Sembolik bir dille bunun eksik bir keşif olduğunu, fakat yine de ilâhî hakikate bir tercüman gibi kabul edilmesi gerektiğini b



Yüklə 1,61 Mb.
səhifə35/48
tarix09.01.2019
ölçüsü1,61 Mb.
#94518
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   48

Dîn Felsefesi,



a) Ulûhiyyet. Tanrı meselesi, tarih boyunca din felsefesi ve ke­lâmın olduğu kadar genel felsefenin de en temel problemi olmuş ve her seviyede­ki insanı yakından ilgilendirdiği için çok farklı anlayışlara yol açmıştır. Bu gerçe­ğin farkında olan İbn Rüşd'e göre konu­nun incelenmesinde takip edilen yönte­min ve ortaya konan görüşün çeşitli se-viyelerdeki insana hitap edecek bir üslû­ba ve onları tatmin edecek bir içeriğe sa­hip olması gerekir. Bu açıdan bakıldığın­da, İslâm dünyasında Allah'ın varlığını is­pat hususunda güvenilir olduğu iddia edilen üç ayrı yaklaşımdan Haşviyye'nin savunduğu, "Allah'ın varlığı ancak nakil yoluyla bilinebilir ve bu konuda aklın hiç­bir yetkisi ve katkısı olamaz" şeklindeki anlayışın akıl ve zekâca zayıf olanları tat­min etse de bütün insanlar için geçerli olduğu söylenemez.823 Sûfıyye'nin savunduğu, "Allah'ın ve diğer metafizik varlıkların bilinmesi, ancak nef­sin şehvanî arzulardan arındırılması so­nucunda gerçekleşecek olan ilham saye­sinde mümkün olur" tarzındaki yöntem­le bazı gerçeklerin bilinebileceğini söyle­yen filozof bunun bütün insanlar İçin ge­çerli bir yol olmadığı kanaatindedir.824 Allah'ın akılla bilineceği görüşünü savunan Eş'ariyye ve Mu'tezile'nin takip ettiği yönteme gelince, özellikle Eş'arî-ler'İn ortaya koyduğu hudûs delili ile İmâmü'1-Haremeyn el-Cüveynî'nin savundu­ğu ve İbn Sînâ'nın da farklı bir yaklaşımla ele aldığı imkân ve cevaz delili, filozofa göre aklî bir delilde bulunması gereken kesinlik ve anlaşılmayı sağlayacak basit­lik şartlarından yoksundur. Bununla bir­likte bu delillere başvurmanın tamamen yararsız olduğu da söylenemez.825

İbn Rüşd'e göre her seviyeden insanın Allah'ın varlığını kolaylıkla kabul etmesi­ni sağlayacak iki delil vardır: bunlar aynı zamanda dinî naslarda yer alan "inayet" ve "ihtira" delilleridir. İbn Rüşd inayet de­lilini, biri, âlemdeki bütün varlıkların in­sanın varlığına ve var oluş gayesine hiz­met edecek şekilde düzenlenmiş olduğu, diğeri, bunun kör bir tesadüf sonucu de­ğil ancak kasıt ve irade sahibi bir failin eseri olarak gerçekleşebileceği şeklinde­ki iki esasa dayandırır. İnsan duyu ve akıl gücünü kullanarak çevresinde meydana gelen fizikî, kimyevî, biyolojik ve kozmik olaylarla organik ve inorganik varlıkları incelediğinde bütün bunların kendi varlı­ğına ne kadar uygun ve yararlı olduğunu açıkça görebilir. Filozofa göre fizik dün­yayı bu yönüyle değerlendiren her insan âlemin mutlaka bilgi, irade, kudret ve hikmet sahibi bir yaratıcı tarafından var edilmiş olması gerektiği sonucuna ulaşır ki inayet delili de bundan ibarettir. İhtira delili ise yine organik ve inorganik bütün varlıkların yaratılmış olduklarının kendi­liğinden bilinecek derecede aşikâr oldu­ğu ve her yaratılanın bir yaratıcısının bu­lunması gerektiği şeklinde iki önermeye dayanır. Birinci esası açıklamak üzere filozof, özü itibariyle cansız olan cismin sonradan biyolojik ve psikolojik fonksiyon­lar kazanarak bir organizmaya dönüşme-siyle göklerin hiç aksamayan kesintisiz hareketi ve varlığın sürekliliğindeki rolü­ne dikkat çeker. Bütün bunlar, kendili­ğinden meydana gelemeyecek kadar mü­kemmel olaylar olduğuna göre bir yara­tıcının eseri olmaları gerekir. Allah hak­kında tutarlı ve gerçek bilgiye ulaşabil­mek için gerçek yaratmanın ne olduğu­nun kavranması gerektiğini söyleyen İbn Rüşd, bunun da ancak yaratılanların ma­hiyetinin bilinmesiyle mümkün olacağını söyler.826 Aslında birbiri­ni tamamlar nitelikteki bu iki delil, koz­molojik delille gaye ve nizam delillerinin başarılı bir sentezinden ibaret olup bu delillerle ulaşılan ve sadece bilgisi, hikme­ti ve kudretiyle âlemi yaratıp yöneten bir tanrı anlayışını aşarak semavî dinlerin sa­vunduğu âdil, merhametli, lutufkâr bir tanrı fikrine imkân sağlayan dinî ve ahlâ­kî boyutlu bir delildir.

Din felsefesi açısından en az Allah'ın varlığının ispatı kadar önemli olan ve onu tamamlayan bir konu da vahdaniyet me­selesidir. İbn Rüşd, Allah'ın varlığını gös­teren inayet ve ihtira delilleri gibi vah­daniyet inancını da âlemin bir ve bütün oluşundan hareketle temellendirir. Filo­zofun bu konuda söyledikleri, "Allah bir değil de iki olsaydı âlemin de iki olması gerekirdi; âlem bir olduğuna göre onun faili de birdir, çünkü bir tek fiil ancak bir failden çıkar" şeklinde özetlenebilir. Filo­zofa göre bu delil burhanî olduğu kadar şer'î dayanaklara da sahiptir.827

İbn Rüşd'ün ilâhiyyât konusunda en dikkat çekici görüşlerinden biri de sıfat­lar meselesidir. Kur'ân-ı Kerîm'de âlemi var eden Allah'ın ilim, hayat, kudret, ira­de, işitme, görme ve konuşma sıfatları­na sahip olduğu bildirilmiştir. Bu sıfatlar varlığın kendisine ait (nefsî) özellikler mi, yoksa onun sahip bulunduğu bir anlamı gösteren (manevî), kendisine sonradan isnat edilmiş özellikler midir? Eş'arîler'e göre sıfatlar zâta katılmış niteliklerdir. Mu'tezile ise sıfatın zât ile aynı olduğunu iddia eder. İbn Rüşd'e göre şeriat sıfatla­rın mahiyeti hakkında ayrıntılı bilgi ver­memiş, sadece onların kabulüyle yetinil-mesini öngörmüştür. Dolayısıyla bu konu­daki tartışma daha sonra ortaya çıkmış bid'attan başka bir şey değildir. Öyleyse Allah'ın sıfatları ile yaratıklara ait sıfatlar birbirinin aynı mıdır? Allah'ı noksanlık­lardan tenzih ettiği için sıfatlar mesele­sini önemli gören filozof, tenzihin temel dayanağının yaratanla yaratılan arasında bir benzerlik bulunmadığının kabulü ol­duğunu söyler. Bu ise önce yaratıklarda bulunan sıfatların çoğunun yaratanda bu­lunmadığının tesbit edilmesi, sonra da yaratıklarda bulunan bazı sıfatların en kâmil manasıyla yaratıcıda bulunduğu­nun belirlenmesi gibi bir çelişkiyi içerir. Meseleye bu açıdan bakıldığında, insanın da sahip olduğu yukarıda sayılan sıfat­lara yüce Allah en mükemmel biçimde sahip bulunmaktadır. Ancak Kur'ân-ı Ke­rîm'de yer alan ve Allah'a yön, mekân ve organ isnat eden âyetlerin izahı nasıl ola­caktır? Başta Hanbelîler olmak üzere Mü-şebbihe ve Mücessime diye anılan bazı müslüman gruplar, bu âyetleri zahirine hamlederek Allah'a bir nevi cismâniyet isnat etmeye çalışmışlarsa da şeriat bu konuda kesin bir bilgi vermemektedir. İbn Rüşd'e göre varlığı kabul edilen bir zâtın mahiyetinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Bu durumda Allah'ın mahiyeti vardır, ancak bunun nasıl oldu­ğu bilinemez. O'nun mahiyetinin ne oldu­ğu sorusuna verilecek en doğru cevap, Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiği gibi Allah'ın göklerin ve yerin nuru olduğudur.828




Yüklə 1,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin