VAADEDİLEN MEHDİ (A.S)
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin Rabbi Allah’a hastır; bütün mahlukların yaratıcısıdır. Salat ve selam Allah’ın kulu, elçisi, habibi, seçtiği, sırrının koruyucusu ve risaletlerinin tebliğcisi efendimiz, peygamberimiz, mevlamız Ebi’l-Kasım Muhammed’e -Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyti’nin üzerine olsun- ve onun tertemiz ve masum Ehl-i Beyt’ine olsun. Kovulmuş şeytandan ona sığınırım.
“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) kendilerine sağlamlaştıracak ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar.”[93]
Geçten hafta bu toplantıda Hz. Hüccet b. Hasan’ın -Hz. Mehdi- (a.f) mübarek veladeti münasebetiyle “Genel Adalet” başlığı altında yaptığımız konuşmanın ardından bu toplantıdaki konuşmamızı da Hz. Mehdi’ye (a.s) ayırıyoruz. Bu akşamki konuşmamızın daha çok tarih ağırlığı var; yani bu akşam İslam tarihinin vaad edilen Hz. Mehdi (a.f) hakkındaki kesin konularından bir kısmına değinmek istiyorum.
Bu konuda pek fazla bilgisi olmayan bazı kişiler -özellikle Şia Mektebi inanç esaslarını kabul etmeyen ve bazı kitaplarda bazı şeyleri okuyan kimseler- Mehdilik inancının Hz. Mehdi’nin (a.f) veladet dönemi olan hicretin üçüncü yılının ikinci yarısında ortaya çıktığını sanmaktadırlar. Bu akşam ben bu konunun net ve açık bir şekilde veya icmalen ve genel olarak esasen nereden ve nasıl başladığını açıklamak istiyorum.
Kur’an ve Resulullah’ın (s.a.a) Sünnetinde Mehdilik İnancı
Birincisi; bu konu Kur’an-ı Kerim’de apaçık bir şekilde genel bir müjde olarak yer almıştır; yani Kur’an-ı Kerim’i inceleyen bir kişi, Kur’an-ı Kerim’in Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığına dayandırılan sonucu, bir çok ayette gelecekte kesin olarak gerçekleşecek bir konu olarak zikrettiğini görür. Örneğin, “Andolsun Tevrât’tan sonra Zebûr’da da: “Yeryüzüne mutlaka iyi kullarım vâris olacak (bu yer onların eline geçecek)” diye yazmıştık”[94] ayeti bunun açık bir örneğidir. Burada bir bölge, bir mahalle ve şehirden söz edilmiyor; düşünce çok daha geniştir; bütün yeryüzünden bahsediliyor: Yeryüzü sürekli güç sahipleri, zalimler ve zorbaların elinde olmayacaktır; bu geçici bir durumdur. Gelecekte yeryüzüne iyi ve salih kişiler hakim olacaklardır. Bu ayetin anlamında en küçük bir şüphe yoktur.
Yine kutlu İslam dini insanoğlunun genel dini olacak, bu din karşısında bütün dinler yok olacak, ortadan kalkacaktır. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığının etki ve sonuçlarından biri olarak geçmektedir: “O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, (Allah’a) ortak koşanlar hoşlanmasa da o (hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın.”[95] Yani peygamberin dünyadaki bütün insanların bu dine uyması için gönderdiği vurgulanıyor. Bu konuda diğer ayetlerde vardır; fakat konumuz bu husustaki ayetler üzerine olmadığı için işaretle yetiniyoruz.
Kur’an-ı Kerim ayetleri dışında Resulullah’tan (s.a.a) nakledilen hadisler de vardır. Resul-i Ekrem (s.a.a) bu konuda neler buyurmuştur acaba? Hz. Mehdi’yle (a.f) ilgili rivayetler sadece Şii rivayetleri olsaydı bazı şüpheci kişilerin, “Vaad edilen Mehdi konusunun gerçeklik payı olsaydı Resulullah (s.a.a) buna değinirdi ve Resulullah (s.a.a) da buna değinmiş olsaydı sadece siz Şiiler değil, diğer İslam fırkaları da rivayet ederlerdi” şeklinde şüphe etmesi doğaldı. Bu şüphenin cevabı apaçık bellidir: Vaad edilen Mehdi ile ilgili rivayetleri sadece Şiiler rivayet etmemişlerdir; bu konuda Ehl-i Sünnet’in rivayetleri Şii rivayetlerinden fazla değilse, az da değildir kesinlikle. Bu konuda yazılmış olan kitapları inceleyecek olursanız bu gerçeğe siz de şahit olursunuz. Kum şehrinde olduğumuz yıllarda bu konuda iki kitap yazıldı. Birini Ayetullah Sadr’ın (Allah makamını yüceltsin) Arapça yazmış olduğu “el-Mehdi”ın kitabıydı; sanırım bu kitap basıldı da. Bu kitapta Ayetullah Sadr’ın naklettiği bütün rivayetler Ehl-i Sünnet rivayetleridir. İnsan bunları okuyunca vaad edilen Mehdi konusunun Ehl-i Sünnet rivayetlerinde Şii rivayetlerinden az olmadığını, aksine daha çok gündeme getirildiğini görüyor. Bu konuda yazılan diğer kitap, Ayetullah Burucerdî’nin emriyle Farsça yazılan “Muntehabu’l - Eser” kitabıdır. Bu kitabı şimdi Kum şehrinde bulunan Kum-İlmiye Havzası’nın seçkin alimlerinden Aga Mirza Lütfulllah Sâfî (Gulpayganî) Ayetullah Burucerdî’nin kılavuzluğuyla yazmıştır; yani kitapla ilgili genel hatları, proje ve yazım şeklini Ayetullah Burucerdî belirlemiş, bu büyük alim de peşine gidip yazmıştır. Bu kitabı da incelediğinizde özellikle Ehl-i Beyt sünnetten çeşitli tabirlerle bir çok rivayet olduğunu göreceksiniz. Yine bu konuyla ilgili ayetlere değinmek istemediğim gibi bu husustaki rivayetlere de değinmek istemiyorum. Ben İslam dininde vaad edilen Mehdi’yi daha farklı bir açıdan incelemek istiyorum. Şöyle ki, acaba Mehdilik inancının İslam tarihinde nasıl bir etki bırakmıştır? İslam tarihini incelediğimiz zaman bu konuda Resul-i Ekrem (s.a.a) veya Emirulmüminin Ali’den (a.s) nakledilen rivayetler dışında hicretin birinci asrının ikinci yarısından, vaad edilen Mehdi hakkındaki rivayetler İslam tarihinde bir takım olayların çıkmasına neden olmuştur. Böyle bir müjde ve böyle bir söz Resul-i Ekrem’in (s.a.a) buyruklarında geçtiği için zaman zaman kötüye kullanılmıştır; bu da Müslümanların bu haberi Resulullah’tan (s.a.a) duyduklarını ve peygamberlerinden kaynaklanıp yayıldığını göstermektedir; aksi durumda bunu kötüye kullanmazlardı.
Hz. Ali’nin (a.s) Buyruğu
Bu konuda ilk tarihi olaya değinmeden önce Emirulmüminin Ali’nin (a.s) bazı buyruklarını nakledeyim. -Bu buyruklar Nehcu’l - Belaga’da kaydedilmiştir; ben Rahmetli Ayetullah-i Uzma Burucerdi’den bu buyrukların mütevatir olduğunu duydum; yani sadece Nehcu’l - Belağa değil, mütevatir senetleri vardır.
Emirulmüminin Ali (a.s) Kumeyl b. Ziyad-i Nahaî ile aralarında geçen konuşmayı Kumeyl şöyle anlatıyor. Bir gece Ali (a.s) elimi tutarak (galiba Kufe’de oluyor bu olay) beni kendisiyle birlikte çöle götürdü. Çöle ulaşınca derin bir nefes çekti; kalbinin derinliklerinden bir “ahh” çekti;[96] sonra dertlerini söylemeye başladı; o meşhur taksimi gündeme getirdi: “İnsanlar üç kısımdır: Rabb’e mensup bilgin, kurtuluş yolunda bilgi belleyen, bunlardan başkaları pisliğe bulanmış sineklerdir”[97] Sonra şöyle, ey Kumeyl! Ben bildiklerimi söylemek için liyakatli bir kişi bulamıyorum diye şikayette bulundu. Bazı kişiler iyi insanlar olmalarına rağmen aptaldırlar. Bazıları zeki ve uyanık olmalarına rağmen dinsizdirler; dini dünyaya ulaşmak için bir vesile olarak kullanırlar. İmam (a.s) insanları kısımlara bölüp yalnızlıktan yakındı: Ey Kumeyl! Ben yalnızlık hissediyorum; ben yalnızım. Kalbimdeki sıraları aktarmak için layık ve ehil bir kişi bulamıyorum. Sonunda da yeryüzü hiçbir zaman boş kalmayacaktır diyor: “Allah’ım, evet; yeryüzü, Allah için apaçık delillr kıyam edecek olan hüccetten boş kalmaz; ama meydanda olur, bilinir, tanınır, yahut hikmete mebnî korkar görünür, gizlenir. Allah’ın hüccetlerinin, Allah’ın apaçık delillerinin batıl olmaması için hüküm budur, böyledir… Allah delillerini, onlara bezeyenlere ısmarlayıncaya, kendi benzerlerinin gönüllerine ekinceye dek onlarla korur.” Evet, İmam (a.s), buna rağmen yeryüzü hiçbir zaman Allah’ın hüccetinden boş kalmaz; sürekli yeryüzünde Allah’ın açık ve besbelli veya gözlerden gizli ve gayıp bir hücceti vardır.
Dostları ilə paylaş: |