Coşku Duymayandan Kuşku Duy!
Tarihteki bütün önemli değişiklikler, milyonlarca insanın girişim, enerji ve iradi çabalarının belli bir noktada yoğunlaşmasıyla gerçekleşir. Bir sistem ne kadar çürürse çürüsün; bir gelişme ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, geniş kitlelerin fedakarlıkları, iradi çabaları, coşkuları, enerjileri harekete geçmeden hiçbir değişiklik gerçekleşmez. Olaylara daha yakından bakıldığında, insanların fedakarlıklarının, iradi çabalarının, coşkularının da genellikle tam da çürüyen sistemlere karşı olgunlaşan bir gelişmenin ortaya çıktığı zamanlarda yükseldiği görülür. Ve insanlardaki fedakarlığın, iradi çabaların, coşkuların yükselişi de bir sistemin çürüdüğünün, yeni bir gelişmenin olgunlaştığının ifadesinden başka bir şey değildir.
DEHAP çatısı altında oluşan Blok bunun en güzel ve tipik örneği. Yıllardır bir araya gelememiş, birbirine yakın olsa bile, birbirinden uzak düşmüş eğilimler ilk kez bir araya gelebildiler. Bu bir araya geliş, sistemi değiştirmek için bir iradi çabanın, bir fedakarlık ve coşkunun harekete geçmesi olduğu kadar; bir sistemin artık iyice çürüdüğünün ve onun içinde yeni olanın artık iyice olgunlaştığının da ifadesi ve bu nesnel toplumsal eğilimin politik yansımasıdır.
Bu sorun elbette daha kategorik düzeyde, öznel olanla nesnel olanın ilişkisidir. Öznel iradi çabaların bile son duruşmada nesnel eğilmelerin ifadesi ve yansıması olduğu önermesinden hiç de hiçbir şey yapmamak gerektiği gibi bir sonuç çıkmaz. Bir zamanlar Engels’in de dikkati çektiği gibi, tarihte en büyük iradi çabaları en kaderci ve determinist tarikatlar (örneğin Hıristiyanlıkta Kalvinizm, İslam’da Kaderiye) göstermiştir. Benzer şekilde, modern tarihte, maddi üretim hayatının son duruşmada her şeyi belirlediğini söyleyen Marksistler, insanlığın son iki yüz yıllık tarihinde en büyük fedakarlıkları, en büyük coşkunluğu ve iradi çabaları göstermişlerdir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün önemli toplumsal gelişmeler, modern çağın kadercileri olan kendini sosyalist olarak tanımlayan milyonlarca ve milyonlarca militanın ve sempatizanın enerjisi, coşkusu fedakarlıkları olmadan tasavvur bile edilemez.
Neden böyledir? Çünkü bir coşku, bir fedakarlık, bir iradi çaba, her şeyden önce, sınıf mücadelesi içinde bir tavırdır; sınıfsal bir konumlanıştır; sınıf mücadelesinin bir aracı ve yoludur.
Bu en iyi son olarak Bloğun yarattığı heyecanlarda görülebilir. Blok, ÖDP ve SHP’nin utanç verici ve hiç de sürpriz olmayan tavırlarına rağmen, büyük bir enerji, coşku ve iradi çabayı harekete geçirmiş bulunuyor. Ama aynı zamanda, bu çaba, enerji ve coşkuya karşı bir küçümseme, alay, sanki hiç böyle bir şey yokmuş gibi bu canlılığı görmezden gelme eğilimi görülüyor. Hayır, bunu sadece karşı tarafta veya örneğin ÖDP’lilerde görmüyoruz, bizzat bu Bloğu destekleyen parti ve eğilimlerin içinde de görüyoruz. Çünkü bu parti ve eğilimler de kendi içinde farklı eğilim ve çıkarları barındırırlar ve onların arasında bir çatışma söz konusudur.
Geçenlerde başıma gelen çok ilginç bir olaydan yola çıkayım. Hamburg Halk Evi’nde, Bloğu desteklemek üzere toplanmıştık. Toplantı yapıldığı saatlerde, Türkiye’den ÖDP’nin de bloğa katıldığına dair haberler geliyordu. “Sen, ben bizim oğlan”dan ibaret katılımcılar olarak hepimiz heyecanlanmış ve şimdi bir girişimde bulunmanın doğru olmayacağı; bloğu destekleyen parti ve örgütler ve bunun da harekete geçireceği daha geniş çevrelerle bir sonraki hafta çok daha geniş güç ve olanaklarla toplanmanın daha doğru olacağı sonucuna ulaşmış, heyecanla toplantıdan dağılmıştık. Bir çorba içmek üzere genellikle Kürtlerin gittiği bir lokantaya uğramıştım. Orada tesadüfen gördüğüm bir iki Kürt tanıdığa sevinçle bloğun oluştuğunu söylediğimde, aynı sevinci beklerken, onların sevinmek yerine sinirli bir şekilde “İyi olmadı, Türk soluyla bir şey olmaz, şimdi Kürtlere daha çok baskı olacak. ANAP veya Saadetle olsaydı Kürtler Meclise girebilirdi veya bağımsız adaylarıyla” itirazlarıyla karşılaşınca şaşırmış ve donup kalmıştım.
Aslında şaşacak bir şey yok, Kürt hareketinin Türk sosyalistleriyle yaptığı bu ittifaktan rahatsızlık duyan veya zerrece bir coşkunluk göstermek bir yana, içten içe veya açıktan memnuniyetsizliğini açığa vuran Kürt burjuvazisinin eğilimleri, Özgür Politika’ya yazan bir çok yazarın satır aralarında veya açıktan görülebilir. Bu bloğun başarısız olması, örneğin barajın altında kalması, sonra da “Bakın biz dememiş miydik, Türk soluyla ittifak yanlıştır bize hiçbir şey kazandırmaz” diyerek, Kürt hareketi içindeki yoksulların radikal ve demokrat eğilimlerini baskı altına alıp kenara itmeye ve hareketin içindeki ağırlığını arttırmaya çalışan çok ciddi bir burjuva eğilim vardır.
Kürt burjuvazisi, cılız ve korkak olduğu için Kürt ulusal hareketinin önderliğini ele geçirememiştir, bunun yerine önderliği, devrimci demokrat plebiyen ve yoksul tabakalara ve bunların eğilimlerinin temsilcisi PKK – KADEK çizgisine kaptırmıştır. Ancak bu durumdan son derece rahatsızdır. Bilmektedir ki, etkisi ve prestiji nedeniyle bu çizgiye açıktan karşı çıkması tümüyle tecridine yol açar. Bu durumda, onun bayrağı altında, sinsice sabotajlarla, ayak sürümeleriyle, engellemelerle, saptırmalarla uzun vadeli, kendisine sıranın gelmesini bekleyen bir strateji izlemektedir. Bloğun başarısızlığına içten içe sevinecek ve timsah gözyaşları dökecekler onlardır.
Dolayısıyla bloğun başarısı için çalışmak, çabalamak, coşkunluk duymak ve bu coşkunluğu başkalarına bulaştırmaya çalışmak bir sınıf mücadelesi konusudur aynı zamanda. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, susmak, zerrece heyecan duymamak; blok konusunda bir satır yazmamak ve insanları bu bloğun başarısı için harekete geçirmeye çalışmamak da başka bir sınıfın mücadele stratejisidir.
Her kim ki, bu gün, Bloğun oluşmasından dolayı bir coşkunluk duymuyor ve bu içindeki coşkunluğun salgın hastalık gibi başkalarına bulaşması için çalışmıyorsa; her kim ki bu gün, bu bloğun tarihsel ve politik önemini küçümsüyorsa; her kim ki bütün enerjisini ortaya koymuyor ve insanları böyle davranmaya çalışmıyorsa, o demokrasiyle sosyalizmin bu sembolik ittifakının başarısından rahatsız olan, bunu açığa vurmaktan korkan bir burjuvadır.
Bu ittifakın başarısı, sadece Genel Kurmay ve Türkiye’nin egemenleri için değil; sadece Kürtlerin haklarını kabul eden ama onları kendilerine bazı haklar bahşedilebilecek bir nesne olarak gören ırkçı Türk “sol”cuları için değil, Türk ezilenlerine bıkmadan el uzatan demokratik Kürt hareketinin bu tavrından hep rahatsızlık duyan, gönlü Emperyalistler ve onların Türk burjuvazisi içindeki paralelleriyle işbirliklerinde olan; onlarla bir işbirliğinin Kürtlerin ulus olarak ezilmesinin sonunu getireceği hayalini yayan Kürt burjuvazisi için de ağır bir darbe olacaktır.
Her kim ki, Bloğun barajı aşabileceği başarısından kuşku duyarak insanların enerji ve girişim çabalarını öldürmeye kalkar, her kim ki, barajı aşmasa bile bu bloğun oluşumunun tarihsel anlamını küçük görür o bir bozguncudur. Coşku duymayandan kuşku duy!..
demir@comlink.de
http://www.comlink.de/demir/
24 Eylül 2002 Salı
Dostları ilə paylaş: |