15- GÖMLEK YIKAMAYA MI GELDİK?
Bir fakir Bektaşi’ye;
—Gömleğini yıka” demişler.
Bektaşi;
—Yine kirlenir” cevabını vermiş.
—Yine yıkarsın!” dediklerinde şu karşılığı vermiş;
—Be hey canım! Biz bu dünyaya gömlek yıkamaya mı geldik?109
16- DİLENMENİN ÜÇ KURALI
Dilenmenin üç kuralı varmış;
-
Kim olursa olsun istemek,
-
Nerede olursa olsun istemek,
-
Ne olursa olsun istemek.
Dilenmeye alışmış biri hamama gitmiş. Hamam taşı üzerinde terlemeye çalışanlara elini açarak;
—“Allah rızası için bir sadaka” diye dilenmeye başlamış.
Hamamda bile sadaka isteyeni görünce, hamamdakilerin hepsi şaşırmış;
—İnsan biraz sıkılır! Görmüyor musun? Herkes elbiselerini soyunmuş! Yanlarında para yok! Hamamda da sadaka istenir mi?” demişler. Ancak dilenmenin bu üç kuralını çok iyi bilen adam gayet pişkin bir vaziyette yanındakilere;
—Hiç olmazsa şu üstündeki peştamalı da veremez misiniz? İçinde kilotunuz var ya’’ demiş.
17- UNUTA KALMIŞIM YAVRUM
Babaannem geceleri sürekli inlermiş. Hatta o kadar ki, onun inleyişini yanı başındaki komşusu bile duyarmış. Bir gün komşusu Hasan Efendi;
—Gülsüm Nine! Bu gün iyisin Maşallah! Bu gece hiç iniltini duymadım. Herhalde iyileşiyorsun” diye takılmış.
Gülsüm ninem;
—Ha yavrum! Bu gün inlemeyi unuta kalmışım” demiş.
Komşusu;
—Hay Allah iyiliğini versin Gülsüm Nine! Demek sen senelerdir hastalığından dolayı değil de, alışkanlığından dolayı inliyormuşsun!” deyince;
—Ne bileyim yavrum” diye gülümsemiş.
18- YENİ BİR KUŞA DÖNDÜN
Nasrettin Hoca, ölmüş bir leyleğin ayaklarını ve gagasını biraz kesmiş ve ondan sonra;
—Şimdi bir kuşa benzedin” demiş.
19- SABAN DEMİRİ VAR MI?
Köylü Mehmet Ağa şehre inmiş. Büyük bir mağazanın vitrinine hayranlıkla bakarken, mağaza sahibi içeri davet etmiş. O ise biraz çekingen davranmış. Bunun üzerine mağaza sahibi;
—Buyur içeri gir. Her ne ararsan mağazamızda bulabilirsin” diye ısrar edince içeri giren Mehmet Ağa;
—“Saban demiri var mı?” diye sorunca mağaza sahibi verecek cevap bulamamış.
20- N’OLA AYNA SENİ BULMASAYDIM!
Koca kız kendini çok güzel sanırmış ve kendi kendine sevinirmiş. Bir gün eline geçen kırık bir aynaya bakınca o kadar da güzel olmadığını fark etmiş.
Bir taraftan tekrar tekrar aynaya bakıyor, bir taraftan da;
—N’ola ayna, seni bulmasaydım. Güzel yüzlerimi çirkin görmeseydim.” diye mırıldanıyormuş.
21- İSTANBUL’U NASIL BULDUN?
Yörük İstanbul’a gitmiş! İstanbul’un tarihi ve tabii güzelliğine hayran kalmış. Dönüşünde yakınları sormuşlar;
—İstanbul’u nasıl buldun, güzel mi?
—İstanbul güzel olmasına çok güzel ama, lisanları biraz kobatça(kabaca), bizim Anşa’ya tutmuşlar “Ayşe” diyorlar, almaya tutmuşlar “elma” diyorlar, avrada ise “hanım” diyorlar…” demiş.
22- BU SOĞUKTA NASIL YETİŞTİN?
Pozantı ‘yaz’ının ve suyunun güzelliği yanında kuru ayazı ve fırtınası ile de meşhur şirin bir ilçemizdir. Pozantılı bir delikanlı askere gitmiş. Şişman, boyu posu yerinde olan bu delikanlıya komutanı sormuş;
—Evladım nerelisin?
—Pozantılıyım komutanım!
Komutan bir taraftan dikkatle ve hayretle delikanlıyı süzerek;
—“Doğru söyle evladım, nerelisin” diye sorduğunda hep aynı cevabı alıyormuş;
—“Pozantılıyım komutanım!”
Delikanlı, komutanın ısrarla aynı soruyu sorması karşısında cebindeki nüfus cüzdanını çıkartarak;
—“Komutanım! Siz benimle ya alay ediyor, ya da sabrımı deniyorsunuz. İnanmazsanız işte nüfus cüzdanım, bakabilirsiniz.” demiş.
Komutan gülerek;
—“Yok, evladım yok! Ne alay etmesi, ne denemesi! Ben bir kış gecesinde Pozantı’da otelde kalmıştım. Yukarıdan aşağı esen fırtına beni nerdeyse otelden dışarı fırlatacaktı! O soğukta nasıl büyüdüğüne şaşırdım da ondan sordum!” demiş.
23- BİZ BU B.KU NİYE YEDİK?
Ağanın gümüş kabzalı, gösterişli bir silahı varmış. Uşağı bu silaha göz koymuş. Sabırsızlıkla, ağanın bu silahı kendisine hediye edeceği günü bekliyormuş. Bir gün ağa ata binmiş, uşak peşinde yaya olarak yola koyulmuşlar. Ağa uşağının gözünün kuşağındaki silahta olduğunu fark etmiş. Uşağına dönerek;
—“Sana bu vurgun olduğun silahı veririm. Ama şu atın pisliğini yersen” demiş. Ve silah el değiştirmiş.
Bu şekilde yola devam ederken. Ağa silahsızlığı bir türlü kendine yedirememiş. Bunu fark eden uşak;
—“Ağam sen de atın pisliğini yersen silahını geri veririm…”
Silahsız kalmayı içine sindiremeyen ağa çaresiz kabullenmiş ve silah yeniden ağanın eline geçmiş.
Başlangıçtaki noktaya geri dönüldüğünü gören ağa düşünmüş ve uşağına;
—Madem durumumuzda hiç bir değişiklik olmayacaktı. Biz bu b.ku neden yedik?” demiş.
24- YILANLA ARKADAŞ OLAN ADAM
Adamın biri her sabah kuyudan bir altın getiren yılanla arkadaş gibi olmuş. Ölümü yaklaşınca oğlunu çağırmış;
—Sabahları şu kuyunun başına gideceksin. Yılandan altını alıp getireceksin.” demiş.
Her gün bir altın almaktan usanan adamın oğlu, yılanı öldürerek kuyudan bütün altınları almak istemiş. Ancak attığı taş yılanın başını değil de kuyruğunu koparmış. Yılan kuyruk acısı ile adamın oğlunu sokarak öldürmüş. Neticede dostluk da bozulmuş.
Adam her sabah altın getiren yılandan;
—Eski dostluğumuzu devam ettirelim. Kırgınlığı unutalım” talebinde bulunmuş.
Yılan adama şu cevabı vermiş;
—Bende bu kuyruk acısı, sende de evlat acısı olduğu müddetçe biz bir daha eski halimize dönemeyiz.”
25- REÇETESİZ
Nöbetçi eczane tekmeyle açılır. İçeriye eli silahlı maskeli bir adam girer ve tezgâhtara çıkışır;
—Çabuk, kasadaki paraları ver”
Tezgâhtar şaşkınlıkla soyguncuya ve elindeki silaha bakarak;
—Özür dilerim efendim, reçetesiz hiçbir mal veremeyiz.” der.
Dostları ilə paylaş: |