4. Sembolik Planda Akışlar Bell, maddi bolluğun hâkim olduğu, iktidar ve çatışmadan muaf yeni toplumda insanların kişisel çıkarlarını ençoklaştırmaya çalışmaktan vazgeçtiklerini, kamu çıkarı ve toplumsal ihtiyaçların öne çıktığını belirtir [2]. Castells de yeni toplumun etik anlayışının önemli bir boyutu olarak hackerlerın paylaşımcı üretimlerini gösterir [5, 6]. Ağlar üstünde yükselen ve zenginliğin üretimden üretime aktığı bir sanayi toplumunu kavramsallaştırma uğraşındaki Saint-Simon da ağların inşasından ve bunların siyasal ve ekonomik açıdan düzenlenmesinden sonra işin tüm kazanımları garanti altına alacak bir etik yaratmaya geldiğini düşünür. İnsanların yeni toplumu benimsemeleri ve onun etiğine doğrudan erişmeleri gerekmektedir [15, 17].
İşte bu nedenle Saint-Simon son eseri Le Nouveau Christianisme’de (Yeni Hıristiyanlık) sanayi toplumunun evrenselliğine denk gelen evrensel nitelikte tek bir din kurmayı önerir. Bu dinin ibadetinin ağ inşası olması başta yoksul çoğunluk olmak üzere tüm insanlığı birbirine yaklaştıracaktır ki, Saint-Simon bunu şöyle ifade eder: “En yoksul sınıfın varoluşunu mümkün olan en hızlı şekilde iyileştirmek için olabilecek en uygun durum, yerine getirilecek pek çok sayıda işin olduğu ve bu işlerin insan zekâsının en fazla gelişmesini gerektirdiği durumdur. Bu durumu yaratabilirsiniz. Artık gezegenimizin boyutları bilindiğine göre insan ırkının toprak hakimiyetini her şart altında mümkün olan en üretken ve yerleşmek için en uygun hale getirmek için bilginlere, sanatçılara ve sanayicilere icra edilecek çalışmalar genel planı hazırlatın” [18, 19]. Böylelikle Saint-Simon – daha önce dile getirdiğimiz – organize toplumların kendi etkinliklerini daha da artırmak için bilgi ve para akışlarını düzenleyip ağlar inşa ederek birliğe ulaşacakları yönündeki tasavvurunu bir adım öteye götürerek inanç birliğini de ekler. Bu açıdan bakınca insanlığın Altın Çağı’nın geçmişte değil, gelecekte aranması gerektiğini söylemesi [10, 15, 17, 18, 19, 20] anlaşılırdır.
Saint-Simon’un ölümünün ardından takipçileri kendi kiliselerini kurarlar. Saint-Simoncu kilisenin önde gelenlerinden Michel Chevalier “ulaşım araçları sadece bir yerden diğerine mesafeleri değil, aynı zamanda sınıflar arasındaki mesafeleri de kısaltır” sözleriyle toplumsal birlik ve maddi ağlar arasındaki ilişkiyi vurgularken, kilisenin Başrahibi Barthélémy-Prosper Enfantin de “Dünyayı demiryolları, altın, para, elektrik ağlarıyla sardık. Yaratıcısı ve efendisi olduğumuz bu yeni yollarla Tanrı’nın fikrini, insan türünün eğitimini yaygınlaştırın” der [12, 14, 15, 18, 19].
Bu noktada Musso, takipçileri üstatlarının görüşlerini teknik araçsallığa indirmekle eleştirir [18]. Buna göre Saint-Simoncu kilisenin denetimini ele geçirenler iletişim ağlarının gelişmesiyle çatışmanın ortadan kalkacağını düşünmektedir ve böylece tekniği fetişleştirerek toplumsal meseleleri teknik bir sorunmuş gibi değerlendirmektedir ama Saint-Simon’un kavrayışında yapay ağların inşasının akışların dolaşımına ve iletişime yol açması otomatik bir sonuç olmadığı gibi bunların gözetim/denetim amaçlı kullanımı da mümkündür. Bu durumda teknik bir gelişme yaşansa da yine akışlar engellenmektedir ve iktidarın baskın olduğu feodal dönem sürmektedir.