1. Giriş Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki toplumsal dönüşümlere koşut olarak 1960’lardan itibaren sanayi toplumlarının yerini alacak yeni bir topluma işaret eden savların sayısında ciddi bir artış gözlemlenir. Öyle ki, Beniger 1984’e kadar yeni bir topluma veya tarihsel döneme işaret eden 70 civarında kavram gösterir [4]. Bunların ortak vurgusu gayet belirgindir; kol emeğine dayanan sanayinin istihdam ve ekonomik göstergelerdeki ağırlığı azalırken, insanların gelişmiş enformasyon ve iletişim teknolojileri (EİT) vasıtasıyla bilgi/enformasyon işleyerek zenginlik yarattıkları hizmetler sektörünün ağırlığı sürekli yükselmektedir. Buradan hareketle yeni bir toplumun doğduğu, üretim araçlarının mülkiyetinin önemini kaybettiği, piyasanın belirsizliklerinin ve iktidarın aşıldığı, yabancılaşmanın sonlandığı yönünde sonuçlar çıkartılır [2, 16, 22, 23].
Bilgi/enformasyon odaklı yeni bir toplum kavrayışı, toplumsal plandaki değişikliklere koşut olarak bazı nüanslarla birlikte 1990’lı yıllar ve sonrasında da baskındır. “Bilgi toplumu”, “enformasyon toplumu”, “ağ toplumu”, “bilgi ekonomisi” gibi kavramlar bu dönemde sıkça kullanıldıkları gibi daha önce olmadığı kadar politika belirleme süreçlerinin göbeğine otururlar. Pek çok ülkede ve ulus-lararası kuruluş bünyesinde bu yeni topluma geçişte rehberlik edecek politika belgeleri hazırlanır [1, 9]. Toplumsal gerçekliğin bu şekilde kavranması entelektüel bir girişim olmanın ötesinde gerçekliğin belli biçimde şekillendirilmesinin aracı ve amacı olur.
EİT’lerle bilgi/enformasyon işlemeyi vurgulamaları nedeniyle bu kavramsallaştırmaların hepsini “bilgi toplumu” ya da “enformasyon toplumu” başlığı altında değerlendirilebiliriz. Konferansın çağrı metnindeki tercihe dayanarak bu çalışmada “bilgi toplumu” kavramı kullanılmıştır. Diğer yandan “bilgi toplumu” kavramına dair ciddi eleştiriler vardır. 1970’lerdeki krizin ardından kapitalizm neo-liberal eksenli kapsamlı bir yeniden yapılandırma sürecine girmişken, yeni ve müreffeh bir toplum iddiasının egemen çıkarların yeniden tesisini meşrulaştırdığı, toplumsal plandaki sürekliliğin yadsındığı belirtilir [7, 8]. Dolayısıyla “bilgi toplumu” somut toplumsal gerçekliğin ifadesinden ziyade tartışmalı bir kavramsallaştırma olduğundan kavramı tırnak içinde kullanmak daha uygundur ama yazım kolaylığı açısından metnin kalanında tırnak işareti kullanılmayacaktır.
Kumar, bilgi toplumu kuramcılarını toplumsal gerçekliği çarpıtmakla suçlayan çalışmaların çokluğunu vurgular [11]. Literatürü tekrarlamamak için burada bu tartışmaya girilmeyecektir. Görece daha az vurgulanan bir hususa odaklanılacaktır; yeni bir toplumun doğuşunu öne sürenler buna eşlik eden yeni bir düşünce ekseninden yoksundur. Yeni koşullara uygun yeni kavramlar üretmekten çok zamanında sanayi toplumunu değerlendirmek için getirilen kavramlardan hareketle güncel toplumu yorumlarken, kavramsal çerçeveleri büyük ölçüde Saint-Simon, Marx ve Weber’e dayanmaktadır [10, 14, 24]. Bu eleştirinin geçerliliği Saint-Simon’un toplum tasavvuru ve çözümlemesine odaklanarak sınanacaktır. Saint-Simon, bilgi toplumu kuramcılarından yaklaşık 200 yıl önce toplumu ağ yapısını esas alarak çözümlemiş, iletişim/ulaşım ağlarının ve bilginin önemini vurgulamıştır. Mattelart da toplumsal plandaki sürekliliğe işaret etmek için bilgi toplumunun tarihini Aydınlanma’dan itibaren başlatır ve Saint-Simon’un önemini vurgular [12, 13, 14, 15] .
Bildiri, literatürde az vurgulanan bu hususu derinleştirerek bilgi toplumu kavramına yönelik eleştirinin çapını genişletmek amacı güttüğü gibi Türkçe’de Saint-Simon hakkındaki sınırlı birikime az da olsa katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte bildirinin temel bir sınırlılığı vardır; Saint-Simon’un görüşleri ikincil kaynaklardan alıntılara dayandırılmaktadır. Dolayısıyla buradaki çıkarımların Saint-Simon külliyatının dikkatli bir incelemesiyle teyidi şarttır. Bu şartın sağlanması bu bildirinin sınırlarını aşan daha kapsamlı başka çalışmaların konusu olarak değerlendirilmelidir.
Girişin ardından Saint-Simon’un görüşlerinin çözümlemesine geçilecektir. Bilgi toplumu kuramcılarının yaklaşımlarıysa çalışmada kısaca en temel düzeyde aktarılacaktır. Bu noktada bir sınırlılığı daha belirtmek gerekir; 1970’lerden günümüze uzanan süreçte bilgi toplumunu öne süren onlarca isimden çözümlemelerinin yetkinliği ve etkinlikleri göz önüne alınarak sadece iki isme – Daniel Bell ve Manuel Castells’e – odaklanılacaktır.