ŞEHİd murtaza mutahhari



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə37/44
tarix15.09.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#81843
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   44

Adaletin Tanımı


Birinci konu olan adaletin tanımı üzerinde durmaya şayet pek fazla gerek yoktur. Beşer fertleri az-çok zulüm ve ayırım yapmanın ne olduğunu bilmekteler; adalet zulüm ve ayırımcılığın karşı noktasıdır; başka bir ifadeyle: Beşer fertleri dünyada kendilerinin yaratılışları hasebiyle, yaptıkları faaliyetler ve sergiledikleri yetenek ve hazırlıkları dolayısıyla bir takım haklar kazanmaktalar; adalet, insanların yaratılışları, iş ve faaliyetleri sebebiyle elde ettikleri hak veya hakların ona verilmesidir; adalet, kişinin hakkettiği şeyin ona verilmeyip ondan alınması olan zulmün ve yine eşit şartlarda olan iki kişiden birinin bir bağıştan mahrum edilmesi ve diğerine verilmesi olan ayrımın karşı noktasıdır. Fakat buna rağmen eski Yunan filozoflarından tutun Avrupa dönemlerine kadar eskiden beri esasen adalet diye bir kavramın varlığını inkar eden kişiler vardı ve günümüzde de vardır. Onlar diyorlar ki, esasen adaletin bir anlamı yoktur; adalet zorbalıkla eşittir; adalet mevcut kanunun hükmettiği şeydir; mevcut kanun ise zorbalığın beşere yaptırımda bulunduğu şeydir; o halde sonuçta adaletin günümüzde zorbalık tayin etmektedir. Ben bu konu hakkında konuşmak istemiyorum; aksi durumda bahsetmek istediğim konuları söz konusu edemeyeceğim. Biz bunu kabul etmiyoruz; adalet bir gerçektir; çünkü hak da bir gerçektir. Hakkın gerçekliğinin kaynağı nedir diyeceksiniz belki. Hakkın bir gerçek oluşunun kaynağı yaratılıştır. Yartılışın bir gerçeği olduğu için yaratılış düzeninde her varlık da bir liyakat ve hakka sahiptir. İnsan kendi iş ve çabası gereğince, bir takım haklar kazanmıştır, adalet ve hak sahiplerine haklarını vermek olduğu için anlam kazanmaktadır. Bunun aksine söylenenler boş ve temelsiz sözlerdir.

Adaleti Sevmek Fıtrî Bir Durum mudur?


İkinci konu olan adaletin fıtrattan olup olmadığı konusuna daha fazla değinmek gerekiyor; şöyle ki: Acaba beşerin içinde adalete eğilim var mıdır? Beşer fıtrat ve yaratılışı gereğince mi adaleti sevmektedir, yani cismî ve ruhî yapısı dışında onları sevmek için bir delile sahip midir? Örneğin, siz bu değerli toplantıya katılıyorsunuz; bu güzel yazıları ve ortada yer alan şu “lâ ilahe illellah”ı, sağ tarafta “Muhammed Resulullah” ve sol tarafta “Aliyyen veliyullah” yazılmış olduğunu görüyorsunuz. Hz. Zehra’nın (s.a) belirtisi olarak bir yıldız ve diğer on iki masumun ismini görüyorsunuz. Yine Resulullah (s.a.a) ve Emirulmüminin Ali’nin (a.s) buyruğunu ve İmam Hüseyin’in (a.s) buyruğunu görüyorsunuz. Her birinin özel bir belirtisi olan güzel fayansları görüyorsunuz; bundan zevk alıyorsunuz, hoşlanıyorsunuz; neden? Sizi hoşlanmaya kim mecbur etti? Tabii ki hiç kimse mecbur etmemiştir. Aksine güzel olduğu için hoşlanmışsınızdır. Bir güzellikle karşılaşıldığında onu övmek etmek her insanın fıtratına yerleştirilmiştir. Bunun için bir kanun çıkarmaya veya insana zor uygulanmasına gerek yoktur. Bu insanın içinde vardır zaten. Bu gibi şeylere, beşere has olan içgüdüsel duygular denilmektedir. İlmi sevmek ve diğer bir çok şeyler insanın içinde vardır. Acaba, adalete eğilim, yani adil olmaya eğilim, insanın kendisinin bir menfaati olmasa bile diğerlerinin adil olmasını istemek ve başka bir tabirle, beşerin ve toplumun adil olmasına eğilim göstermek, insanın adaletten elde edebileceği her türlü menfaatin dışında, beşerin sevdiği ve istediği şeylerdendir. İnsanın içinde böyle bir şey var mıdır acaba, yoksa insanoğlu böyle bir şeye fıtraten sahip değil midir?

Niche ve Makiyovel’in Görüşü


Bazıları esasen insanın içinde böyle bir gücün olmadığına inanıyorlar. Avrupa filozoflarının çoğu böyle düşünüyorlar ve sonunda dünyayı yakan da bu filozofların görüşüdür. Onlar diyorlar ki: Adaleti zavallı insanları çıkarmışlardır. Zavallı ve zayıf insanlar güçlü kişilerin karşısında yer alınca, onlara karşı koyacak güce sahip olmadıkları için geldiler adalet terimini yaratarak, “adalet iyidir; insan adil olmalıdır” dediler. Bunların tümü boş laftır; bunun delili ise şu ki, adalet taraftarı olan bu adamın kendisi güç ve kuvvet sahibi olursa, o da aynen o zorbanın yaptığını yapar. Meşhur Alman filozofu Niche şöyle diyor: “Zayıf ve güçsüz kişilerin adaletten bahsedip adalet taraftarlığı yaptıklarını görünce çoğu zaman gülmekten kendimi alamıyorum; bunların güçleri olmadığı için adaletin lafını ettiklerini görerek diyorum ki: Ey zavallı! Eğer senin de bir gücün olsaydı asla böyle söylemezdir.” (Bu filozof diyor ki:) Aslında beşerin adalete iman ve inancı yoktur.

Adaletin, insanın fıtratında olan bir şey olduğuna inanmayanlar da iki grupturlar. Bir grubu, beşer adaletin bir arzu olarak hatta peşine bile gitmemelidir; güç ve kuvvet peşine gitmelidir; adalet boş bir laftır; onu arzu bile etmeyin; esasen peşine de gitmeyin; sadece güç ve kuvvet peşine gidin ve bizim bu tabirimizle bağdaşan bir misal getirerek özetle, “İki düğüm boynuz bir metre kuyruktan daha iyidir” (güç boynuz ve adalet ise kuyruktur); boynuz bul, adalet de ne oluyor?!! Güç ve kuvvet peşinde koş. Niche ve Makyavel böyle kişilerdendirler.


Bertrand Russel’in Görüşü


Diğer bir grup ise bu şekilde düşünmüyor; onlar diyorlar ki: Hayır! Adaletin peşine gitmek gerek; fakat adaleti sevdiğimiz için değil; aksine kişinin menfaatleri adalette olduğu için. Bertrand Rassel böyle bir düşünceye sahiptir ve bu düşünceyle insan sever olduğunu da iddia etmektedir. Felsefesi böyle icap ettiği için çaresiz bunun dışında bir şey söyleyemez. Diyor ki: İnsan, tabiatı gereğince menfaatperest yaratılmıştır ve bu sözün bir ikincisi yoktur. O halde adaletin uygulanması için ne yapmak gerekir? Beşer, ey beşer! Adaleti sev” mi diyelim? Bunu zorla yaptırmak olmaz ki; beşerin içinde adalet sevgisi yoksa nasıl zorla “adaleti sev” diyebiliriz ki?! Ama başka bir şey de yapabiliriz; şöyle ki, beşerin akıl, ilim ve bilgisini güçlendirdikten sonra diyelim ki, ey beşer! Asaleti olan temel şeyin menfaat olduğu ve senin kişisel menfaatperestlik dışında bir yola sevkedilmeyeceğin doğrudur; fakat kişinin menfaati, toplumda adaletin uygulanmasındadır. Eğer toplumda adalet olmazsa kişinin menfaati de temin olmaz. Sen tabiatın gereğince komşuna zulmetmek istiyorsan da, ama sen zulmedecek olursan o da sana zulmedecektir ve sen daha fazla bir menfaate ulaşacağına daha az bir menfaat göreceksin; o halde kafanı çalıştır ve enine boyuna düşün: o zaman senin kişisel menfaatinin de adalette olduğunu göreceksin.

Bunlar alemde adaletin hakim olmasından yanalar; fakat adalet görüşüne ulaşmanın yolunun düşünce ve ilmi güçlendirmek, yani kişinin menfaatinin toplumun adaletinde olduğunu beşere anlatmakta biliyorlar.



Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin