Sovyetler Birliği ile İlişkiler48
1921 yılı Sovyetler Birliği ile ilişkilerin müttefik ülkeler statüsüyle güçlü tutulduğu; ancak, ideolojik ayrımların altının çizilmeye başlandığı yıldır. Bir başka değişle, 1921 yılında Sovyetler Birliği Türkiye üzerindeki ideolojik ağırlığını kaybetmeye başlamıştır. Bu tespit, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinde stratejik, lojistik ve ideolojik olarak çok önemli bir ağırlığı olan Sovyetler Birliği’nin bu ağırlığının kurtuluş ve kuruluş dönemleri boyunca kesintisiz devam etmediğinin de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Sovyetler Birliği ile ittifak, Büyük Millet Meclisi Hükümeti için İtilâf Devletleri karşısında bir cephe oluşturmanın ve Doğu Ülkeleriyle ittifak kurmanın bir aracı olmuştur. Afganistan, Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile Türkiye arasında uluslararası anlaşmalar bu doğrultuda imzalanan anlaşmalardır. Bu anlaşmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin tanınmasını sağlayan dostluk, kardeşlik ve yardım anlaşmalarıdır.
Türkiye Afganistan Muahedenamesi (1 Mart 1921)
Moskova'da bulunan Türk Elçilik Kurulu (İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey, Maarif Vekili Dr.Rıza Nur Bey) ile Sefiri Fevkalade Murahhas Cenab Celaletmeab General Mehmet Veli Han'ın murahhas olduğu 10 maddelik bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile Afganistan, Ankara Hükümeti'ni ilk tanıyan ülke olmuştur. Dahası, bu anlaşma 1920 yılında imzalanan Gümrü Anlaşması’nın uygulanamadığı göz önünde bulundurulduğunda Büyük Millet Meclisi’nin hukuksal açıdan geçerli ilk uluslararası siyasal anlaşması olmuştur.49 Taraflar, "bütün Şark milletlerinin azadî ve hürriyeti kâmileye ve hakkı istiklâle malik olduklarını" ve "her milletin ... herhangi bir usul ve tarzı idarei Hükûmet ile kendisini idarede muhtar olduğunu" onaylamışlardır. Her iki taraf da, "şarki istilâ veya istismar siyasetini takip eden herhangi emperyalist bir devlet tarafından diğerine vâki olacak tecavüzü bizzat kendine vâki olmuş addederek" mümkünse defeyleyecektir. Üçüncü ülkelerle imzalanacak anlaşmalarda birbirlerini haberdar edeceklerdir. Türkiye, Afganistan'a harsen [kültürel] yardımı, muallim ve zabit göndermeyi taahhüd etmiştir.
Moskova Muahedenamesi (16 Mart 1921)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Rusya Şûraları Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti arasında imzalanan Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması'dır. Bu anlaşma, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı sonrasında iki ülke arasında imzalanan bir barış anlaşması niteliğindedir.50 Rusya Hariciye Komiseri Yorgi Çiçerin ve Merkez İcra Komitesi Âzasından Celâl Korkmazof ile Türk Heyeti Murahhasasını teşkil eden Yusuf Kemal Bey, Rıza Nur Bey ile Sefiri Kebir Ali Fuat Paşa tarafından imza edilen Uhuvvet ve Muhadenet Ahitnamesi'dir.51Anlaşma bir önsöz, 16 madde ve 3 ekten oluşmaktadır. Karşılıklı alınıp verilen mektularla da Sovyetlerin Türkiye’ye 10 milyon altın Ruble yardımda bulunacağı taahhüd edilmiştir.
Anlaşma’nın kısa tarihçesi şu şekildedir:52 Sovyetler’le ilk ilişki 26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in Lenin’e gönderdiği mektupla kurulmuştur. 5 Mayıs 1920’de yapılan ilk İcra Vekilleri Heyeti toplantısında Hariciye Vekili Bekir Sami Bey ile İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey, Sovyetler ile görüşmekle görevlendirilmiştir. Dostluk ve Yardım Anlaşması 24 Ağustos 1920’de parafe edilmiş; ancak imzalanması gecikmiştir. 1 Aralık 1920’de Sefir ünvanıyla Moskova’ya hareket eden Ali Fuat Paşa’nın ardından İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey ile Maarif Vekili Rıza Nur Bey, anlaşmayı imzalamak üzere Moskova’ya gönderilmişlerdir.
Anlaşmayla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve Rusya Şûraları Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti, öncelikle “milletlerin uhuvveti esasını ve akvamın kendi mukadderatını serbestçe tâyin etmek hakkını” tanımış, “Emperyalizm tevsi ve istilâ siyasetine karşı olan mücadelerindeki tesanütlerini ve iki memleketten birine vâkı olan müşkülâtın diğerinin vaziyetini de vahîm kılacağını” söyleyerek anlaşmayı imzaladıklarını belirtmişlerdir.53 Ayrıca, Şark halkları arasında yükselen “Harekâtı Milliye” ve “Rus erbabı mesaisinin yeni bir tarzı içtimai tesisine matuf mücadelesini” tanıdıklarını belirterek, Şark halkının arzu ettiği Hükümet ile idare olunmak hakkına sahip olduğunu hükme bağlamışlardır (madde 4). Çarlık Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yapılan bütün anlaşmalar hükümsüz kılınarak feshedilmiş; kapitülasyonlar dahil olmak üzere (madde 7) Çarlık Rusya’ya karşı bütün mali taahhüdler kaldırılmıştır (madde 6).
Anlaşmaya göre, taraflar, taraflardan birine “kerhen tahmil olunmak istenilen muahedei sulhiye veya diğer bir beyneddüvel senedi tanımamayı esas olarak” kabul etmiş (madde 1); üçüncü devletlerin taraflardan birine karşı düşmanca politika yürütmesini sağlayacak teşkilât ve tecemmuâta (yığınak yapma) ev sahipliği yapılmayacağını taahhüd etmişlerdir (madde 8). Aynı zamanda, Sovyetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin esas kabul ettiği ve barış şartı olarak gördüğü Misak-ı Milli Ahitnamesi’ni ve ahitnamenin belirlediği sınırları kabul etmişlerdir (madde 1). Sovyetler, belirtilen Türkiye arazisinin doğrudan doğruya “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin idarei mülkiye ve askeriyesi altında” bulunduğunu teyit etmiştir. Böylelikle, şark sınırının Sarp Karyesi’nden geçen hat ile sınırlı olacağı kabul edilmiştir. Eklerden biri bu sınırın ayrıntılı dökümü ve haritasına ilişkindir.
Sınıra Misak-ı Milli’nin parçası olmakla birlikte Batum dahil edilmemiştir. Türkiye Batum liman ve şehri üzerindeki hakkını iki şartla Gürcistan’a terke rıza göstermiştir. Batum ile ayrıntılı düzenleme şu şekildedir: “1. İşbu maddede tahsis ve tâyin olunan mahal ahalisi her cemaatin dinî ve harsihukukunu temin ve mahalli mezkûreye ahalinin arzularına muvafık bir tarzı tasarruf arazi ithaline imkân bahşedecek vâsi bir muhtariyeti idariyeye nail olacaktır. 2. Batum limanı tarikiyle Türkiye'ye giden veya gelen bilcümle mevat ile eşyayiticariyenin Gümrük Resmine tâbi tutulmıyarak bilâ mezahim ve bilcümle rüsumu tekâliften muaf olarak serbest bir surette imrarı hakkiyle her nevi masarifi hususiyeden azade olarak Batum limanından istifade hakkkı Türkiye'ye temin edilmiştir.”
Şark hududunu belirleyen harita dahilinde Nahcıvan, Azerbaycan himayesinde muhtar bir arazi olarak belirlenmiş ve Azerbaycan’ın bu kıtayı üçüncü bir devlete devri menedilmiştir (madde 3). 1918 yılında Rusya topraklarında kalan Kars, Ardahan ve Batum vb. halkı, bulundukları yeri serbestçe terk etme, eşya, emval ve parasını birlikte götürme hakkına sahiptir (madde 12).
Boğazlar ve Karadeniz meselesinin, ilerki bir tarihte toplanacak Karadeniz’e sahili olan devletler tarafından çözülmesine karar verilmiştir (madde 5).
Bu Muahedename ile Sovyetler, Türkiye ile Kafkas Cumhuriyetleri arasında imzalanacak anlaşmalarda görev almayı taahhüd etmiştir (madde 15).
Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Muahedenamesi (Kars Muhadenamesi) (13 Ekim 1921)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanmıştır. Anlaşma, 26 Eylül’de başlayan ve başkanlığını Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın yürüttüğü Kars Konferansı’nın ürünüdür. Anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına Edirne Mebusu ve Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Paşa, Burdur Mebusu Vekili eski Nafıa Müsteşarı Muhtar Bey ve Türkiye'nin Azerbaycan Mümessili Memduh Şevket Bey imzalamıştır. Bu anlaşma ile Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan, Cenubi-Kafkas Hükümetleri ve Rusya arasında daha önceden imzalanan muhadenameler feshedildiği hükme bağlanmıştır. Böylelikle, Batum Muhadenamesi ve Gümrü Muhadenamesi feshedilmiştir. Anlaşmanın Moskova Muhadenamesi’yle benzer özellikler göstermesine ve imzacı ülkelerin Sovyetler Birliği içinde yer alan federe devletler olmalarına rağmen, bu ülkelerle oluşturulan sınırın ülkelerin kendileri tarafından da kabul edilip yükümlenilmesi önemlidir.54
İttifak politikasının bir uzantısı olarak Sovyetler Birliği ile ilişkiler önemsenmiştir. Yukarıdaki anlaşmalar da bunu gösterir niteliktedir. İlerde bahsedileceği üzere Sovyetler Birliği’nin koşulları göz önünde bulundurulduğunda, Büyük Millet Meclisi’ne yapılan mali ve askeri yardımın ne büyük özveriyle ve aradaki ittifağın önemsenerek yapıldığı görülür.55 Ancak, Moskova Anlaşması için görüşmeler devam ederken, Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ocak, Şubat ve Mart aylarında Sovyetler Birliği ile ilişkilerin tek elden yürütülmesini sağlayacak ve Sovyetler Birliği’nin Meclis ve ülke içindeki ideolojik etkisini zayıflatacak adımlar atmıştır. Kuvayı Seyyare Kumandanı ve Yeşil Ordu kurucusu Ethem Bey kuvvetleri’nin, Meclis’teki Halk Zümresi’nin ve gizli Türkiye Komünist Fırkası’nın tasfiyesi Moskova Anlaşması’nın arifesinde gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliği’nin ideolojik etkisinin zayıflamasında, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin doğrudan müdahaleleri yanında, Sovyetler Birliği’nin içinde bulunduğu iç savaş ve nesnel koşulların da payı vardır. 1921 yılı Sovyetler Birliği’nde emperyalist güçlerin de fiilen katıldıkları 1917’den beri devam eden iç savaşın sona erdiği; devrimin yaşaması için zorunlu görülen Kızıl Ordu’nun Doğu Avrupa’daki ilerleyişinin ise durdurulduğu yıldır.56 Sovyetler Birliği, Polonya’da durdurulması üzerine 18 Mart 1921 tarihinde kendisi aleyhine koşulları barındıran Riga Anlaşması’nı kabul etmek zorunda kalmıştır. 1921 yılı aynı zamanda ülkede yaşanan kıtlığın devrimin geleceğini engelleyecek boyutlara ulaştığı bir yıl olacak; acil durum karşısında Yeni Ekonomi Politika’yı (NEP) uygulanmaya başlanacaktır.57
İSTANBUL HÜKÜMETİ
1921 yılına girildiğinde 21 Ekim 1920 tarihinde göreve başlamış Üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti görevini sürdürmekteydi ve Padişah, VI. Mehmet Vahdettin’di. 1921 yılı boyunca Kabine değişmemekle birlikte Nezâretlerde özellikle 12 Haziran, 13 Ağustos ve 19 Ağustos’ta yapılan değişiklikler Kabine’nin çehresini değiştirecek nitelikte olacaktır.
Ankara Hükümeti ile görüşmeler yapmak üzere Anadolu’ya geçen Dahiliye Nazırı İzzet Paşa başkanlığındaki Heyet, 5 Aralık 1920 tarihinden beri alıkonulmakta olduğu Anadolu’da bulunmaktaydı.58 Ankara Hükümeti, İzzet Paşa Heyeti’nin Anadolu’da bulunmasından olabildiğince yararlanmaya çalışacak; İzzet Paşa aracılığıyla Londra Konferansı sırasında 30 Ocak’ta İstanbul Hükümeti’nden Büyük Millet Meclisi’ni tanımasını isteyecektir. Ancak, Heyet Anadolu'da bulunduğu zaman zarfınca mevcut fikirleri doğrultusunda propaganda yapmaya devam edecektir. Bunun üzerine "hiç bir hizmet kabul etmiyeceklerini Heyeti Vekile huzurunda şifahi ve İstanbul'a gidergitmez istifa edeceklerini 7 Mart 1337 tarihli bir vesika ile tahrirî olarak temin ettikleri cihetle" serbest bırakılacaklardır. 19 Mart’ta İstanbul'a varan İzzet Paşa ve Salih Paşa, ertesi gün Hükümet'ten istifa edecek; ancak, 12 Haziran’da İzzet Paşa Hariciye Nezâretine, Salih Paşa da yeniden Bahriye Nezâreti'ne getirilecektir. Kurul üyelerinden olan Hüseyin Kâzım Bey de 12 Haziran’da Evkâf-ı Hümayun Nezâretine atanacaktır. 29 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa, onlara sözlerini hatırlatacaktır. İzzet Paşa, 6 Temmuz’da verdiği cevapta yurdun esenliğinden başka bir şey düşünmediğini söyleyecektir.
Tablo 5 - Üçüncü Tevfik Paşa Hükümeti (21 Ekim 1920-4 Kasım 1922)59
|
Nezâret
|
Nazır
|
Açıklama
|
Sadrazam
|
Tevfik Paşa (21 Ekim 1920)
|
|
Şeyhülislam
|
Mehmed Nuri Efendi (21 Ekim 1920)
|
|
Harbiye Nezâreti
|
Ziya Paşa (21 Ekim 1920)
|
1 Ağustos 1921 tarihinden itibaren Bahriye Nezâretine vekaleten bakacaktır.
|
Dahiliye Nezâreti
|
İzzet Paşa (21 Ekim 1920-20 Mart 1921)
|
Eski Sadrazamdır. İzzet Paşa, Anadolu'dan dönüşünün üzerine 20 Mart 1921 tarihinde istifasını sunmuştur.
|
Ali Rıza Paşa (12 Haziran 1921)
|
|
Hariciye Nezâreti
|
Safa Bey (21 Ekim 1920-12 Haziran 1921)
|
|
İzzet Paşa (12 Haziran 1921)
|
Eski Sadrazamdır.
|
Adliye Nezâreti
|
Arif Hikmet Paşa (27 Ekim 1920-19 Ağustos 1921)
|
Arif Hikmet Paşa istifa etmiştir.
|
Kâzım Bey (19 Ağustos 1921)
|
Kâzım Bey, Nezârete atanmadan önce Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi Reis-i Sanisiydi.
|
Evkâf-ı Hümayun Nezâreti
|
Rıfkı Bey (21 Ekim 1920)
|
|
Hüseyin Kâzım Bey (12 Haziran 1921)
|
|
Said Bey [vekaleten] (19 Ağustos 1921)
|
|
Nafıa Nezâreti
|
Abdullah Bey (21 Ekim 1920-9 Şubat 1921)
|
İstanbul valisidir.
|
Ali Rıza Paşa (9 Şubat 1921)
|
Ali Rıza Bey'in Nafıa Nezâretine tayinine ilişkin 12 Haziran 1921 tarihli bir irade daha vardır.
|
Maliye Nezâreti
|
Raşit Bey (21 Ekim 1920-24 Ocak 1921)
|
Eski Selanik valisidir.
|
Abdullah Bey (9 Şubat 1921-13 Ağustos 1921)
|
Abdullah Bey, Maliye Nezâretine atanmadan önce Nafıa Nazırı idi.
|
Faik Nüzhet Bey (13 Ağustos 1921)
|
|
Maarif Nezâreti
|
Mustafa Reşit Paşa (21 Ekim 1920-24 Ocak 1921)
|
|
Raşit Bey (24 Ocak 1921-12 Haziran 1921)
|
Raşit Bey, Maarif Nezâretine atanmadan önce Maliye Nazırı idi. İstifası 12 Haziran 1921 tarihinde kabul edilmiştir.
|
Mustafa Arif Bey (12 Haziran 1921)
|
Şûrayı Devlet Reisi Mustafa Arif Bey'in Maarif Nezâretine bakmasına karar verilmiştir.
|
Abdullah Bey (13 Ağustos 1921-19 Ağustos 1921)
|
Abdullah Bey, Maarif Nezâretine atanmadan önce Maliye Nazırı idi.
|
Said Bey (19 Ağustos 1921)
|
|
Ticaret ve Ziraat Nezâreti
|
Hüseyin Kazım Bey (21 Ekim 1920-12 Haziran 1921)
|
|
Safa Bey (12 Haziran 1921)
|
|
Bahriye Nezâreti
|
Salih Paşa (21 Ekim 1920-20 Mart 1921, 12 Haziran 1921-1 Ağustos 1921)
|
Eski Sadrazamdır. Salih Paşa, Anadolu'dan dönüşünün üzerine 20 Mart 1921'de istifasını sunmuştur.Salih Paşa, bir ay süreyle izinli olarak Avrupa'ya gidecektir. 28 Temmuz 1921 tarihli telgrafında Müttefik Orduları Başkumandanı General Harington, İstanbul Hükümeti'nin İngiltere ile anlaşma yolları aradığını ve bu amaçla İngiliz yanlısı ve Milliyetçilere karşı olan Salih Paşa'nın Londra'ya gönderilmesinin düşünüldüğünü belirtmişti.
|
Ziya Paşa [vekaleten] (1 Ağustos 1921)
|
Salih Paşa’nın Avrupa ziyareti nedeniyle yerine Ziya Paşa vekalet etmiştir.
|
Şûrayı Devlet
|
Mustafa Arif Bey (21 Ekim 1920)
|
|
Raşid Bey (12 Haziran 1921)
|
|
Tevfik Bey (19 Ağustos 1921)
|
Ayan üyesiydi.
|
Emniyet Umum Müdürlüğü
|
Tahsin Bey (16 Mayıs 1920-12 Haziran 1921)
|
|
Esad Bey (12 Haziran 1921)
|
Tahsin Bey azledilerek, yerine Esad Bey getirilmiştir.
|
İtilâf Devletlerinin Yüksek Komiserleri İstanbul’da asli kabine gibi çalışmaktadır. Merkezi idare ve şehrin yönetiminde de Yüksek Komiserlerin bu niteliği belirleyici olmuştur. 12 Ağustos’ta İngiliz, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri tarafından İstanbul’daki yönetsel alanların yeniden bölüşülmesi hakkındaki karar, İstanbul yönetimi üzerinde söz sahibi olmanın ne kadar önemli olduğunu ve İtilâf Devletleri arasında da bir mücadele konusu olduğunu göstermiştir. 1 Kasım’da yürürlüğe giren kararile, şehir merkezi Fransız Yüksek Komiserliği’ne, Galata-Beyoğlu bölgesi İngiliz Yüksek Komiserliği’ne, Üsküdar ise İtalyan Yüksek Komiserliği’ne bırakılmıştır. Müttefik Orduları Başkumandanı General Harington, 11 Eylül’de İstanbul’da ihtilâl çıkarmaya çalışmakla itham ettiği kişilerin yakalanmasına dair İstanbul Hükümeti’ne ültimaton verirken İstanbul’a kadar uzanacak bir ihtilâlin öncelikle kendi hâkimiyetlerine zarar vereceğinin bilincindedir. General Harington, İstanbul Hükümeti’nin de bu hâkimiyetin devamı konusunda gerekeni yapmaması halinde sıkıyönetim aracılığıyla yönetime doğrudan el koyacağını da söylemekten çekinmemiştir. 17 Eylül’de belirtilen kişilerin yakalanarak teslim edilmeleri için tanıdığı 7 günlük süreyi kaldırırken yerine getirilmesini istediği şartlar arasında, “şehrin sükûnetini ve işgal kuvvetlerinin güven ve selametini bozan hiçbir teşkilata izin verilmemesi" şartını da saymıştır.
Yunanistan, İstanbul üzerindeki hâkimiyet iddiasını 1921 yılı içinde güçlendirmiş ve şehri doğrudan işgal etme noktasına gelmiştir. Yunanistan’ın İstanbul işgalini gündemine alabilmesi İngiltere’nin çıkarlarıyla uyumludur; hatta, bu çıkarlar tarafından koşullanmıştır. Yunanistan Başbakanı Gunaris, İngiltere'nin Atina Elçisi Granville'e, İstanbul ile Boğazlar bölgesinin İngiltere ve Yunanistan himayesinde 'özgür' bir devlet olmasını istediklerini belirtmiştir. Sakarya Savaşı’nı kaybedeceğini anlayan Yunanistan, geri çekilirken İstanbul’u Anadolu’dan ayıracak şekilde Karadeniz sahiline doğru işgalin kaydırılmasını düşünmüştür.60
İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi, işgal altındaki mücadelenin taraflarından biri olmuştur. Patrikhane, Londra Konferansı da dahil olmak üzere kritik karar alma süreçlerinde İstanbul, Trakya ve Batı Anadolu’daki işgali meşrulaştırıcı ve ileriye taşıyıcı bir rol üstlenmiştir. 5 Mart’ta Yunanistan Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Dışişleri Bakanı Baltacis, "Yunan milletinin Patrikhane'ye şükran borçlu olduğunu, onun geçmiş mücadelesi sayesinde bugünkü fetihlere giriştiklerini" söylemiştir. Patrikhane, doğrudan işgal bölgesindeki halkların temsilcisi sıfatıyla konuşmuş; halkların Yunanistan hâkimiyetini istediğine dair etkin bir propaganda faaliyeti yürütmüştür. Fener Rum Patrikhanesi, 21 Ocak’ta Trabzon, 5 Mart’ta Edirne halkının Yunanistan hâkimiyetini istediğini dile getiren telgraflarını İtilâf Devletlerine ulaştırmıştır. Patrikhane, 26 Ocak’ta İtilâf Devletlerinden İstanbul’un Hristiyan olduğunu belirterek, Rumların ve Ayasofya’nın kurtarılmasını istemiştir. Londra Konferansı öncesinde bu gerekçeyi savunmak üzere Londra’ya bir Heyet göndermeye karar vermiş ve 22 Şubat’ta hazırladığı muhtırayı İtilâf Devletlerine sunmuştur. 2 Nisan’da Pontus Derneği İstanbul’da toplandığında, Patrikhane’de Karadeniz Bölgesi’nde yapılan zulümleri İtilâf Devletlerine iletme kararı almıştır. 27 Temmuz’da Amasya Metropolitinin raporunu ele alan Patrikhane Meclisi, vakit kaybedilmeksizin Trabzon ve çevresinde Pontus Rum Devleti’nin kurulması kararını almış ve bu doğrultuda Yunanistan Hükümeti ve İtilâf Devletleri ile görüşmeler yapmak üzere Amasya Metropoliti’ni görevlendirilmiştir.
8 Aralık’ta Patrik seçilen Venizelosçu ve Kral karşıtı Dördüncü Meletios Metaksakis, Patrikhane’nin Yunanistan Hükümeti’nden de ayrı, bağımsız bir güç gibi davranmasına yol açacağı endişesiyle Yunanistan ve İstanbul Hükümeti tarafından tanınmamıştır. Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis, 17 Aralık’ta Patrik seçiminde Metaksas’ı destekleyen metropolitlerin Anadolu’yu terkederek Selanik’e gitmelerini istemiştir. İstanbul Hükümeti, intihabın kanuna aykırı olduğu ve Patrik’in Osmanlı tebasına mensup olmadığı gerekçesiyle Metaksakis’i tanımadığını ve kendisiyle resmi muamelât yapmayacağını 15 Aralık’ta ilan etmiştir.61İstanbul Hükümeti’nin bu kararı, Patrikhane’nin taleplerini daha ileri noktaya taşınmasından çekinildiği şeklinde de yorumlanabilir.
14 Haziran’a kadar İstanbul’da siyasi bir temsilci bulundurmayan Büyük Millet Meclisi Hükümeti de, bu tarihte Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Reisisanisi Hamid Bey’i siyasi temsilci tayin etmiştir. Sakarya Savaşı öncesi yapılan bu görevlendirmenin, Ankara Hükümeti’nin İtilâf Devletleriyle doğrudan müzakereyi gündeme aldığının bir göstergesi ve İstanbul Hükümeti’nin barış görüşmelerinde takındığı tutumun bir neticesi olduğu düşünülebilir. Bu görevlendirme ile Büyük Millet Meclisi Hükümeti de, İstanbul’da mücadelenin taraflarından biri haline gelmiştir.
İstanbul Hükümeti’nin bağımsızlığını işgal kuvvetlerinin fiili işgalinin yanında mali buhran ve akabinde gelen mali kontrol da doğrudan etkilemiştir. İstanbul Hükümeti, 22 Ocak’ta İtilâf Devletlerinin mali kontrolünü kabul etmiştir. Damat Ferit Paşa, Sevr Anlaşmasının mali kontrole ilişkin hükmünün kendi zamanında uygulanmasını kabul etmiş; fakat uygulamaya geçilemeden istifa etmişti. Tevfik Paşa Hükümeti, önce kontrolü kabul etmek istememiş; fakat mali durumun gittikçe kötüleşmesi sonucu Osmanlı Bankası'ndan borç almak zorunda kalmış ve böylelikle mali kontrol kabul edilmiştir. 31 Mart’ta dört aydır maaşları verilemediği için İstanbul sultani ve ibtidaileri tatil edilmek zorunda kalınmıştır.19 Mayıs’ta Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’ne yansıyan bir habere göre, İstanbul Hükümeti hala borç bulmaya çalışmaktadır.
İşçi grevleri, İstanbul Hükümeti’nin İstanbul’da kesintisiz ve sorunsuz işleyen bir yönetim kurmasının önündeki engellerden biri olmuştur. Ulaştırma şirketleri ve işçiler arasında aylardır devam eden görüşmeler, 5 Ağustos’ta kesilmiş; işçiler grev tehdidinde bulunarak görüşmeleri kestiklerini Ticaret ve Ziraat Nezâreti’ne bildirmişlerdir. 5 Eylül’de, Yunan uyruklu Şark Demiryolu işçileri demiryolu şirketine karşı grev ilan etmiş; Avrupa ve Türkiye arasındaki demiryolu ulaşımına engel olmuşlardır; grev, 12 Ekim 1921 tarihine kadar devam etmiştir. 29 Eylül’de de İstanbul’daki vatmanlar greve gitmiştir.
İstanbul Hükümeti, varlığını işgal kuvvetleri altında devam ettirdikçe diplomatik ilişkilere öncelik vermek zorunda kalmıştır. Varlık ve meşruiyet kaynağını uluslararası tanınma üzerine kurmasına neden olan işgal koşulları diplomatik temsilciliklerini daha da önemli hale getirmiştir. Sefâretlere yapılan tayinler İstanbul Hükümeti olarak tarihe geçen işgal altındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet başkanı Padişah’ın iradei seniyyesi ile gerçekleştirilmiştir. 27 Ocak’ta Madrid Sefiri Sezai Bey’in görevine son verilmiş; 28 Mart’ta Eski Bern Sefiri Reşad Halis Bey'in yerine Cevad Bey atanmıştır. Ankara Hükümeti’nin milli mücadeleye davetini kabul etmeyen eski Moskova Sefiri Galip Kemali Bey, 31 Mayıs’ta Stockholm ve Kopenhag Sefiri Şevki Bey’in yerine Stockholm Sefaretine atanmıştır. 16 Kasım’da Kopenhag Sefâreti görevini de Galip Kemali Bey’in yürütmesine karar verilmiştir.
İstanbul Hükümeti, Japonya ve İran ile yakınlaşma politikası izlemiş; 18 Nisan’da Japonya’nın ilk Elçisi Oşida İstanbul’a gelmiş; 11 Mayıs’ta Padişah’ın huzuruna çıkmıştır. İngiltere, Yüksek Komiserliğinden Japonya ve İstanbul Hükümeti arasındaki bu ilişkinin gizli bir ittifak olabileceği gerekçesiyle incelenmesini istemiştir. İran’ın yeni İstanbul Maslahatgüzarı 24 Temmuz’da Padişah huzuruna kabul edilmiş; 28 Ağustos’ta İran Veliahdı Mehmet Hasan Mirza’nın şerefine Osmanlı Hanedanı ve Nazırların da katıldığı bir ziyafet verilmiştir. 2 Ekim’de Tahran Sefâretine Asım Bey’in yerine Hariciye Nezâreti Müsteşarı Ahmed Reşid Bey tayin olunmuştur. Bu arada İran, bir yandan Osmanlı İmparatorluğu ile temasını korurken bir yandan da Büyük Millet Meclisi ile ilişkiye geçmeyi tercih etmiş ve bu tayinin yapıldığı günlerde Ankara Mümessilliğine Mümtazüddevle’yi tayin etmiştir.62
İstanbul Hükümeti, Büyük Millet Meclisi’nin Anadolu’da hakimiyetini ilan etmesine ve İtilâf Devletleri ile Yunanistan’ın işgaline rağmen İstanbul ve Anadolu’nun Mondros Mütarekesinde çizilen sınırlar dahilinde kendi hakimiyeti altında olduğunu kabul etmekteydi. Bu nedenle, İtilâf Devletleri, Yunanistan ve Ankara Hükümeti ile görüşmelerini bu doğrultuda yapmış; Yunanistan’ın işgali altındaki idari teşkilâtını bu doğrultuda tesis etmişti. Bu nedenle, 14 Kasım’da Müttefik Orduları Başkumandanı General Harington ile görüşmesinde Padişah Vahdettin, barış anlaşması için İzmir ve Trakya’nın boşaltılmasını şart koşmuştur. Yunanistan işgal ettiği bölgede İstanbul Hükümeti’nin mülki idare teşkilâtını korumuş; bu nedenle, bölgede ikili bir yönetsel yapı olagelmişti. Yunanistan’ın mülki-askeri örgütlenmesinin yanında İstanbul Hükümeti’nin mülkiye teşkilâtı yer almıştı. 9 Mart’ta, Yunan idaresi tarafından Bursa Valisi Emin Bey, bir casusluk örgütüne mensup olduğu gerekçesiyle İstanbul’a sürülmüştür. İstanbul Hükümeti, 3 Şubat’ta İzmir ve bağlı yerlerdeki memur maaşlarıyla ilgili bir karar almıştır. İzmir ve bağlı yerlerde memur aylıklarının eskisi gibi mahalli gelirlerden ödenmesini kararlaştırmış; Hariciye Nezâreti'nden bu konudaki Yunan müdahalesinin önüne geçmek üzere gerekli siyasi girişimlerde bulunmasını istemiştir.
İstanbul Hükümeti’nin egemenliği altında faaliyet gösteren İstanbul Birinci Divanı Harbi Örfi'si, 24 Nisan’da Kuvayı Milliye ile ilgili bir karar almıştır. 11 Mayıs 1920'de Mustafa Kemal Paşa ve birçok Kuvayı Milliyeci, Divani Harbi Örfiler tarafından idama mahkûm edilmiş, Tevfik Paşa Hükümeti sırasında ise hükümler Temyiz'de bozulmuştu. 16 Nisan’da Harbiye Nazırı, Kuvayı Milliye ile ilgili dosyaların kaldırılmasını istemiştir. Bunun üzerine, İstanbul Birinci Divanı Harbi Örfisi, Başkan Hurşit Paşa ve üyelerinin imzası bulunan bir tutanak hazırlayarak, Kuvayı Milliye'ye katılmanın suç olmayacağını, bu suçlamayla mallarına haciz konanlar üzerindeki haczin kaldırılması gerektiğini belirtmiş; aksinin vatan savunması gibi şerefli bir işle çelişeceğini söylemiştir.
1921 yılı içinde Hanedan üyelerinin Anadolu’ya geçme isteklerine tanık olunur. 26 Nisan’da Şehzade Ömer Faruk Efendi, Anadolu mücadelesine katılmak için 27 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafı üzerine geri dönmek zorunda kalacağı İnebolu'ya gelmiştir.
İstanbul Hükümeti, 1921 yılında ayrı bir Bütçe Kanunu çıkarmamıştır. Bütçe Kanunu boşluğu 1920 yılında çıkarılan 1336 senesi Muvakkat Bütçe Kanunu’nun ve bazı dairelerin önceki yıllarda çıkarılan bütçe kanunlarının temdiden takbiki ile yılın çeşitli zamanlarında çıkarılan tahsisatı fevkalâde ilavesiyle ilgili kararnamelerle kapatılmaya çalışılmıştır. 1336 senesi Mart ve Nisan aylarına mahsus Muvakkat Bütçe Kanunu’nun yürürlüğü, 1 Mart, 3 Mayıs ve 31 Ağustos’ta çıkarılan temdid kararnameleri ile ilgili kararnamelerde belirtilen aylar için geçerli olmak üzere uzatılmıştır. Evkâf Nezâreti için 1 Mart’ta Muvakkat Bütçe Kararnameleri yayımlanmıştır. Maliye Nezâreti, 18 Haziran 1921 tarihli Kararname ile 1337 senesi açığını kapatmaya kâfi avanslar akdine ve hesab-ı cariler güşâdına yetkili kılınmıştır. Maliye Nezâreti'nin mezuniyeti Bank-ı Osmani nezdindeki hazîne cari hesabı dışındaki avanslar ve cari hesaplar ile sınırlı olacaktır.
4 Ocak’ta, 11 Kasım 1920 tarihli Karârnâmenin 2.maddesini muaddel Karârnâme yayımlanarak, Divan-ı Temyiz-i Askeri yeniden teşkil edilmiştir. 13 Ocak’ta Balkan harbi ve harbi umumi musebbib ve harekâtı Harbiyye mesulleri Divanı Harbinin lâğvı ile vazifesinin Erkânı Divanı Harbine tevdi edilmesine karar verilmiştir. 22 Mart’ta İkinci Divanı Harbi Örfi ilga edilmiş; vazifesi Birinci Divanı Harbi Örfiye devredilmiştir. 25 Temmuz 1921 tarihli Kararname ile Mahkemei Temyiz İstida Dairesi'nin lâğv edilmiş ve vazifesi Mahkemei Temyîzi Ceza Dairesi'ne tefviz edilmiştir.
8 Aralık’ta Encümeni Adli Nizamnamesi yayımlanmıştır. İngiliz, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri ile İstanbul Hükümeti arasında, bu devletler uyrukları arasındaki sorunlara bakmak üzere Encümeni Adli kurulmuştur. Encümen Riyasetine 25 Aralık 1921'de Arifî Paşa atanacaktır. Encümen-i Adli'nin diğer üyeleri ise şöyledir: Heyeti Teftişiye Reisi Sanih Bey, Ticareti Bahriye Mahkemesi Reisi Memduh Bey, Kemal Bey ve Dersaadet Bidayet Mahkemesi üyesi Mithat Cemal Bey’dir.
1921 yılında İstanbul Şehremaneti’nde görev değişiklikleri olmuştur. İstanbul Şehremaneti, 1921 yılı içinde Yusuf Razi Bey (1 Aralık 1920-23 Şubat 1921), Mehmed Ali Bey (23 Şubat 1921-6 Temmuz 1921) ve Celâl Bey (7 Temmuz 1921-4 Mart 1922) olmak üzere üç ayrı kişi tarafından yönelitmiştir. 1 Aralık 1920 tarihli iradei seniyye ile göreve gelen Yusuf Razi Bey, 23 Şubat’ta Şehreminlik görevinden alınmıştır.63 Yerine vekaleten bakmak üzere aynı gün Şehremaneti Beyoğlu Daire Müdürü Mehmed Ali Bey görevlendirilmiştir. Mehmed Ali Bey’in yerine 7 Temmuz’da göreve başlayan Celâl Bey döneminde, 25 Nisan 1920 tarihinde feshedilen Cemiyet-i Umumiye-i Belediye’nin görevlerini yapmak üzere 19 Nisan’da İstanbul Vilâyeti Meclisi Umumisi görevlendirilmiştir. Cemiyet-i Umumiye-i Belediye seçimleri, gayri müslimlerin katılmaması nedeniyle feshedildikten sonra gerçekleştirilememişti. Bu nedenle, daha önce seçimi yapılmış ve içinde gayrı müslimlerin de yer aldığı Vilâyet Meclisi Umumisi’nin görevlendirilmesine karar verilmiştir. Meclisi Umumi, bir Yahudi, dört Rum ve bir Ermeni olmak üzere 26 kişiden oluşmaktadır. İstanbul Vilâyeti Meclisi Umumisi, Cemiyet-i Umumiye-i Belediye makamına ikame edilmiştir. 2 Aralık 1922 tarihinde son toplantısını yapacak İstanbul Vilâyeti Meclisi Umumisi’ni, Osman Nuri Ergin şu sözlerle tasvir etmiştir: “bu heyet belediye işlerini de denetlemeye memur edilince kendilerinin İstanbul şehrinin tek temsilcileri olduğunu ve hatta o zaman İstanbul’da Meclis-i Mebusan da bulunmadığı için millet vekili olduklarını ifade ve iddia ediyorlardı.”64
Dostları ilə paylaş: |