Şeyh Mufid ve Şeyh Saduk’un Görüşü
Bu konudaki diğer bir görüş ise şudur -Bu görüş uzak bir ihtimal değildir; çünkü Şeyh Mufid ve Şeyh Saduk gibi kişiler bunu kabul etmiştir- : Me’mun ilk önce bu konuda samimiydi; fakat daha sonra pişman oldu. Tarihte şöyle geçer -Bu konuyu Ebu’l Ferc-i İsfehani de nakletmiştir. Şeyh Saduk ondan daha geniş naklediyor, yine Şeyh Mufid de bun nakletmiştir- : Me’mun bu öneride bulununca dedi ki: Kardeşim Emin beni yanına çağırtınca (Emin halifeydi; Me’mun ise, hükümetin bir bölümü kendisine bırakılmasına rağmen veliahti de aynı zamanda) ben gitmedim. Daha sonra eli bağlı olarak götürmeleri için bir ordu gönderdi üzerime. Diğer taraftan Horasan etraflarında bir takım kıyamlar vuku bulmuştu; ben bu kıyamları bastırmak için ordu gönderdim, fakat gönderdiğim ordu yenilgiye uğradı, falan yerde şöyle oldu; yenilgiye uğradık. Sonra ordu komutanlarımın moralinin zayıf olduğunu gördüm; bunun üzerine artık kardeşim karşısında direnme gücüne sahip olmadığıma, beni yakalayıp eli bağlı olarak ona teslim edeceklerine ve çok kötü bir akibete uğrayacağıma emin oldum. Bir gün tövbe edip Rabbimden bağışlanma diledim -konuşmakta olduğu kişiye bir odayı göstererek şöyle dedi:- bu odada su getirmelerini emrettim; önce o suyla kendimi yıkayıp temizledim -bu cümle gusletme anlamında olabileceği gibi normal yıkanma anlamına da gelebilir.- Daha sonra temiz beyaz elbiseler getirmelerini emrettim ve burada ezberlediğim Kur’an ayetlerini okuyup peşinden dört rekat namaz kıldım. Sonra Allah’ın beni koruyup kardeşime karşı galip etmesi durumunda hilafeti gerçek sahiplerine iade etmeyi ahdettim; bu işi halis niyetle ve samimiyetle yaptım. Ondan sonra işimde bir rahatlık ve kurtuluş olduğunu hissettim ve o andan itibaren hiçbir cephede yenilgiye uğramadım; Sistan bölgesine göndermiş olduğum bir grubun onların zafere ulaştığını haber aldım; kardeşimin üzerine gönderdiğim Tahir b. Hüseyin de zafer kazandı; bu şekilde zafer üstüne zafer elde ettim. Allah’ın duamı bu şekilde kabul ettiğini görünce ben de O’na karşı ahdime vefa etmeye karar verdim.
Şeyh Seduk ve diğerleri olayın böyle olduğunu kabul etmiş, Me’mun’un hedefi başından beri Allah’a karşı yapmış olduğu ahdini yerine getirmekti demişlerdir. Bir ihtimal böyledir.
İkinci İhtimal
Diğer bir ihtimal de şöyledir: Esasen bu olayda Me’mun’un hiçbir seçeneği yoktu. Bu olay Me’mun’un düşüncesi değildi. Bu düşünce Me’mun’un veziri zur- riyaseteyn Fazl b. Sehl’e aitti.[75] Fazl b. Sehl, Me’mun’un yanına giderek şöyle dedi: Senin babaların Ali oğullarına karşı hiç de iyi davranmadılar, onlara karşı şöyle böyle yaptılar. Onun için şimdi Ali oğullarının en üstünü olan Ali b. Musa Rıza’yı getirip veliahliği ona bırakman daha uygundur. Me’mun kalben bu işe razı olmadığı halde Fazl böyle isteyince kabul etmekten başka çaresi kalmadı.
Yine bu olayın Fazl’ın düşüncesi olması ihtimaline göre, Fazl bu işi neden yaptı acaba? Fazl Şii miydi yoksa? Bu işi İmam Rıza’ya (a.s) inancından dolayı mı yaptı? Yoksa o Mecusî inancını sürdürüyor muydu; şimdilik hilafeti Abbasî’lerin elinden çıkarmak ve esasen hilafetle oynamak mı istiyordu? Dolayısıyla İmam Rıza’yla (a.s) da iyi değildi arası. Bu nedenle Fazl’ın planları gerçekleşecek olsaydı onun tehlikesi Me’mun’un hilafetinden daha fazlaydı. Çünkü ne de olsa Me’mun Müslüman bir halifeydi; fakat onlar belki de İran’ı İslam dünyasından ayırıp Mecusîliğe götürmek istiyorlardı.
Bütün bu söylediklerim bir sorudur; tarihin bunlara kesin bir cevap verdiğini söylemek istemiyorum.
Corcî Zeydan’ın Görüşü
Corcî Zeydan bu görüşün Fazl b.Sehl’e ait olduğuna ve yine Fazl b. Sehl’in Şii olup İmam Rıza’ya (a.s) inancından dolayı böyle bir şeyi yaptığına inanıyor. Fakat bu da doğru olmayıp tarihlerle bağdaşmıyor. Eğer gerçekten Fazl b. Sehl o kadar samimi idiyse ve gerçekten Şiileri Sünnilere galip etmek istiyorduysa veliahltik karşısında İmam Rıza (a.s) öyle bir tepki koymazdı; Şia rivayetlerinde ve Şia tarihlerinde İmam Rıza’nın (a.s) Fazl b. Sehl’le şiddetli bir muhalefet içerisinde olduğu, hatta Me’mun’dan daha fazla Fazl b. Sehl’le muhalefet içerisinde olduğu, Fazl’ı bir tehlike kabul ettiği geçer; ve bazen Me’mun’a bu adamdan sakın; bu adamla kardeşi çok tehlikelidirler ve Fazl b. Sehl de İmam Rıza’ya (a.s) karşı çok büyük bir düşmanlık ediyordu.
O halde buraya kadar iki ihtimali açıkladık: Birincisi bu iş Me’mun’un düşüncesiydi ve Me’mun da yaptığı adaktan dolayı gerçekten samimiydi; fakat Şeyh Saduk ve diğerlerinin söyledikleri gidi ya daha sonra saptı, ya da bazı müsteşriklerin söyledikleri gibi sonuna kadar samimiyetini sürdürdü. İkincisi, onun Şii ve samimi olduğunu savunan bazılarının dediği gibi bu düşünce Me’mun’dan değil, Fazl b. Sehl’dendi; diğer bazıları da Fazl’ın çok tehlikeli bir kötü amacı olduğunu söylüyorlar.
Üçüncü İhtimal
a- İranlıların Oyunu Almak
Diğer ihtimal bunun Me’mun’un kendisi düşüncesi olmasıdır; Me’mun başından beri samimi değildi ve siyaset gereği böyle bir işe girişti. Öyleyse nedir bu siyaset? Bazıları, İranlıları çekmek için böyle yaptığını söylüyorlar; çünkü İranlılar Şii ve Ali (a.s) oğullarına eğilimliydiler. Tâ başından beri Abbasilere karşı kıyam edince “Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin rızası” sloganıyla kıyam ettiler. Dolayısıyla tarihte geçtiği üzere -hadis kaynaklı değil- “Rıza” lakabını Me’mun verdi İmam Rıza’ya (a.s). Yani İmam Rıza’yı (a.s) kendine veliaht olarak atayınca, bundan böyle İmam’ı “Rıza” diye çağırın, dedi. Me’mun bu hareketiyle İranlıların yaklaşık doksan sene önceki “Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin rızası” sloganıyla ettikleri kıyamın anısını yaşatmak istiyordu. Demek istiyordu ki, bakın! Ben sizin seksen doksan yıllık isteğinizi yaşatıyorum; sizin istediğiniz kişiyi getirdim işte; içinden ise, “Şimdilik bunların gönlünü alalım; daha sonra İmam Rıza’nın bir çaresine bakarız” diyordu. Şu da var ki, Me’mun yirmi sekiz yaşında, otuz yaşına varmamış bir gençti. İmam Rıza (a.s) ise yaklaşık elli yaşındaydı. (Şeyh Saduk ve diğerlerinin dediğine göre yaklaşık kırk yedi yaşındaydı; bu görüşün doğruluk payı daha fazladır.) Görüldüğü kadarıyla bu adamın veliahtlığının bana bir zararı dokunmaz. O benden en az yirmi yaş daha büyüktür. Birkaç yıl yaşasa bile sonuçta o benden önce ölecektir.
Dolayısıyla, bir görüş de İmam Rıza’nın (a.s) velihatlık planının Me’mun’un siyaseti olduğudur; bu fikir Me’mun’un kendi düşüncesiydi; Me’mun bu girişimle siyasi bir hedefe ulaşmayı amaçlıyordu ve o da İranlıları yatıştırmak ve onların gönlünü almaktı.
Dostları ilə paylaş: |