Seçimlerde Sosyalist Politika (Seçim Yazıları)


Bir Gazetecinin Soruları ve Cevaplar



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə51/54
tarix07.01.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#37343
növüYazı
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54

Bir Gazetecinin Soruları ve Cevaplar

Bir gazeteci “Blok Milletvekillerine Yemin Töreni İçin Bir Öneri: Türbanla ve Kravatsız” başlıklı yazımıza ilişkin olarak bize şu soruları iletti. Ben de aşağıdaki cevapları verdim. Ancak YSK kararları nedeniyle konu gündemden düştüğünden cevapların yayınlanması söz konusu olmayacak büyük bir ihtimalle. Ben de önerimin daha iyi anlaşılması ve yanlış anlamaların ortadan kalkması için, bu yayınlanmayacak soru ve vevapları yayınlıyorum.


Demir Küçükaydın

24 Haziran 2011 Cuma



Sorular





  • -Meclis'teki yemin törenine blok milletvekillerinden kadın olanları başörtülü olarak erkeklerin de kravatsız katılmasını öneriyorsunuz? Neden bunu yapmalılar?

  • -Hedeflenen nedir, başörtüsü, kravat vs. gibi simgesel yasakları delmek midir yoksa daha geniş kapsamlı bir şekilde hak ve özgürlüklere vurgu yapmak mı?

  • -BDP zaten sistemle kavgalı bir parti, işini daha da güçleştirerek böyle bir sorumluluğu neden üzerine alsın?

  • -Böyle bir eylem provokasyon olarak kabul edilebilir. O zaman ne cevap verilmeli?

  • -Meclis, eylem yeri midir, yoksa milletvekilleri çıkardıkları yasalarla, önerileriyle ve parlamenter sisteme katkılarıyla mı var olmalı?

  • -Sizin öneriniz hayata geçirilirse ne tür getirisi olur?



Cevaplar

Bu önerinin özü şudur: bizzat başı açıkların başı kapalıların hakkını savunması.

Türkiye’de demokratik olmayan ve demokrasi mücadelesinin önünde engel olan tamamen yanlış bir bölünme çizgisi var. Bu bölünme çizgisiyle bölünmek gerekiyor ve bu başarılamadan gerçek bir demokratikleşme mümkün olmaz.

Bugün eğer başı açıklar başı kapalıların meclise girme, başı kapalılar da başı açıkların örneğin ramazanda yolda oruç yeme hakkını savunmadan demokrasi gelmez.

(Tabii buna gelinceye kadar daha neler var. Bunlara yazımda değinmiştim.)

Başı açıklar böyle davranmadan başı kapalıların da başı açıkların haklarını savunmasını isteyemezler veya isteseler bile bu anlamsız olur. Tabii bunun tersi de doğrudur. Başı kapalılar da örneğin sokakta oruç yeme hakkını savunmadan, başı açıkların kendilerinin haklarını savunmasını isteyemezler.

Birilerinin bir yerden başlayıp, bu saçma bölünmeye son vermesi gerekiyor.

Genel olarak demokrasi, azınlığın çoğunluğa uymasıdır. Ama bu genel olarak demokrasidir ve her türlü baskı ile uzlaşabilir böyle bir demokrasi anlayışı.

Ve Türkiye’deki Türk ve Müslüman çoğunluklar demokrasiyi böyle anlıyorlar.

Unuttukları şudur, örneğin Amerika’nın güney eyaletlerinin beyaz çoğunluğu, tam da bu demokrasi kavrayışına uygun olarak, son derece “demokratik” bir şekilde siyahları haklardan mahrum ediyordu.

Bu demokrasi değildir. Demokraside kimsenin örneğin derisinin renginden dolayı farklı bir muameleye maruz kalamayacağı ilke olur, çoğunluk bu konuda karar alamaz artık. Böyle davranmayan çoğunluğa karşı gerekirse şiddet kullanılır. ABD’de gerek güney Kuzey savaşında, gerek Medeni Haklar Harketinin sonunda olan da bu olmuştur.

Demokrasi özel bir demokrasi olduğunda bir demokrasi olur.

Şöyle bir örnek vereyim, genel olarak demokraside sigara içen çoğunluk, bir toplantıda çoğunluk kararıyla son derece “demokratik” bir biçimde sigara içme ve içmeyenlerin sağlığına onların rızası hilafına zarar verme kararı alabilir.

Ama özel olarak demokraside, kimse kimsenin zırası hilafına onun sağlığına zarar veremez diye bir ilke olur örneğin. Böyle bir demokraside, bir tek kişi bile bir tek önergeyle bin kişinin sigara içmesini yasaklayabilir. O artık oylanmaz, ona uyulur. Ve uyulmadığı takdirde, o bir kişi, o demokratik ülkenin bu ilkeyi uygulamakla yükümlü güvenlik güçleri aracılığıyla o bin kişiye hapse tıktırabilir.

Türkiye’rnin Türk ve Müslüman çoğunluğu işte Amerika’nın beyazları gibi davranıyor ve buna demokrasi diyor. Türk çoğunluk örneğin ana dili Türkçe olmayan azınlığa demokratik bir şekilde Türkçe okuma ve eğitim zorunluluğu getiriyor. Gerçek bir demokraside, herkesin ana dilinde eğitim hakkı, hiç bir dilin imtiyazlo olamayacağı, insanların dillerinden dolayı da farklı olamayacakları ilkesi geçerli olur.

Türkiye’deki yaygın anlayışın demokrasi olmadığını anlatmak ve gerçek demokratik bir anlayışı ve ilkeleri yerleştirmek için, örneğin kimsenin giyimine karışılamayacağı ilkesini geçerli kılmak için, birilerinin bir yerden başlaması gerekiyor. Bunu ne başı açık Kemalistler ne de muhafazakar Müslümanlar yapabilir. Bunu ancak gerçekten demokrat Müslümanlar ve demokrat başı açıklar yapabilir.

Müslüman veya müslüman olmayan, başı açık veya kapalı bütün demokratların demokrat olmayanlara karşı bir cephe kurması ve mücadeleye girmesi onları demokrasiye kazanması gerekiyor. Bunun için de en doğru yol, demokrat müslümanın demokrat olmayan müslümanla; demokrat başı açığın demokrat olmayan başı açıkla (bunları lafın gelişi söylüyorum. Buraya Türk ve Kürt de diyebilirsiniz.) mücadeleye girmesi gerekiyor.

Yani halkın gerçek demokrasi yönünde siyasi eğitimi için, bu günkü her biri anti-demokratik bölünme çizgilerini ortadan kaldırmak için öneriyorum. Ben elbet başı açık kesimden geldiğim için, onlara yöneltiyorum eleştiri ve önerimi. Müslümanların veya başı kapalıların demokratları da elbet onlara yönelteceklerdir. Benim başı açık bir insan olarak Müslümanlara böyle bir öneride bulunmam yanlış anlaşılır ve böyle bir bölünme çizgisini pekiştirir. Bu nedenle Kravat takma diye bir sorunu olmayan, başları da açık olan Blok vekillerine öneriyorum bunu.

Bu sanırım ilk iki sorunuzun cevabı olur.

*

BDP’nin zaten sistemle kavgalı bir parti olması nedeniyle böyle bir davranışın onun işini güçleştireceği konusuna gelince.



Bu son derece yaygın ama aslında yanlış bir görüştür.

Gerçekten de ilk bakışta öyle gibi görülür. Böylece güçlerin konsantrasyonunu dağıtır ve karşı taraf için daha büyük bir hedef olur gibi gelir. Ancak bu yanlıştır ve ezilenlerin bütün mücadeleler tarihi bunun tam da aksinin doğru olduğun göstermektedir. Ve zaten Kürtler de bunun bilincindedirler ve “Türkiye Partisi olalım” çabalarının anlamı tam da budur.



Ezilen bir kesim başka ezilenlerin sorunlarını da kendi bayrağına yazıp onlar için de mücadele etmediği sürece ve takdirde kendi içine kapanır ve başka ezilenlerin mücadelelerinden uzak kalır ve bütün farklı ezilenleri bir tek program ve bayrak etrafında toplama yeteneği gösteremez. Dolayısıyla da başarı kazanamaz.

İşçi hareketi bunun en tipik örneğidir. İşçiler ancak tüm ezilenlerin sorunlarını bayraklarına yazdıklarında onları birleştirip büyük değişimler yapabilmişlerdir. Bu bütün hareketlerde böyledir. Örneğin Siyahlar hareketinden örnek verirsek, bu hareket gelişip radikalleştikçe sırf siyahlara hitap eden bir hareket olmaktan çıkma eğilimne girmiştir ve her iki lider de tam bu nedenle ABD gizli servisleri tarafından öldürülmüştür. Martin Luther King, öldürüldüğü gün ilk kez işçilerin bir grevini desteklemeye gidiyordu. Malcolm X de E. Muhammet ile tam da bu nedenle ayrılmıştı. Mekke’ye gidip beyazların da ezilen olduğunu görünce, sadece Amerika’dakileri değil, dünyadaki tüm ezilenleri birleştirme arayışına girmiştir.

Özetle gerek tarihsel tecrübe gerek mantık, ilk bakışta ters gibi görünse de böyle bir davranışın doğru ve tecride son verme özelliğinde olduğunu göstermektedir.

*

Böyle bir eylem provakasyon olarak kabul edilebilir, o zaman ne demeli?

Birincisi, en sıradan eylemler veya düşünceler bile karşı tarafı can evinden vuruyorsa provakasyon olarak nitelenir birilerince. Bunu engellemek mümkün değildir. Çünkü bir davranışın ne olduğunun tanımı da bizzat bir mücadele konusudur. Bizler için demokrasi mücadelesi, demokrat olmayanlar için, onların o niteliğini ortaya çıkardığı için, onlar tarafından elbette provakasyon olarak görülecektir. Bundan korkmak anlamsızdır.

Ama provakasyon sözcügü farklı ve olumlu bir anlama daha sahiptir. Özellikle düşünceler, anlayışlar söz konusu olduğunda. Alışılmaş yargıları sarsmak, insanlara olaylara bir de başka bir açıdan bakmak gerektiğini göstermek gibi durumlar söz konusu olduğunda, bu tür sarsılışlara yol açabilecek görüş ve girişimlere de provakasyon denir. Burada genellikli bizzat onu yapanlar kendilerinin bunu provake etmek için yaptıklarını söylerler.

Bu anlamda provakasyondur ve provakasyon olmalıdır. İnsanları sarsmalı allak bullak etmelidir. Yerleşik kanatler ordusunu bozguna uğratmalıdır.

*

Meclis, topulmsal sınıf, zünre ve tabakalar arasındaki mücadelerin alanlarından sadece biridir. Yani tamı tamına bir mücadele alanıdır. Sadece bu alanın belli kuralları vardır. Örneğin bu oyunu sadece o kulüpte üyelik kartı olanlar (Seçilmiş vekiller) oynayabilirler ve belli kurallarla oynarlar.



Bir yasa teklifini engellemek veya geçirmek için nice davranışlar görülmüştür. Bakanlık veya ihale verilerek yapılan milletvekili trasferlerinden, çoğunluğu sağlamak veya engellemek için yapılan bin bir taktik hilelere kadar.

Bu önerilen eylem aslında en açık ve dürüst olanıdır.

Çünkü Meclis’ten daha üstün bir organ yoktur. Meclis gerçekten bunun saçma bir kural olduğunu düşünüyorsa, derhal bir karar alarak bu saçmalığa son verebilir. Bu kadar basittir.

Bu kararı öne ve gündeme aldırma çabasıdır bu bir bakıma. Kimseye zorla karar aldırılmamaktadır. Önerilenler küçük bir azınlıktır. Baskı uygulayacak bir gücü yoktur ve en yüksek organa bu saçmalığa son verin, madem anayasa yapacak bir organsınız, işte önce kendi iç işleyişinizden ve hemen yapılabilir olandan başlayın demektedir.

Meclis kendisine Muhtıra verildiğinde bu muhtrayı verenlerin görevlerine son vermemiş veya gücü yoksa toplu halde istifa ederek demokrasiyi savunurken yiğitçe ölme gibi bir davranış hiç bir zaman koymamıştır şimdiye kadar. Kimsenin bunu sorun ettiği görülmedi. Meclis bu nedenle milletten henüz özür dilemedi.

Durum böyleyken seçilmiş vekillerin, bizzat en yüksek organdan kendi adına layık bir karar almayı istemesinin neresi yanlış olur? Yanlış olan, aslında Meclis’in çoğunluğunun, tamamen gereksiz bir yasak olarak görmesine rağmen,  Ordunun tepkisinden korkup sesini çıkarmaması ve gündeme almamasıdır. Böyle bir davranış ayrıca gerçek iktidarın seçilmişlerin eline geçmesinin die bir aracı olar. Bu yöndeki kararlılığın bir gösterisi olur.

Önerdiğimiz davranış aslında artık bu Meclise kimseden korkma, adına layık davran çağrısıdır.

*

Bu öneri hayata geçirilirse Türkiye’nin gündemi ilk kez yerli yerine oturur. İlk kez demokratlar ve demokrat olmayanlar, Sünni veya Alevi, Başı kapalı veya açık, Türk veya Kürt demeden saflaşırlar.



Aslında bu tam da o en çok korkulan bölünmeye karşı en esaslı panzehirdir.

BDP de böylece biz bölmek istemiyoruz diye tekrarlamaktan kurtulur.

Biz bölmek istiyoruz, demokratlar ve demokrat olmayanlar biçiminde” der ve tam da böyle bir bölücülük yapmış olur.

Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun aslında böyle bölücülere ihtiyacı var.

 

Demir Küçükaydın



21 Haziran 2011 Salı

 


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin