Sevgisini kendi arzusuna tercih eden onun tarafından da sevilir; onu özleyen, ondan başkasında gözü olmayan ve ondan korkan ki



Yüklə 1,18 Mb.
səhifə34/39
tarix17.11.2018
ölçüsü1,18 Mb.
#83042
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   39

FEZLEKETÜ'T-TEVÂRÎH

Kâtib Çelebi'nin (ö. 1067/1657) umumî tarihe dair, Arapça eseri.

Asıi adı Fezleketü akvâli'l-ahyâr fî c ilmi't-târih ve'î-ahbar olan eserden, Türkçe Fezie&e'nin önsözünde bizzat müellifi tarafından sadece Fezleketü't-tevârih olarak bahsedilmektedir872. Bazan Tâ-rih-i Kebîr diye nitelendirilen (Şeyhî. I, 264) Arapça Fezleke Kâtib Çelebi'nin ka­leme aldığı iik eserdir. İki cilt olarak ta­sarlanan kitabın telifi 1052 (1642) yı­lında tamamlanmışsa da müellif bunu Türkçe Fezlekeyi yazdığı 1065 (1654-55) yılına kadar götürdüğünü ifade et­mektedir.

Fezleketü't-tevârih bir mukaddime, üç bölüm (asıl) ve bir hatimeden oluş­maktadır. Dört fasla ayrılmış olan mu­kaddimenin birinci faslında eserin bölümleri gösterilmiş, ikinci faslında tarih ilminin mânası, konusu ve faydası ele alınmıştır. Müellif burada tarihin müs­takil bir ilim olup olmadığı yolundaki dü­şüncelerle Taşköprizâde'nin Miftâhu's-sacâde'sindeki tarihin tarifini, kısımla­rını ve faydasını bu eserden naklen ver­mektedir. Üçüncü fasılda bu konuda ya­zılmış 1300 kitabın isimleri alfabetik ola­rak sıralanmıştır. Ancak eserin günümü­ze ulaşan tek nüshasında bu fasıl eksik­tir. Bununla birlikte gerek metnin içine serpiştirilmiş olan tarih kitaplarının ad­larından, gerekse müellifin tarihe dair eserleri kronolojik olarak sıraladığı Keş-iü'z-zunûn adlı bibliyografik eserinden (I, 27i vd.) faydalanarak bu listeyi ta­mamlamak mümkündür. Mukaddime­nin dördüncü faslında tarihçinin uyaca­ğı şartlarla bilmesi gereken kurallar be­lirtilmiştir.

Kitabın ilk bölümü iki kısma ayrılmış olup her kısım üçer fasla bölünmüştür. Birinci kısmın ilk faslında yaratılışın baş­langıcı, ikincisinde peygamberler, üçün­cü fasılda ise Hulefâ-yi Râşidîn dönemi ele alınmıştır. İslâmiyet'ten önceki hükümdarların, ikin­ci faslında asırlara göre ve meydana çı­kışları sırasıyla İslâm'ın zuhurundan son­raki hükümdarların, üçüncü faslında ise zorbaların. Hâricîler'in ve yalancı pey­gamberlerin adlan verilmiştir.

Yine iki kısma ayrılan ikinci bölümün ilk kısmı üç fasıldır. Birinci fasıl yeryü­zünün durumuna ve iklimlere ayrılmış olup burada fersah, mil vb. ölçülerden söz edilmiştir. İkinci fasıl çeşitli kavim­leri ve Arap kabilelerini, üçüncü fası! isim, lakap, künye, nesep ve vefeyât (nek­roloji) kurallarını ihtiva etmektedir. İkin­ci kısımda ise birincisinde verilen şehir­ler ve buralarda yaşayan büyük şahıslar harf sırasına göre tertip edilmiştir. Bu­rada, birinci bölümde zikredilen peygam­berlerden ve hükümdarlardan başka in­sanların gözdesi olan şehirlerle büyük adamların ve ünlü kadınların İsimleri de bulunmaktadır.

Kâtib Çelebi üçüncü bölümün başın­da dehr. karn. asır, sene, ay, hafta, gün ve saat gibi zaman dilimleri hakkında bilgi verdikten sonra Türkî, Kıbtî. Rûmî vb. tarihlerden, Farsî ve Celâlî takvimlerinden, hicretin başlangıcından eserin te­lif tarihine kadar geçen olaylardan kro­nolojik olarak bahsetmektedir. Osmanlı tarihine ayrılmış olan 197s-250b varak­lan arasında ise kuruluştan 1051 (1641) yılına kadar meydana gelen olaylar sı­ralanmış: IV. Mehmed'e (1648-1687) ka­dar padişahlar, veziriazamlar, şeyhülis­lâmlar, kazaskerler, İstanbul kadıları ile diğer vezirler, beylerbeyiler vb. yüksek rütbeli devlet adamlarının isimleri veril­miştir. Bu kısma ayrıca önemli olaylar için düşürülmüş manzum tarihlerle ba­zı vesika suretleri, derkenar olarak da bazı önemli olaylar ilâve edilmiştir. Bu­nu faydalı bilgilerin yer aldığı "tetim-me" takip etmekte, hatimede ise kıya­met alâmetleri ve âhiret hakkında bilgi verilmektedir.

Fezleketü't- tevûrih'm başlıca kayna­ğı, müellifinin de belirttiği gibi Cenâ-bî Mustafa Efendi tarafından yazılan Arapça el-^Aylemü'z-zâhir'öir. Bu ese­ri genellikle özetleyen, bazan da aynen iktibas eden Kâtib Çelebi gerek metin içinde gerekse sayfa kenarlarında fay­dalandığı diğer kaynakların adlarını da kaydetmektedir. Müellif özellikle Os­manlı tarihiyle ilgili kısımda Çenâbî'den ayrılmış, ancak öteki kaynaklar arasın­da yeri geldikçe ona da atıfta bulun­muştur.

Kâtib Çelebi'nin, eserini devrin padi­şahı IV. Mehmed'e takdim edilmek üze­re temize çekmesi hususunda Şeyhü­lislâm Zekeriyyâzâde Yahya Efendi'nin tavsiyesine uymadığı anlaşılmaktadır. Eserin 1052 (1642) yılında müellif hat­tıyla yazılan, günümüze ulaşabilmiş ye­gâne nüshası müsvedde halinde Beya­zıt Devlet Kütüphanesinde bulunmakta­dır873. Fezleketü't-tevârih hicrî 1000 (1591 -92) yılından itibaren genel­likle Türkçe Fezleke ile paralel gitmek­tedir.

Fezleketü't-tevârih bir tarih kaynağı olmaktan ziyade tarihin mâna ve mahi­yetini, tarihçinin bilmesi gereken husus­ları ihtiva etmesi ve bir bibliyografya de­nemesi olması bakımından önemlidir. Gerçekten bir tarihçinin bilmesi gere­ken kronoloji, etnoloji, takvim, biyogra­fi, ensâb, tarihî coğrafya gibi yardımcı ilimler hakkında bilgi veren eser genel bir taslak mahiyetindedir. Nitekim mü­ellifin daha sonra tarihe ve tarihî coğraf­yaya dair yazdığı eserlerin hep bu mih­raktan hareketle kaleme alındığı görül­mektedir.



Bibliyografya:

Kâtib Çelebi, MUânü'l-hak fî ihüyâri'l-ehak, İstanbul 1286, s. 128, 136; a.mlf.. Fezleke, Nu-ruosmaniye Ktp.. nr. 3153, vr. la; Keşfü'z-zu-nün, 1, 271 vd.; Şeyhî. Vekâyiu'l-fuzalâ, I, 264; Osman Müellifleri. III, 129; Babinger (Üçok), s. 215; Orhan Saik GÖkyay, Kâtip Çelebi: Ha­yatı, Kişiliği ue Eserlerinden Seçmeler. Anka­ra, ts., a. 20-22, 301 vd.; a.mlf., "Kâtip Çelebi. Hayatı-Şahsiyeti-Eserleri", Kâtip Çelebi: Ha­yatı ue Eserleri Hakkında İncelemeler, Ankara 1985, s. 40-43; a.mlf., "Kâtib Çelebi", İA. VI. 436; a.mlf., "Kâtib Celebi", Eh' (Fr), IV, 791 ; Bekir Kütükoğlu, Kâtib Çelebi «Fe?.leke»stnin Kaynakları, İstanbul 1974, s. 4-5, 11, 12; Mük-rimin Halil Yinanç, "Fe-zleket Ekvâl el-Ahyâr Hakkında", Kâtip Çelebi: Hayatı ue Eserle­ri Hakkında İncelemeler, Ankara 1985. s. 93-100; Ahmet Türek. "Kâtib Çelebi'nin Fezle-ketul-Akvân Hakkında", Bilgi, XI/128, İs­tanbul 1957.



EL-FIKHÜ'1-EBSAT874




EL-FIKHÜ'1-EKBER

Ebû Hanîfe'ye (ö. 150/767) nisbet edilen akaid risalesi.

Ehl-i sünnet'in hem akaid hem de fı­kıh ilminin oluşmasına büyük katkılar­da bulunan Ebû Hanîfe, akaidi konu edi­nen ilme "el-fıkh fi'd-dîn"875 ve "el-fıkhü'1-ekber"876 adları­nı vermiştir. Kendisine bu konuda çeşit­li eserler atfedilmiş olup bunlardan el-Fıkhü'!-ekberadıyla şöhret bulan risa­lesi iki ayrı rivayetten oluşmaktadır. Bu rivayetlerden biri talebelerinden Ebü Mutf el-Belhî, diğeri ise oğlu Hammâd b. Ebû Hanîfe yoluyla gelmiştir. Birinci rivayet sonradan el-Fıkhü'l-ebsat, ikin­ci rivayet de el-Fıkhü'l-ekber olarak tanınmıştır. Kaynaklarda Ebû Mutf el-Belhî rivayetinin râvi zinciri şöyle sıra­lanmaktadır: Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâ-eddin Muhammed b. Ahmed es-Semer-kandî, Ebü'l-Muîn Meymûn b. Muham­med en-Nesefî, Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî. Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl, Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahya el-Fakih, Ebû Mu­ti1 Hakem b. Abdullah el-Belhî877 Hammâd b. Ebû Hanîfe'nin senedinde ise şu isimler yer almaktadır: İbrahim el-Gûrânî. Ebü'l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahya, İbn Mukâtil.878

Aralarında İbnü'n-Nedîm, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Ebü'1-Muzaffer el-İsferâ-yînî, Fahrülislâm Ebü'l-Usr el-Pezdevî, Ebü'1-Yüsr el-Pezdevî ve Ebü Şücâ' en-Nâsırî gibi ilk dönem âlimlerinin de bu­lunduğu müellifler, Ebû Hanîfe'ye el-Fık-hü'î-ekber adlı bir risale nisbet ettik­leri halde el-Fıkhü'l-ebsat'tan söz et­memişlerdir. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Fahrülislâm el-Pezdevî ve Ebü'l-Muîn en-Nesefî gibi müelliflerin el-Fıkhü'! -ekber adını zik­rederek yaptıkları alıntılarda sözü edi­len her iki rivayetin de bazı muhtevala­rına rastlanmakta, dolayısıyla bu iki ri­vayeti aynı isimle andıkları anlaşılmak­tadır. Ayrıca İbn Abdülber (5. 163). Hatîb el-Bağdâdî (XIII. 383), Nûreddin es-Sâbûnîlvr. 86b, 89°, 129, 177" ve Cemâled-din el-Konevî (vr. 46h) tarafından Ebû Hanîfe'ye atfedilen görüşler el - Fıkhü'l-ekber'e uygunluk göstermektedir. Me-nâkıb kitaplarında da Ebû Hanîfe'ye el-Fıkhü'l-ekber adlı bir eser nisbet edil­mekte, fakat râvilerinden söz edilme-

mektedir. Meselâ Bezzâzî Menâkıbü Ebî Honife'sinde bu nisbeti yaparken râvi-sini beiirtmemekte, el-Fıkhü'l-ekber'ln Ebû Hanîfe el-Buhârî'ye ait olduğu iddi­asını, İmâm-ı Âzam'ı kendilerinden gös­termek isteyen Mu'tezile'nin bir yakıştır­ması olarak kaydetmekte, eseri İmâm-ı Âzam'a nisbet eden Şemsüleimme el-Kerderî'nin el yazısını gördüğünü söyle­mektedir (11. 108). İbn Teymiyye de Ebü Mutî' el-Belhî rivayetinden alıntı yapar­ken bunun Hanefîler arasında el-Fık-hü'1-ekber adıyla meşhur olduğunu zik­retmektedir879. Taşköprizâde ile Kâtib Ce­lebi gibi geç dönem müelliflerinin eser­lerinde de Ebû Hanîfe'ye el-Fıkhü'l-ek-ber'den ayrı olarak eî-Fıkhü'l-ebsat adlı bir risale nisbet edilmemektedir. Kâtib Çelebi el-Fıkhü'l-ekber'\n râvisi olarak Ebû Mutî' el-Belhî'yi göstermektedir.880

Ebû Hanîfe'den gelen iki rivayeti bir­birinden ayırmak maksadıyla ilk defa bunlar için İki farklı isim kullanan mü­ellifin Beyâzîzâde Ahmed Efendi olduğu anlaşılmaktadır881 Beyâzîzâ­de. Hammâd b. Ebû Hanîfe'nin rivayeti­ne el-Fıkhü'l-ekber, Ebû Mutî* el-Bel-hî'nin rivayetine bazan el-Fıkhü'î-ek-berü'l-ebsat882 bazan da sadece el-Fıkhü'1-ebsat883 adını vermekte­dir. Murtazâ ez-Zebîdî bu adlandırmayı muhtemelen Beyâzfzâde'den alarak kullanmış884, bu kul­lanım daha sonra şöhret bulmuştur.

İlk dönem İslâm akaid külliyatıyla il­gili araştırmalar yapan şarkiyatçı A. J. VVensinck ile ondan etkilendikleri anlaşı­lan L. Gardet ve M. Watt gibi Batılı araş­tırmacılar da el-Fıkhü'1-ekber risalesi­nin iki farklı nüshasının bulunduğuna dikkat çekerler. VVensinck, bu rivayet­lerden Ebû Mutr el-Belhî'ye ait olanını el-Fıkhü'l-ekberl, Hammâd b. Ebû Ha-nîfe'ye ait olanını ise el-Fıkhü'I-ekber II şeklinde ayırmaktadır. Bununla bir­likte Belhfye ait olan rivayetin Ebû Ha-nîfe'nin asıl görüşlerini belirtebileceğin i ve onun ölümünden sonra fazla bir za­man geçmeden kaleme alınmış olabile­ceğini. Hammâd rivayetinin ise üslûp ve muhteva açısından daha sonraki dönemlere, en erken milâdî X. yüzyıla ait bir Hanefi akîdesi sayılabileceğini belir­tir.885

Son dönem İslâm âlimleri, el-Fıkhü'I-ekber'in Ebû Hanîfe'ye nisbetini kabul etmekle beraber kitapta yer alan bazı Konuların onun hayatında tartışmaya açılmadığına dikkat çekerek esere son­radan ilâveler yapılmış olabileceğini kay­detmektedirler. Bu görüşün sahiplerin­den Şiblîen-Nu'mânî, o dönemde henüz söz konusu edilmeyen cevher, araz gibi felsefî terimlerin kullanılmış olmasına dikkat çekerek eI-Fıkhü'l-ekber"m bu­günkü muhtevası ile Ebû Hanîfe'ye nis-bet edilemeyeceğini ileri sürer.886 Ahmed Emîn ise Ebû Hanîfe'den bu adla birçok rivayetin nakledildiği, hatta el-Fıkhü'l-ekber'in fürûa dair bir eser ol­duğu görüşlerine bile rastlandığını kay­dettikten sonra bu tür rivayetlerin hep­sinin doğru olamayacağını söyler. Ona göre bu eser İmâm-ı Âzam'a ait olmak­la birlikte daha sonraları risaleye bazı ilâveler yapılmıştır. Meselâ imanın tas­dik ve ikrardan ibaret olması, müminle­rin marifet, yakin gibi hususlarda eşit olup diğer konularda farklılık gösterme­si, mümin olduğunu ikrar eden bir kim­senin herhangi bir günahı sebebiyle tek­fir edilmemesi gibi aslında Mürcie'ye ait bulunan görüşlerin Ebû Hanîfe'ye nis-bet edilmesi onun ameli önde tutan fa-kih şahsiyetiyle bağdaşmaz.887

Muhammed Ebû Zehre, el-Fıkhü'l-ekber'in metninin bütünüyle İmâm-ı Âzam'a nisbet edilmesi yerine onun ko­nu konu incelenmesi gerektiğini ifade eder. Meselâ dört halifenin fazilet sıra­lamasına ve mucize, keramet, istidrâc arasındaki farklara işaret eden ibareler, Ebû Hanîfe ile ilgili menâkıb kitapların­daki bilgilere uymadığı ve esasen onun döneminde tartışılan konular arasında yer almadığı için esere sonradan ilâve edilmiş olmalıdır.888

el-Fıkhü'I-ekber'm Ebû Mutr el-Bel-hî'ye dayanan rivayeti. Ebû Hanîfe'nin kendisine yöneltilen sorulara verdiği ce­vaplardan oluşur. Soruların bir kısmı "de­dim, sordum" şeklinde doğrudan Ebû Mutr tarafından, bir kısmı "eğer deni­lirse, eğer sorulursa" şeklinde meçhul sigasıyla sorulmakta, bazan da soru haz­fedilerek sadece İmâm-ı Âzam'ın ceva­bına yer verilmektedir. Risalenin muh­tevasını oluşturan sorular şu ana konu­lar etrafında yoğunlaşmaktadır: Fıkhın (usûlü'd-dîn) tanımı, imanın mahiyeti, Al­lah'ın sıfatları, kader, emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkerin nasıl olacağı, bü­yük günah işlemenin hükmü ve tekfir meselesi, fetret ehli, kabir azabı, cen­net ve cehennemin ebediyeti, ashabın faziletçe sıralanışı. Bu konuların çoğu, Ebû Hanîfe döneminde Haricîler ile Mürcie'nin karşıt görüşler beyan ettikleri tartışmalı meselelerdir. İmâm-ı Âzam kendisine yöneltilen sorulara cevap ve­rirken ferdî kanaatlerinin söz konusu mezheplerin düşüncelerinden farklı ol­duğunu belirtmeye özen göstermekte­dir. Konular belli bir sistem içinde sıra-lanmamıştır. Ayrıca bazı konuların bir­kaç defa tekrar edildiği görülmektedir.

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıkhü'l-ekber'de işlenen ana konular ise risa­lede ele alınış sırasına göre şunlardır: İman esasları, Allah'ın birliği, zatî, fiilî ve haberi sıfatlar, halku'l-Kur'ân, kaza ve kader, fıtrat konusu, halk ve kesb kavramları, peygamberler ve Hz. Mu­hammed, ashabın faziletçe sıralanması, mürtekib-i kebîre ve Mürcie'nin bazı gö­rüşlerinin reddi, tekfir bahsi, mestler üzerine meshetme, teravih namazı, ita­atkâr veya günahkâr müminin arkasın­da namaz kılınıp kılınmayacağı. mucize, keramet ve istidrâc, rü'yetullah mesele­si, imanın mahiyeti. Allah'ın zâtının ha­kikatinin bilinip bilinemeyeceği, şefaat, mîzan. havz konuları, kıyamet gününde hasımlar arasında kısas, cennet ve ce­hennem, münker ve nekirin sorgulaması, kabirde ruhun cesede iadesi, kabir aza­bı, Allah'ın bazı isim ve sıfatlarının Fars­ça (Arapça'dan başka bir dille) söylenip söylenemeyeceği, Allah'a nisbet edilen kurb ve bu'dun anlamları, Kur'an âyet­leri arasında fazilet bakımından farklı­lığın bulunup bulunmadığı, esmâ-i hüs-nâ, Hz. Peygamber'in ebeveyni ve kısa­ca fetret meselesi, Resûl-i Ekrem'in ço­cukları, itikadî bir mesele ile karşılaşan bir kimsenin yapması gerekli olan şey­ler, mi'rac ve kıyamet alâmetleri.

Havâric, Kaderiyye ve Mürcie gibi dö­nemin bazı itikadî fırkaları tarafından savunulan ve Selef inancına aykın dü­şen görüşleri reddetmek, ümmete doğ­ru olan akîdeyi anlatmak amacıyla kale­me alındığı anlaşılan Hammâd rivayetin­de, Ebû MutT rivayetinde yer alan ko­nular yanında daha başka akaid konu­larına da temas edilmektedir.

Hammâd rivayetinde İslâm akaidinin belli başlı meselelerinin ele alındığı, tek­rarların bulunmadığı bu risalenin daha sistematik bir görünüm arzettiği, an­cak konuların ayrıntılı biçimde tartışıl­madığı, naklî delillere fazla yer verilme­diği görülmektedir. Bundan dolayı söz konusu nüshanın Ebû Hanîfe'ye nisbeti daha zayıf görünmektedir. Ancak Ham­mâd rivayeti, konulara Selef metodun­dan çok cedelci ve reddiyeci bir üslûpla yaklaşmanın ilk örneğini teşkil etmesi. Ehl-i sünnet inancını ilgilendiren hemen bütün konuları ihtiva etmesi bakımın­dan önemli kabul edilmiş, daha çok meş­hur olmuş, üzerinde istinsah, neşir, şerh. tercüme ve manzum hale getirme gibi birçok çalışma yapılmıştır.

Ebû Mutf el-Belhî rivayetinin İstan­bul kütüphanelerindeki muhtelif nüsha­larından başka889 Kahire kütüphanelerinde de890 nüshaları bulunmaktadır. Eser ay­rıca yayımlanmış891, VVensinck tara­fından İngilizce'ye892 ve Mus­tafa Öz tarafından Türkçe'ye893 tercüme edilmiştir. Bu risale Ebü'l-Leys es-Semerkandî, Fahrülislâm Ebü'l-Usr el-Pezdevî, Atâ b. Ali el-Cürcânî ve Ebû İbrahim İsmail el-Hâtırî tarafından şerhedilmiştir. İmam Mâtürîdî'ye nisbet edilerek Haydarâbâd'da yayımlanan nüs­hayı (1321, 1365) Ebü'1-Leys es-Semerkandî'nin kaleme aldığı ileri sürülmek­tedir894. Bu şerhin, Abdullah b. İbrahim el-Ensârî ta­rafından yine Mâtürîdîye nisbet edilerek yapılmış bir başka neşri daha bulunmak­tadır895. Eser üzerine Adil Be­bek bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.896

Hammâd b. Ebû Hanîfe rivayetiyle ge­len el-Fıkhü'l-ekber'\n de Türkiye'de ve Türkiye dışında birçok nüshası bulun­maktadır.897

Şerhleri.



1- Ali el-Kârî. Minehu'r-rav-zi'1-ezher fî şerhi'1-Fıkhi'i-ekber898. el-Fıkhü'l-ekber"m çok tanınan şerh­lerinden biri olup Yunus Vehbi Yavuz ta­rafından Türkçe'ye çevrilmiştir.899

2- Ebü'l-Müntehâ el-Mağnîsâvî, Şerhu'î-Fıkhi'i-ekber900. 930 (1523) yılında ta­mamlanan bu şerh Osmanlı dünyasında çok tanınmıştır. Sabit Ünal eseri Fıkh-ı Ekber ve İzahı adıyla Türkçe'ye çevir­miştir901. Şerhin Ahmet Karadut tarafından gerçekleştirilen bir başka neşri ve Türkçe tercümesi bulun­maktadır.902

3- Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Ebû Hanîfe'nin akaid ri­salelerini kelâm kitaplarındaki konu ter­tibine göre el-Uşûlü'l-münîfe H'l-İmâm Ebî Hanîfe başlığı altında bir araya ge­tirmiş903 daha sonra bunları İşârâtü'İ-meram' min 'ibûrûti'1-İmâm adıyla şer-hetmiştir.904

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıkhü'l-eJtber'in bunlardan başka, bibliyografik kaynaklarda adları geçen ve bir kısmı­nın kütüphanelerde nüshaları tesbit edi­lebilen bazı şerhleri de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı özel bir ad taşımak­tadır. Ekmeleddin el-Bâbertî'nİn el-îr-şûd fî şerhi'i-Fıkhi'i-ekber'i905; Hakîm İs-hak er-Rûmî'nin önce eî-Hikmetü'n-nebeviyye adıyla kaleme alıp906 daha son­ra Muhtaşarü'l-Hikmeti'n-nebeviyye başlığıyla ihtisar ettiği907 şer­hi; Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin el-Bayrâmî'nin el-Kavlü'i-faşl cale'l-Fıkhi'î-ekber'i908; Koçhisârîzâde Süleyman Tâlib'İn cİkdü 1 -cevher fî şer-hi'l- Fıkhi'i -ekber'i909; Keşff Ahmed'in Nû-rü'I-ezher fî şerhi'l- Fıkhi'i -ekber'i910; Mustafa b. Muham­med el-Murâdî en-Nakşibendî'nin Tuh-fetü'n-nebî ve hediyyetü'r-resul adlı eserleri911 bu şerh­ler arasında sayılabilir.

Eser Üzerinde Yapılan Diğer Çalışmalar. Gerek müstakil metin olarak gerekse matbu şerhleriyle birlikte yapılmış çok çeşitli baskıları bulunan912 el-Fıkhü'1-ekber'in rivayet yollarına da işaret eden ciddi bir neşrini M. Zâhid Kevserî gerçekleştirmiştir913. Eserin, kimliği bilinmeyen bir Ka-dızâde tarafından Terceme-i Fıkh-ı Ek­ber adıyla914, ayrıca Mîr Vahdî915, Kurt Mehmed Efen­di916, Ahmed Nâsih917, Ali Halîfe b. Mu­hammed Antalyevî918, Seyyid Muhammed Tırâzî919, Derviş Ali920 ve İsmail Müfıd Efendi921 tara­fından yapılan Türkçe tercümeleri var­dır. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin'in gerçekleştirdiği tercüme ise basılmış­tır İstanbul, ts. (İkdam Matbaasıl). Eser son dönemde Seniyyüddin Başak922, Hasan Basri Çantay923, Sabit Ünal924, Mustafa Öz925 tarafından da Türkçe'ye çevrilmiştir. A. J. VVensinck. risalenin el-Fıkhü'l-ekber adını ver­diği metnini konulanna göre maddeler haline getirip İngilizce'ye tercüme etmiş­tir926. Ese­rin Almanca ve Urduca'ya da çevrildiği kaydedilmektedir.927

el-Fıkhü'l-ekber, EbÜ'l-Bekâ el-Ah-medî Cİkdü'i-cevher fî nazmı nesri't-Ftk-hi'l-ekber) ve İbrahim b. Hüsâm el-Kir-mânî tarafından manzum hale getirilmiş­tir.928



Aynı türden bir başka çalışmayı Ferîde-tü'1-uşûl adıyla Trablusşamlı Mehmed Efendi gerçekleştirmiştir. Eserin. Seyyi-dî olarak anılan bir müellif tarafından Manzum Fıkh-ı Ekber Tercümesi adıy­la yapılan başka bir çevirisi daha tesbit edilmiştir.929

Bibliyografya:



Ebû Hanîfe, ei-Fıkhü'l-ekber, Süleymaniye Ktp., İbrahim Efendi, nr. 372; a.mlf-, el-cAlim ve't-müte'altim930, İs­tanbul 1981, naşirin mukaddimesi, s, 4; a.mlf., et-Fıkhü'l-ebsat {a.e. içinde), s. 44; Mâtürîdr, Kitâbü't-Tevhîd, s. 263-382, ayrıca bk. naşirin mukaddimesi, s. 4-5, 7; İbnü'n-Nedîm, el-Fih-rist (Teceddüd), s. 256; Bağdadî, üşûlü'd-dîn, s. 308, 312; Hatîb, Târihti Bağdâd, XIII, 383; İbn Abdülber, el-İntikâ', Kahire 1350, s. 163; İsferâyM, et-Tebşîr (HÛt], s. 183-184; Cüvey-nî, el-Kâfiye fi'l-cedei931, Kahire 1399/1979, s. 27; Pezdevî, Kenzü'l-uüşûl, I, 202; Neseff, Tebşıratü'l-edİl-le (Salame), I, 25, 164, 355; a.e.932, Ankara 1993, I, 39; Nûreddin es-Sâbû-nî. el-Kifâye, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 432, vr. 86b, 89h, 129a, 177a; İbn Teymiyye, Der'ü te'âruzi'l-'akl ue'n-rtakt933. Riyâd 1981, VI, 263; Zehebî, el-cUlüü li'l-'aliyyi'l-ğaffâr, Medine 1388/1968, s. 101; Ce-mâleddin el-Konevî, el-Kalâ'id, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2321, vr. 46b; Bezzâzî. Menâkı-bü EbîHanîfe, Beyrut 1401/1981, II, 108; Taş-Köprizâde. Miftâhu's-sa'âde, II, 159; a.mlf., Meozûâtü'l-ıtlûm, s. 723; Keşfü'z-zunûn, II, 1151, 1287-1288; Beyâzîzâde. İşSrâtui-me-râm, tür.yer., ayrıca bk. M. Zâhid Kevserî'nin takdimi, s. 4-9; a.mlf., et-Uşûlü'l-münlfe934, İstanbul 1995, s. 3-4, 10, 13, 15, 16 vd.; Ebû Şekûr M. el-Keşşî, et-Temhîd ft be-yâni't-tevhîd, Süleymaniye Ktp., Antalya Teke-lioğlu, nr. 823/2, vr. 95"; Ebû $ücâ' en-Nâsırî, en-Nürü't-tâmic ve'l-burhânü's-sâtf, Süleyma­niye Ktp., Lâleli, nr. 2318, vr. 46b-47a, 73", 95°-96"; Zebîdî, İthâfus-sâde, II, 13-14; A. J. Wen-sinek, The Müslim Creed, Cambridge 1932, s. 102-124, 264, ayrıca bk. tür.yer.; Brockelmann, GAL, 1, 177; SuppL, I, 285-286; İzâhu'1-mek-nûn. I, 261; Sezgin. GAS, I, 414; M. Ebû Zeh­re. Ebû Hanîfe, Kahire 1366/1947, s. 167-168; L. Gardet — M. M. Anavvati, Introduction â la th&ologie musulmane, Paris 1970, s. 139-143; Hacvî, el-Fikrü's-sâmî, I, 338-339; Ali Sâmîen-Neşşâr. Neş^etü'I-fikri'I-felsefî fi'I-İslâm, Ka­hire 1977, I, 334; Ahmed Emin, Daha'I-İslâm, Beyrut, ts. (Dârü'l-Kitâbi'l-Arabî), II, 198; 111, 321; W. M. Watt, İslâm Düşüncesinin Teşek­kül Devri935, Ankara 1981, s. 164-166. 171, 175, 332-335, 354, 357, 392-393; a.mlf, ""Akıda", E!2 (İng.), I, 332, 335; M. Zâhid Kevserî. Te'nîbü'l-fjatîb, Beyrut 1401/ 1981, s. 108; Adil Bebek, İslâm Akaidinde Ebû Hanîfe ue el-Fıkhü'l-ebsat (yüksek lisans tezi, 1984), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; H. Laoust. Comment definir le Sunnisme et le Chiisme, Suisse 1985, s. 17; Sibli en-Nu'mani, İmam Abu Hanifah Life and Work, India 1988, s. 94-95; Metin Yurdagür, Bibliyografik Bir Kelâm Tari­hi Denemesi, istanbul 1989, s. 38-41; J. Van ESS, "Kritisches zum Fıqh Akbar", REI, LIV (1986), s. 327-338; a.mlf., "Abu'1-Layt Samar-qandî", Eh., I, 333; Arif Aytekin, "Fıkh-ı Ek-ber Risaleleri", İlim ve Sanat, sy. 16, İstanbul 1987, s. 88-91; Halim Sabit Şibay. "Ebû Hanî­fe", İA, IV, 26; Mustafa Uzunpostalcı, "Ebû Ha­nîfe", DİA, X, 134.


Yüklə 1,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin