139:6 Tanrı’nın sınırsız bilgisi zihinleri ürkütür. Beynimiz bu düşüncenin ağırlığı altında ezilir. Bu bizim kavrayışımızı aşan, erişemeyeceğimiz bir bilgidir. Anlama kapasitemizin sınırına gelince ve daha ileriye gidemediğimizde, yapmamız gereken tek şey Tanrı bilgisinin büyüklüğü karşısında tapınmak ve O’nun önünde eğilmektir.
139:7,8 Tanrı yalnızca her şeyi bilmekle kalmaz; aynı anda var olan her yerde bulunur. Yine de Tanrı’nın her yerde bulunması, kamutanrıcılık (Panteizm) ile aynı şey değildir. Panteizm, yaratılışın Tanrı olduğunu öğretir. Kutsal Kitap Tanrı’nın yaratılıştan ayrı ve farklı bir varlık olduğunu öğretir. İnsanın Tanrı’nın Ruhu’ndan kaçabileceği bir yer var mıdır? İnsanın göklere çıktığını varsayalım, Tanrı orada olacaktır. Gökler Tanrı’nın tahtıdır (Mat.5:34). Yatağını ölüler diyarına serse bile, bedende bulunmayanlar Rab’bi yine orada göreceklerdir.
139:9,10 “Seherin kanatlarını alıp uçsam, denizin ötesine konsam, orada bile elin yol gösterir bana, sağ elin tutar beni.” Seherin kanatları, doğudan batıya saniyede 297.600 km. hızla ilerleyen sabah güneşinin ışınlarını belirtir. Evrenin bazı uzak köşelerine ışık hızıyla yolculuk edebilseydik, Rab’bi yine orada bize yol göstermek ve destek olmak için beklerken bulurduk.
9 ve 10’uncu ayetler, uzay yolculuklarının yapıldığı bu çağla tam bir uyum içindedir. 1969’da uzatılmış bir görev yolculuğu için uçağa binmek üzereyken Rab’bin bana bu değerli vaat aracılığıyla nasıl seslendiğini asla unutmayacağım. Bindiğim jet uçağının kanatları seherin kanatları gibiydi, beni yeryüzünün en uzak köşelerine taşıyacaktı. Ama gideceğim her yerde Rab’bin varlığı ve koruması, hız ya da uzaklığın hiçbir önemi olmaksızın benimle birlikte olacaktı. Bu vaade kendiniz için sahip çıkın ve uçakla yolculuk eden Hıristiyan arkadaşlarınızla paylaşın.