SELÇUKLU MİMARİSİ
Asya kültüründen göç eden ve 1077’de kurulan Anadolu Selçuklularında, tuğlayı, çiniyi ve taşı yoğurabilen çok sayıda mimar, doğunun sanat anlayışını Anadolu’ya uyguladı. Bu yıllarda Selçuklu sanatı zengin kültürünü yansıtan çok önemli eserler vermiştir. Selçuklu Devleti 1277’de İlhanlı hakimiyeti altına girmiştir. 14. yy başında Selçuklu mimarisi ve taş süslemeleri kuvvetini ve canlılığını kaybetmiştir. Zaman içinde Selçuklu devleti yıkılarak birçok beyliklere bölünecek ve Osmanlı sancağı altında birleşeceklerdi.
Bu dönemde Anadolu Selçuklu mimarisi anonimleşmeye ve klasikleşmeye başlamıştı. İran mimarisinin boyut, süs ve gösterişini, Azerbaycan yorumunu; Anadolu dini mimari örneği olan cami ya da eğitim amaçlı bir yapı olan medrese ayırımı yapmaksızın Selçuklu mimarisini tekrar ettiler. Plana, kesite ve hatta taç kapının ana kurgusuna hemen hemen hiç dokunmaksızın giriş cephesine iki kanat ve üzerine iki minare eklediler. Böylece ön cephe düzenlemesi ağırlık kazandı. Bu dönemde Anadolu Selçuklu mimarisi anonimleşmeye ve klasikleşmeye başlamıştı. İran mimarisinin boyut, süs ve gösterişini, Azerbaycan yorumunu; Anadolu dini mimari örneği olan cami ya da eğitim amaçlı bir yapı olan medrese ayırımı yapmaksızın Selçuklu mimarisini tekrar ettiler. Plana, kesite ve hatta taç kapının ana kurgusuna hemen hemen hiç dokunmaksızın giriş cephesine iki kanat ve üzerine iki minare eklediler. Böylece ön cephe düzenlemesi ağırlık kazandı.
Sosyal Yaşam ve Ekonomik Durum Ön cephede çeşme, pencere gibi öğeler Anadolu’da daha önce de kullanılmıştı, geometrik süsleme yerini bitkisel motiflere bırakması Orta Asya’nın tekstil sanatına bağlanır. Lotüs, akantüs ve palmet türünden stilize birimler Antik Küçük Asya’da Mezopotamya ve Mısır’da vardı. Bunun yanı sıra aslan kaplan gibi hayvan motifleri İran sanatından alınmıştı. Diğer figürler ise Orta Asya göçebe kültürü, Şamanizm’e bağlı inanç dünyasının kozmolojik, astrolojik, mitolojik simgeleriydi. Ölümsüzlüğü öbür dünyada yaşamak, göğü kutsallaştırmak hemen hemen her dinin ana temasıydı.
İlhanlılar Müslüman olmadıklarından dini amaçlı yapı mimarisinde etkili olamadılar, sadece ulaşım ve konaklama yapıları olan han ve kervansarayları kullandılar. Saldırgan bir toplum olan İlhanlılar Selçuklu yapılarını ve dolayısı ile onların mimarisini kullanmış ve mimari açıdan bir yenilik getirmemişlerdir. Bulundukları farklı bölgelerin farklı kültürleri etkisinde kalmışlardır. İlhanlılar Müslüman olmadıklarından dini amaçlı yapı mimarisinde etkili olamadılar, sadece ulaşım ve konaklama yapıları olan han ve kervansarayları kullandılar. Saldırgan bir toplum olan İlhanlılar Selçuklu yapılarını ve dolayısı ile onların mimarisini kullanmış ve mimari açıdan bir yenilik getirmemişlerdir. Bulundukları farklı bölgelerin farklı kültürleri etkisinde kalmışlardır.
Mimari Yapıda kullanılmaya en uygun malzeme taş idi. Anadolu’da en yaygın bulunan taş çeşidi olan tüf beyaz ile siyah arasında pek çok tonu olan bir malzemedir. Yapıda bulunan dikey taşıyıcılar ahşap direk, sütun ve Kargir ayaklardır. Taş sütunların çoğu devşirmedir. Anadolu Selçuklu mimarisinde beşik tonoz çok sık kullanılan üst örtü biçimidir. Bununla birlikte, mihrap önü, eyvan, türbe, giriş, Revak gibi öğeler kubbe ve çapraz tonoz ile örtülerek yapı içerisinde vurgulanır.
Bu dönemde tonoz tipolojisinin çok çeşitli olması, Selçukluların geometri bilgisinin ve taş şekillendirme bilgisinin çok ileri düzeyde olduğunun bir göstergesidir. Yapının işlevi ve strüktürü göz ardı edilerek sadece ön cephe düzeni üzerinde durulur. Ancak bu düzenleme yüzeysel olduğundan kısa ömürlü olur. Bu dönemde tonoz tipolojisinin çok çeşitli olması, Selçukluların geometri bilgisinin ve taş şekillendirme bilgisinin çok ileri düzeyde olduğunun bir göstergesidir. Yapının işlevi ve strüktürü göz ardı edilerek sadece ön cephe düzeni üzerinde durulur. Ancak bu düzenleme yüzeysel olduğundan kısa ömürlü olur.
Eyvan: Anadolu anıtsal ve anonim mimarisinde görülen eyvan, Mezopotamya mimarisinin erken çağlarında ortaya çıkmıştır. Tonozla örtülü, dikdörtgen planlı, bir tarafı açık, üç tarafı kapalı bu hacim sonradan İslam mimarisine geçmiştir. Saraylarda da kullanılan eyvanlar kralların kabul salonu olarak kullanılmaktaydı. Diğer yapılarda ise bulunduğu iklim bölgesinin koşullarına uygun olarak gölgeli, yarı açık oturma mekanı idi. Eyvan: Anadolu anıtsal ve anonim mimarisinde görülen eyvan, Mezopotamya mimarisinin erken çağlarında ortaya çıkmıştır. Tonozla örtülü, dikdörtgen planlı, bir tarafı açık, üç tarafı kapalı bu hacim sonradan İslam mimarisine geçmiştir. Saraylarda da kullanılan eyvanlar kralların kabul salonu olarak kullanılmaktaydı. Diğer yapılarda ise bulunduğu iklim bölgesinin koşullarına uygun olarak gölgeli, yarı açık oturma mekanı idi.
Türk Üçgeni; küresel bir bingi elemanı olan pandantifin yanı sıra farklı açılarda yerleştirilmiş üçgen yüzeylerle zemin planını çokgene taşıyan bir geçiş kuşağıdır. Türk Üçgeni; küresel bir bingi elemanı olan pandantifin yanı sıra farklı açılarda yerleştirilmiş üçgen yüzeylerle zemin planını çokgene taşıyan bir geçiş kuşağıdır. Bir diğer geçiş elemanı tromp ise; kare zemin planını örtü planında sekizgene taşıyan kemerlerden oluşan kemer bingili geçiş kuşağıdır
Mimari Taç kapı: Ortaçağ Türk-İslam mimarisinde kullanılan ve genellikle çok az pencereli ya da penceresiz, sağır duvarlarla çevrili camilerin, medreselerin, kervansarayların girişlerinde çoğunlukla yüksekliği yapının yüksekliğine eşit ve cepheden dışarı doğru büyük bir niş şeklinde taşan yapı öğesidir. Zengin taş oyma bezemeleriyle süslüdür.
Kökeni yine eyvan gibi İran mimarisinden gelir. Taç kapı dikdörtgen bir çerçeve içerisinde tonoz ya da kubbe parçası ile örtülü, dikdörtgen planlı bir giriş mekanıdır. Bu mekanın iki yanında nişler vardır. Dış yüzeyi bitkisel ve geometrik bezemeyle, girinti genellikle mukarnasla Kökeni yine eyvan gibi İran mimarisinden gelir. Taç kapı dikdörtgen bir çerçeve içerisinde tonoz ya da kubbe parçası ile örtülü, dikdörtgen planlı bir giriş mekanıdır. Bu mekanın iki yanında nişler vardır. Dış yüzeyi bitkisel ve geometrik bezemeyle, girinti genellikle mukarnasla (stalaktit) örtülür. Girintinin dış köşelerinde çoğunlukla iki tane taşıyıcı olmayan sütun yer alır.
YAPI ÇEŞİTLERİ Çok ayaklı camiler: Çoğunlukla ahşap malzeme ile örtülü tavan, yine ahşap malzeme ya da taş sütunlarla taşıtılır. Bu strüktürün kökeni eski İran cami mimarisine dayanır. Bu döneme ait örnekler; 11.yy sonunda inşa edilen Sivas Ulu cami (Danişmentliler), 12 yy da inşa edilen Niksar Ulu cami, 13 yy da yapılan Beyşehir Ulu cami (ahşap sütunlu), Konya Alaeddin Cami (Ulu cami) devşirme malzeme ile yapılan ahşap tavanlı ilk camilere örnektir.
1399 ‘da inşa edilen Bursa Ulu cami yaklaşık 10 m den oluşan kubbelerden meydana gelir. Tamamen kesme taştan yapılmış, planda yer alan aydınlık fenerinin altında havuz yer alır. Etkileyici bir taç kapısı ve iki yan girişi vardır.
Bursa Ulu Cami
Bursa Ulu Cami
Çok ayaklı camilerin varyasyonları; Bu yapılarda iç mekanda mihrap duvarı önündeki açıklığın bir kubbe ile örtülerek bu alan vurgulanır, sonraki dönemlerde bu kubbeli hacim boyutları büyüyerek sütunlarla taşınan bölümlere egemen olmuş ve plan bu yönde gelişerek cami mimarisi değişmeye başlamıştır. 1031’de inşa edilen Silvan Ulu cami 12. yüzyılda bugünkü şeklini almıştır. 12. yüzyıl sonu Van Ulu cami, 13. yüzyıl başında Mardin yakınlarında inşa edilen Kızıltepe Ulu cami Çok ayaklı camilerin varyasyonları; Bu yapılarda iç mekanda mihrap duvarı önündeki açıklığın bir kubbe ile örtülerek bu alan vurgulanır, sonraki dönemlerde bu kubbeli hacim boyutları büyüyerek sütunlarla taşınan bölümlere egemen olmuş ve plan bu yönde gelişerek cami mimarisi değişmeye başlamıştır. 1031’de inşa edilen Silvan Ulu cami 12. yüzyılda bugünkü şeklini almıştır. 12. yüzyıl sonu Van Ulu cami, 13. yüzyıl başında Mardin yakınlarında inşa edilen Kızıltepe Ulu cami
Camilerin genel özellikleri Düz, eğimsiz toprak malzeme ile kaplı üst örtü Çok az pencereli sağır duvarlar Sonradan eklenen minareler Süslü taç kapılar Dış cepheler son derece sade ve gösterişsiz, iç mekanda çini, alçı ya da taş oyma mihrapları, iyi işçiliği olan minberleri, boya ile süslü duvar ve üst örtüleri dikkat çeken özelliklerdir.
YAPI ÇEŞİTLERİ Medrese: Kökeni Horasan ve Türkmenistan konut tipine dayanan iç avlulu ve eyvanlı, eğitim amaçlı inşa edilen yapılardır. 12.yy’ dan itibaren Anadolu’da gelişmeye başlamıştır. Ortada yer alan avlunun üzeri açık ya da bir kubbe ile örtülü olmasına göre açık ya da kapalı medrese olmak üzere ikiye ayrılırlar. Avlu çevresinde yer alan “hücre” denilen mekanlar oturma ve okuma işlevine hizmet eder. Bu odalar ile avlu arasında revaklı bir bölüm de bulunabilir. Medrese planlarında kuvvetli bir simetri dikkat çeker. Giriş aksı karşısında büyük bir eyvan bütün avluya hakimdir. Medreselerin çoğunda kurucuların türbesi de bulunur. Taş oyma bezemeler duvarları süsler.
Medrese çeşitleri Kapalı medreseler; Anadolu’da ilk ortaya çıkan medrese çeşididir. Tokat ve Niksar’da 12. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış “Yağıbasan Medresesi” ilk örneklerdendir. Avluyu örten kubbede bir açıklık bulunur. Diğer örnekler Konya Karatay Medresesi (1251) ve İnce Minareli Medrese (1265-67). Kırşehir “Cacabey Medresesi (13. yy)”, “Taş Medrese (1278)”. Açık medreseler; Eyvanların sayısı ve avluyu çevreleyen revağın düzenlenmesine göre farklı çeşitleri vardır. İki katlı örnekleri de vardır. Kayseri Çifte Medrese (1205), Sivas’ta Büyük Keykavus Şifahanesi (1218),
Sivas Buruciye Medresesi Hacı Mesud Medresesi olarak da bilinen Buruciye Medresesi, kapısındaki yazıttan anlaşıldığı üzere 1271’ de Muzafferiddin Barucirdi tarafından yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Açık medreselere örnek olan bu yapı dört eyvanlıdır ve eyvanlardan birisi giriş olarak düzenlenmiştir. Avlusunda yer alan yazılardan medresenin bir mescidi ve kütüphanesinin olduğu anlaşılmaktadır. Yapı iki katlı kesme taştan yapılmıştır.
Sivas Buruciye Medresesi
Sivas Buruciye Medresesi Medresenin giriş cephesinde taç kapının iki yanında mukarnaslarla süslü pencereler, köşelerde yivli kuleleri ile düzenli bir görünüşe sahiptir. Planda ve cephede kuvvetli bir simetri göze çarpar. Bu simetri iç ile dış arasında uyumu sağlar. Genellikle medreselerde iç ve dış uyumuna önem verilmezken bu yapıda bir bütünlük oluşturmaktadır. Taç kapıdaki geometrik ve bitkisel bezemeler dışarı taşmamaktadır, yer yer yüzeyden taşan motifler de görünüşü ağırlaştırmamaktadır.
YAPI ÇEŞİTLERİ Konaklama yapıları: 12. yy sonunda Akdeniz çevresi ile doğu arasında ticaretin yollarının gelişmesi, bu yollar üzerinde konaklama gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Kervansaraylar ve hanlar bu amaçla inşa edilen yapılardır. Bu yapılar genellikle iki tarafı revaklarla çevrili bir avlu ile büyük kapalı hacimden oluşur. Üstü açık avlu develerin barınağı olarak kullanılırken kapalı bölüm yolcuların barınağı olarak kullanılır. Giriş kısmında yapının idari bölümü yer alır. Büyük kervansaraylarda avlunun ortasında küçük bir mescit de olabilir. Duvarlar kalın, sağır ve çok yüksektir. Plan sistemi Orta Asya ve Horasan mimarisinden gelir, geleneksel Anadolu mimari karakteri ile birleştirilmiştir.
Ribat-ı Şerif Kervansarayı Nişapur-Serahs eski ticaret yolu üzerinde 1114/1115 yıllarında inşa edilen bu yapı iki avlulu kervansaraylara örnektir. Her iki avlu da revaklarla çevrilidir. Kervansarayın dış duvarının dört köşesinde kuleler bulunur. Dış portalin bulunduğu cephe duvarı yarım silindir formundaki dizi ile dekoratif bir görünüme kavuşturulmuştur.
Ribat-ı Şerif Kervansarayı
Sağlık yapıları: Anadolu Selçuklu dönemi darüşşifaları, eğitim yapıları olan medreselerin plan şemasına sadık kalınarak inşa edilmiştir. Anadolu Selçuklularının ilk medresesi Kayseri’deki Gevher Nesibe Darüşşifa ve Medresesi 13. yy’ın ilk yıllarında çok gelişmiş bir sağlık ve eğitim kompleksi olarak inşa edilmiştir. Bir diğer örnek de İlhanlı hükümdarı adına yaptırılan Amasya Bimarhanemsidir. Sağlık yapıları: Anadolu Selçuklu dönemi darüşşifaları, eğitim yapıları olan medreselerin plan şemasına sadık kalınarak inşa edilmiştir. Anadolu Selçuklularının ilk medresesi Kayseri’deki Gevher Nesibe Darüşşifa ve Medresesi 13. yy’ın ilk yıllarında çok gelişmiş bir sağlık ve eğitim kompleksi olarak inşa edilmiştir. Bir diğer örnek de İlhanlı hükümdarı adına yaptırılan Amasya Bimarhanemsidir.
Amasya Bimarhane'si 1309’de inşa edilen bu yapı iki eyvanı, yanlarda revakları, açık avlusu ve tek katlılığıyla yine medrese planına sahiptir. Akıl hastalıklarının tedavisinde su sesi ve müzik kullanılan yapı aynı zamanda ilaçların üretim yeri olarak da kullanılmaktaydı. Bina hem tıp eğitiminin yapıldığı hem de hastaların tedavi edildiği bir yerdi.
Amasya Bimarhane'si İlhanlılar tarafından yaptırılan bu bina Büyük Selçuklu kültürünün eşsiz mimarisinin bir tekrarı durumundadır.
YAPI ÇEŞİTLERİ Mezar Yapıları: Türbe (kümbet) olarak adlandırılan mezar yapısı, İslam mimarisinde özellikle Türklerin egemenliğinde gelişmiş bir yapı çeşididir. İki tip mezar yapısı vardır; 1- kare planlı ve üst örtüsü kubbe olan mezar yapıları, 2- poligonal ya da daire planlı silindir formunda kule gibi yüksek iki katlı mezarlardır. Alt kat kısmen toprağın içine gömülmüştür, kare planlı bu mekan “mezar odası adını alır. Üst katta simgesel olarak lahitler de bulunabilir. İç mekan kubbe ile, dış üst örtü taş malzemeden örülmüş piramidal ya da konik bir külahla örtülmüştür. Orta Asya geleneğine göre mumyalanma tekniği ile ölüler gömülür. Melik Gazi Kümbeti (1250), Kayseri Döner Kümbet (1275), Ahlat Ulu Kümbet (1273), Sivas Şeyh Hasan Bey Kümbeti , Akkent Seyit Mahmut Hayrani Türbesi gibi örnekler incelenebilir.
Güdük Minare Şeyh Hasan Bey Kümbeti olarak da bilinen yapı 1347 de inşa edilmiştir. Türbe 6 m yükseklikte, 9.80x9.80 m boyutlarında kare plan üzerine oturtulmuştur. İç mekanda tonoz önce düz bir pandantif, daha sonra üç sıra büyük ölçekte mukarnas sırası sonrası küresel kubbe oturtulmuştur. İç duvar ve tonoz kalın bir sıva ile kaplanmıştır. Türbenin iç yüksekliği 15 m dir.
Türbenin gövdesini meydana getiren tuğla aralarına yerleştirilen firuze renkte kare çini parçalar ile etkileyici bir görünüme sahiptir.
Dostları ilə paylaş: |