İKİ NAMAZIN CEM EDİLMESİ
Seferde cem; Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm), güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te'hîr eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cem ederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti girdi) ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra yola çıkardı.'' Bir rivayette de şöyle gelmiştir: "...Acele yürümek gerekirse öğleyi ikindiye te 'hir eder, ikisini birleştirirdi, keza ufuktaki aydınlık kaybolunca da akşamla yatsıyı birleştirirdi. "1000
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yol halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi. "1001
Muâz b. Cebel anlatıyor:
Tebuk senesi Rasûlullah ile beraber yola çıktık. Rasûlullah öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarını cemediyordu. Bir gün namazı tehir etti, sonra dışarı çıktı ve öğle ile ikindiyi cemederck kıldırdı, sonra girdi. Sonra tekrar çıktı ve akşam ile yatsıyı cemederek kıldırdı. Sonra şöyle buyurdu: "inşâallah yarın Tebük kaynağına varacaksınız. Güneş yükselmeden oraya varmayın. Oraya varanlar, ben gelinceye kadar suya dokunmasın,"1002
Arafat ve Müzdelife’de cem; İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) akşam ve yatsıyı Müzdelife 'de beraberce kıldı. Bunlardan her biri için ayrı bir ikâmet okudu. İki namaz arasında nafile kılmadı, bunlardan birinden sonra da nafile kılmadı."1003
İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı şu ikisi hariç, vakti dışıda tek bir namazı kıldığını görmedim: Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da vaktinden önce kıldı. "1004
Yağmurda cem; İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "Rasulullah (aleyhissalâtu vessalâm) Medine'de yedi ve sekiz (rek 'at) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını (cemederek) kıldı.
Eyyub (es-Sahtiyânî) der ki :"Belki de bu, yağmurlu bir gecedeydi." Öbürü (Ebu 'ş-Şa'sâ): "Belki!'' dedi. ''1005
Nafi’den; İbni Ömer r.a. yağmurda akşam ile yatsıyı cem ederdi.”1006
İhtiyaçtan dolayı cem etmek; İbni Abbas r.a.’dan; "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) korku ve sefer hali olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek kıldı." Said Bin Cübeyr r.a. İbni Abbas r.a.’ya dedi ki; “Bunun sebebi ne olabilir?” dedi ki; “Ümmetine kolaylık sağlamak için.” 1007 Diğer rivayette; “Korku ve yağmur olmadığı halde cem etti.”
Tirmizî, Sünen'in Kitabu'l-İlel bölümünde İbnu Abbâs'ın rivâyet ettiği bu hadisle ehl-i ilimden kimsenin amel etmediğini söyler. Yani iddiasına göre sefer yağmur, (korku, hastalık gibi) namazın birleştirilmesine ruhsat tanıyan bir mazeret olmadan namazın birleştirilmesine hiç bir âlim fetva vermemiş olmalı. Ancak, bu iddiasının gerçeği aksettirmediği söylenmiştir. Buna geçmeden şunu bilelim ki, Tirmizî, başka rivâyetlerle birlikte bu hadisin de yer aldığı, "Hazerde iki namazın arasını birleştirme hususunda gelenler" adlı bâbta, hadislerin peşlerinden şu bilgileri sunar:
Ehl-i ilim, iki namazın sadece seferde ve Arafat'ta birleştirileceğine hükmetmiştir.Tâbiîn'den bazı âlimler, hastanın iki namazı birleştireceğine hükmetmiştir. Bazı âlimler de yağmur sırasında iki namazın arasının birleştirilebileceğini söylemiştir. Şâfiî, Ahmed ve İshak bu görüşte olanlardır. Ancak Şâfiî hastanın iki namazı birleştirmesini caiz görmez.
Tirmizî'nin İbnu Abbâs tarafından rivâyet edilen "Rasulullah korku ve sefer hali olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek kıldı" hadisi için, "Bununla hiç bir fakih amel etmemiştir" iddiasına yapılan itiraza gelince: İbnu Hacer, Nevevî'den naklen bazı örnekler sunar: "İmamlardan bir cemaat, bu hadisin zâhirini esas alarak, mutlak bir ifade ile "ihtiyaç" sebebiyle bir şartla hazerde "cem"i tecviz ettiler. O şart da bu birleştirme işini bir âdet edinmemektir. Bu görüşte olanlar meyanında İbnu Sîrîn, Rebîa, Eşheb, İbnu'l-Münzîr, el-Kaffâlu'l-Kebîr sayılabilir. Aynı görüşü Hattâbî Ashâbu'lhadis'ten bir gruptan da hikaye eder. Ve bu hadisin Müslim'de Said İbnu Cübeyr tarikinden zikredilen: "İbnu Abbâs'a sordum: "Bunu Rasulullah niçin yaptı?" Bana: "Ümmetinden kimseye meşakkat vermek istemedi" diye cevap verdi" vechiyle istidlâl eder. 1008
Nesâî'nin bir rivâyetine göre İbnu Abbâs, Basra'da öğle ve ikindiyi aralarında hiç fasıla olmadan kılmıştır. Akşam ve yatsıyı da peşpeşe aralarında fasıla olmadan kılmıştır. Bu birleştirmeyi meşguliyet sebebiyle yapmıştır. İşte bu rivâyette, aynı birleştirmeyi Rasulullah'ın yaptığını da söyler. Müslim'de gelen bir rivâyette, İbnu Abbâs'ın mezkûr meşguliyetinin hutbe olduğuikindi namazından sonra da yıldızlar doğuncaya kadar hutbesine devam ettiği sonra akşamla yatsıyı birleştirdiği belirtilir. Bu rivâyette İbnu Abbâs'ın iki namazı cemetme işini Rasulullah'a nisbetinin, Ebû Hüreyre tarafından te'yîdi de vardır.1009 Taberânî'nin bir tahricinde, benzer merfû bir rivâyet İbnu Mes'ud'dan kaydedilir: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (hiçbir meşrû sebep yokken) öğleyle ikindiyi, akşamla yatsıyı cemetti. Kendisine "Bunu niye yaptın?" diye sorulunca: "Ümmetimin meşakkatte kalmaması için" diye cevap verdi."
Görüldüğü üzere, gerek fukahâ ve gerekse muhaddisînden bazıları, bazı kayıtlarla sadedinde olduğumuz İbnu Abbâs hadisiyle amel etmiştir. Avamdan pekçok kimsenin, cem-i takdim veya tehire ihtiyacı olduğu zamanlarda bile onu terk ettiğine, diğer pek çoğunun da cem yapmayarak namazı tamamen kazaya bıraktığına tanık olursun. Bu insanlar, ruhsatları terk edip kendilerini zora sokmakta, bazen de, yukarıda işaret ettiğimiz sebepten ötürü günaha girmektedirler.
Bazı kimseler, seferde oldukları halde, beş vakit namazı hem cem etmeden hem de kasretmeden kılmak suretiyle hata işlemektedir. Halbuki bu uygulamalarıyla Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini terketmiş olmaktadırlar. Çünkü Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) sabit olan, sefer durumunda namazların cem ve kasredilmesidir. Bu konuda doğru olan, ulemanın şu kanaatidir: “Namazı kısaltmak (kasr) bir ruhsattır, onu terk eden günah işlemiş sayılır.” Yine de en doğrusunu Allahu Teala bilir.
Bazı kimseler de, kasrın ve cemin meşru olması için, sefer halinde belirli bir mesafeyi şart koşmaktadırlar. Ulema, bu mesafenin tahdidinde çok fazla ihtilafa düşmüş ve bu hususta yirmi kadar görüş ileri sürülmüştür. Muhakkik ilim erbabına göre, insanların örfünde sefer, şariin (kanun koyucu) belirlemiş olduğu mesafedir. Bu, İslam’ın kolaylık prensibine en uygun olandır. “Kasr için, en az bir günlüğüne veya üç günlüğüne sefere çıkmış olmak gerekir” gibi bir takım sayısal ifadeler kullanarak insanların kasr yapmasını günle sınırlandırmak, onları, seferde kat edecekleri güzergahın mesafesini bilmeye mecbur eder ki, bu da, özellikle daha önce gidilmemiş bir güzergah söz konusu olduğunda oldukça imkansız bir şeydir.
Dostları ilə paylaş: |