Savaşin sonu ve “GEÇİŞ DÖnemi”


Taşra ve Yerel Yönetimler



Yüklə 456,04 Kb.
səhifə14/16
tarix29.07.2018
ölçüsü456,04 Kb.
#62734
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

Taşra ve Yerel Yönetimler


1923 yılında temel eğilimin merkezileşme ve merkezin yetkilerini güçlendirme olduğu söylenebilir. Sonrasında da benzer eğilim devam edecektir. Bu çerçevede birkaç önemli çaba dikkat çekmektedir. Bunlardan birisi Nevahi Kanunu çalışmalarıdır. 1921’de başlayan düzenleme çabası 1923’e kadar uzanacak, buna rağmen yıl içerisinde çözülemeyecektir. Diğer bir önemli konu ise Köy Kanunu’dur. Nevahi Kanunu çalışmalarında da dile getirilen Köy meselesi ancak 1924’te düzenlenecektir. Buna rağmen yılın sonunda Anayasa çalışmalarının yanında Köy Kanunu tasarısı da hazırlanacaktır.

Mülki ve yerel örgütlenme faaliyetlerinin bir bütün olarak ele alınması dikkat çekmektedir. Genel eğilim, özellikle savaş sonrasında, tüm idari ve askeri aksaklıkların mülki ve yerel örgütlenmenin yeniden düzenlenmesiyle aşılacağı yönündedir. Bu nedenle bu konulara özellikle önem verilmektedir. Bu çerçevede de müstakil liva meselesi ve umumi müfettişlik gibi konular öne çıkmaktadır.


  1. Nevahi Kanunu, Müstakil ve Münhal Liva Tartışmaları ile Umumi Müfettişlik


1923 yılı içerisinde mülki örgütlenmeyi etkileyen birkaç düzenleme ve konu dikkat çekmektedir. Nahiye Kanunu bu konudaki düzenlemelerden birisidir. “İdarei Kura ve Nevahi Kanunu” olarak adlandırılan düzenlemenin görüşmeleri, 24 Eylül 1921’de başlasa da kanunlaşması sonraki yıllara sarkacaktır. Aradaki yıllarda konu gündeme gelmiş, ama çok sayıda maddeden oluşan düzenleme sürekli olarak ertelenmiş görünmektedir. 1923 yılı için de durum böyledir. Konu, 15 Ocak’ta Meclis gündemine gelmiş, kanun layihasının 158-201. maddeleri aynen ya da düzeltmeyle kabul edilmiştir.171 İlgili maddeler, nahiye şuralarının yargısal yetkilerini düzenlemektedir. Nahiye şûralarına yargılama yetkisi Teşkilatı Esasiye ile zaten verilmiş durumdadır. Buna göre “Nahiye şûrası ve idare heyeti kazai, iktisadi ve mali salahiyeti haiz olup bunların derecatı kavanini mahsusa ile tayin olunur.” (m. 20). Bu maddeyle, şûraların kazai yetkilere sahip olduğu bildirilmekte, ama bu yetkinin nasıl kullanılacağına ilişkin bir düzenleme getirilmemektedir. Nevahi Kanunu görüşmelerindeki temel tartışma da bu olmuştur. Bir grup mebus nahiye şûralarına yargılama yetkisinin verilmiş olmasını kabul etmekte, ama bunun doğrudan kullanılmasını sakıncalı bulmaktadır. Layihanın 158. maddesinin görüşmelerinde bu daha net ortaya çıkmaktadır ki madde şöyle tanzim edilmiştir:

Madde 158: Nahiye şûrasının salâhiyeti kazaiyesi, nahiyenin müdürü ile şûranın heyeti idare için intihabettiği iki âza tarafından icra olunur. Riyaset müdür tarafından yapılır.

Söz konusu düzenleme Adliye Encümeni’nden gelmektedir ve görüşmeler sonrasında bu madde aynen kabul edilecektir. Buna rağmen görüşmeler uzun sürmüştür. Adlîye Encümeni Mazbata Muharriri Hamdi Bey, nahiye şûralarından seçilecek üyelerin yargılama yetisinden şüphe duymaktadır. Hamdi Bey, “doğrudan doğruya meslekten yetişmiş ve hükkâm sınıfına dâhil olmuş hâkimlerin dâva neticesinde vermiş olduğu hükümlerin senede yüzde 99 bozulabildiğini” belirterek, doğrudan meslekten gelenlerin bile doğru karar veremeyebileceğini, yargılama yetkisinin doğrudan üyelere verilmesinin sıkıntı yaratabileceğini ifade etmiştir.

Sonrasında söz alanlar ise genel olarak Anayasada böyle bir yetki verildiğini, meselenin sadece yetkinin nasıl kullanılacağından, yani usulünden ibaret olduğunu söylemektedir. Temel tezleri, yöredekilerin köylüler arasındaki ilişkileri belki de hâkimlerden daha iyi bilmeleridir. Ayrıca mevcut durumda köylülerin kazaya gitmek yerine sorunu ya kendi aralarında ya da bir ağa, hoca gibi birileri aracılığıyla çözmekte oldukları ifade edilmiştir. Van mebusu Haydar Bey’e göre:

“...deavi [davalar] memleketimizin her tarafında ahali tarafından sulhan rüyet edilmektedir. Fakat Hükümet marifetiyle değil. Çünkü Hükümet merakizi [merkezleri] ekseriya köylerden uzak yerlerdedir. Dâva birtakım kuyuda [prosedüre] tâbidir, birçok günler sürünüyor. Onun için davacılar o muhitte bir hoca veya bir ağa varsa ona müracaat ediyorlar. Bu da; şeyhlerin, ağaların, hocaların halk üzerindeki nüfuzunu artırıyor ve artırmak için bir vesile teşkil ediyor… Vâzıı kanun; nevahiye salâhiyeti kazaiye [yargılama yetkisi] vermekle aynı zamanda halkın, şunun, bunun elinden gayriresmî tesirattan kurtulmasını kasdetmiştir.”

Genel olarak bu çerçevede tartışılan konuya Tunalı Hilmi Bey başka bir bakış getirmektedir. Tunalı Hilmi’ye göre böyle düzenlemeler yapılırken küçükten büyüğe gitmek daha uygun olmaktadır. Bu nedenle köylerin ve muhtarların yetki ve görevlerini belirlemeden doğrudan nahiyeyi düzenlemek sonradan sıkıntı yaratacaktır. Tunalı Hilmi’nin bu önerisi, bakıldığında mantıklı görünse de Meclis tarafından yine ciddiye alınmamıştır:172

Malûmuâlinizdir ki, daima küçükten büyüğe doğru gitmek bir kaidei hükmiyedir. Bu kaide gözetilmezse, yani köylerin muhtarlık vazifesi tesbit edilmez de bu Nahiye Kanununda elimize verilen şu maddeleri tesbit etmeye kalkışacak olursak yanlış hareket etmiş oluruz. Farz edelim ki, bir nahiye beş köyden, üç köyden ibarettir. Bunlar birbirine birer saat mesafede olsun. Muhtara ve azalara vereceğimiz salâhiyet vardır. Bunu bilmezden evvel eğer biz bu maddeleri müzakere edecek olursak katiyen işin içinden çıkamayız. Çünkü yarın muhtarların salâhiyetini tâyin ve tesbit ettiğimizde göreceğiz ki, biz burada birtakım maddeleri kabul etmişiz. Halbuki onlar yarınki müzakeremizde muhtarlara verilecektir. Evvelemirde muhtarların salâhiyet ve vazifeleri tesbit edilsin.

Konu başka günlerde de Meclise gelecek ama pek ilerleme olmayacaktır. 22 Mart günlü içtimada tapu düzenlemeleriyle ilgili maddeler görüşülmeye çalışılacak, ama ilgili encümenin mazbata muharriri Mecliste bulunmadığından görüşme yapılamayıp encümende tekrar incelenmesi uygun görülecektir.173 2. Meclis döneminde, 6 Ekim’de kanunla ilgili bir takrir sunulacaktır. Lazistan mebusu Esad Bey’in takririnde 280 maddelik kanun layihasının 190 maddesinin görüşüldüğü, geriye yalnızca mali konular ve tapuyla ilgili kısımlar kaldığı bildirilmektedir. Bu nedenle görüşmek üzere bir gün belirlenirse encümendeki işin hem hızlanması hem de düzenlemenin kanunlaşması sağlanacaktır. Takrir verilmesine rağmen oylaması yapılmamış, Başkan tarafından takririn, söz konusu layiha gündemdeyken görüşülmesi gerektiği belirtilmiştir.174

20 Ekim’de Meclis gündemine gelen bir layihada Nevahi Kanunu’nun bazı illerde uygulanması önerilmektedir. Bir çeşit pilot bölge uygulaması anlamına gelecek “Nevahi Kanununun bâzı mahallerde tecrübeten tatbiki hakkında lâyihai kanuniye” Dahiliye Encümeni’ne gönderilmiştir.175

Düzenleme yıl içerisinde Meclis gündemine son olarak 22 Kasım günü gelecektir. Bozok mebusları Süleyman Sırrı ve Ahmed Hamdi Beyler, söz konusu layihanın Dahiliye Encümeni’nden Meclise gelemediğini belirtip, Encümen’den düzenlenen kısmı talep etmekte ve Mecliste bir an önce görüşülmesini istemektedirler. Bu yönde verdikleri takrir Dahiliye Encümeni’ne havale edilmiş olsa da söz konusu talebin Hükümet tarafında yapılması gerektiği ve bunun sadece bir temenni olduğu dile getirilmiştir. Bu nedenle bu kadar önemli bir mevzunun yine askıda kalacağı ifade edilmiş ve durum esefle karşılanmış ama buna rağmen herhangi bir şey yapılamamıştır.176 Sonrasında yıl içerisinde konuya ilişkin başka bir tartışma da olmamış görünmektedir.

Münhal ve müstakil liva meselesi de 1923 yılının doğrudan mülki idareyle ilgili düzenlemeleridir. Yıl içerisinde çok sayıda müstakil liva uygulaması Meclis gündemine gelecek ya da basında yer alacaktır. İlk olarak Çatalca livasının İstanbul’dan bağımsız olarak idare edilmesi söz konusu olacak, sonrasında başka livalarda da benzer durum gündeme gelecektir. Yılın başlarında müstakil liva uygulaması devam ederken, sonrasında bu uygulamayı bırakmak yönünde bir eğilim doğacaktır. Meclisteki tartışmalardan müstakil münhal liva ayrımının kaldırılacağı anlaşılmaktadır. Örneğin Ergani livasının müstakilen idaresi yönündeki öneri bu sebeple reddedilecektir. Müstakil olarak idare edilmesi teklif edilen livalar Çatalca, Akşehir, Siverek ve Dersim, Ergani’dir. Mersin için de bu konuda bir tartışma olacaktır.

Çatalca 22 Ocak 1923 tarihli ve 2199 numaralı İcra Vekilleri Heyeti kararıyla müstakil liva olacaktır.177 Sonrasında 7 Nisan1923 günlü içtimada müstakil bir Akşehir livası kurulmasına dair bir teklif yapılacak ve ilgili encümene gönderilecektir. Buna rağmen 1923 yılı içerisinde bu yönde bir düzenleme yapılmayacaktır. Aynı konu Dersim ve Siverek için de gündeme gelecek ve iki livanın da müstakilen idaresi yönünde bir İcra Vekilleri Heyeti kararı çıkacaktır.178

Kısaca söylenebilir ki 1923 yılı içerisinde Birinci Meclis dönemince müstakil liva uygulaması devam etmiştir. Sonrasında ise durumun değiştiği görülecektir. Ergani livası için bu yönde yapılan önerinin reddi ve sonrasında Dahiliye Vekaleti’ne verilen soru önergesi bunu göstermektedir.

15 Ekim günlü içtimada Ergani mebusu Kazım Vehbi Efendi tarafından, Ergani livasının müstakilen idaresi hakkında kanun teklifi verilmiştir.179 Teklif aynı gün Dahiliye Vekaleti’ne sevk edilmiştir. Sonrasında 21 Ekim günlü içtimada teklifin şayanı müzakere olmadığına dair bir encümen mazbatası görüşülecek ve kabul edilecektir.180 Mazbatada doğrudan şayanı müzakere değildir açıklaması yer almasına rağmen herhangi bir gerekçe bildirilmemektedir. Bunun üzerine Mecliste, gerekçenin sunulması yönünde ısrar olunca, Dahiliye Encümeninin mazbata muharririnin bulunmaması nedeniyle Layiha Encümeni mazbata muharriri açıklama yapmak durumunda kalmıştır. Buna göre söz konusu teklifin şayanı müzakere bulunmamasının nedeni “yeni teşkilat icabınca” her livanın zaten müstakil olacak olmasıdır. Livalar müstakil bir vaziyet alacaklardır, bu nedenle müstakil hale getirilmesine karşı çıkılmaktadır. Bu açıklamadan sonra encümen mazbatası oylanmış ve kabul edilmiş, mebuslar ayrıca bir müstakil liva kurulmasına gerek olmadığı konusunda ikna olmuşlardır. Buna rağmen tartışma tekrar gündeme gelecek ve bir soru önergesine dönüşecektir. Önergeyi Ergani mebusu Kazım Efendi verecektir.181 Benzer biçimde Mersin mebusları Niyazi ve Besim Beyler de benzer bir sual takririne aynı gün cevap alacaklardır.182 Her üç soruda da iki livanın neden münhal olarak idare edilmeye devam edildikleri sorulmaktadır. Ergani ile ilgili takrirde “Ergani vilâyetinin elan Diyarbekir vilâyetine merbutiyetini [bağlılığını] muhafaza etmesinde ve İdarei Umumiyei Vilâyat Kanununun tâyin ettiği hukuktan müstefid olamamasındaki[yararlanamamasındaki]” sebepleri Dahiliye Vekili Ferid Bey’den talep etmektedir.

Dahiliye Vekili Ferid Bey, mevcut durumda 77 vilayet bulunduğunu ve bunların 10 tanesinin183 mülhak olarak idare edildiğini ifade ederek kendisinin gelen (müstakilen idare edilmesi yönündeki) önerileri yararlı bulmadığını İcra Vekilleri Heyeti’ne bildirdiğini ifade edecektir. Zaten “birtakım teşkilâtı cediyeye ihtiyacı katîsi” bulunduğunu söyleyen Vekil, mevcut durumda çok küçük vilayetler bulunduğunu ve oralara verilen tahsisatların da jandarmanın da yetersiz kaldığını belirtmekte ve bu nedenle oraların vilayetlere bağlı olarak idare edilmek durumunda olduğunu bildirmektedir. Bu nedenlerle kendisinin söz konusu vilayetlerin müstakilen idaresinden çok münhal olarak idare edilmesini savunduğunu söylemektedir. Ergani için doğrudan cevap verilmezken Mersin için tartışma olmuştur. Soru soran mebuslar, görüşmelerde Mersin’in nüfusunun çok, ekonomisinin de güçlü olduğunu ifade etmişler ve müstakil olarak idare edilmesinde nasıl bir sakınca olabileceğini sormuşlardır. Dahiliye Vekili de Mersin’in mevcut gücünün Adana ile alakalı olduğunu ve Adana limanı ve ekonomisinden ayrılmasının Mersin’i zayıflatacağını, bu nedenle münhal olarak idare edilmesinin daha uygun olduğunu söylemiştir.

Tartışmaların sonunda Mersin dışında başka bazı vilayetler için de ayrıca bir oturum açılması önerilmiş, ama bu öneri kabul edilmemiştir. Tartışmalarda dikkat çeken yeni bir mülki idare düzenlemesi yapılmasının zaten zorunlu hale geldiğidir. Özellikle savaş sonrasında gerek toplumsal gerekse iktisadi olarak vilayetlerin yapılarının değiştiği ve bu nedenle mevcut mülki taksimatın iş göremediği dile getirilmektedir. Halihazırda bir düzenlemenin yapılmakta olduğu ve Dahiliye Vekaleti’nce hazırlıkların devam ettiği söylenecektir. Müstakil ve münhal liva karışıklığının ortadan kalkması ancak 1924 yılında alınan bir TBMM Heyeti Umumiye kararıyla mümkün olacaktır. 8 Mart1924 günlü içtimada alınan 82 numaralı kararla Beyoğlu ve Üsküdar dışındaki münhal livaların müstakilen idaresi öngörülmektedir. Böylece münhal olan sekiz livanın vilayetleriyle bağlantısı kesilmiş olacaktır.184

Yılın bir diğer tartışması da umumi müfettişliktir. Umumi Müfettişlik, Osmanlı’dan devralınan bir kurumdur ve 1921 Anayasasında yerini bulmuştur. Umumi Müfettişliklerin düzenlenmesi 1921 yılında gündeme gelse de asıl düzenleme 1927 yılında mümkün olacaktır.185

Düzenlemenin çok sonra yapılacak olmasına rağmen konu 1923 yılında gündeme gelecektir. İstanbul’un işgali sona erince idare şeklinin nasıl olacağı gündeme gelmiş görünmektedir. Başkent olması önerileri bir tarafa bırakıldığında, İstanbul’da bir Umumi Müfettişlik kurularak idare esasının İcra Vekilleri Heyeti tarafından tartışıldığı anlaşılmaktadır. Hakimiyeti Milliye’nin haberine göre İstanbul’da bir Müfettişi Umumilik ihdas edilmesi planlandığı, böylece “şehremaneti ile vilayetin mesaisini kontrol(?) edecek ve aralarında çıkacak ihtilafı bu suretle hal eyleyecek” bir yapı kurulacaktır.186 Böyle bir layihadan söz edilmesine rağmen yıl içerisinde böyle bir yapı kurulmayacaktır. Umumi Müfettişlik uygulamalarının 1927 yılında ortaya çıkacağı düşünülürse, bu yıl için böyle bir düzenleme öngörülmesi ilginçtir.



Yüklə 456,04 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin