (“Denizci”); Harrison Ford’la beraber rol aldığı Warner Bros. filmi “Firewall” (“Güvenlik Duvarı”); Joaquin Phoenix’in karşısında Johnny Cash’ın babası rolünü üstlendiği, James Mangold’un yönettiği Altın Küre ödüllü 20^th Century Fox’s filmi “Walk the Line” (“Sınırları Aşmak”) sayılabilir. Patrick yakın zamanda ayrıca George Clooney’yle “The Men Who Stare at Goats”; idari yapımcılığını üstlendiği “The Black Waters of Echo’s Pond”; “Caged Animal”; “Five Minarets in New York” (“New York’ta Beş Minare”); “Good Day for It” ve gösterime girmek üzere olan “Mr. Sophistication” filmlerinde rol aldı.

Televizyon için yaptığı işler arasındaysa HBO’nun sevilen dizisi “Big Love”; Amerikan yapımı “Burn Notice” ve “Psych” dizileri; NBC dizisi “Chuck”; CBS dizisi “NCIS” sayılabilir. Yine bir CBS dizisi olan, yapımcılığını David Mamet’ın üstlendiği “The Unit” dizisindeyse, Albay Tom Ryan rolünü oynamıştır.

Patrick, FOX televizyonunun kült klasiği olan “X-Files” dizisinin son iki sezonunda canlandırdığı John Doggett karakteriyle izleyicilerin hafızalarında yer edindi. Ama en iyi bilinen performansını, gişe rekortmeni “Terminator 2: Judgment Day” (“Terminator 2: Mahşer Günü “) filminde yer alan T-1000 karakterinde sergiledi. Patrick, HBO dizisi “The Sopranos”un ikinci sezonunda sergilediği üstün performansla eleştirmenlerin de takdirini topladı. İçinde yer aldığı diğer filmler arasında “Charlie’s Angels: Full Throttle” (“Charlie’nin Melekleri – Tam Gaz”); Antonio Banderas’la oynadığı “Spy Kids” (“008 Çılgın Çocuklar”); Billy Bob Thornton’un çektiği ve Matt Damon’la oynadığı “All the Pretty Horses” (“Vahşi Aşk”); “The Faculty” (“Fakülte”); “From Dusk Till Dawn 2: Texas Blood Money” (“Gün Batımından Şafağa 2: Teksas Kanlı Para”) Sylvester Stallone ve Robert De Niro’yla beraber rol aldığı “Cop Land” (“Güçlüler Bölgesi”); yine Stallone’yle beraber oynadığı “D-Tox” (“D-Tox”); “A Texas Funeral”; Diane Keaton, Diane Lane ve Sam Shepard’la beraber rol aldığı bağımsız film “The Only Thrill” sayılabilir. Ayrıca yönetmen John Singleton’ın özel ricası üzerine konuk olduğu “Rosewood”; Demi Moore’la oynadığı “Striptease” (“Striptiz”); “Fire in the Sky” (“Gökyüzünde Ateş”); “Double Dragon” (“İkiz Ejder”); “Decoy”; “Last Gasp” ve “Hong Kong 97” de rol aldığı filmler arasındadır. Patrick, bir Showtime dizisi olan “The Outer Limits”te, TNT filmi “Bad Apple”da oynadı; CBS’in mini dizisi “Elvis”de de, Elvis’in babası rolünü canlandırdı. Patrick özellikle John Travolta ve Joaquin Phoenix’le oynadığı Touchstone Pictures’ filmi “Ladder 49” (“Ekip 49”) da çizdiği kahraman itfaiyeci karakteriyle izleyicinin aklında önemli bir yer edindi.

Patrick, yaşamının çok önemli bir bölümünü de toplum yararına çalışarak geçiriyor. 15 yıldır Love Ride’ın fahri başkanlık görevini üstlenen Patrick, otizmle savaşta kullanılmak üzere milyonlarca Dolar toplanmasına da yardımcı oldu. Ayrıca Habitat for Humanity (HFHI) bünyesinde engelli gazilere yardım amacıyla evler inşa etti; Amerika Çapında Okuma Kampanyasına (Read Across America) katılarak çocuklar için kitap okudu ve Amerikan yönetiminin geçmiş savaşlarda esir düşen veya ölen askerleri unutmaması için Rolling Thunder’a katılmak üzere ülkeyi bir uçtan diğerine geçti. Patrick ayrıca JCS’ın (Joint Chiefs of Staff ) başkanı Amiral Michael Mullen’la beraber birliklere destek vermek amacıyla iki kez Ortadoğu’ya gitti. Patrick’in çok sayıda hayır işi yapan Boozefighters Motorsiklet Kulübüne üyeliği ise hala devam ediyor.

Georgia - Marietta’da doğan Patrick yetişme çeğında hırslı bir sporcuydu. Ama lise çağında girdiği oyunculuk dersleri kariyer hayallerini tamamen değiştirdi. 1984 yılında Hollywood’a taşınan Patrick, “Go” adlı tiyatro oyununun kastına girdi. Bu oyunda sergilediği performansla atılım yapan oyuncu, yönetmen Roger Corman tarafından keşfedildi. Oyunculuk yapmadığı zamanlarda da filmlerin yapımcılığını üstlenmekten her zaman çok keyif aldı. Şu anda karısı Barbara ve iki çocuğuyla beraber Los Angeles’ta yaşıyor.

YARATICI KADRO HAKKINDA :

1977 yılında İsveç’te dünyaya gelen, DANIEL ESPINOSA (Yönetmen), 2003 yılında Danimarka Ulusal Sinemacılık Okulu (National Film School of Denmark) yönetmenlik bölümünden mezun oldu. Mezuniyet projesi olan “The Fighter” adlı filmle övgü toplayan Espinosa, aynı filmle ödüle de layık görüldü. Uzun metraj film kariyerine 2004 yılında çektiği “Babylonsjukan” (“Babil Hastalığı”) ile başladı. Bu filmde çok sayıda miskin arkadaşı bulunan biriyle aynı eve taşınmak zorunda kalan bir kadının hikayesi anlatılıyordu.

Espinosa’nın yönettiği ikinci iş, bir Danimarka filmi olan “Outside Love” (2007) oldu. Eleştirmenler tarafından çok beğenilen bu film, uluslararası çok sayıda da ödüle layık görüldü.  Film, Amerika’ya göç etme hayali kuran bekar bir baba olan Shmuli’nin ve genç bir Pakistanlı kadınla yaşadığı sorunlu ilişkinin hikayesini anlatıyordu.

Espinosa 2010 yılında üçüncü uzun metraj filmi “Snabba Cash”i (“Kolay Para”) yönetti. Bu film İsveç’te o yılın en büyük projesi oldu ve “Avatar”ın İsveç gişelerindeki birinciliğini elinden alarak dünyada da bir ilke imza attı. Filmin Birleşik Devletlerdeki hakları The Weinstein Co tarafından satın alındı.