SevgiLİ kardeş muhammed el-hamiS'İN ÖVGÜSÜ



Yüklə 427,13 Kb.
səhifə3/6
tarix17.01.2019
ölçüsü427,13 Kb.
#99260
1   2   3   4   5   6

2- DİNİ BİLMEK

1- İslam Rükünleri



1) Soru: Din ne demektir?

Cevap: Allah'ın (c.c.) ahkamlarla ilgili kanunlarıdır.

2) Soru: İnsanın dinini bilmesi nasıl olur?

Cevap: Şu üç rükün ile: İslam, İman, İhsan.

3) Soru: İslam nedir?

Cevap: Yüce Allah'a (c.c.) tevhidle (birlemekle) bo­yun eğmek, teslim olmak ve şer'i ahkamlarda itaat etmektir.

4) Soru: İslamın bina edildiği rükünler nelerdir?

Cevap: "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" kelimesine şahadet etmek, Namaz kılmak, Zekat vermek, Oruç tutmak ve gücü olduğu zaman Hacca gitmektir.

Her kim bunları yada bir kısmını inkar ederse müslüman olamaz.



5) Soru: Zikri geçen şahadet kelimesinin manası nedir?

Cevap: Tek olan Allah’dan (c.c.) başka hakkıyla iba­det edilen kimsenin olmadığına ve Abdulmuttalib bin Abdullah bin Muhammed (s.a.v.) in de peygamberlik risaletine iman etmek, onun emrettiklerine itaat ve haber verdik­lerini de tasdik etmektir.

6) Soru: Bu kelime-i Şahadeti getiren kişinin bunu itiraf etmesindeki doğruluğun işaretleri ne olabilir?

Cevap: Şahadet eden kişi söz olsun fiil olsun inanç ol­sun bunlara muhalif bir şey yapmayacak. Şayet yaparsa itirafı yalan olur. 43 Fakihlerin bunu mürted konusunda ele al­dıkları gibi.

7) Soru: Namaz kılmak nedir?

Cevap: İstenildiği günde belirli vakitlerde beş vakit namazı devamlı kılmaktır. Tıpkı Rasulullah'ın (s.a.v.), yanındakilerin ve daha sonra günümüze kadar dünyanın her ye­rinden gelenlerin kıldığı namaz şekli gibi.

İmam-ı Sabuni akide kitabında şöyle demiştir:

"Hadis alimleri beş vakit namazın vaktin evvelinde kılın­masının, tehir etmemenin daha faziletli olduğunu belirtmişlerdir. Fatiha suresini imamın arkasında okumayı rükuyu ve secdeyi tam yapmayı vacip kılmışlardır. Rüku ve secdeyi mutmain bir şekilde yapmayı emretmiş, rükudan kal­kıp dikilmeyi de mutmain bir şekilde yapmayı vacip kılmış­lardır. Aynı şekilde secdeden kalktıktan ve iki secde arası oturmada da mutmain olmayı namazın sahih olacağı rü­künlerden saymışlardır." (İnşallah) Namaz ile ilgili ay­rıntılı bilgileri ikinci kısımda ibadetler bölümünde gele­cektir.

8) Soru: Namazın vücubiyetini inkar edenin ve tembel­liğinden dolayı kılmayanın hükmü nedir?

Cevap: Namazın vücubiyetini inkar eden kişi kafir olur... Bunu imam yada yardımcısı üç gün boyunca tevbeye çağırır... Tevbe etmezse mürtedlere uygulanan hüküm gi­bi onları öldürürler.

İkincisine gelince; Tembelliğinden dolayı kılmayan ki­şi ise kafir olmaz. Lakin üç gün boyunca İmam yada yardım­cısı onu tevbeye çağırır. Tevbe etmezse öbür namaz vakti girmeden bir küfür çeşidi olarak öldürürler. Namazın bir şar­tını, rüknünü yada icma edilmiş bir konu hakkında yine ye­rine getirmemesi dahilinde direnirse yine hüküm aynıdır. Öl­dürme de, tekfir etme de tebliğden sonradır.

Şeyh Takıyuddin 44 şöyle demiştir:

"Namaz kılmayan kişi kılıncaya dek, toplum tarafından "namazı kılmayan kişi" olarak bilindiği konusunun yayılma­sı gerekir. Ona selâm vermek yada selamını almak da ge­rekmez."



9) Soru: Zekatı vermek ne demektir?

Cevap: İkinci kısımda (İnşallah) geleceği üzere ki­şinin malından vermesi vacip olan miktarda servete hak kazananın vereceği mal, para vb...

10) Soru: Bunu inkar edenin hükmü ve terk edip terkin­de azimli olanın hükmü nedir?

Cevap: Önceki hükümde olduğu gibi hüküm aynı olup mürtedler hükmü uygulanır.

İkincisine gelince; Zekatın farz olduğunu biliyor ve bu­na rağmen hala vermiyorsa tevbeye çağrılır. Eğer bilmiyor­sa tebliğ edilir. Eğer vermemekte ısrarlıysa hadden öldürü­lür. Kafir olarak değil. Aynı şekilde bu olay bir kabile hak­kında cereyan etse zekat vermeseler İmam yada yardımcı­sı onları da öldürür.



11) Soru: Üzerinde zekat borcu olduğu halde ölenin hükmü nedir?

Cevap: Bunun hükmü Allah'ın (c.c.) haklarıyla kul­ların hakları gibidir. Malını terekesinden (borçtan) varis çıkarır. Eğer küçük bir çocuk ise velisi verir. Şayet zekat ile beraber insanoğlunun borcu varsa, malı da az olsa terike (kalan mal) hisselere bölünür. Ancak ona rehini varsa tekaddüm eder.

12) Soru: Ramazan orucundan maksat nedir? Bunu taf­silatlı bir şekilde açıklar mısınız?

Cevap: Ramazan ayının tarife ihtiyacı yoktur. Zaten orucu malumdur. Vücubuna gelince; işte bunda tafsilatlı açıklamalar vardır. Müslümanlık, akıl, buluğ gücü yetme­si aranan vacipleridir. Mümeyyiz (temyiz haline varan çocuk)'in tuttuğu oruç sahihtir. Velisine çocuğuna bu orucu aşı­laması için eğer gücü yeterse emretmesi vaciptir. Şayet terk ederse namazda olduğu gibi babası da onu döver. An­cak oruç daha meşakkatli olup ona takat getirmesi itibar olu­nur.

Hayızlı ve nifaslı kadınlara da hastalıkları dışında oruç vaciptir. Lakin onlardan hastalığı sırasında sahih olmaz. Onlar hayız ve nifas müddetince iftar yaparlar sonra da ka­za ederler. Misafire de, hastaya da ve bu hükümde olana da vaciptir. Onların bu halde iken iftar açmaları (tutmamaları) sünnettir. Kaza etmeleri gerekir.



13) Soru: Yaşlı hastaların yada iyileşmesi çok zor olan hastaların oruç tutmaları vacip midir? Kefaret verdikleri takdirde bu onlara caiz olur mu?

Cevap: Oruç tutmaktan aciz olurlarsa üzerlerine va­cip olmaz. Çünkü Allah (c.c.) kişiye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Bunlar her gün için kefaret olarak 1 müd buğday, başka şeyden de yarım sa' verirler. 45

Onlardan yemek yedirmek sefer ve hastalık dolayısıyla düşer. Çünkü iftar etmek karşılaşılan bir özürdür. Ölünün ye­rine oruç tutulmaz. Çünkü bu katıksız bir ibadet olup şeriat tarafından vacip kılınan asli bir meseledir. Başkası bu işe kalkışamaz. Namazda olduğu gibi. 46



14) Soru: Orucu inkar edenle özürsüz terk edenin hük­mü nedir?

Cevap: (Az önce geçtiği gibi) Zekattaki hükmün aynısıdır.

15) Soru: Gücü yetenin Hacca gitmesi ne demektir? (Gücü yettiği zaman) hemen mi gidecek?

Cevap: Hacc, kişinin ömründe bir defa Allah'ın (c.c.) evi olan Kabe'ye özel bir biçimde kast edip gitmek­tir. Bu yola gidecek kadar azığı varsa ve buna gücü yeter­se o zaman Ona vacip olur.

Eğer bunlarla beraber vakti olup yol güvenliği de varsa hiç beklemeden gider. Şayet bunlardan aciz olursa imkan da­hilinde bu gitme işine azimli olur. Eğer azimkar olmazsa gü­nahkar olur.

İbadetlerde aciz olmakla beraber azimli olmak günah olmayıp eda konusundandır. Hacca gücü yettiği halde bir in­san buna azimli de olsa lakin gitmezse büyük bir günah iş­lemiş olur. Zekatı vermeme gibi.

Haccın vücubiyetini inkar eden ve yapmamak için azim­li olup terk edenin hükmü az önce zekat hükmünde geçti.



16) Soru: Umre Hacc gibi vacip midir?

Cevap: Hacc gibidir. İster Mekkeli olsun yada başka bir yerden olsun.

"Ey Mekke Ehli! Sizin üzerinize umre yoktur. Sizin an­cak umreniz Kabe'yi tavaf etmektir."

Hacc ve Umre ile ilgili ahkamlar (inşallah) ikinci kısım­da ibadetler hanesinde gelecektir. 47

2- İman



1) Soru: İman ne demektir?

Cevap: Muhammed (s.a.v.) in tüm getirdikleri, dinden öğrettikleri ve üzerinde icma edilmiş tüm meseleleri kalbin tasdik etmesidir. 48

2) Soru: İmanın rükünleri kaçtır?

Cevap: Altıdır. Allah'a (c.c), meleklerine, kitapları­na, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şer­rin de Allah’dan (c.c.) olduğuna inanmaktır.

3) Soru: Seleften "İmanın söz, amel, niyet olduğu ve ar­tıp eksildiğini" söyledikleri meşhurdur. Peki nasıl iman is­minden çıkarıp tasdike kasr ediyor ve rükünlerini bu altı ta­nesinde kılıyorsun?

Cevap: Evet. Selefin bu zikrettikleri meşhur görüş bizim itikadımızdır. Lakin İmanı ve İslamı manası bakımın­dan bir çatı altında toplayacak olursak aralarında bir fark yoktur. Başkasının doğru söylediğine ikisinde birden doğrulayacaktır. İkisi de toplandığı vakit (aynı mana altında) o zaman ikisini ayırırız. Cibril'in Rasulullah'ın (s.a.v.) sordu­ğu hadis de olduğu gibi. Kendisi insanları dinlerini öğretmek için icabette bulunmuştu. Bizler de bu rivayeti almayı uy­gun bulduk.

4) Soru: İmanın rükünlerinden ilk rükün olan Allah'a (c.c.) imanın manası nedir?

Cevap: Rububiyetinin ve İlahlığının tekliğine inanmaktır. 49

Vasıtiyye adlı kitapta şöyle denmiştir:

"Yüce Allah (c.c.) kitabında ve Rasulullah (s.a.v.) hadis­lerinde kendisini nasıl vasf etmişse bunu da tahrif ve ta'til etmeden, keyfiyet ve temsil de vermeden iman etmek Allah'a (c.c.) imandır." Buna dair açıklamalar tafsilatlı bir şekilde ilk babda ve sorularda geçmişti.

5) Soru: Meleklerine iman ne demektir? İslam'ın rü­künlerinden sayılan melekler kimlerdir?

Cevap: Onların varlığına iman etmek demektir. Al­lah'ın (c.c.) kerim kulları, beşer sıfatlarından arınmış, günahlardan korunmuş, Sahih hadislerde varid olduğu gibi nurdan yaratılmış mahluklardır. Sayılarını sadece Allah (c.c.) bilmektedir.

6) Soru: Meleklere icmali olarak iman yeterli midir?

Cevap: Evet. Lakin tafsilatlı bir şekilde has isimle an­latılıp tayin edilenler hariç (Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail50, Münker, Nekir, Rıdvan, Malik, Rakıb, Atid vb...) Bunlara tafsilatlı bir şekilde iman vaciptir. Aynı şekilde has bir nev olarak tayin edilen de böylecedir. Arşı taşıyan melekler, Ha­faza melekleri, Yazıcı melekler (bunlar illiyyun ve mukarrebun'dur) diğerleri de amelleri yazmakla, kulu helak edi­ci şeylerden sakındırmakla ve hayra sevk etmekle görevlidirler. Kulu hayra sürüklerler şeytan ise şerre... Hepsinin de belirli makamları vardır.

7) Soru: Melekler gözle görülmeyen alemlerde yaşarlar. Peki bunlara benzer başka alemler var mıdır?

Cevap: Yüce Allah'ın (c.c.) yarattığı bir çok gözle gö­rülmeyen alemleri vardır. Havada uçan yılan türleri vardır ki bunları biz sadece merceklerle görebiliriz.

Cinler alemi bunlardandır. Bunlar da insanlar gibi İslam dini ile mükellef olup müslümanı sevap alır, kafiri de azap alır. Yüce Allah'ın (c.c.) buyurduğu gibi:



"Şüphesiz ki cehennemi dolduracağım." 51

İçlerinde insanoğluna vesvese verip maksatlarına göre in­sanları yönlendirenler de vardır. Aralarında insanları gözetleyenler bile bulunmaktadır.. Allah (c.c.) dilediği kişinin üzerine bunları musallat kılar ve dilediği kişinin üzerine de bunların hile ve tuzaklarından korur.

"Rabbi'nin ordusunun dışındakileri. O'nun (c.c.) dı­şında hiç kimse bilmez."

Allah'ın (c.c.) gözle görülmeyen gaybi alemleri bulun­maktadır. Melekler aleminde olduğu gibi. Bunlar latif varlıklardır. Bazen bazı melekler Rasulullah'a (s.a.v.) insan su­retinde gelip görünmektedir. Tıpkı Rasulullah'a (s.a.v.) Dıhye El-Kelbi'nin suretinde bir meleğin geldiği gibi. Yü­ce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Ona tam bir insan suretinde göründü." 52

8) Soru: Melekler insanlardan faziletli midir?

Cevap: Ehli Sünnet mezhebi beşerin mezheblerden da­ha faziletli olduğunu belirtmişlerdir. 53 Bazıları da:

"İnsan nevi onlardan daha fazla faziletlidir. Onun cibilliyetinden çıkıp mükellefiyete tabi olduğu için" demişlerdir. Bazıları ise; Bu faziletlendirme'de -fazilet yönünde ihtilaf nisbet olacağından dolayı- büyük bir faydanın olmadığını söylemişler.



9) Soru: İmanın rükünlerinin üçüncüsü olan Kitaplara iman ne demektir?

Cevap: Allah'ın (c.c.) Rasullerine -Allah'ın gerçek ke­lamı- olan kitaplar indirdiğini itiraf etmektedir. O'nun (c.c.) kitapları çoktur. Bunun sayısı hakkında gelen rivayetlerde ihtilaf edilmiştir. Bunlara icamlı bir şekilde iman yeterlidir. Ancak dört büyük kitap hariç. Bunlar Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an-ı Kerim'dir. Bunlara iman vaciptir. Çünkü hepsi Allah (c.c.) tarafından indirilmiştir. Bunun manası indiril­diği gibi mevcud olacakları manasına gelmez, Kur'an hariç çünkü o Kur'an'ı Allah (c.c.) değişmeden ve tahriften ko­rumuş ve şöyle buyurmuştur:

"Ona batıl giremez." 54

Bir ayette de:



"Şüphesiz ki biz Onu (Kur'an'ı) koruyacağız." 55

Nitekim günümüzde de bunu teyid eder. Çünkü Kur'an bir çok yönüyle mucize kitaptır.



10) Soru: Aslı bozulan semavi kitaplara müracaat etmek caiz midir?

Cevap: Caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) elinde Tevrat tan bir yaprakla Ömer'i (r.a.) görünce kızmış ve:

"Senin İslam'dan şüphen var mıdır?" 56

diye buyurmuştur. Ancak şüpheleri bazı insanların kafasından silmek için zarureten bakması caizdir. Lakin buna da ehil kişi olacak. 57



3- Rasullere İman



1) Soru: Rasullere imanın manası, ne demektir? İman rükünlerinin dördüncüsü olan rasullerin gönderiliş gayeleri nedir?

Cevap: Allah'ın (c.c.) Rasulleri olduğuna, bunları insanlara ve cinlere dünya ve ahiret hayatları için, yaşayışlarını İslam'a göre düzenlemelerini irşad için gönderdikle­rine iman etmektir. Adil ve Hakim olan Allah'ın (c.c.) hik­metlerinden biri de en şerefli mahlukatı olan insanlara dün­ya ve ahiret işlerini tanzim edecek kanunlar biçmesidir. Onlara adil ve insaf esası üzerine bina edilmiş mukaddes ka­nunlarla peygamberler göndermiş ve insanların hikmetin açıkladığı başka bir ihtiyacının da beyanını açıklamıştır. Tıp­kı Allah'ın (c.c.) insanları hayvanlardan korumuş olduğu gi­bi onlara layık kıstaslar vermiştir. Onları içinde devamlı ka­lacakları ve yaşayacakları şeylere de hidayet etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu zikredilen hikmete şöyle işaret edil­miştir:

"İnsanların Allah'a (c.c.) karşı bahaneleri olmasın di­ye.." 58

2) Soru: Allah (c.c.) onların hususiyetlerini ayırıp belirt­miş midir?

Cevap: Onların hususiyetlerini şu ayette geçtiği gibi temyiz etmiştir:

"Allah peygamberliğini kime vereceğini çok iyi bilen­dir..." 59

Allah (c.c.) peygamberleri mahlukatı arasından özel bir şekilde seçmiş ve Yüce ve temiz olan Allah (c.c) ile kulla­rı arasında vasıta olsunlar diye onları kutsamıştır. Onların yönlü münasebetleri bulunmaktadır. Peygamberlik kazanılmış bir şey değildir.



3) Soru: Allah (c.c.) onların doğruluğuna alametler kılmış mıdır? Mesela O'nun risaletine delalet edip gönderilen bir meleğin onun halkına söyleyip haber vermesi gibi.

Cevap: Evet. Allah (c.c.) onların risaleti'nin doğruluğuna işaret eden mucizeler kılmıştır. İşte bu O'nun (c.c.): (Rasulullah (s.a.v.) dua ederken)

"Kulum doğru söyledi"

sözünün konumunda olduğu gibi. Aynı zamanda o pey­gamberlerin celil halleri, güzel sıfatları, selim fıtratları ve kemal ahlaklarından dolayı onlara mucizeler de bahşedilmiş­tir.



4) Soru: Mucize ne demektir? Keramet ile arasındaki fark nedir?

Cevap: Mucize; Hayıra ve saadete çağıran kişilerde beliren harikulade olaylardır. Meydan okuma yönünden peygamberlik davetiyle ilintilidir. Bu Peygamberlerin risaletinin doğruluğuna bir işaret olsun diye Peygamberliği in­kar edenleri ikna emek için istenilen şeydir.

Keramet ise; Meydan okuma olmadan ve peygamberli­ğin davetinden olmadan peygamberin dışındaki müslümanlardan zuhur eden harikulade olaylardır. Allah (c.c.) bu ke­rameti o salih insana anlamadığı bir şekilde verir. Kendisi buna muktedir değildir. Kendisinde kerametlerin bulundu­ğunu kişi anlayamaz. Çoğunlukla bir kişinin kendisi için ya­da başkası için Allah'ın (c.c.) veli kulu olduğunu kesin kıl­ması doğru değildir. Bunu da bilemez. Onun evliya olması­na bir şeyin birden olması delalet etmez. Yada istidrac'ın olması.

İbn-i Kesir (r.a.) tefsirinde şöyle demiştir: "Hiçbir kim­se belirli bir kişi hakkında Allah'ın velisidir diye karar kılması olmaz. Çünkü bu gaybı konulardan olup bunu ancak Al­lah (c.c.) bilir."

5) Soru: Nebi ve Rasul arasındaki fark nedir?

Cevap: Nebi: kendisine şeriat vahy edilmiş olan, biz­zat kendisinden amelin yapılması gereken kişidir. Kendisi­ne ihtiram olsun diye nebi olan kişiye tebliğ etmesi emredilmemiştir.

Rasul; ise Kendisine şeriat vahy edilen, tebliğ etmesi de emredilen kişidir. Dolayısıyla her rasul nebidir. Lakin her nebi rasul değildir.



6) Soru: Bir kimsenin bütün Nebi ve Rasullerin sayıla­rını ezberinde bulundurması konusu tafsilatlı bir şeklide iman gerekir mi?

Cevap: İcmali olarak bir kimsenin Allah'ın (c.c.) Ne­bi ve Rasulleri'nin olduğuna iman etmesi yeterlidir. Hepsinin teker teker ezberinde bulundurması vacip değildir. An­cak onlardan her hangi birisinin nübüvvetini yada Rasullüğünü inkar etmek küfür olur. Nebilerin sayısının kaç oldu­ğunu gerçekten bizler bilemeyiz. Lakin Kur'an'da isimleri zikredilen yirmi beş tanedir.

7) Soru: Bu yirmi beş peygamberin isimleri nelerdir?

Cevap: Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Zülkifl, Davud, Zekeriyya, Süleyman, İlyas, Elyes'a, Yunus, İsa, Muhammed (Allah'ın Selamı üzerlerine olsun.)

8) Soru: Bunlardan hangileri Ulul Azm' dır?

Cevap: Beş tanesidir. Muhammed (s.a.v.), İbrahim, Musa, İsa, Nuh (Aleyhimus-selam).

9) Soru: Onlara hangi sıfatları vermek vaciptir?

Cevap: Dört sıfatı vermek vaciptir. Sıdk, Emanet, Emredileni tebliğ ve Temizliktir.

10) Soru: Onlar hakkında neler imkansızdır?

Cevap: Onlara vacip olan sıfatlara zıt sıfatları onla­ra yakıştırmaktır. Mesela; Yalan, hıyanet, hakkı gizlemek, gaflet ve belade (akılsız) gibi.

İcmali olarak onların kemal sıfatlarla sıfatlandırdıkları­na iman gerekir. Onların günahlardan ve ayıplardan masum oldukları ve günahtan da arınık bulunduklarına iman da böyledir. (Vaciptir.) Çünkü onlarda bu kısımların bulun­ması demek bu az önce de işaret ettiğimiz gibi Peygamberlerin gönderilişinin hikmetlerini nefy eder.



11) Soru: Onlar hakkında neleri söylememiz mümkün­dür?

Cevap: Onların yüksek mertebelerini yok edecek bir iş yapmadan diğer beşerler gibi günlük işlerini, yaşayışlarını yapabilirler. Mesela; yemek yeme, su içme, cima yapmaları, onların hastalanmaları, ticaret yapmaları ve de­ğeri az olmamaksızın meslek edinmeleri gibi.

12) Soru: Onların günahlardan masum olduklarına itikat etmek gerekli midir? Ve bu nasıl olur?

Cevap: Evet, Onların küfürden, büyük günahtan ve küçük günahlara ısrarlı olmaktan masum olduklarına iman vaciptir. Bazı alimlerin de belirttiği gibi üç yönde onları ma­sum kılmıştır:

1- Onları selim fıtratta, yüce ahlaklı ve günahlardan da kaçan, onlara rağbet etmeyen kılmıştır.

2- Allah (c.c.) onlara günahların cezalandırılacağını se­vapların da mükafatlandırılacağını vahy etmiştir. İşte onlar da hep bundan dolayı günahlardan geri durmuşlardır.

3- Yüce Allah (c.c.) peygamberlerle günahların arasına, Yusuf'un (a.s.) kıssasında olduğu gibi bazı ince olan gaybi olayları sokmuştu:

"Şayet Rabbin'in burhanını görmeseydi." 60

Peygamberlerin dışındakilere ise masumluk yoktur. On­lara Allah'ın (c.c.) emrettiklerini tebliğ etmek hususunda bu onlara vaciptir.



13) Soru: Veli peygamber derecesine ulaşabilir mi? Veli kimdir? Az önce İbn-i Kesir'den "Hiç kimsenin belirli bir kışı hakkında o Allah'ın velisidir diye karar kılamaz" demiş­tiniz. Nitekim Kur'an ve Sünnette bir çok yerde veli geçmek­tedir.

Cevap: Velinin peygamber derecesine ulaşamayaca­ğına icma edilmiştir. Allah'ın (c.c.) en faziletli velileri nebilerdir. En faziletli nebileri de rasullerdir. En faziletli rasulleri de Ulul Azm olanlardır. Bunların en faziletlisi ise Muhammed (s.a.v.) dir.

Veli kullarını Allah (c.c.) şöyle beyan etmiştir.



"Onlar iman eden ve Allah (c.c.) dan korkanlardır." 61

Onların alametleri takva ve sünnete tabi olmalarıdır. Onlar bu övülen ümmetin her sınıfından olabilirler. Tacir sanatkar, çiftçi vb.

Bu sıfatlara haiz olana iyi zan ile mukabelede bulunuruz. Ve o kesin Cennete girecektir diyemediğimiz gibi kesin Allah’ın velisidir diye de karar vermeyiz. Ehli Sünnet Alim­leri, sadece Rasulullah'ın (s.a.v.) müjdelediğini kesin ola­rak belirtmişlerdir. Çünkü bu onlar için gaybi bir konudur insanın ne şekilde öldüğünü bilememektedirler. Hiçbir in­san da nasıl bir ölümle öleceğini de bilemez. Lakin İslam üzere ölen bir kişi hakkında (İnşallah) onun cennete gire­ceği zan edilir. 62

4- Ahiret Gününe İman



1) Soru: İman rükünlerinin beşincisi olan ahiret gününe iman ne demektir?

Cevap: Ölümden sonra kıyamet gününde başka bir ha­yatın olduğuna, iki sual meleğinin soru sormak için gelmesine nimetlerin verileceğine, kabir hayatı, kabir azabının ola­cağı, cezasının çekileceği, dirilmenin olacağı, kalkmanın, haşrın, hesabın, mizanın, sıratın, havuzun, şefaatin, mü­minlere cennetin, kafirlere cehennemin, müminlere Allah'ı (c.c.) görmenin olacağı vb.... ile ilgili tüm ahiret hayatına iman etme akidesine sahip olmaktır.

Beyhaki'nin rivayet ettiği Cibril hadisindeki lafızda;



"İman: Allah'a (c.c), meleklerine, kitaplarına, Rasullerine, Cennete, cehenneme, mizana, ölümden sonra dirilmeye, kaderin ve şerrin O'ndan (c.c.) olduğuna iman etmendir." diye buyurmuştur. Dedi ki:

"Bunları ben yaparsam mümin miyim?" Rasulullah (s.a.v.):



"Evet" dedi. Bunun üzerine o:

"Doğru söyledin" dedi.



2) Soru: İki meleğin kabirde soruları ne olacaktır? Ka­bir hayatındaki nimetleri ve azabı konusunu açıklar mısınız?

Cevap: Münkir ve Nekir adında iki melek ölüye so­ru soracaklardır. Rabbin kim?, Dinin ne?, Nebin kim?, Bazen de daha çok sorar. Mümin şöyle der:

"Rabbim Allah’dır (c.c), Dinim İslam'dır, Nebim Muhammed'dir (s.a.v.). Ama şüpheci kişi:

"Ah! Ah! Bilmiyorum, İnsanlar bir şeyler söylüyorlardı ben de başka şeyler söylüyordum." (Sonra bu şüpheli) kişi­ye azap verilir."

İşte bu Rasulullah'ın (s.a.v.) kabir fitnesinden Allah'a (c.c.) sığındığı ve sığınılmasını ümmetine emrettiği konudur.

Beyhaki'nin İbn-i Abbas (r.a.) dan rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) bu duayı Kur'an'dan bir sureyi öğrettiği gibi öğrettiklerini belirtmiştir.

Şöyle demiştir:

"Ya Rabbi! Cehennem azabından, kabir azabından, mesih Deccal'ın, yaşamın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım." 63

Ebu Hüreyre (r.a.) nın rivayetine göre ise; (İbare şöyle­dir):



"Sizden biri namazın sonunda dört şeyden Allah'a (c.c.) sığınsın. Ondan sonra da başka istediğini oku­sun." 64

Bazı fakihlerimiz bunları son teşehhüdde okumayı müstehap görmüşlerdir. Din Ehli sual meleklerinin kabirde so­ru soracağına, orada nimet ve tersi olan azabın hak olacağı­na iman etmişlerdir.



3) Soru: Ölü nasıl sorguya çekilir, nasıl azab ve nimet gö­rür? Bizler onun hareket etmediğini görmekteyiz.

Cevap: Ölü ölümünden sonra Ruhlar alemi olan baş­ka bir aleme göçer, Buna Berzah da denilir. Burası dünya ve ahiret'in arası olduğundan böyle isimlendirilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Onun arkasında (ötesinde) dirileceğiniz güne kadar berzah (alemi) vardır." 65

İşte bu berzah aleminde insanlar dünya ve ahiret'ten uzakta olup ahiret'e hazırlık içindedirler. Kabir azabı ve nimeti de bu devrede cereyan eder. İşte bu azapta, nimette hem ruhlarla ve hem de bedenlerle gerçekleşir. Ölülere sorgu su­al sorulması olayı da varid olduğu şekilde tahakkuk eder.

Ölünün hali uykuda olan kişinin hali gibidir. Üzerine va­ki olacak her şey onun dünyada ahd olunma cinsinden de­ğildir.

Bar'i olan Allah'ın (c.c.) hikmetinden biri de berzah aleminde olan hadisleri müminin saadeti ve kafirin de şekavetinden ötürü setr etmesidir.

Bu olay nasıl imkansız olabilir ki! Nitekim insan aklının alamayacağı nice olaylar, nice gaybi hadiseler vardır ki dünyada da bunun benzerlerini görmek mümkündür. Rüya olayında olduğu gibi...

4) Soru: Berzah alemi Peygamberler dahil -ki onların hayatlarına inanmaktayız- bütün insanlığa şamil midir?

Cevap: Peygamberlerin hayatları berzah türü olmayıp bunun hakikatini Allah’dan (c.c.) başkası bilemez. Bu misallendirme olayı bakımından meleklerin halinden daha bü­yüktür. Aksi taktirde kim Allah'ın (c.c.) haber vermiş oldu­ğu bu Allah'ın (c.c.) katında olayını bilebilir ki? Nitekim Al­lah şöyle buyurmuştur:

"Onlar Allah katında diridirler." 66

Peygamberlerin hayatta (diri) olması şehitlerin dirildiğinden derece bakımından daha yüksektir. Onların cesetleri yeryüzüne haramdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:



"Peygamberlerin cesetleri yeryüzüne haramdır." 67

Bir hadiste de:



"Ben ilk yeryüzünden cesedi ayrı tutulan kişiyim." 68

5) Soru: Öldükten sonra dirilme (ba's) ve neşr ne demek­tir?

Cevap: İkisi de müteradif manada olup, bedenlerin ia­de edilmesi ve ruhlara girmesi demektir.

Müslümanlar öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna iman etmişlerdir. İşte bu İsrafil (a.s.) in sura üflemesine ka­dar devam eder.



"Sur'a da üfürüldüğünde hemen kabirlerinden Rabblerine doğru süratle gidecekler." 69

Kur'an ve Sünnette Dehrilerin (Zamana tapanlar, koministler, her şeyin tabiattan olduğunu savunanlar) görüşlerini red eden ve ba's (öldükten sonra dirilme)'ın olduğuna da­ir onları çürütücü bir çok deliller vardır. Bu münkinattandır. 70 Ba's'den sonra gelen haşr, hesap vb... kıyamette vuku bu­lacak olan diğer olaylar da bu türdendir.



6) Soru: Haşr ve hesap nedir?

Cevap: Haşr; bütün insanları bas'dan sonra belirli bir yere bedenleriyle, ruhlarıyla, çıplak, sünnetsiz ve parlak olarak Rasulullah (s.a.v.) in şefaatine kadar kimisi bineklere kimisi yan üstü yürüyerek kıyamette bir durağa kadar bir­leşip toplanmalarıdır. Allah (c.c.) hebabı görür, mizanlar ku­rulur, divanlar açılır, yapılan imanlı ameller ve suretler ile ilgili sahifeler de uçuşur.

"Kitabı sağından verilenlere gelince; yakında hesabı çok kolay olacak ve sevinçli bir şekilde ehliyle karşılaşacaktır. Kitabı (solundan) arka tarafından verilene ge­lince; yok olacak ve cehenneme girecektir."



7) Soru: Mizan ne demektir?

Cevap: Diğer Alimlerinizin bu konu hakkındaki gö­rüşleri şöylecedir:

Sevapların ve günahların tartılacağı mizanın hak olduğu­na iman ettik. Şöyle demişlerdir:

"Onun amellerinin sahifelerinin tartılacağı lisanı ve iki kolu bulunmaktadır."

İbn-i Abbas (r.a.) şöyle demiştir:

"Sevaplar en güzel şekliyle ölçülür. Günahlar da en çir­kin ve kötü ölçüyle ölçülür."

Allame Şeyh Mer'a "Behçet" adlı eserinde şöyle demiş­tir:

"Sefarini'nin akide kitabında da belirttiği gibi doğru­su mizan da murad; hakiki manada bir mizan oluşudur. Şu bir gerçektir ki, Berzah hayatı ve ahiret alemi dünyadaki ha­yata kıyaslanamaz. İsimleri aynı da olsa geldiği şekliyle iman ettik.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Kimin mizanı ağır gelirse, işte onlar felaha ulaşan ki­şilerdir. Kimin de mizanı hafif gelirse, işte nefisleri hüsrana uğrayan ve ebedi bir şekilde cehennemde kalacak onlardır." 71

8) Soru: Allah (c.c.) her şeyi bildiği halde tartının hik­meti nedir?

Cevap: Şeyh Mer'a şöyle demiştir :

"Bunun hikmeti; adaletin açığa çıkması ve faziletin açıklanmasıdır. Öyle ki bu zerre miktarı kadar sevap ve günah bile olsa tartılacaktır.



9) Soru: Sırat nedir?

Cevap: Gelmiş geçmiş herkesin üzerinden geçeceği al­tında da Cehennem bulunan uzun bir köprüdür. Ondan tak­va sahibi olan kurtulmuşlar geçer, füccarlar da kayıp aşağı düşerler. Nitekim bu köprünün vasfı hakkında alimler delil­lerde geldiği üzere çokça konuşmuşlardır. Bizler geldiği şekliyle iman ettik.

10) Soru: Havuz nedir?

Cevap: Bu değerli ümmetin varacağı Kevser adındaki bir havuzdur. Suyunun sütten bile daha beyaz olduğu, tadı­nın baldan bile daha tatlı olduğu, ibriklerinin sayısının da se­madaki yıldızlar kadar çok olduğu, onun suyundan içen ki­şinin ebediyen daha susamayacağı hakkında sahih hadis­ler gelmiştir.

Kevser havuz'un Sırat'tan sonra yoksa önce mi olacağı konusunda ihtilaf edilmiştir.

Bazıları da hem önce ve hem de sonra olacağını lakin içil­me olayının Sırat'tan önce bir kavim için olduğunu, öbür­lerine de Sırat'tan sonra olduğunu vurgulamışlardır. Öyle ki sonradan içmelerinin sebebi, işledikleri günah ve hatalardan dolayıdır. Aynı zamanda Sırat'ta tehzip olup o şekilde Kev­ser'e gelmişlerdir. Bu konu, Ehli Hak'ın icma'sı ile sabit olan bir konudur.

11 Soru: Şefaat nedir?

Cevap: Nebi (s.a.v.) in ümmetinden olan herkese ge­nel olarak (Allah'ın izni ile) yaptığı şefaatidir. Tevhid eh­li olup ta günahkarlar ve büyük günahları işlemiş olanlara da şefaati özel olacaktır. Bunlar yanıp kızardıktan sonra O'nun (s.a.v.) şefaati ile (Allah izin verirse) çıkacaklardır. Sonra da şefaati vesilesi ile Cennete gireceklerdir. Rasulullah (s.a.v.) ilk şefaat veren ve olunan olacaktır.

Diğer peygamberler, melekler ve müminlerin ise şefaatleri bulunacaktır. Şu ayette buyurulduğu gibi:



"O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat et­mezler. Onlar korkusundan dolayı titrerler." 72

Kafirlere şefaatçilerin şefaatçisi olan Nebi (s.a.v.)'in faydası olmayacaktır.



12) Soru: Cennet ve cehennem nerededir? Bunların manası nedir?

Cevap: Bunların mekanları nasslar geldiği üzere açıklanmamıştır. Bilakis bu Allah'ın (c.c.) bileceği bir konudur. Bu ikisi yaratılmış olup asla tükenmezler. Cennet içi­ne alacağı kişiler için güzel bir yuva, cehennem ise, oraya girecekler için çok kötü bir ceza yeridir. Cennet ehli cennet­te ebedi kalıcıdır. Cehennem ise mücrimlere ebedi kala­cakları bir yerdir.

"Onlara hafifletilmez ve onlar da azapda ümitsiz ka­lacaklardır." 73

Hadiste ise şöyle buyurulmuştur:



"Kıyamet gününde ölüm güzel bir koyun suretinde ge­lir. Cennet ve cehennem arasında kurban edilir. Sonra da: "Ey Cennet Ehli! Ebedi kalın Sizlere ölüm yoktur. Ey Cehennem Ehli ebedi kalın sizlere ölüm yoktur." 74

13) Soru: Müminlerin Allah'ı (c.c.) görmesi nasıl olacak­tır?

Cevap: Allah'ı (c.c.) görme keyfiyetsiz olarak ve sı­nırsız olarak olacaktır. Gören de görünen de basar halinde olacaktır.

Ahiret alemi dünya alemine kıyas edilemez. Allah'ın (c.c.) dengi, benzeri hiç kimse olamaz. Allah'ın (c.c.) ve Rasulu'nün haber verdiği gibi iman ettik.



"O gün yüzler vardır ki parlaktır. Rabblerine bak­maktadırlar." 75

Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:



"Şüphesiz ki Sizler Rabbinizi Dolunay çıktığı zaman Ay'ın halini gördüğünüz gibi (açık seçik) göreceksiniz."

14) Soru: Kıyametin alametleri yani Kıyametin yaklaş­ma belirtilerine nasıl inanıyorsunuz?

Cevap: Bizim bildiğimiz yada bilmediğimiz olsun bu konuda gelen tüm sahih nakillere iman ettik ve bunların doğru ve hak olduğunu kabul ettik. İsterse aklımıza uyma­sın yada bilmediğimiz bir konu olsun. Bunların hakiki ma­nalarına muttali olamasak da. Kıyametin alametleri şöyledir:

1) Deccalin çıkması

2) Meryem oğlu İsa'nın çıkması ve Deccal'i öldürmesi

3) Yecüc ve Mecüc'ün çıkması

4) Güneşin batıdan doğması

5) Dabbetu'l-arzın ve bunlara benzer başka dabbelerin çıkması. Muvaffik bin Kudame'nin de belirttiği gibi.

Sifarani büyük kıyamet alametlerini on tane kadar say­mıştır. Bunların beş tanesi az öncekilerdi. Beş tanesi de şunlardır:



1) Mehdi'nin çıkması.

2) Kabe'nin ravaklarının yıkılmasıdır.

3) Kur'an'ın içlerden silinmesi. 76

4) Dumanın çıkmasıdır.

5) Adn denilen yerden ateşin çıkmasıdır.

"Durre" adlı kitaba yaptığı şerhte Sifarani bu kelamı orada uzatmaktadır. 77


5- Kader



1) Soru: İmanın rükünlerinin altıncısı olan kaderin ha­yır ve şerrin Allah’dan (c.c.) olduğuna iman nedir?

Cevap: Yüce Allah'ın (c.c.) mahlukatını yaratmadan önce hayırı, şerri, itaati, isyanı, sevileni, sevilmeyeni vb... takdir etmesidir. Onların bütün fiillerini de Allah (c.c) ya­ratmış ve şöyle buyurmuştur:

"Allah (c.c.) sizleri yarattı ve siz de bilmiyordunuz." 78

Başka bir ayette de:



"Şüphesiz ki biz her şeyi takdir ile yarattık." 79

Kulların fiilleri Allah'ın (c.c.) iradesi, takdiri, ilmi ve kud­reti ile olmaktadır.

İmam-ı Ahmed şöyle demiştir:

"Kim kader'i inkar ederse kudreti de inkar etmiş olur."

İmam-ı Şafii şöyle demiştir:

"Kaderiyye fırkası ilimi bırakınca müslümanların düşma­nı oldular."



2) Soru: Yüce Allah'ın (c.c.) mahlukatının tüm fiilleri­ni yaratan olması, insanların nasıl olsa kendi iradelerinin dı­şında olduğu için buna mecbur olması ve çalışmada hayır'ı istemesi, kötülüğü terk etmesinde bir şey yapamaması gibi ve dolayısıyla sevabı mı yada günahı mı hak etmemesinde bunun bu şekilde gelişmesinde durum gereklimidir?

Cevap: Bu gerekli değildir. Çünkü Allah (c.c.) insa­na idrak ve kudret vermiştir. Ona hayır ve şer yollarını beyan etmiş ve ona hayırda yürümeyi, günahlardan da kaçın­mayı emretmiştir. Ona aklı da bir araç kılmış onunla yürüdüğü yolda, yaşantısında iradesini, seçmesini, kudretini ve aklını kullanmasını biçmiştir.

Sonra da kul iradesi ve ihtiyarı sonucu kazanır. Nitekim Allah (c.c.) kulun yaptığı ve kazandığı şeylere mutlaka kar­şılık verir. Kudreti bütün kainatları kuşatmış olduğu halde, bunlar da mercidir. Kul bir konuda zorlandığı ve imkansız bir şey vaki olduğu zaman O'nâ (c.c.) sığınır ve "Ondan yardım istemeye yönelir. Ümit kesmez. Emredildiği gibi ha­yırlara koşan bir kişinin çalışması zail olmaz. Şerlere denk gelip, ölümün pençesine şu itikata inanması ile beraber; -ona isabet edecek şey, ilahi emri dilemezse isabet etmeyeceği, ilahi emri dilememişse de isabet edeceğini düşünebilir.

Şayet insanlar ona fayda vermek hususunda birleşseler Allah (c.c.) yazmamış olduğu müddetçe hiç kimse ona bir fayda vermez. Aynı şekilde tüm mahlukat ona (kula) bir za­rar vermek hususunda birleşseler Allah (c.c.) dilemediği sürece ona bir zarar veremezler.

"Allah (c.c.) sana bir sıkıntı dokundurursa O’ndan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır dilerse O'nun lütfunu geri çevirecek hiçbir kimse yoktur." 80

Şüphesiz ki bu akide bir insanda bulunduğu zaman kuv­veti, kahramanlığı ve aklı geliştirir. İlk asrın müslümanları da bu şekilde yürümüşlerdi. Bunu hiçbir akıl sahibi yalan­lamaz.

3) Soru: Şer olan şeyler yada noksanlık zannı uyandı­racak şeyler Yüce Allah'a (c.c.) izafe edilebilir mi?

Cevap: Noksanlık zannı verecek şeyleri O'na (c.c.) kullanmak ve izafe etmek caiz değildir. Mesela;

"Ey maymunları ve domuzları yaratan" yada "Ya şerri yaratan, şerleri taktir eden" demek gibi.

Her ne kadar Allah (c.c.) bütün şerleri ve tüm varlığı yarattıysa da sadece bu şekilde diye O'na (s.a.v.) bunları iza­fe etmek doğru değildir.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:



"Ya Rabbi! Hayır Senin elindedir. Şer ise sana değil­dir."

İbrahim (a.s.) şöyle buyurmuştur:



"Hastalandığım zaman bana şifa verecek O'dur." 81

Her ne kadar hepsi Allah (c.c.) dan ise de hastalığı ken­disine, şifayı da Allah'a (c.c.) izafe etmiştir.

Hızır şöyle buyurmuştur:

"Ben onu kusurlu yapmak istedim." 82 Ve:

"Rabbin (definelerini) çıkarmalarını istedi." 83 ayetleri.

4) Soru: Nehy edilen şeyleri yapmak ve emredilen şey­leri de yapmamada kaderi öne sürmek caiz midir?

Cevap: Caiz değildir. Nitekim Nebi (s.a.v.) de bundan nehy etmiştir. Yoksa bu olay insanlar arasında daha çok ah­makların kullandığı kendisini sıyırmak için "nasıl olsa Al­lah (c.c.) yarattı deyip içki içmesi vb... şeyleri yapıp özür te­lakkisinde bulunması haline gelir ve kendisini yükümlülük­ten kurtarmak ister. Nitekim bu kazanç itikatı hususundan tabiatına dalmaktır. Hem din hem de dünyanın cezası teret­tüp eder. (Az önce geçmişti) Şüphesiz ki, kulları üzerine in­dirdiği kitaplar ve gönderdiği rasuller hususunda hücceti baliğa Allah (c.c.) içindir.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Rasullerin (gönderilişinden) sonra onların Allah'a (c.c.) karşı bir bahaneleri olmasın diye..." 84

Allah (c.c.) hiç kimseyi masiyete zorlamaz. İtaati terk etmeyi de özür görmez. Kul bir fiili yapmaya yada terk etme­ye gücü varsa Allah (c.c.) emreder ve nehy eder. Şöyle bu­yurduğu gibi:



"Allah (c.c.) hiç kimseye taşıyamayacağı yükü vermez. Herkesin yaptığı (hayır) kendisine, yaptığı (kötülükler de) kendisinedir." 85

Bir ayette de:



"Allah’dan gücünüzün yettiği kadar korkun" 86

Başka bir ayette de:



"O günde herkes yaptıkları ile karşılık görür. Zu­lüm yoktur bugün!" 87

Bunlar kulda bir kesbin (kazancın) olduğunu, iyilik, ha­yır vb yapmışsa sevapla karşılık görür, kötülük vb... yapmış­sa ceza ile karşılık görür ve Allah'ın (c.c.) kaza ve kaderine de razıdır.

Bazıları da şöyle demiştir:

Kulun hareketlerinde zaruri bir durum vardır ki kulun kudretinde ve iradesinde bazı fiil ve hareketlerinde isteği dı­şında hareketler olabiliyor. Mesela başkaları olmadan ani ce­reyan eden hareketler ile, kişinin titremesi gibi.



5) Soru: Kazaya rıza ve kadere de teslim olmak vacip mi­dir? Bunların manası nedir?

Cevap: Kaza'ya razı olmanın manası: Kulun hoşlan­mayacağı yada çok büyük elemler görse de Allah'ın (c.c.) hükmüne karşı gelmemesi ve zıt düşmemesidir. Kula isabet eden musibetlerde bunun hükmü müstehaptır. Dindeki emir ve nehyler de ise şer’i, dini kaza vaciptir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Hayır Rabbine and olsun ki seni hakem seçip hük­müne…" 88

Lakin küfür ve isyandaki kaza için ise caiz olmaz. Çün­kü Allah (c.c.) bu sakat olan şeylere razı olmayı nehy etmiştir. Her ne kadar etmişse de onu emretmiş değildir.

Bazıları da şöyle demiştir: Allah'ın (cc.) bir sıfatı olan kazaya razı olmak vaciptir. Sifarini bunu şiir şeklinde şöyle nazm etmiştir.

"Kula her içeriğe razı olması vacip olmaz, lakin kaza'ya hariç."



6) Soru: Sadece kadere güvenip vesile yollarına hiç baş vurmamak caiz midir? Mesela çalışmadan rızık isteme gi­bi.

Cevap: Caiz değildir. Çünkü Allah (cc.) sebeplerle müsebbeleri bağlı kılmıştır. Bu sebepleri elde etmeyi de emretmiştir. Her sebebe de fayda içeren ve zararları def eden özellikler vermiştir. Bu sebepleri de terk edeni de ce­zaya tabi tutmayı vacip kılmıştır. Her imanı kuvvetli olan ve bu sebeplere aklı iyi kesen kişi Allah'a (cc.) dayanmakla beraber bunları yapmayı hiçbir zaman ihmal etmez. Hadiste buyurulduğu gibi:

"Aklet ve tevekkül et." 89

Her kim de bu sebeplerden yüz çevirirse aklını yitirmiş, bozmuş olur. Onda günah ve ceza olayı terettüp eder. İnsan­lar da onu ayıplar ve içi kendi kendine kan ağlar.

7) Soru: Dua etmek fayda verir mi? Ve bu sebeplerden sayılır mı?

Cevap: Sevban Hadisinde şöyle buyurulmuştur:

"Kaderi sadece dua engeller" 90

Bu manada Aişe (r.anha) ve Ömer (r.a.) nın da hadisleri var­dır. Özellikle de çok ısrarlı edildiği vakit. Lakin vesile, sebep­leri arar ve onları terk etme yoluna girmez. El işlemekte, dil dua etmekte, kalpte Rabbine tevekkül etmektedir.

8) Soru: İmanda istisna yapmak caiz midir? Yani bir kişinin teberrük yönünü dilemesi yada cehaletiyle, bilmemesi ile "Ben inşallah müminim" demesi gibi.

Cevap: Ehli Hadis ve Hanbeli mezhebi bunu caiz görmüşlerdir. Bunu bu şekliyle telaffuz etmek de bazıları­na göre müstehaptır.

İbn-i Akil şöyle demiştir:

"Şüphesiz ki bunda bir şüphe söz konusu yoktur. Bi­lakis ileriye dönük Allah'ın (cc) imandan ayırmamasını istemedir. Yada bazı amellerin kabul edilmesini istemek, taksire (kasr etmeye) ulaşmak yada nefsi tezkiye etmeyi ke­rih görmeden dolayı söylenir."

Nitekim iman artıp eksildiği için bu olabilir. Ama İslam’da istisna yapmak (İnşallah demek) caiz değildir. Mesela: "Ben müslümanım inşallah" demek gibi. Bu şekilde söy­lenmez. Bazıları buna da caiz demişlerdir. Evla olan; bun­ların sakat yollara gitmemesi için bu yolların kapatılması­dır. Tıpkı selefin prensiplerinden olduğu gibi bu konuda ve her konuda varid olan nasslarda vukufiyet' tir. 91


6- Va'd (Cennet) Ve Vaid (Ateş) Ve Büyük Günahların Sayısı



1) Soru: İtaatkar bir müminin amel ettiği vakit sevaba müstehak olur mu? Günahkar da günah işlediği zaman aza­ba müstehak olur mu?

Cevap: Allah (c.c.) itaatkar bir kula fazlı ile, günah­kara da adaleti ile azap'la muamelede bulunur.

Bizler itaatkar bir kul hakkında kesinlikle Cennete girer yada belirli bir kişi için onun kurtulmuşlardan olduğunu ke­sin karar kılamayız. Aynı şekilde günahkarlar için de kesin cehennemliktir de diyemeyiz. Bilakis mümin korku ve ümit arasındadır. Allah (c.c) mutlak malik olup da yaptığından as­la sorulmaz. Günahkarın tevbesini kabul etmese de O (c.c.) günahları afv eder. Kafir de müslüman olduğu vakit diler­se onu da afv etmeyebilir. Nitekim O (c.c.) mahlukatın acı­larını ve azaplarını cürümsüz bir şekilde yapmaktadır. 92

Allah (c.c.) sevaplarla ve azaplarla muamelede bulunma­yı acele de yapabilir, geciktirebilir de.

2) Soru: Allah'ın (c.c.) müminlere cenneti vaad etmesi ve muvahhid birer mümin olup da günah işleyenlere de vaid (tehditli) azap vereceği değişebilir mi?

Cevap: Allah'ın (c.c.) vaadi hak olup şer'an kesinlik­le O'nun (c.c.) vaadi değişmez.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuş­tur:



"Allah'ın vaadi. Allah (c.c.) vaadini (hiçbir zaman) değiştirmez."

Başka bir ayette de:



"Şüphesiz ki Allah (c.c.) vaadinden asla dönmez." 93

Günahkarlara da tehditi kerem olma nisbetine göre Al­lah (c.c.) onu değiştirebilir. Araplara göre darbı misal olmuş bir konudur bu... "Afuvvu'l-Kerim" Kerem sahibi olan Al­lah'ın avf etmesi...

Bunda Allah'a sözlerde bir yalan söz konusu asla olamaz.

Günahkar müslümanların taifelerinden bir sınıfdan her bir şahıs için vaadin gitmesi olabilir. Nitekim avf azaptan sonra olduğu görüşü doğrudur. Azap görmeyi de Yüce Al­lah (c.c.) onlara vaad etmiştir. Muvahhid müslümanlara da bunu nefy etmiştir. Şöyle buyurmuştur:



"Şüphesiz ki Allah (c.c.) kendisine şirk koşulması hariç dilediğinden tüm günahları afv eder." 94

3) Soru: Günahkarlar kimdir? Bunların hükmü nedir ve haklarında ne vacip olur?

Cevap: Her büyük günah işleyen yada küçüklerde ıs­rarlı olan kişi asi ve fasık olarak isimlendirilir. Asinin hükmü; diğer müminler gibidir. Günahlarından dolayı İslam'dan çıkmaz. Lakin şahitliği kabul edilmez ve arkasından na­maz kılınmaz.95 Zalim bir hakimin (İmamın) arkasında ise kılınabilir. Cuma da Bayram namazları da...

Günahkarın günahından dolayı tevbe etmesi vacipdir. Bu tevbe de üç rükün ile olur.



1- Tamamıyla o günahtan soyunmak.

2- Yaptığına pişman olması.

3- Daha o günaha girmemek için azimli olması.

4) Soru: Büyük günah (kebair) nedir?

Cevap: Bunları işleyen kişiye dünyada bir had yoktur. Ahirette de bir tehditi bulunmamaktadır.

"Bazı Alimler de şunu ilave etmişlerdir: Yada bunun hakkında tehdit vardır. İmanı zedeler ve bu­nu işleyen lanete uğrar."



5) Soru: Büyük günahların sayısı kaçtır?

Cevap: Bu konuyu bir çok alim kendi arasında topla­mış ve sayısı hakkında da ihtilaf edilmiştir. Bazıları çok bazıları da az olarak zikretmiştir.

Şeyh İbn-i Hacer El-Mekki "Zevacir" adlı eserde bunla­rı 466 kadar saymış ve bunları içeren bir telif hazırlamıştır. Hafız Zehebi de 70 kadar Büyük günah'ı zikredip kita­bına telif etmiştir. 96 Bunu "İkna" adlı kitabının sahibi nazm etmiş ve bunları 66 kadar olduğunu zikretmiş ve buna mu­kabil olan listede toplamıştır.

İbn-i Kayyim "Medaricu's-Salikin" adlı eserinde tevbe etmesi gereken kişilerle ilgili bir fasıl zikretmiştir. Kul bu büyük günahlardan tamamıyla arınmadan tevbe etmiş ismi­ne ulaşamaz. Şöyle demiştir:

"Bunlar 12 kadar cinstir. İşte Allah'ın (c.c.) haram kıldığı şeyler bu eksende dönüp dolaşır. İnsanlar da ancak bu günahları terk etmekle ve rasullere tabi olmakla bu alem'den (huzurla) göçer giderler.



Bunları 12 tane cins olarak yani 12 tane büyük ana gü­nah olarak zikretmiş ve bunları şerh de etmiştir. Bunlar:

1- Küfür

2- Şirk

3- Nifak

4- Fısk

5- İsyan

6- Günah

7- Düşmanlık

8- Haddi aşmak

9- Münker

10- Azgınlık

11- Delilsiz Allah (c.c.) hakkında konuşmak.

12- Müminlerin yolunun dışında bir yol izlemek

6) Soru: "İkna" kitabının sahibi olan Hanbeli şeyh Mu­sa Hicavi bu büyük günahları manzumesinde kaç maddede saymıştır?

6) Cevap: 66 büyük günah olarak saymıştır. Bunlar şöylecedir:

1- Büyük şirk

2- Haksız yere cana kıymak

3- Faiz yemek

4- Sihir

5- Zina iftirasında bulunmak

6- Batıl yolla yetim malı yemek

7- Savaştan kaçmak

8- Zina

9- Livata

10- İçki içmek

11- Yol Kesmek

12- Başkasının malını çalmak, yemek ve söz, fiil ve el­le de batılca yemek

13- Yalan yere şahitlik

14- Anne babaya karşı gelmek

15- Gıybet

16- Nazar bocuğu takmak

17- Yemini gamus

18- Namazı terk etmek

19- Bilerek abdestsiz namaz kılmak

20- Vakitsiz namaz kılmak

21- Kıbleye dönmeden namaz kılmak

22- Kıraatsiz namaz kılmak

23- Allah'ın (c.c.) rahmetinden bir gencin ümit kesmesi

24- Allah'a (c.c.) kötü zan beslemek

25- Allah'ın tuzağından emin olmak

26- Akrabalık bağlarını koparmak

27- Kibir ve gösteriş

28- Fitne atmak için yalan söylemek ve Peygamber'e kasden iftira etmek

29- Deyyusluk yapmak

30- Hulleli nikah

31- Mümini adaletsiz bilmek

32- Gücü yettiği halde Haccı terk ve onu yapmaya azmet­memek

33- Zekatı vermemek

34- İslam hakiminin hükmünü kabul etmemek

35- Hakka muhalefet etmek

36- Rüşvet vermek

37- Ramazan ayında bir günde olsa bile özürsüz fitre ver­memek

38- Dinde ilimsiz konuşmak

39- Sahabeye sövmek

40- İsyanda ısrarlı olmak

41- Sidikten kaçınmamak

42- Hayızlı kadına fercinden yaklaşmak

43- Kadının özürsüz kocasına karşı gelmesi

44- Kadının kocasına yaklaşması yasak olan yerden yak­laşması

45- Hidayete tabi olmak isteyen bir kişiye ilmi gizlemek

46- Canlı resim yapmak

47- Kahine gitmek

48- Medyuma gitmek ve sözünü doğrulamak

49- Allah (c.c.) dan başkasına secde etmek

50- Bidat yada sapıklığa çağırmak

51- Ganimet malından çalmak

52- Ölünün arkasından cahiliyye ağıtları vb... yapmak

53- Uğursuzluk

54- Altın ve gümüş kablar kullanmak

55- Vasiyetçinin vasiyetinde haram olan varise malı vermesi

56- Kölenin efendisinden kaçması

57- Kadına dübüründen yaklaşmak

58- Hür kadını satmak

59- Beyti Haram'da savaşmayı helal görmek

60- Faiz kazanmak ve ona şahitlik yapmak

61- İki yönlü nifak

62- İmamın cemaati aldatması

63- Hayvana haram yoldan yaklaşmak

64- Efendinin kölesini kötü bir şekilde yönetmesi

65- Cumayı terk etmek

66- Kendisine ait olmadığı halde başka bir nesebe ken­dini katmak. 97

7- İhsan



1) Soru: İhsan nedir?

Cevap: Allah'ı (c.c.) görmediğin halde O'nu (c.c.) gö­rüyormuşçasına ibadet etmendir. Bu Nebi (s.a.v.) in iman­da olduğu gibi insanlara dinlerini öğretmek için Cibril'in so­rusuna verdiği cevaptır. İman başlangıç, İslam ortası, İhsan da tamamlayandır. Bunların hepsi de halis olan din'dir.

2) Soru: Bana İhsanı biraz daha açar mısınız?

Cevap: İhsan genel bir lafız olup, manası gayet açık­tır. Her müminden tüm manalarıyla, yönlendirdiğini, kalbi­ni fikren yada azalarıyla amele sevk etmesidir.

Yüce Allah (c.c.) ihsanı her şeye biçmiştir. Muhabbetin­den muhsin olan, iyilik yapan kullarını da kılmıştır. İhsanın karşılığına mislini ve benzerini de kılmıştır. Hangi mümin muhsin bir şekilde bir amel işler ve Allah'ın (c.c.) onu gö­zettiğini de biliyorsa onun yaptığı ameli sağlam ve güzel yap­ması lazım.



3) Soru: Buna nasıl genel diyebiliyorsunuz? Nitekim Rasulullah (s.a.v.) bunu az önce de geçtiği gibi ibadete has kılmıştır.

Cevap: Yüce Allah (c.c) insanı sadece kendisine bo­yun eğerek ve her halde O'nu (c.c.) sever bir şekilde ibadet etmesi için yaratmıştır. İbadetteki ihsan yani şer'an kendi­sinden istenilen; En sağlam ve tam yönleriyle yerine getir­mek manasındadır. İbadetteki ihsanın başı ihlas'tır. Dolayı­sıyla aynı zamanda kast edilen şeylerden biri de, bundan her amelin hareketi, şekli yada ihsan ile onda sükun bulmada ihlas yolu ve Allah'ı (c.c.) gözetme şuuru vardır, işte bu ade­ti ibadet kılan güzel niyet etme olayıdır. Şüphesiz ki Rasulullah (s.a.v.) bu hadisi işiten kişiye ihlasa ulaştıracak iki yo­lu öğretmiştir.

4) Soru: İhlasa ulaşılacak ilk yol nedir?

Cevap: Nebi (s.a.v.) buna: "O'nu (c.c) görüyormuşçasına ibadet etmedir." sözü ile işaret etmektedir. Başka bir rivayette: "Allah'ı (c.c.) görüyormuşçasına ondan korkmandır" diye buyurmuştur.

Yani, içinden her halinde Mevla'nın (c.c.) önünde imiş­sin ve sanki O'nu görür ve işitiyormuşsun gibi takdir etmen­dir. Şüphe yok ki yaptığın şey ihlasa en yakın olan andır.

Senden sadır olan bir hareket olsun sakin olman olsun bu­nu da boyun eğme, huşu, güzel vakar, kalbin, azaların ko­runması, içinin ve dışının aynı olmasıyla da (ihsanında) içinden takdirine katmamazlık etme! Amelini sağlam ve güzel bir şekilde doğru amel ve fiillerle süslemeyi de terk et­me!

5) Soru: İhlasa ulaşmanın ikinci yolu nedir?

Cevap: Buna Rasulullah (s.a.v.)’ın: "Şayet sen O'nu (c.c.) görmesen dahi O seni görür." sözü işaret etmektir. Yani; Rabbinin önünde hazır olma­nın tasvirini içinden takdir edemiyorsan, o zaman içinden O'nun (c.c.) seni müşahade ettiğini düşün. Her canlının da yaptığı hareket ve sakinliklerini de O'nun (c.c.) onları gör­düğünü düşün. O her nefis üzerine kaimdir.

6) Soru: Bu manayı bana açıklayan bir misal verir misi­niz?

Cevap: İnsanların adetleri üzere de belirttiği gibi bu­nu mukayese etmek malumdur. Mesela büyük kralların yanına çıkıldığı vakit en güzel elbiselerin giyilmesi edepli bir şekilde bulunulması vb... yada salih kişilerden haya konusunun pırıldaması, onlara bizlerin hürmet göstermesi gi­bi.

İlim Ehline göre: "Kalpler Allah'ı (c.c.) zikretmekle ve bu özellikte olan ihlas ve huşunun manası da, (salih) olan kişi de Hadisi Şerifte belirtildiği vasıfta olduğu gibi belirmekte­dir:

"Onlara baktığımız zaman Allah'ı (c.c.) hatırlatır."

7) Soru: İhlas ve Allah'ı (c.c.) gözetmek nelerin üzerine terettüp eder?

Cevap: Kim Allah'ı (c.c.) gözetirse O'nun sınırlarını aşmazsa, O kul O'nun (c.c.) hükmünü bildiği halde yasak bir şeyi de işlemez. İnsanlar arasında açık bir şekilde yapılama­yacak şeyleri açıktan yapmayacağı gibi kendi nefsiyle baş ba­şa kaldığı zaman da Allah (c.c.) dan haya eder. Amelleri en güzel ve en eksiksiz bir şekilde ifa eder. İsterse bu dünya iş­leri olsun. Çünkü Allah (c.c.) ve Rasulu bunda ihsanı ve nasihati emretmişlerdir. O zaman da bu amel Allah'ı (c.c.) gözettiğinden ibadet sayılmaktadır.

8) Soru: Bazıları Tasavvufun98 bir bölümünü ihsan ma­nasında kullanmışlardır. İnsanoğlu bunu nefsinde çok garip karşılamaktadır?

Cevap: Amellerin kabul edilme sebebi olan ihsan ve ihlas'tan murad; Allah'ın (c.c.) yüzünü istemeyi ve O'ndan başkasına iltifat etmemeyi tahkik etmektedir. Dolayısıyla bu konu dinin rükünlerinden bir rükün sayılmaktadır. Ameller buna mebni olup kabul edilmeleri de ona dönücüdür. Bunun da iki makamı vardır:

1- Müşahade Makamı; Bunda kul Allah'ı (c.c.) kalbinde müşahade eder ve bir şekilde amel eder. Kalpte imanla par­lar. Basiret gözü irfanda nüfuz eyler. Ta ki gayb açık bir şe­kilde olur. İşte bu gözetmedir, ihlastır ve ziyade'dir. Bunun sahibine de "Arif" denilir.

2- Sadece ihlas makamı; Bu da kulun Allah'ı (c.c.) mü­şahade ettiği zamanda amel ettiği için hazır olduğu, O'na muttali ve yakın olduğu bölümdür. Kul amelinde buna ha­zır olursa ve bunda amel ederse işte bu sadece Allah (c.c.) için gösterilen bir ihlastır. Çünkü bu başkasına iltifat etme­yi ve başkası için amel etme iradesini engeller. Ona da Allah’dan (c.c.) korkması, haşyet etmesi ve: O'na (c.c.) tazim etmesi gerekir.

9) Soru: İhsan kalbin amellerinden midir? Değil midir?

Cevap: İhsan genel olup, zahiri ve batini amelleri kapsayan, mevcut amelleri sağlam yapmak manasına gelir. Bu ihsanın başında da geçtiği gibi ihlas'tır. İhlas ta kalbi amellerdendir.

Sehl bin Abdullah şöyle demiştir:

"Kişinin nefsine en ağır gelip zorlandığı konu ihlastır. Çünkü bunda bunun bir nasibi yoktur."

10) Soru: Batini ameller nelerdir? Ne tür meziyetleri var­dır?

Cevap: Bunlar kalbi amellerdir. Rasulullah (s.a.v.) in şu hadisi bunun meziyetine işaret etmektedir:

"Allah (c.c.) sizin suretlerinize bakmaz. O sizin kal­binize ve amellerinize bakar." 99

Kim bunun hakikatına varırsa bunun zahiri amellerin ruhu olduğunu anlar. Şayet bunları farz kılsa tüm azaları da farz kılmış olur, Müstehap kılsa -ki bu Allah (c.c.) için de sevimlidir- diğer organları da müstehap kılmış olur.



11) Soru: Kalbin amelleri nelerdir?

Cevap: Bunlar çokçadır. İhsanın nihayi gayesi olan ihlas bundandır. Aynı şekilde Allah'ı (c.c.) sevmek, O'na tevekkül etmek, O'na yakınlaşmak, O'ndan korkmak, O'ndan ümit beklemek, O'nun emir, nehy ve takdirlerine sabretmek, O'ndan razı olmaktır. Bizim anneden doğmamız, O'na dön­memiz, O'nun için huşulu olmamız, O'nun (c.c.) ayetleri­ni ve mahlukatını tefekkür etmemiz vb... de bunlardandır.

Bu amellerin zıdlarını edinmek ise çok tehlikelidir. İh­lasın zıddı, riya, gösteriş, kibir vb...

Nitekim bunu "İhya-i Ulumi'd-din100 adlı eserin sahibi fasılalara ayırmıştır.

12) Soru: Riya amelleri yok eder mi?

Cevap: Amelin aslına riya girmişse sahih olan görü­şe göre bunun batıl olduğudur. Şayet asli ameli Allah (c.c.) için olursa bu ameline riya karışsa kendisi de engel olmaya çalışsa o zaman bu ona zarar vermez. Bunda ihtilaf yoktur.

Lakin kendisi riyaya engel olmaz da riya devam edecek olur­sa bu ihtilaflıdır.



13) Soru: Bir insan riyanın dışında başka bir şeye niyet etse ve bu şekilde ibadete koyulsa o amel batıl olur mu?

Cevap: "İkna" ve "Munteha" adlı eserlerde şöyle denmiştir:

"Bir insan ne zaman ki oruca, yemek yeme düşüncesiy­le beraber niyet etse yada Hacca giderken ticaret için veya o yerleri gezmek niyetiyle çıkarsa bunun ecri muhakkak ki düşer. İşte bunun batıl olmayışı tam bir niyetsizliğin olmamasındandır. Şayet niyetin hiçbiri Yüce Allah (c.c.) için olmasa o zaman ibadeti batıl olur. "

Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:

"Tacir, müstecir vb... gibilerine savaşta niyetlerine göre değeri alırlar. Bunlar, canı ve malı için Allah (c.c) yolunda savaşan kadar ola­mazlar. Onlar dışında bir şeyler onun niyetine karışmaz."



14) Soru: Mücahid (rha)'den rivayete göre kendisi: "Cemmal Haccının, işçinin Haccının, Tacirin Haccının ecrinin tam olup ecirlerinden bir şeylerin eksilmeyeceği anlaşılıyor. Ne dersiniz?

Cevap: Bazıları şöyle demiştir:

"Bunun gerçek maksatlarının sadece Hacc olduğu, kazanç elde etmek için vb... gibi niyette olmadığını söylemişlerdir."

Bununla da Hacc yapmak için malı alan kişi ile, Malı al­mak için Hacc yapan kişinin durumunu ayırmışlardır.

15) Soru: İnsanlar bir kişiyi övünce o da buna sevinir­se salih amelleri azaltır mı?

Cevap: Azaltmaz. Ebu Zer'den (r.a.) Nebi (s.a.v.)'e:

"Allah (c.c.) a hayırlı ameller işleyen bir kişiyi öven ki­şilerin onun ameli için hükmü soruldu?

"Şöyle buyurmuştur:

"Bu müminin acil olan (erken verilen) müjdesidir." 101

Ebu Hüreyre (r.a.) nın hadisinde:

"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve:

"Ya Rasulallah! Bir adam vardır ki yaptığı amel kendi­sini sevindirmektedir. Ancak bu kendisine başkaları tarafın­dan muttali olunca bu sevincine gidiyor." Şöyle buyurmuş­tur:



"O kişiye iki ecir vardır. Gizli ve açık ecir. " 102

16) Soru: Bir insanın yaptığı bir ameli güzel bir maksadla anlatması zarar verir mi?

Cevap: Zarar vermez. Bilakis bunda Allah'ın (c.c.) nimetini insanlara anlatacak bir söz ve bunda yine insanla­rın ona uymasında bir yönlendirişi vb....varsa o zaman se­vap bile olur. Bu yüzden bazı alimler kendi hayat hikayelerini yazılara dökmüştür. Mesela: Celal Es-Suyuti ve buna benzer alimler nefislerini tezkiye etmemek için bu gibi yol­lara baş vurmuşlardır.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Nefislerinizi tezkiye etmeyiniz." 103

Edebiyatçılar şöyle demiştir:

"Bir insanın kendisini övmesi yada buna benzer davra­nışlarda bulunması kendisine gerekmez. Nitekim bunda on­lar için örnek alınacak manzaralar vardır."

Bazıları da şöyle demiştir:

"Doktorun hastasına fayda verecek (vesile) ilaçlar ver­mesi gibi. Müellifi de kendi yazmış olduğu kitabı övmesi olabilir."104
İmanın Şubeleri
17) Soru: İhsanın nihayi gayesine ulaşmış muhsin bir in­san kimdir?

Cevap: Bu gerçek bir mümin olup, kendisinde ima­nın altmış kadar yada yetmiş kadar şube (haslet vb...) si bulunan kişidir.

18) Soru: Bunun manası ve adetleri nasıldır?

Cevap: Bu konuda "Fethu'1-Bari" adlı eserde İbn-i Hacer ve buna bağlı olarak Suyuti (rha) şöyle demişlerdir:

"Zikretmiş olduğum bu konudaki şubeler, kalbin amellerin­den, dilin amellerinden, bedenin amellerinden sayılmakta­dır. Kalbin amellerinde yirmi dört kadar hasletin inanılma­sı, niyet getirilmesi gerekir bunlar:



1) Allah'a (c.c.) yaklaşmak iman etmek ve buna Zatına, sıfatlarına tevhid getirmek ve kendisinden başka her şeyin sonra çıktığına inanmak da girer. Çünkü hiçbir şey O'na (c.c.) benzemez.

2) Meleklerine iman

3) Kitaplarına iman

4) Peygamberlerine iman

5) Kaderin, hayırın ve şerrin O'ndan (c.c.) olduğuna

6) Ahiret gününe iman (buna kabir, dirilme, neşr, hesap, mizan, sırat, cennet, cehennem vb...girer.)

7) Allah'ı (c.c.) sevmek

8) O'nun (c.c) için sevmek ve buğz etmek

9) Nebi (s.a.v.) e muhabbet beslemek (buna O’nu tazim et­mek, O'na salat-u selam etmek ve sünnetine tabi olmak da girer)

10) İhlas (buna riyayı ve nifakı terk etmek de girer)

11) Tevbe

12) Allah'dan (c.c.) korkmak

13) Ümit

14) Şükür

15) Vefa

16) Sabır etmek

17) Allah'ın (c.c.) kazasına rıza

18) Tevekkül

19) Merhamet

20) Tevazu (buna büyüğe hürmet küçüğe sevgi de girer)

21) Kibir'i ve kendini beğenmeyi terk

22) Hased'i terk

23) Kin beslemeyi terk

24) Gazap etmemek

Dilin amelleri de dört hasleti içermektedir. Bunlar:



25) Tevhid kelimesini telaffuz etmek

26) Kur'an okumak

27) İlim öğrenmek

28) Öğretmek

29) Dua

30) Zikir (buna istiğfar etme de girer)

31) Boş sözlerden sakınmak

Bedeni ameller otuz sekiz haslettir :



a- Bunlardan bir kısmı bizzat kendisi olup, bu da on beş haslettir, bunlar:

32) Hissen ve hükmen olsun bütün her şeyden temizlen­mek (buna necasetlerden kaçınmak da girer)

33) Setr-i avret

34) Farz ve nafile namaz kılmak

35) Zekat

36) Köleyi azad etmek

37) Cömertlik (buna yemek yedirme ve misafire ikram­da bulunma girer)

38) Farz ve nafile oruç tutmak

39) Hacc

40) Umre

41) Tavaf etmek

42) İtikaf

43) Kadir gecesini iyi geçirmek

44) Dinde hicret etmek (buna şirk beldesinden hicret etme de girer)

45) Adağa bağlı kalmak

46) Yeminlerde araştırma yapıp kefaretleri ödemek

b- Bedeni amellerden bir kısmı da tabi olmakla alaka­lıdır, bunlar da on yedi.haslettir:

47) Nikahla iffetlenmek

48) Aile'nin geçimini sağlamak

49) Anne ve Babaya iyilik etmek (onlara karşı gelmemek de bu kapsamdadır)

50) Evlatlarını yetiştirmek

51) Akrabalık bağlarını gözetmek

52) İyi İslam idarecilerine itaat etmek yada kölelere rıfkat'le davranmak

c- Bunların bazısı da geneldir :

53) Adaletle beraber başkanlık yapmak

54) Cemaate uymak

55) Ulul Emre itaat etmek

56) İnsanlar arasında ıslah edici olmak (bu ıslah etmeye emre uymayan harici ve haddi aşanlar da eklenmelidir)

57) İyilikte yardımlaşmak (buna iyiliği emretmek, kötü­lükten nehy etmek de girer)

58) Haddleri uygulamak

59) Cihad etmek (buna nöbet bekleme de girer)

60) Emaneti eda etmek (buna beş vakit namazı eda etmek de girer)

61) Vefatı ile birlikte karz etmek

62) Komşuya ikram

63) Güzel muamelede bulunmak (buna malın hepsini helalından kazanmak da girer)

64) Malı infak etmek (buna malı israf ve saçıp savurmak da girer)

65) Selam almak

66) Aksırana dua etmek

67) İnsanlardan ezayı önlemek

68) Boş şeylerden sakınmak

69) Yoldan eza verecek şeyi kaldırmak

Hafız İbn-i Hacer (r.h.) şöyle demiştir:

"İşte bunlar atmış dokuz haslettir. Bunun sayısının bazı­larının bazısında aynı özellikleri de içermesi bakımından yet­miş olması da mümkündür. Allah-u Alem."

19) Soru: İslam'ın üç rüknü olan İman, İslam ve İhsan ile ilgili dönüp dolaşan kelam bitti. Öyleyse İmamı Nevevi'nin Din işleriyle ilgili zikrettiği konuları nelerdir?

Cevap: İmamı Nevevi'ye göre Din'in işleri dört'tür. Bunların bazısını da birbirine ek olarak kılmış bazılarını da tek olarak telif etmiştir :

1- Maksadın doğruluğu,

2- Ahidin yerine getirilmesi,

3- Nehyedilen şeylerden kaçınmak,

4- Sahih bir itikad'dır.

Bazıları da bu sözünü bir beyitte nazm etmiştir.

"Din iş­leri doğru bir maksad, and ve durmaktır. Nehy edilenleri terk ve sahih bir akidedir,"

İşte bu hakikatte, İhsan makamında imanın şubeleridir. Çünkü şubeler; sahih bir inanca, güzel bir muaşerete ve nefsin terbiye edilmesine münhasırdır. 105



Yüklə 427,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin