Seçimlerde Sosyalist Politika (Seçim Yazıları)


Politika Anlayışı, Hedefler ve Taktikler Üzerine



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə7/54
tarix07.01.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#37343
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   54

Politika Anlayışı, Hedefler ve Taktikler Üzerine


(Vaner Alkaç’ın Eleştirisine1 Cevap)

Sayın Alkaç,

Yazınızı okuyunca, güneşin altında yeni bir şey yok diye düşündüm.

Sizinle ne hedeflerimiz; ne politika anlayışımız ne de var olan güçler ve onların karakterleri karşısındaki değerlendirmelerimiz uyuşmuyor. Siz ise sanki bunlarda bir uyuşma varmış ta taktik bir yönelimde farklılıklar ortaya çıkmış gibi yaklaşıyorsunuz.

Birincisi hedeflerimiz ayrı. Sizin hedefiniz olan, Türkiye’nin demokratikleşmesini, kendi başına bir amaç olarak ele almıyorum. Demokratik bir Türkiye’nin, yeryüzünün imtiyazlıları arasına katılmış bir Türkiye olacağını, böyle bir şeyin kendi başına bir amaç olarak bir sosyalist tarafından savunulamayacağını yıllardır bütün yazılarımda yazıyorum.

Bütün yazılarımın ve eylemimin temeli de sosyalizmin, sosyalizm ve demokrasi arasında bu kopan bağın yarattığı paradoksu nasıl aşacaklarına ilişkindir.

Yani önce amaçlarımız farklı, kaygılarımız farklı. Ben gelecekte dünyada oluşacak bir sosyalist hareketin temel sorunlarını çözmeye, bu yolda pratik örneklerle bir tarihsel deney gerçekleştirmeye çalışıyorum.

Bu konuda defalarca yazdığım gibi, demokratik, hem de en radikalinden demokratik bir devrim bile kendini sınırlamak zorundadır (“Süreksiz Devrim Teorisi” diyorum ben buna). Bir ülkede sosyalizm falan kurmaya kalkarsa (ki bu zaten olanaksız bir şeydir) yaşama şansı olmadığı gibi zaten ezilenlerin kendisi bunu istememektedir ve istemeyecektir.

Bu açmazdan çıkışın tek yolu var: dünya çapında bir uygarlık projesi ve böyle bir program. Bütün teorik faaliyetimin özü bu programın ve stratejinin oluşturulmasıdır.

Kısa kesiyorum. Bu durumda şöyle bir çıkmaz var sosyalistlerin karşısında. Sorunu böyle koydukları sürece, ulusal alanda politika yapma şansları da yoktur.

Bu çelişki ancak şöyle aşılabilir: Demokrasi uğruna mücadelenin, sosyalizme yaklaştırmayacağı, sadece o ülkedeki insanların imtiyazlılar arasına katılmasını sağlayacağı, bu anlamda bencil bir mücadele olduğunu açıkça söyleyerek bu mücadelenin içinde ve önünde yer almak ve bunu bu uğurdaki mücadelenin ortaya çıkardığı dinamiklerin belirsizliği, yani mücadele içinde insanların, kendi ülkelerinde bir demokrasiden ise, yeryüzü ölçüsünde bir başka uygarlık projesine yönelebilme olasılığına dayandırmak.

Görüleceği gibi dünyaya bakışlarımız, öncelikler, hedefler arasında hiçbir uyum yok. Siz ise benimle sanki bunlarda bir ortaklık varmış da, son tavra ilişkin farklı taktik anlayışlardaymışız gibi tartışıyorsunuz.

Tabii benim politika anlayışım da çok farklı. Politika öznelerle yapılır. Siz Türkiye’yi demokratikleştirmek isteyen insanlara hitap ediyorsunuz. Yani demokratlara. Benim ise hedefim Türkiye’yi demokratikleştirmek isteyenler değil. Hatta bu gün henüz var olmayan muhataplar için yazdığımı söyleyebilirim. Benim muhataplarım şimdilik sosyalist olduğunu düşünenler. Ama onların kendileri de aslında kendilerini sosyalist zanneden demokratlar. Çünkü onlar da Türkiye’yi sosyalizm yolundan ileri ve refah içinde bir toplum yapmayı amaçlıyorlar. Ben de onlara bunun sosyalizmle ilgisinin olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bu devrimci demokrasidir ve devrimci demokrasi, Stalinizmin ulusal sosyalizm anlayışı nedeniyle, kendini yirminci yüzyıl boyunca ve onun kalıntısı olarak hala bu gün sosyalist olarak tanımlar.

Sosyalizmin önce kendini sosyalist sanan bu devrimci demokrat kuşaklardan, bu ulusal sosyalizm anlayışlarının ağır yükünden kurtulması gerekiyor. Bu nedenle ortalıkta henüz kendini sosyalist sanan devrimci demokrat ulusal sosyalistler olduğu sürece benim yazılarımın muhatapları ancak tek tük mumla aranarak bulunabilir. Hasılı ben politikayı bu gün için değil, yarın için yapıyorum. Yarın, gerçekten sosyalizm için mücadele eden devrimci demokrasinin ulusal sosyalizm anlayışıyla herhangi bir bağı olmayan sosyalistlerinin karşılaşacağı sorunları tartışıyorum. Ormanda bir yol açıyorum. Bir yerlere ilk kez ayak basıyorum, muhtemel zorlukları ve bunlarla nasıl baş edilebileceğinin deneylerini, gelecek kuşaklara sunmayı amaçlıyorum.

Şimdi benim yaptıklarımı ancak benim bu amaçlarım içinde, benim hedef ve anlayışlarım çerçevesinde eleştirebilirsiniz. Kendi hedefleriniz veya anlayışlarınızla uyumluymuşum gibi bunları eleştirmeye kalkmanız saçma olur. Elbette yapmaya çalıştıklarım kendi anlayışlarım çerçevesinde de yanlış olabilir. Ama bu başka bir şeydir.

Dikkat ederseniz ben sizin politik tavırlarınızı hiç eleştirmiyorum. Sizin politik hedeflerinizden farklı benim hedeflerim. Ben ancak sizi kendi hedefleriniz bağlamında eleştirmeye kalkarım. Yani sizin hedefiniz şu ama bakın kendi hedefiniz açısından şu davranışınız yanlış tarzında olabilir bu eleştiri.

Şimdi benim Sosyalist partilere oy vermeyin yazıma benim hedeflerim açısından bakalım. Bir sosyalistin görevi, seçimleri, kendi görüşlerinin yayılması için küçük de olsa bir olanak olarak kullanmaktır. Ben sosyalist partilerin hepsinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ama benim açımdan yine de onların kendileri ve tabanı tek dediklerime ilgi duyabilecek adrestir. O halda seçim vesilesiyle onların yanlışlarını onlara göstermeliyim. Yani sosyalist olarak görevimi yapmalıyım. Bunu yapıyorum. Kendi amaçlarım açısından tutarlıyım. Belki bunu yanlış yapıyor olabilirim. Ama bu sizin eleştiriniz gibi olmaz, benim kendi amaçlarım açısından değerlendirilmelidir.

Ben ne yapıyorum? Sosyalist partilerin, kendilerine sosyalist demelerine rağmen sosyalist geleneğe uygun davranmadıklarını hem de bizzat seçim olayından hareketle gösteriyorum ve aynı zamanda bu geleneğe uygun davranışın örneğini veriyorum. Yani hem siyasi gerçekleri açıklıyorum, hem geleneğe uygun davranıyorum ve hem de bu geleneğe uygun biçimde seçimlerde kendime değil, benim görüşlerime verilecek oyların daha büyük gericiliğe gideceğinden nispeten daha demokratik bir güce verilmesini öneriyorum. Bunda benim amaçlarım açısından hiçbir yanlış yoktur. Öğreti açısından da yoktur. Bununla sahte hayaller de yaymıyorum. Aksine en köklü demokratik bir devrimin bile alt emperyalist bir Türkiye yaratacağını, dünya işçi sınıfının zengin yoksul bölünmesi nedeniyle zengin ülkelerin işçilerinin yeryüzü ölçüsünde eşitlikçi bir düzenden çıkarlı olamayacağını, bunun insanlığı umutsuz bir durumda bıraktığını her zaman yazıyorum. Zaten bu arka plan anlaşılmadan benim ne yaptığım anlaşılmaz. Bütünün kendisi anlaşılmadan benim yazdıklarım ve yaptıklarım pek ala deli saçması gibi görülebilir.

Sizinle sadece bunlarda anlaşamıyor değiliz. Aramızda sadece, benim taktik nedenlerle, tıpkı bir daha fazla ücret için bir işçi grevini ve mücadelesini desteklemem ve hatta onu örgütlemeye çalışmam gibi bir durum nedeniyle, geçici zamana bağlı bir uyum var. Ama bu uyum tamamen farklı hedeflerden geçici olarak çıkmaktadır. Benim örneğin Türkiye diye bir derdim yok. Ben sadece bu ülkenin dilini, kültürünü daha iyi bildiğim için burayla uğraşıyorum. Yani benim Türkiye ile uğraşmamın politik görüşlerimin içeriğiyle bir ilişkisi yok. Bu soyut olarak yer yüzündeki her hangi bir ülke olabilir. Bu benim için kültürün yarattığı bir zorunluluk. Sizin için ise bu kendi başına bir hedef ve politikanızın içeriği.

Şimdi olan ne? Ben demokratik bir devrimin bile imtiyazlılar arasına katılma sonucu yaratacağını, bunun kendi başına bir amaç olarak savunulamayacağını bir sosyalist olarak söylüyorum. Bunun sadece bu mücadelenin kendisinin yığınları eğitmesi anlamı bakımından savulabileceğini, sosyalizm ile demokrasinin kopan bağının ancak bu dar boğaz aracılığıyla tekrar kurulabileceğini söylüyorum. Bu noktada bir yakınlık oluşuyor. Ama dediğim gibi çok farklı arka planları olan geçici bir yakınlık. Gerek tarihsel bakış, gerek dünya anlayışları bakımından birbirine aslında taban tabana zıt bunlar.

Şimdi bu geçici olan demokratik mücadele paralelliğinde de çok zıt konumlar ortaya çıkabiliyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, güçler hakkında farklı değerlendirmelerimiz. Bunun ardında da yöntem farklılıklarımız var. Bütün diğer hedef ve politikalara ilişkin farklılıkları sarfı nazar edersek.

Siz olayları ve tarihi adeta bir komplo gibi ele alıyorsunuz. Ben ise sosyolojik olarak güçlerin karakterlerini belirlemeye çalışıyor ve ona göre tavrımı belirliyorum. Benim şöyle veya böyle gördüğüm bir gücün veya bir partinin taktik hataları veya aptallıkları, benim o güç hakkındaki fikir ve değerlendirmelerime yol açmaz. Ben örneğin Kürt hareketini onun aptallıklarına rağmen, hatta kendisine zarar verecek yanlışlarına rağmen desteklerim.

Siz ise kafanızda ne olaylarda ne de sosyolojik olarak karşılığı bulunmayan bir takım komplo teorisi benzeri bağlantılar ile sözde politik analizler yapıyorsunuz ve bunlar üzerinde yoğunlaşarak politika yapmaya çalışıyorsunuz.

En tipik örnek Öcalan. Tutturmuşsunuz bir Öcalan’ın HADEP’i Genel kurmay çizgisine çekmek istediği noktasından gidiyorsunuz. Burada her şeyiniz yanlış Hadi diyelim ki, Genel kurmay Öcalan ve KADEK arcılığıyla HADEP’in demokratik güçlerle ittifakını istemiyor. O zaman bu da olgularla çelişir. HADEP’in içindeki burjuva güçler karşısında, hep HADEP’in Türkiyeli sosyalist ve demokratlarla iş birliği için bastıran, hatta bazen resmen dayatmalarda bulunanlar KADEK ve Öcalan’dır. Kürt burjuva yazarların Türk soluna saldırılarının özü azlında PKK’ya bunlarla niye hala bizi iş birliğine zorluyorsunuz şikayetidir. Anlaşılan Genel kurmay, Öcalan ve KADEK arcılığıyla HADEP’e Türk sosyalist ve demokratlarıyla ittifak yapma ve onları böylece içinde eritip etkisizleştirme politikası izliyor. Eğer olgulardan, sizin Öcalan’ın Genel kurmayın maşası olduğu türünden sizinin var sayımınıza göre sonuç çıkarılacaksa bu olabilir sonuç. Eh siz de bunu savunduğunuza göre siz de farkına varmadan genel kurmayın politikalarını savunmuş oluyorsunuz.

Hasılı sizin yaklaşımlarınız, (hele adeta o komplo teorilerine benzeyen tahlillerinize hiç girmeyelim) benim açımdan böyle çelişkilerle dolu. Bunları eleştirmememin nedeni, hedeflerimizin ayrılığı. Diğer ayrılıklar yanında bunlar ayrıntı kalıyor.

Özetle böyle. Peki bunun neresi iler tutar. HADEP’in içinde Kürt burjuvazisinin eğilimlerinin yansıması bunun HADEP’te yarattığı yalpalama ve kısırlıklar sizin için Genel kurmayın Apo aracılığıyla HADEP’i esir alması oluyor. Ama bu gerçekle ilgisiz. Apo veya KADEK, HADEP yönetimine karşı daima sosyalist ve demokratları tercih eden ekip. Eğer oralardan baskı olmasa, HADEP yöneticileri çok daha çürük işler yapmaya hazırlar.

Kaldı ki, HADEP hep SHP ile ilişki aradı. Onlara, bana sorarsanız fazlasıyla açık çek verdi. Ona rağmen onlar hep HADEP’i sadece Baykal veya diğer Sosyal Demokratlarla pazarlıklarında kendilerinin pazarlık güçlerini arttıracak bir araç olarak gördüler. En son İnönü’nün son dakikada engellediği birleşme böyleydi örneğin. HADEP hala örneğin bir Fikri Sağlar’lar ile birliğe hazır ama onların gönlü hep eski partili arkadaşlarında. HADEP’i sadece Avrupa birliği kapısındaki Türkiye’ye Avrupa’nın yaptığı gibi oyalıyorlar.

Sizin gönlünüz HADEP ile Cem’in YTP’sinin iş birliğinde. Bu olursa sizin aklınızca Genelkurmayın oyunu bozulacak. Hiç de öyle değil. HADEP’in meclise girmesi ve nasıl bir ittifakla olursa olsun meclise temsilci sokması Genelkurmayın oyununun boşa çıkarılması demektir. Anti demokratik güçlere bir darbedir. Çünkü bütün bu ittifakı engelleyen yasalar, seçim barajları vs. hepsi HADEP’in girmesini engellemek içindir. HADEP genelkurmayın bu engelini aşmak için Şeytan’la bile iş birliği yapabilir ve yapmalıdır. Sadece şeytanla değil Allah’la da olabilir.

Cem parti kurduğunun ertesi günü HADEP’e saldırdı bunun neresi demokratlık. Bu saldırı Genelkurmaya selam değil midir? Bu mu demokratlık ve genelkurmaya karşı oluş. Derviş bile hiç olmazsa, en azından ağzını açmadı. Herkesin vurduğuna bir de kendisi vurmadı. Sustu. Görüşmedi ama görüşmem de demedi.

Kürtler başından beri tercihlerini açıkça söylediler. Öncelikle sosylalistlerle ve ilericilerle diyorlar. Yani bunun somut ifadesi: HADEP + ÖDP + EMEP+ Diğer sosyalistyler +SHP’dir.

Bunların hepsi ayak sürüdü. ÖDP’nin gönlü SHP+YTP’de, bunların birliğini oluşturduktan sonra HADEP’in karşısına güçlü bir elle çıkmak istiyor. SHP’nin gönlü aslında Derviş’te ama kendilerine yüz verilmeyince mecburen YTP’ye yamanmak zorunda kalıyorlar. Ağılıklarını arttırmak için de ÖDP ve HADEP’i bir baskı unsuru olarak kullanmaya çalışıyorlar. HADEP’i aylardır oyalıyorlar.

Eh HADEP’liler de ne kadar kötü politikacılar olurlarsa olsunlar aptal değiller. Herkesin kendisini nasıl kullandığının ve oyaladığının, son ana kadar bekleyerek kendisini teslim almaya çalıştığının farkında ve son anda bütün bu beklentilere kanıp ortada cascavlak kalmaktan korkuyor haklı olarak. Madem ki sizler beni böyle oyalıyorsunuz, ben de Saadet Partisiyle bir seçim ittifağı yapabilirim diyor tabii. Tabii Saadet Partisi de garanti bunu belki BBP partisiyle pazarlık gücünü arttırmak için kullanıyor.

Benim yazım, sosyalistleri bu oyunların dışına çekmeye ve sayım suyum yok demeye çağırıyor. Elbette ben sosyalist olarak önce sosyalistlere hitap edeceğim. Çünkü bu onların içinden bir çağrıdır. Elbette HADEP’e söyleyeceğim şeyler de var. Ama bunu sosyalistlere yaptığım sertlikle yapamam. İnsan özel hayatında olduğu gibi politikada da kendine yakınlarına karşı sert ve gaddar uzaktakilere ve düşmanlarına karşı esnek ve bağışlayıcı olmalıdır. Ayrıca ek olarak, HADEP’in karşısında ben ezen ulustanımdır, bunun yarattığı hassasiyetleri göz önüne almam gerekir. İkincisi HADEP’in sosyalist olma gibi bir iddiası yoktur. Onlara kendi mantıkları ve hedefleri açısından nasıl tutarlı politika izleyebilecekleri anlamında bir şeyler söyleyebilirim ancak.

Sizin bir demokrat olarak, HADEP ile bir aday gösterme pazarlığını makul görmenizi anlıyorum. Hatta benim yaptığım gibi bir gücü sosyolojik karakterinden hareketle değerlendirip, hiçbir şey talep etmeden onu destekleyeceğinizi açık açık ilan etmenizin “kendinizin” reddi anlamına geleceğini de biliyorum. O kendine sosyalist diyen demokratlar da tam böyle sizin gibi zaten. Ben de zaten tam da bu noktadan hareketle onların sosyalist değil demokrat olduklarını kanıtlamaya çalışıyorum yazıda. Sizin de onlarla bu açıdan farkınız yok. Ama sosyalistin farkı tam da bu olmalıdır. Çünkü sosyalist açısından, kendisinin meclise girmesi değil, o seçim vesilesiyle söylediklerinin içeriği önemlidir. Ben böyle siz de öyle davranıyorsunuz. Yani yaptıklarımız eşyanın tabiatına uygundur. Ben sizin ifade ettiğiniz, sosyalist partilerin uyguladığı bu politika anlayışıyla bu seçimler vesilesiyle de çatışarak sosyalist bir politikanın ne olacağının örneğini veriyorum.

Bir de acele ediyorsunuz çok. Ben daha HADEP’e de yazacağım daha önce dediğim gibi. Ama dışardan ve onun kendi amaçları açısından da olsa ona bir şey söyleyebilmek için, önce çuvaldızı kendime batırmam, önce bizim şu sosyalistim diyenlere saldırmam gerekiyor. Önce iyi niyetimi kanıtlamam gerekiyor. Hiç bir şey beklemediğimi göstermem gerekiyor. Ondan sonra, HADEP’e kendi amaçları açısından bir eleştiri yaptığımda, bunun dinlenilebilir olması ihtimali ortaya çıkar.

Saygılar


Demir

26 Ağustos 2002 Pazartesi

demir@comlink.de

http://www.comlink.de/demir/




Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin