1994 Seçimleri İnfo İstanbul Netine Yollanan Duyuru ve Çağrı
## Ursprung : /INFO-IST/DUYURU
## Ersteller: DEMIR_AYDIN@CL-HH. ZER
Bugün seçime herhangi bir şekilde katılmak Genelkurmaya işbirlikçilik yapmaktır.
Sosyalizm veya sol iddialı her örgüt ve kişiyi DEP'in tavrını izlemeye çağırıyorum.
Petrograt istasyonunda bir zamanlar silahlı bir işçinin eski devrimci bir entellektüelle tartışmasında dediği gibi: "Birinden olmayan diğerinden yanadır"
Bir yanda ezilen Kürt ulusu ve yoksulları, diğer yanda egemen Türk Ulusu ve onun generalleri var, apoletsiz milletvekilleri ve gazetecileri var; ezilen Kürt ulusu karşısındaki üstün konumunu - tıpkı kadınların karşısında olduğu gibi- yitirmemek için kendi egemenlerinin çanak yalayıcılığını yapan Türk yığınları var.
PKK Kürt ulusu ve yoksullarının politik, askeri fadesidir. Diğerlerininki Genelkurmay.
Ezen var ezilen var. Birinden olmayan diğerinden yanadır.
Özellikle S. Aren ve D. Perinçek'in önderi bulundukları partilere hatırlatılır.
Demir Küçükaydın
## CrossPoint v2. 93 ##
14.03.1994
Seçimlere Katılmak Genelkurmaydan Yana Olmaktır
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Ordusu, Parlamentosu ve bütün burjuva partileri, Genelkurmayın komutası altında, “milli birlik ve beraberliği korumak" üzere Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketine karşı topyekün bir savaş yürütüyor. Savaş politikası, 27 Mart Genel Yerel Seçimlerini Türkiye Cumhuriyetinin varlığının oylanacağı bir referandum niteliğine büründürmüştür.
Bu nedenledir ki, söz konusu, “milli birlik ve beraberlik partisi" yerel seçimlerde Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketinin yarattığı biricik yasal parti olan DEP'i felç ederek, seçim sonuçlarını Kürt hareketi karşısında kazanılmış siyasal bir zafer olarak sunmayı planlamıştır. Bu amaçla seçimler öncesi DEP'e yönelik saldırılar korkunç boyutlara tırmandırılmıştır. Seçim faaliyetlerini yürütemez hale getirildiği, parti binalarına ya kilit vurulduğu ya da özel tim gözetiminde tutulduğu, adayların işkenceli devlet yoklamasından geçirildiği, partiyi destekleyeceği varsayılan köylerin boşaltıldığı, tehdit ve baskı altında tutulduğu bir ortamda DEP bu seçimlerden çekilme kararı almıştır.
Genel olarak Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketine, özel olarak DEP'e yönelik saldırı ve savaş sürmektedir. Ve nihayet DEP Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak, polise teslim edilmişlerdir. Bu seçimlerin burjuva sistemin kendi yasal çerçevesi içinde bile meşruluğu kalmamıştır.
Bugün her türlü öznel değerlendirme ve niyetden bağımsızca görülmesi vekabul edilmesi gereken nesnel olgu, hem cephede hem cephe gerisinde iki siyasetin çarpıştığıdır. Bir yanda Genelkurmay komutasında birleşen sömürgecilerin, Türk hakim sınıflarının politikası, öte yanda Kürt Ulusal Kurtuluf Hareketinin politikası. Türk işçi ve emekçilerinin toplumsal kurtuluşunu ve Kürt ulusal kurtuluşuyla dayanışmasını temsil eden üçüncü bir siyasetten bugün sadece teorik olarak ve bir potansiyel olarak söz edilebilir. Türk sosyalistleri, bugünkü politik savaşımın öznesi olmadıkları gibi, politik arenanın elle tutulur bir bileşeni de değillerdir.
Safların böylesine keskin ayrıldığı ve Türk sosyalistlerinin örgütlenme ve etki kapasitelerinin kendi tarihinin en düşük seyrinde olduğu bir noktada, alınacak tavırların pratik sonuçlarından çok politik anlamı çok büyük olacaktır.
Ya Türkiye sosyalistleri, “Türk Solu" olmaya devam edecekler ve kendi düşünce ve niyetleri ne olursa olsun Genelkurmay komutasındaki cephede yer alacaklar; ya da DEP'i ve Kürt Ulusal Kurtulu Hareketini böylesine kritik bir noktada yalnız bırakmayıp, “milli birlik ve berberliği" bozarak enternasyonalist bir tavır göstereceklerdir. Bizler Türkiye sosyalistlerinin ikinci tavrı almaları gerektiği kanısındayız. Böylesi bir tutum Kürdistan devrimcilerine verilecek en büyük destektir. Aksi yönde izlenecek bütün tutumlar Genelkurmayın hanesine yazılacaktır.
Bu nedenlerle 27 Mart seçimlerine çeşitli biçimlerde (Birleşik Sosyalist Alternatif ve bağımsız adaylar şeklinde) katılmayı daha önce kararlaştırmış bütün devrimci ve sosyalistleri, son durum karşısında kendi tavırlarını gözden geçirip değiştirmeye çağırıyoruz.
Devrimci ve sosyalist adaylar! Seçimlerden çekilin!
Kürt devrimci hareketini arkadan vurmayın!
DEP'le ve Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketiyle dayanışmanızı gösterin.
Gün devrimci dostluk ve dayanışmayı göstermenin zamanıdır.
Irfan CÜRE - Ismail AYÇİÇEK - Mehmet KAPTAN - Cemal TURAN - Selçuk ERALP - Mehmet AVAN - Demir KÜÇÜKAYDIN - Sadık GÖKÇEN
## CrossPoint v2.93 ##
14.Mart.1994
1999 Seçimleri Demokrasi, Seçimler ve Tarih
Türk ulusu demokratik bir şekilde Kürt varlığının inkarı politikasını; özel savaşı yürüten ve özel savaşın güçlendirdiği çeteleri; şoven milliyetçiliği ve faşizmi seçti.
Burada "demokratik bir şekilde" vurgusu önemlidir, çünkü bir çok kimsede, demokrasiden böylesine gerici sonuçlar çıkmayacağı gibi bir ön yargı vardır. Bu ön yargı nedeniyle de, böyle gerici sonuçlar çıktığına göre bu sonucun demokratik olarak ortaya çıkmadığını veya çıkamayacağını iddia etme eğilimindedirler.
Ya da bu demokrasi anlayışı demokrasiyi öylesine tarih ve toplum üstü mutlak bir kategoriye dönüştürür ki, demokratik olarak seçilen bu olduğuna göre doğru olan odur deyip, demokratik sonuçların karşısında yerle yeksan olurlar. Bütün hepsinin dediği şudur: "millet demokratik olarak iradesini göstermiştir buna saygı göstermek gerekir".
Evet, Türkler demokratik olarak iradesini göstermiştir ama bundan bu iradeye saygı göstermek gerektiği sonucu hiç de çıkmaz. Çünkü bu iradenin ortaya çıkardığı sonuç zerrece saygıyı hak etmemektedir. Bu iradenin inkar ettiklerinin de bu iradeye saygı göstermeme hakları vardır.
Demokrasi, bilindiği gibi, prensip olarak azınlığın çoğunluğun aldığı kararlara uymasını kabul eden yönetim biçimidir. Türkiye'nin yüzde 85 çoğunluğu özel savaşa, Kürt varlığının inkarına, faşizme ve milliyetçiliğe evet dediğine göre, geri kalan yüzde on beş de buna uymalı, kuzu kuzu sonuçları kabul etmelidir.
Bu konuda yıllar önce yazdığımız bir yazıda şöyle diyorduk:
"Genel olarak demokrasi, gericiliğin, şovenliğin, baskıcılığın aracı olmaya müsaittir. (Marksist geleneği benimseyen okuyucular için hemen şunu belirtelim ki, genel olarak demokrasinin bu baskıcılıkla, ezici bir milliyetçilikle, her türlü azınlıkların ezilmesiyle bağdaşabileceğini Lenin de söylüyor: "Demokrasi genel anlamıyla, savaşçı ve ezici bir milliyetçilikle bağdaşabilir" diyor.)
Gerçekten de genel olarak demokrasi çoğunluğa karar hakkını vererek bütün silahları ona sunar. Çoğunluk, pek ala demokratik bir şekilde çoğunluk olmasına dayanarak, azınlık olanı, yine demokratik bir şekilde, bire kadar kılıçtan geçirme kararı alabilir. Bu bir abartık ifadeyse de genel olarak demokrasinin ne olduğunu kavramayı kolaylaştırır. Somutta henüz kimse kılıçtan geçirmiyorsa da bir çok durumda taksitle öldürebiliyor. Günlük hayattan bir örnek verelim. Bir çok toplantıda, özellikle geri ülkelerin insanlarının toplantılarında, sigara içenler çoğunluktadır. Genellikle sigara içmeyenlerden sigara içilmemesi yönünde öneriler gelir. Toplantıda oylamaya sunulur ve sigara içen çoğunluğun kararıyla sigara içilebilmesine karar verilir. Yani sigara içmeyenlerin de içenlerin dumanıyla taksitle öldürülmesine. Genel olarak demokrasi böyledir.
Ama özel bir demokraside, daha başlangıçtan, "hiç kimsenin başkasının sağlığına onun rızası hilafına bir zarar veremeyeceği" gibi bir ilke, örneğin bir Anayasa Maddesi olması gerekir. Böyle bir demokraside, on bin kişilik bir toplantıda, 9999'unun da sigara içtiği bir toplantıda, bir tek kişi dahi sigara içilmemesi önerisinde bulunduğu zaman, artık bu öneri "demokratik bir şekilde" oylanmaz, sadece öneriye uyulur. Eğer uyulmazsa yasa dışına düşülmüş, başta konulan ilke ihlal edilmiş demektir. Bu durumda o bir kişi 9999 kişiyi mahkemeye verip hapse tıktırabilir. Özel bir demokrasi, çoğunluğun karar alma hakkını birtakım ilkelerle sınırlar.
Aslında demokrasinin gelişmesinin tarihi, çoğunluğun karar alma alanına yeni sınırlar getirilmesinin tarihidir. Örneğin bugün Avrupa ülkelerinin çoğunda homoseksüeller, sakatlar, çocuklar, yaşlılar, sigara içmeyenler, uyuşturucu müptelaları çoğunluğun karar alma alanını kendilerine ilişkin sorunlarda sınırlamış bulunuyorlar. Çoğunluk homoseksüel olmasa da kendi ahlakını homoseksüellere dayatamıyor. İki erkeğin ya da iki kadının "ailesi" bir çok ülkede yasallaşmış durumda. Sakatlar da örneğin merdivenlerin yanında tekerlekli sandalyelerin hareket edebileceği düz yollar veya asansörler vs. talep ediyor. Çoğunluk "hayır vergilerimizi küçük bir azınlığın bu talebine harcayamayız" diyemiyor. Örnekler çoğaltılabilir." (Şu Azınlıklar Konusu)
Türk seçimleri, Marksistlerin her zaman dikkati çektikleri, genel olarak demokrasinin, gericiliğin, şovenliğin, baskıcılığın bir aracı olabileceği uyarısının parlak bir doğrulamasını sunmuştur.
Türkiye'nin çoğunluğu, çoğunluk olmanın gücüne dayanarak, azınlıkta olanların haklarını ve var oluşlarını tanımamakta ve onları inkar etmektedir. Evet, bu genel olarak demokratik bir seçimdir ama özel olarak değil. Bu durumda, azınlığın, varlığı inkar edilenlerin de, kendilerinin inkarlarını tanımama, çoğunluğa bu seçimini pahalıya mal etme, pişman ettirme, ona huzur vermeme, madem banim varlığımı ve haklarımı tanımıyorsun öyleyse sen de rahat yüzü görme, bu dünyada bana yer yoksa sana da huzur yok dememe hakkı doğmaktadır.
(Yarım kalmış bir yazı – 1999’da yazılmış olmalı.)
Dostları ilə paylaş: |