Kızıldeniz İsyanı (106:6-12) Mezmur şimdi, Rab’bin duasındaki düzeni izlercesine itirafa yönelir. Her ikisi de tapınmayla başlar, ardından ricalara geçer: “Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.” Ardından bağışlanma diler: “Suçlarımızı bağışla.”
Bir insan yalnızca kendi günahlarını itiraf etmekle yetinmemeli, halkının günahlarını da itiraf etmelidir. Bu, gerçek ruhsal olgunluktur. Şu ifadeyi yürekten söylemek ne kadar da zordur:
Suç işledik, kötülük ettik. İsrailliler’in günahlarını düşündüğümüzde, onları hor görmemeliyiz. Bizler de en az onlar kadar kötüyüz! Onların düşüşlerinin bize kendimizinkileri hatırlatmasını dileyelim ve tövbeyle dizlerimizin üstüne çökelim.
Nankörlükleri – özgürlüklerini satın almak için Mısır’da yaptığı harikaları takdir etmediler.
Unutkanlıkları – Tanrı’nın sayısız merhameti zihinlerinden çok çabuk silindi.
İsyanları – Kızıldeniz’egeldiklerinde, Tanrı’nın kendilerini çölde ölsünler diye Mısır’dan çıkarttığını düşünerek şikayet ettiler ve Mısır’da kalmalarının daha iyi olacağını söylediler (Çık.14:11, 12).
Ama günahları Rab’bin sevgisini söndürmedi. İsyanlarını, kendisini onlara hizmet eden Kurtarıcıları olarak açıklamak için değerlendirdi. Adına sadık kalarak onları kurtardı. Sergilediği güç ne müthişti! Kızıldeniz’i azarladığında, sular Yahudiler’in kupkuru bir toprak üzerinde geçebilmeleri için yol açtı. Güvenlik içinde diğer tarafa geçtiklerinde, kendilerini izleyen düşmandan özgürdüler. Sular yerlerine geri döndü ve Mısır ordusu sular altında kalarak boğuldu. Yahudiler bu harika olayları gördükten sonra nasıl O’na inanmaz ve övgü ezgileri söylemezlerdi?