Seçme nükteler



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə11/50
tarix28.07.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#61439
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   50

81- MEVLİDE İTİKADI YOK


1980’li yıllarda Ulukışla’da müftü iken merkez Kur’an Kursuna genç bir Kur’an Kursu öğreticisi atanmıştı.

Öğrencileri yeni toparlayıp öğretime başladığımız esnada, bir gün kalabalık bir cemaat müftülüğe gelerek öfke ve telaşla;

—Hocam bizler, yeni tayin edilen Kur’an Kursu öğreticisine çocuklarımızı göndermeyiz. Onları zehirlemesinden, kötü fikirlerini aşılamasından korkuyoruz” dediler.

Ben onlara;

—Nasıl olur? Öğreticimiz hem hafız, hem de bilgili, itikadı sağlam birisidir” deyince içlerinden birisi;

—Ama mevlide itikadı yok! Bu sebeple güvenimiz kalmadı” dedi.

Gelenlere çay ikramı esnasında “Bu nasıl olur?” diye sordum. Meğer bir akşam namazından sonra cami çay ocağında otururken hoca efendiye şu soruyu sormuşlar;

—Hoca Efendi! Biz mevlid okumasını bilmiyoruz. Ama çat-pat Kur’an okuyabiliriz. Acaba üç hatim okusak, bir mevlid sevabı alabilir miyiz?

Genç Kur’an kursu öğreticisi kısaca ve biraz da sertçe; “Eğer bu niyetle okursanız zırnık sevap bile alamazsınız. Kur’an Allah kelâmıdır. Mevlit ise, Süleyman Çelebi merhumun peygamberimizi övmek için yazdığı bir şiirdir. Mevlit, üç hatim değil bir ayetin bile karşılığı olamaz” deyince cemaat;

“Hocaya çocuklarımızı gönderemeyiz. Mevlide itikadı yok. Başka sapık düşünceleri de olabilir” kanaatine varmışlar. Bir yandan onların bu hoca efendiyi yanlış anlamasına gülerken, bir yandan da onlara aydınlatıcı bilgi verdim. Neticede çok mahcup oldular. “

—Cehaletimizi hoş görün müftü bey” diyerek yanımdan ayrıldılar.

Zaman zaman görevlilerimize, halkın yanlış inanç ve kanatlarını düzeltirken, onlara anlayacakları lisanla konuşmalarını ve yanlış anlaşılabilecek sözlerden sakınmalarını bu misalle anlatmaya çalışırım.


İnsanlara akıllarının kavrayacağı şekilde konuşunuz.”

(Hadis-i Şerif)

82- DAĞDA EVLİYALIK KOLAYMIŞ!


Pirinden himmet alan iki Horasanlı dervişten birisi, dağlara tırmanıp, çobanlara, sürülere, dağda darda kalmışlara yardım elini uzatan Veli Baba olmuş. Diğeri de şehre yerleşip en kalabalık yerde eskiciliğe başlamış. Ayakkabı tamiri yapan herkesin sevip saydığı Eskici Baba olmuş.

Bir gün Veli Baba şehirdeki derviş arkadaşı eskiciye ziyarete gelmiş ve elindeki mendili uzatarak;

—Sana bir kar, birazda kor getirdim dağdan, özlemişsindir…” demiş.

Eskici baba, etrafındaki şehirlilerin şaşkın bakışları arasında işine devam ederken dostuna;

—İyi ettin! Geldiğine de, getirdiğine de, iyi ettin. As şu duvara…” karşılığını vermiş.

Veli Baba çakşır asar gibi karı ve koru duvara yan yana asarken Eskici Baba kılı bile kıpırdamadan işine koyulmuştu.

O sırada endamlı, güzel bir kadın içeri girip tezgâha koyduğu çıplak ayakları için ölçü veriyordu. Dağlarda kadın görmeyen, kadın sesi duymayan Veli Baba’nın gayri ihtiyari gözü eskici dükkânındaki bu kadına takılıverince birden dalıvermişti! Eskici Baba, kendisini güya imtihan etmek isteyen dostuna yarı alaylı bir sesle;

—Veli… Mendil alevlenip delindi, kor düştü. Kor’un cızırtısını duydun mu? ‘Kar’ın yarısı eriyip ‘kor’u söndürdü. ‘Kor’un söndüğünü gördün mü?

Silkiniverdi Veli Baba, gözüne takılan ve beynine saplanan çıplak kadın ayağını çıkarıp atarcasına birden silkiniverdi. Gerçekten kor dolu mendil yanıp kül olmuş ve yere dökülen korları ise kar mendilinden damlayan su damlaları söndürmüştü. Kadın olanlara bakıp gülüyordu.

Eskici Baba’nın gözlerinde dolu bir hüzün billurlaştı;

—İnsan olmayan dağ başlarında, evliyalık kolay şey. Ama insanlar arasında, şehirde görüyorum ki, karlar eriyor ve bütün korları söndürüyor. Sönmemek gerek kardeş. Sönmemek gerek” demiş.27

83- SÜLEYMANİYE’NİN EĞRİ MİNARELERİ


Sultan Süleyman, İstanbul’un dört bir yanından görülecek ve şaheser sayılabilecek Süleymaniye Camii’nin yapılmasını Mimar başı Mimar Sinan’a emir buyurur.

İnşaat tamamlanmış ve muhteşem cami ortaya çıkmıştı. Sultan Süleyman’a hazırlanırken bir gün akşamüstü bir çocuk dikkatlice minareleri gözetliyordu. Daha sonra caminin etrafında onu seyreden çocuklar ve kalabalık birden çoğalmıştı. İlk bakan çocuk;

—Minarelerden biri eğri” demişti. Çocuk “eğri” deyince kalabalık da eğri gördü. Herkes akıntıya gidiyordu. Mimar başı Koca Sinan, kalabalığı fark etti. Hemen bütün işçileri çağırdı. En kalın urganları birbirine bağlattı. Urganın bir ucunu eğri denilen minarenin şerefesine bağlattı işçilerine;

—Çekin! Eğrilik düzelinceye kadar, bu çocuk yeter deyinceye kadar çekin…” dedi.

İşçiler emre uyup çektiler, çektiler. Taa ki çocuk;

—Yeter eğrilik düzeldi…” deyinceye kadar çektiler. O zaman çocuk ve kalabalık dağıldılar. Gözlerinde bir eğri minareyi düzelttirmiş olmanın gururu vardı. Koca Sinan’a bu gülünç davranışın sebebi sorulduğu zaman;

—Minarenin eğri olmadığını ben de biliyorum. Şayet bunu yaptırmasaydım o çocuk önüne gelene bu eğriliği anlatacak ve insanlar da bu minare eğri sanacaktı. Ben size minareyi değil. İnsanların içindeki eğri bakan o gözü düzelttirdim.

84- ELİMİZDEKİ CENNET


Kimilerinin deli, kimilerinin veli dediği Behlül Dâne, Hârun Reşit’in sarayının avlusunda taş üzerine oturmuş, çamurdan evler yapıyor. Arasına da çiçekleri, yaprakları andıran şekiller çiziyordu. Etrafında nedimeleri, süslü püslü elbiseleri ile Hanım Sultan Behlül’e sordu;

—Ne yapıyorsun Ya Behlül?

Behlül yüzünde ve gözünde ışıl ışıl gülümseme ile cevap verdi;

—Cennet yapıyorum. Cennet…”

Alaylı bir soru;

—Ne yapacaksın bu çamurdan cenneti?

Konuşan gururdu, adeta kadın, hanım sultan kılığına girmiş kibirdi…

Behlül;


—Satacağım! İsteyene satacağım.

—Kaça?


—Bir akçeye satacağım!

Kadın Behlül’ün cennetini bir akçeye aldı. Akşam olanları Behlül’ün deliliğine yorumlayarak alaylı bir şekilde kocası Harun Reşit’e anlattı. Fakat Harun Reşit ciddi bir şekilde;

—İstersen bana sat. Behlül den aldığın cenneti. Ne istersen veririm” dedi.

Kadın paha biçilmez bir inci gerdanlık karşılığında havuz başında duran o çamur cenneti Halifeye sattı. Ertesi gün Behlül’ den alır yine Halifeye satarım diye düşündü. Ertesi gün aynı çamurla oynayan Behlül’e uğrayan Sultan Hanım, bir akçeyi uzatıp cennet satın almak istedi. Fakat Behlül vermedi.

—Şu saray dolusu altın verirsen satarım ancak” dedi.

Kadın şaşırdı;

—Ama dün, bunun eşini bir akçeye sattın. Ayıp sana yakışır mı sözünde durmamak?

Behlül dikkatlice kadına doğru dönerek;

—Doğru… Dün bu cennetin eşini sana bir akçeye sattım. Ama sen, sendeki cennetin kıymetini bilmedin ki..” cevabını verdi.28
● ● ●
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dinini muhafaza etmek avuçta kor taşımaya benzeyecek-Bıraksan kendin, bırakmasan elin yanacak.”29


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin