Yılbaşı vesilesiyle bazı temel malumat
Baskın Oran
“Memleketim Şırnak’ta yüzyıllardır yılbaşı kutlanır. ‘Sersal’ deriz. Çocuklar yüzlerini boyar, sakal çizer ya da takar, ev ev dolaşıp ‘Sere sale bine sale xwide azadi u aşiti bide ve male’ (= Yılbaşı yılsonu Allah özgürlük ve barış versin bu haneye) diyerek evin hanımından pestil, şeker vs. isterler. Bu tekerlemenin değişik ve uzun birçok versiyonu vardır. Bu çocuklara ‘gırdık’ (= palyaço, soytarı) denir.”
Bir vakıf üniversitesinin hukuk 2. sınıf öğrencisinden geliyor; bozmadan kısalttım. Halloween’le benzerliğine de ne dersiniz? Aynen Kızılderililerin Türk olduğu gibi, ABD’yi de Kürtler kurmuş olabilir mi? “Yerli ve milli” değerlerimizi oraya da taşımış olabilirler mi?
***
9 Eylül 2016’da tabutunu Erdoğan’ın da omuzladığı Kocatepe Camii imamı Kadir Temel, Çağlayangil’in 31 Aralık 1993’deki cenazesinde, şu anda zirve yapmakta olan yanlışlıklar manzumesini özetlemişti: 1) Yılbaşı, Hıristiyanlığa dayanır; 2) Milli ve manevi değerlerden sapmadır. Sırayla görelim.
1) 1 Ocak yılbaşı Hıristiyanlığa filan dayanmaz. Dayanan, 25 Aralık Noel’dir ve bizde Hıristiyanlar tarafından kutlanır (Mihr tanrısının eski bayramına dayanan 6 Ocak’ta kutlayan Ortodoks Ermeniler hariç).
Yılbaşı ise, Hıristiyanlıktan binlerce yıl öncesine, Mezopotamya’ya dayanır. Babilliler mart ortasında; Asurlular eylül ortasında; Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler 21 Eylül’de kutlardı. Dikkat ederseniz, doğanın mevsim dönümleridir.
Doğa bilimleriyle ilişkisini kesmiş Ortaçağ’da Hıristiyanlık bu tarihlerin yerine çeşitli dinsel günleri koydu: İsa’nın doğum tarihi (24-25 Aralık, Noel), sünnet günü (kullanılan takvime göre doğumundan 8 gün sonra, mesela Ermenilere göre 13 Ocak), İsa’nın Meryem’e müjdelendiği gün (25 Mart), İsa’nın diriliş günü (22 Mart-25 Nisan arası bir Pazar günü).
Papa XIII. Gregorius burada önemli. Jül Sezar’ın İÖ 46’da yaptırdığı ve Güneş’e dayanan Jülyen Takvim’i 1582’de Gregoriyen Takvim adıyla geliştirirken, İÖ 153’te Roma’nın yılbaşı kabul ettiği 1 Mart’ın yerine 1 Ocak’ı yılbaşı kabul etti. Ayrıca, yılbaşı geleneği Hıristiyanlıktan binlerce yıl eski olduğu için, 25 Aralık’taki Noel’i ona uydurup iki olayı birleştiriverdi (holy day = kutsal gün; holiday = tatil). Hıristiyanlığı kitlelere kabul ettirmek açısından çok da akılcı davranmış oldu.
Hz. İsa’nın doğum günü olarak düşünülen 25 Aralık da yine akıllıcaydı: Roma dininin Güneş Şenliği günü…
***
2) Yılbaşının milli ve manevi değerlerden sapmayla hiçbir ilgisi yoktur. Tam tersine.
Bir kere, İslam’da yılbaşı yasağı filan yoktu çünkü yılbaşı vardı: Hicri takvimin 1 Muharrem’i. Bu ayın Muharrem (= kutsal) diye anılmasının sebebi, Hz. Musa’nın Firavun’un zulmünden kurtulması, Hz. Nuh’un tufanının dinmesi, Hz. İbrahim’in ateşten kurtulması gibi peygamberler tarihi olaylarının vuku bulduğu ay olmasıydı. Araplara Cahiliye devrinden kalmaydı. Yani İslam, aynen Hıristiyanlık gibi, paganlıktan kalma binlerce yıllık geleneği sürdürdü. Kendini kitlelere kabul ettirmek açısından çok da akılcı davranmış oldu.
İkincisi, Osmanlı’da Muharrem kutlamaları önemli bir gelenekti. Yüksek memurlar padişaha tebriklerini arza giderler, o da onlara Muharremiye denilen para ve armağanlar verirdi. Şairler aynı adla kasideler yazarlar, bahşiş alırlardı. Halk arasında da yeni yılın ilk günü ele geçen ilk paranın bereket getireceğine inanılırdı ki, bugün esnaftaki “siftah” kavramıyla ilgili olabilir.
Üçüncüsü, “İslami takvim” diye anılan ve Ay’a dayanan Hicri takvim, 1840’ta yerini Jülyen Takvim’i esas alan ve Romalılar gibi yılbaşını 1 Mart kabul eden Rumi takvime bıraktı. Adı tabii ki “Rum” yani Roma’dan gelir.
Ama gelişim burada da durmadı. 1 Mart 1917’de, yani yine Osmanlı döneminde, 1 Ocak’ı yılbaşı alan Takvim-i Garbi kabul edildi. Bu Gregoriyen takvimin adı Cumhuriyet döneminde Miladi takvim olacak, 1926’da yasallaşacak, 1935 yılında da 1 Ocak resmî tatil ilan edilecektir. 1983’e kadar 1 Mart mali yılbaşı olmaya devam edecek, bu tarihte o da 1 Ocak olacaktır.
Osmanlı halife sultanlarının 1840’tan beri uyguladığı Rumi takvim yeterince “milli ve yerli” değilse, Osmanlı da olmasa gerektir. Ne yapacağız o zaman? O tarihten itibaren bütün halife sultanları “gayri milli ve gayri yerli” ve hatta gavur mu ilan edeceğiz?
***
Bazı İslamcıların Noel’i bahane edip 1 Ocak’a saldırmasının bir mantığı var tabii: ‘Hıristiyan icadı Miladi yıl yerine Hicri yılı getirelim, ardından da adım adım İslam hukuku Şeriat’ı.
İyi de, yılbaşına “Hıristiyan icadı” deyince sadece tarih cahili olmakla kalmıyoruz, bir de mantık fukarası oluyoruz:
Bırak Osmanlı’da Örfi hukukun (padişah kanunnamelerinin) Şer’i hukuktan (Şeriat’tan) çok daha önemli olmasını. Bırak, Bizans’tan aldığı kardeş katli kuralı Şeriat’la asla bağdaşmayan Fatih Sultan Mehmet’i (ve onun Kanunnamesini uygulayan bütün halife sultanları) bir kalemde silip atmak zorunda oluşumuzu. Sadece pratikten gidelim:
***
İslam’da yılbaşı yoktu da hoparlör mü vardı? Bu Hıristiyan icadı olmasa, hoca günde 5 kere minareye tırmanacak, bu soğukta şerefeye çıkacak, baz istasyonlarından yer bulursa okuyacak.
Ya Fatih’in İstanbul’u fethetmediğini ne yapacağız? Çünkü o Konstantinopolis’i fethetti. Adını Konstantiniyye koydu ve bu isim Osmanlı boyunca kullanıldı. Ha, bu arada, IŞİD’in dergisinin de adı “Konstantiniyye”.
Uğruna bazı İslamcıların AVM önünde “Kostantiniyye” heykeline saldırdığı İstanbul adının Türkçe olmamasını ne yapıyoruz? Taksim civarı yani şehrin merkezi dışında oturanların (mesela bugün dahi Boğaz sakini Rumların) kullandığı İs Tin Poli’den (= şehre gidiyorum) gelmesini yani?
Şimdi isterseniz o konuyu fazla açmayalım ama, ne yapacağız onca halife sultanın iyi bilinen bazı “alışkanlıklar”ını? ‘Osmanlı’da Şeriat yoktu zaten, şimdi biz getireceğiz’ mi, yoksa ‘Onlar gavurdu’ mu denecek?
Mesela son olayları Şeriat’la nasıl bağdaştıracağız? Reina katliamı için “Oh olsun!” diyen Müslümanları? “MİT, HDP’lilere suikast düzenlemelidir, bu metod İslamîdir” diyen Yeni Akit yazarı Şevki Yılmaz’ı? (https://www.youtube.com/watch?v=CXsKAhkE5Sg) Bir bombayı TAK patlatırsa derhal ilan eden ama IŞİD patlatırsa gıkı çıkmayanları? O kapısından bile desturla girilen havalimanının apronuna çıkıp Barbaros Şansal’ı linç edenleri? Yoksa bunlar Şeriat’a sığar mı?
OHAL rejimine sığar mı?
Bu imar cenneti vatanda tek “kaçak inşaat” yapan Ermeni Sevan Nişanyan’ın 3 yıldır içerde bulunuşu, tahliye tarihinin de (başka ceza gelmezse) taa 30.08.2030 oluşu bu soruları unutturmaya yetecek tatmini sağlıyor mu?
Dostları ilə paylaş: |