2- ULAŞAMASAM BİLE YOLUNDA ÖLÜRÜM YA!
Hacca gitmeye niyetlenen karınca hacca gitmek üzere yola koyulmuş.
Görenler;
—Bu yürüyüşle kutsal Kâbe’ye ulaşabilecek misin?” diye sormuşlar.
O da;
—Ulaşamasam bile yolunda ölürüm ya” demiş.
3- YÜRÜYEN YİĞİDE YOL MU DAYANIR!
Kaplumbağa yedi yüz elli senede yaylaya çıkmış. Yedi yüz ellinci senenin ilkbaharında yaylaya ulaştığı zaman, diğer hayvanlar birazda alay ederek;
—Maşallah! Yaylaya ilk çıkan sensin. Nasıl da erken ulaştın” demişler.
Kaplumbağa birazda böbürlenerek;
—Eeee! Yürüyen yiğide yol mu dayanır” cevabını vermiş.
4- NE YAPSIN BİR APTAL!
Çukurova’da dilencilik yapan çingenelere, “Aptal” da denilir.
İşte bir aptal hasat zamanı Çukurova’nın köylerini dolaşıyor ve ne bulursa istiyor, dileniyormuş!
Yolda ilerlerken tam dokuz köyün kavşağına gelince heyecanlanmış, duraklamış ve kendi kendine söyleniyormuş;
—Falan köyde susam toplanıyor, falan köyde pamuk var, şu köyde üzüm, bu köyde de bostan bozuluyor. Ne yapsın bir aptal! Hangisine yetişeyim!
5- DERVİŞ İLE TİLKİ
Dervişin biri, bir gün elsiz ayaksız bir tilki görür. Kendi kendine “ Bu tilki nereden yiyip içiyor? Nasıl yaşayabiliyor?” diye düşünür ve Allah’ın lütuf ve kudretine hayranlık duyar.
Şaşkın derviş bu halde iken, pençesinde bir çakalla bir aslan çıkagelir. Aslan, zavallı çakalı oracıkta param parça edip yer. Onun artıkları ile de tilki karnını doyurur. Ertesi günde yine bir tesadüfle tilkinin karnını doyurduğunu gören tembel derviş, hemen Mescide gidip Allah’a tevekkül eder;
—Aslanlar bile rızklarını zorbalıkla yemiyorlar. Yatan tilkinin bile rızkını Allah ayağına gönderiyor. İyisi mi, ben bundan sonra karıncalar gibi köşeye çekileyim” diye düşünür.
Neticede işini gücünü bırakan derviş, lütufkâr Mevla’nın gaybtan rızk yollayacağını düşünerek köşeye çekilir.
Fakat kendisiyle ne el-âlem ilgilenir, ne de eş-dost. Aç-sefil, perişan halde bir deri bir kemik kalır. Zayıflıktan sabrı da tükenir, idraki de. Bu sırada mihrabın duvarından kulağına şu sesler gelir;
—Hey kalb adam! Tembel adam, tilki gibi elsiz ayaksız görme kendini, git de yırtıcı bir aslan kesil. Öyle çalış ki, aslan gibi senden de başkalarına bir şeyler kalsın. Niçin kötürüm tilkiye benzeyip, başkalarının artıklarıyla besleneceksin.163
6- KAÇAN BALIK BÜYÜK OLURMUŞ!
Bir tilki üç gün aç, bir lokmaya muhtaç ve perişan bir vaziyette gezer. Nihayet midesini yatıştırmak için bir lokma yiyecek aramaya çıkar ve sonunda küçük bir bağırsak parçası bulur;
—Buncağızı ne yapayım?” diye huzursuz olur ve o yana, bu yana döndürüp;
—Hem kısacık, hem zayıf, hem de incecik, hem mundar” der. O anda bir çaylak bunu havadan görür inip hemen tilkinin önünden kaptığı gibi uçar. Zavallı tilki hayretinden iştah ve arzu ile;
—Allah, Allah! Ne semiz, ne kalındı. Ne temiz, ne uzundu” der.164
7- TİLKİ İLE KEKLİK
Bir tilki, av için dolaşırken bir keklik görür ve karşısına geçip onu hayranlıkla seyretmeye başlar.
Keklik;
—Ey can dostu, ne gördün de böyle hayran hayran bakarsın” diye sorar.
Tilki;
—Ey güzeller şahı, şu senin şehla gözlerine yandım ve yaman bakışlarına kandım. Güzelsin. Allah güzelliğini bağışlasın. Acaba gözlerini yumunca da böyle güzel ve tatlı mısın? Bunu bana temaşa ettirme nezaketini lütfeder misin?” der.
Keklik;
—N’olacak!” deyip gözlerini yumar, tilkinin seyredeceğini umar. Ama tilki hemen şahin gibi sıçrayıp kekliği avlar.165
8- ASLAN İLE TİLKİ
Aslanın biri bir geyik avlamış. Bağrını sökmüş, etini çeke çeke iştahla yiyormuş. O esnada kokuyu alan tilki aslana yaklaşmıyor. Sadece onun artığı döküntülerden yiyormuş.
Aslan tilkiye dönüp;
—Be hey zavallı! O döküntülerden ne olacak? Gelip şu nefis etlerden yesene” der. Aslanın niyetini anlayan tilki yumuşaklıkla ve yalvarırcasına;
—“Hay sultanım, bu zâferan, karanfil, reyhan ve sümbül otlamış bir canavardır. Bunun bağırsakları içinde çok faydalı ilaçlar vardır” cevabını vermiş.
Bunun üzerine aslan;
—“Bak hele şu cahile! Hem b.k yer, hem de hikmet ve nasihatten dem vurur”166 demiş.
9- BED SESLİ MÜEZZİN
Bir mescidin civarında, bir Ermeni hanım oturuyordu. Müezzin her ne zaman Ezan okusa, yanına gelir “Hocacığım” diye iltifatlar yağdırır, hürmet ve tazimde bulunurdu. Bu durum cemaatin çok dikkatini çeker ve tenha bir yerde yakalayıp sorarlar;
—Behey bacı! Evvelki müezzine hiç böyle hürmet etmezdin. Yanına gelip tek kelam etmezdin. Ancak bu yeni müezzinimiz her ne zaman ezan okusa yanına geliyor, iltifat ediyorsun. Yoksa kalbin müezzine ısındı da Müslüman mı olacaksın?
Kadın;
—Ey Müslümanlar! Mademki sordunuz cevap vereyim. Bundan evvelki müezzin ne zaman ezan okusa, oğlum onu dinleyip bana;
—Ana şu Müslümanların ne güzel töresi var. Acaba onların bundan başka daha nesi var” diye hayranlığını ifade ederdi. Ben de oğlum Müslüman olacak diye korkar ve ezan okunurken onu dışarıda ise hemen evin içine, odasına kapatırdım. Ancak bu yeni müezzin geldi çok rahatım, korkularımdan kurtuldum. Çünkü oğlum yeni müezzinin sesini işitince, sesi çok kötü olduğu için;
—Acaba şu Müslümanlar bu adamı niye sağır gibi bağırtırlar ve yok yere niçin çağırtırlar” diyor.167
10- OĞLUNU YARIM YAMALAK OKUTURSAN!
Köylü Mehmet Ağa;
—Ben kara cahil kaldım, okuyamadım. Bari oğlum dinini diyanetini öğrensin” diyerek oğlunu dini tahsile göndermiş. Ancak fazla zaman geçmeden, yaşlılığını, çiftini çubuğunu bahane ederek oğlunu mektepten geri almış. Bir gün tarlada çift sürerken, küçük abdesti daralan baba bir kenara çekilerek abdest bozmaya hazırlanırken, oğul babasına bir hatırlatma yapmış;
—Baba güneş tarafına abdest bozma mekruhtur. O bir nurdur” demiş. İyice daralan baba, başka bir tarafa yönelmiş, yine oğul;
—Baba Kâbe’ye sırt çevrilmez. Bu doğru değildir”
Adam, ağaç altına yönelmiş oğlu yine hatırlatma yapmış, ayakta abdest bozmak istemiş olmamış, oturarak ihtiyacını giderip sıkıntıdan kurtulmak istemiş, yine oğuldan ikaz almış.
Çaresiz kalan baba sırt üstü yatmış küçük abdest bozmaya başlamış. Ama idrarı üstünü başını kirletiyormuş. Yoldan geçen birisi;
—Amca sen aklını mı yitirdin? Hiç böyle abdest bozulur mu? İdrarın elbiseni kirlettiği gibi nerdeyse ağzına yüzüne bulaşacak” deyince dertli baba;
—Sen de benim gibi oğlunu yarım yamalak okutursan, kendi ağzına işersin ve böyle gülünç duruma düşersin.” demiş.
“Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.”
“Cahilin başucunda yatacağına,
Âlimin ayakucunda yat.”
(Atasözleri) “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.”
(Einstein)
Dostları ilə paylaş: |