ŞEHİd murtaza mutahhari


İmam Kâzım (a.s) Nasıl Şehid Edildi?



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə28/44
tarix15.09.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#81843
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   44

İmam Kâzım (a.s) Nasıl Şehid Edildi?


Arzettiğim gibi İmam’ın (a.s) bulunduğu son zindan Sindî b. Şahik’in zindanıydı. Bir ara onun Müslüman bile olmadığını, gayr-i Müslim bir kişi olduğunu okudum; kendisine verilen emir ne olursa olsun, çok şiddetli bir şekilde uygulayan kimselerdendi. İmam’ı (a.s) karanlık bir zindana atmıştı. Sonra da İmam’ın (a.s) kendi eceliyle ölmüş gibi göstermeye çalıştılar. Yazıyorlar ki Yahya Bermekî, oğlu Fazl’ı beraat etirmek için Harun’a diğerlerinin yapmadığı işi ben yapacağım diye söz verdi. Sindî’yi görüp bu işi (İmam’ı şehid etmeyi) sen yapacaksın dedi. O da kabul etti. Yahya çok etkili bir zehir hazırlayıp Sindî’ye verdi. O zehri özel bir şekilde hurmaya aktarıp İmam’a (a.s) yedirdiler. Sonra da hemen şahit olmaları için insanları topladılar. Meşhur alimleri, kadıları davet ettiler (yazmışlardır ki adil müminleri, yani halkın güvendiği kişileri, ileri gelenleri davet ettiler). İmam’ı (a.s) da toplantıya getirdiler. Harun dedi ki: “Ey insanlar! Bakın şu Şiiler Musa b. Cafer hakkında nasıl yaygaralar yapıyorlar. Musa b. Cafer zindanda rahatsızdır; Musa b. Cafer şöyledir, böyledir diyorlar. Bakınız o sapasağlamdır.” Harun’un sözü bitince İmam (a.s), “Yalan söylüyor; şu anda zehirlenmiş durumdayım ve iki üç günden fazla ömrüm kalmamış” buyurdu. Burada baltayı taşa vurdular. İşte bu nedenle İmam (a.s) şehid olduktan sonra cenazesini getirip Bağdat köprüsünün yanına koydular. Sürekli halka getirip cenazeyi gösteriyorlardı! Halk görsün ki İmam’ın (a.s) cenazesi salimdir, bir uzvunun kırılmamış, başı kesilmemiş ve boğazı da siyahlaşmamış; demek ki İmam’ı biz öldürmedik; kendi eceliyle öldü demek için bu işi yaptılar. İnsanlara İmam’ın (a.s) kendi eceliyle öldüğünü anlatmak için bedenini üç gün Bağdat köprüsünün yanında tuttular. Elbette İmam’ı (a.s) seven çoktu; fakat ateşin üzerindeki üzerlik konumunda olan Şiilerdi.

Gerçekten yürek yakıcı bir olayı aktarmaktalar; yazıyorlar ki, İmam’ın (a.s) izleyicilerinden birkaç kişi İran’dan gelmişlerdi; o da o zamanın zorluk ve sıkıntı dolu yolculuğuyla; İranlı Şiiler Bağdat’a gelmeye muvaffak oldukları için hiç olmazsa zindanda olan İmam’ı (a.s) da ziyaret etmeyi çok arzuluyorlardı. Zindan mahkumunu ziyaret etmek bir suç sayılmamalıdır normalde; fakat zindan mahkumunu ziyaret etmeye izin vermiyorlardı. Onlar, rica edelim; belki kabul ederler dediler. Gelip rica ettiler; onlar da tesadüfen kabul ettiler. Peki, dediler. Bugün hallederiz; siz burada bekleyin. O zavallılar da İmam’ı (a.s) göreceklerine ve sonra da biz İmam’ı (a.s) ziyaret etmeye muvaffak olduk, mevlamızı ziyaret ettik, kendisinden falan meseleyi sorduk ve bize böyle cevap verdi diye dönüp kendi şehirlerine gideceklerine emin oldular. Zindanın kapısında kendilerine görüşme izni verilmesini beklerlerken ansızın zindandan omuzlarında bir cenaze taşıyan dört hamalın dışarı çıktığını gördüler. Görevli, İmamınız budur dedi.

Yüce ve ulu Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.



6

İMAM RIZA’NIN (A.S) VELİAHTLIK MESELESİ

1. Oturum


Bismillahirrahmanirrahim
Bugünkü konumuz tarihi bir konu olup imamet ve hilafet meselesinin kollarındandır. Ve o da İmam Rıza’nın (a.s) veliahtlık meselesidir; Memun Hazreti Medine’den o günkü Horasan’a (Merv’e) getirip kendi veliahtlığına atadı. Hatta “veliaht” kelimesi de o konuda kullanıldı; yani bu tabir günümüze has değildir; o zamana ait bir kelimedir; ben birkaç yıl önce bu kelimenin ne zaman ortaya çıktığını düşünüyordum; sadr-ı İslam’da yoktu; yani aslında bu kelimenin mevzusu bile yoktu; sözcüğü de kullanılmıyordu; zamanın halifesi kendi hayatında birini kendi yerine halife olarak tanıtıp onun için halktan biat alması ilk defa Muaviye döneminde oğlu Yezid için yapıldı; fakat Yezid’e “veliaht” olarak biat edin şeklinde bir tabir kullanılmadı. Sonraki dönemlerde de dikkat ettiğim halde bu tabiri gördüğümü hatırlamıyorum. Fakat burada bu kelimenin kullanıldığını ve süreklide tekrarlandığını görüyorum; dolayısıyla bu tabir tarihle ilgili olduğu için biz de bu tabirle açıklıyoruz; tarih bu tabirle anlatmıştır; biz de ister istemez bu tabirle söylemek zorundayız.

İmam Hasan’ın (a.s) barışındaki şüphenin bir benzeri burada da var; halbuki görünürde bu ikisi zıt ve birbiriyle çelişkilidir; çünkü İmam Hasan (a.s) hilafeti bıraktı ve tarihin tabiriyle - veya İmam’ın kendi tabiriyle- işi teslim etti; yani işi bırakıp gitti; burada ise olayın aksi söz konusudur; olay bırakmak değil, görünürde teslim almaktır. Burada şöyle bir eleştiri söz konusu olabilir: O halde Ehlibeyt İmamları ne yapsınlar? İşi bıraktıklarında eleştiriliyorlar, diğerleri bırakmak istediğinde onlar teslim alınca da yine eleştiriliyorlar. O halde problem nerededir?

Fakat eleştirenler her ikisinde de ortak bir nokta var diyorlar; o şekilde diğerlerine bırakmak ve bu şekilde bırakmakta olan diğerlerinden kabul etmek arasında ortak nokta vardır; her ikisi de bir nevi uzlaşmadır. O bırakma kesinlikle haksız yere hilafeti ele geçirmiş olan dönemin halifesiyle uzlaşmaktı, bu kabul etmek -veliahtlığı kabul etmek de sonuçta bir nevi uzlaşmadır. Eleştirenler diyorlar ki, orada İmam Hasan (a.s) işi teslim edip bu şekilde uzlaşmamalıydı; ölünceye kadar savaşmalıydı; burada da İmam Rıza (a.s) kabul etmemeliydi; onu kabul etmeye mecbur etseydiler bile ölünceye kadar direnmeliydi. Şimdi konunun aydınlığa kavuşması için çok önemli tarihi bir mesele olan veliahtlık meselesini tahlil edeceğiz. Daha önce İmam Hasan’ın (a.s) barışı hakkında belli bir yere kadar bahsetmiştik.

Önce İmam Rıza’nın (a.s) meselesine -veliahtlığı neden ve nasıl kabul ettiği meselesi- değinmeden tarihi açıdan meselenin kendisini, olayın ne olduğunu incelemek gerekir.


Abbasilerin Alevilere Karşı Davranışları


Me’mun, Abbasi hilafetinin mirasçısıdır. Abbasiler başa geçtiği ilk günden itibaren programı genel olarak Alevilerle mücadele etmek ve onları öldürmekti. Abbasilerin hilafet için Alevilere karşı işledikleri cinayetlerin sayısı Emevilerin cinayetlerinden az değildi; hatta bir bakımdan Abbasilerin cinayetleri daha fazlaydı. Ancak Kerbela faciası nedeniyle -ki bu facianın muhatabı İmam Hüseyin idi- Emeviler konusunda olay zirveye tırmanıyor; yoksa İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela faciasını çıkarsak, bunların diğer Alevilere karşı işledikleri cinayetler Kerbela faciasından az değildir; hatta o cinayetler daha fazlaydı. İkinci Abbasi halifesi olan Mensur Alevilere, İmam Hasan’ın (a.s) evlatlarına karşı neler yaptı, -halbuki ilk başta kendisi onlara biat etmişti- ne kadarını öldürdü ve onları nasıl kötü bir şekilde zindana atıp hapsettirdi; gerçekten insanın tüyleri ürperiyor; bu zavallı seyitlerden bir grubunu bir süre bir zindana götürüp onlara su vermedi, ekmek vermedi; hatta dışarı çıkmalarına , tuvalete gitmelerine bile müsaade etmedi ve bir şekilde onlara işkence yaptı ; onları öldürmek isteyince de, gidin binayı başlarına yıkın dedi.

Mensur’dan sonra gelenler de böyle yaptılar. Me’mun’un kendi döneminde beş-altı imamzade kıyam etti. Mes’udi’nin “Murucu'z - Zeheb”‘i ve İbn-i Esir’in “Kamil”inde bütün bunlar nakledilmiştir. Me’mun ve Harun’un döneminde Alevi seyitlerden yedi -sekizi kıyam etmiştir. Demek ki Abbasilerle Aleviler arasındaki kin ve düşmanlık küçük bir konu değildir. Abbasiler hilafete ulaşmak için hiç kimseye acımadılar; bazen bir Abbasi de rakip olsaydı onları hemen ortadan kaldırıyorlardı. Eba Müslim o kadar hizmet etmişti onlara; fakat buna rağmen biraz tehlike hisseder etmez ortadan kaldırırlar onu. Beramike o kadar hizmet etmişlerdi Harun’a ve o kadar samimiydiler halbuki; Harun’la Beramike’nin samimiyeti tarihte darb-ı misal olmuştur.72 Fakat Harun siyasi açıdan çok küçük bir nedenle onları ortadan kaldırıp köklerini kazıdı. Me’mun da kardeşi Emin’le tutuştu; bu iki kardeş birbirlerine karşı savaştılar ve Me’mun zafere ulaşıp kardeşini feci bir şekilde öldürdü.

Şimdi böyle bir yapıya sahip olan Me’mun’un İmam Rıza’yı (a.s) Medine’den çağırtıp, gidin onu getirin diye emretmesi, İmam’ı (a.s) getirdiklerinde mevzuu ona söyleyip önce, hilafeti benden kabul et demesi 73 ve sonunda benim veliahtlığımı kabul etmek zorundasın demesi, hatta İmam’ı tehdit etmesi; hem de çok sert tehditler etmesi tarihin şaşırtıcı olaylarındandır. Onun bu işten hedefi neydi? Cereyan etmekte olan olay neydi? Bu olayı tarihi açıdan tahlil etmek o kadar da kolay değil.

Corci Zeydan “Tarih-i Temeddün” adlı kitabın dördüncü cildinde bu olaya değinmektedir. Onun bu konuda ileride arzedeceğim özel bir istinbatı vardır; ancak Abbasilerin siyasetlerini hatta kendilerine en yakın olan kişilerden bile gizlediklerini, işte bu nedenle siyasetlerinin sırlarının gizli kaldığını itiraf etmektedir. Örneğin İmam Rıza’nın (a.s) veliahtlık olayının felsefesinin ne olduğu henüz anlaşılmış değil. Bu olay hilafet düzeni tarafından olağan üstü bir şekilde gizli tutulmuştur.



Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin