Şİİr niteliĞİndeki Kİtaplara giRİŞ


:5-8 Bütün bedenini iğrenç ve irinli yaralar



Yüklə 1,7 Mb.
səhifə10/33
tarix29.07.2018
ölçüsü1,7 Mb.
#62754
növüYazi
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   33

38:5-8 Bütün bedenini iğrenç ve irinli yaralar kaplamıştır ve bu yaraların nedenini çok iyi bilmektedir. Acıdan iki büklüm olmuş, zayıflık içinde çökmüş, yaşayan ölüye dönüşmüştür. Yüksek ateş bedenini harap etmiş, bütün bedenini hastalık kaplamış ve savaşacak gücü kalmamıştır. Öylesine kötü bir durumdadır ki, inlemekten ve hissettiklerini ifade etmekten başka bir şey yapamaz.

38:9-11 Rab’bin, Davut’un yüreğindeki acıyı ve ifade edemediği duyguları bilmesi, Davut’u biraz olsun avutur. Ancak yüreği hâlâ heyecandan şiddetle tit­remekte, gücü hızla tükenmekte ve gözlerindeki parıltı yok olmaktadır. Sev­dikleri ve dostları Davut sanki bir cüzamlıymış gibi ondan kaçmakta, akra­baları bile onu ziyaret etme konusunda isteksiz davranmaktadırlar.

38:12-14 Katil adayları tuzaklarından, tehditlerinden ve alçaklıklarından vazgeçmemişlerdi. Ama Davut onların tehditlerine kulak asmaz. Kendisini ko­ruma, haklı çıkartma ya da azarlama konusunda sessiz davranır.

38:15-17 Ancak ne kadar kötü bir durumda bulunursa bulunsun umudunu yitirmez. Tanrı’nın onu yanıtlayacağına güvenmektedir. Düşmanlarının onun tamamen yok oluşunu kutlama zevkine sahip olmamalarını diler. Ancak sürekli acı çekmekte ve bir insan olarak dayanma gücünün sınırına yaklaşmaktadır.

38:18 Suçlarını itiraf eder; pişman olduğu görülmektedir. İçtenlikte tövbe eden kişilerin tövbesi kabul edilecektir. Tanrı, günahını itiraf edip bırakana merhamet edeceğini bildirmiştir (Özd.28:13). Eğer bu doğru olmasaydı, bütün insanlar umutsuzlukla yok olurlardı.

38:19,20 Davut bir kez daha düşmanlarını düşünür. Kendisi zayıf ve hasta da olsa, düşmanları dinç ve güçlüdür. Daha sonra Tanrı’nın kendisini azarla­masının ne kadar adil bir davranış olduğunu kabul eder. Ama düşmanlarının yaptıkları kötülüklerin geçerli bir nedeni yoktur. Kendisi düşmanlarına iyi dav­ranmış, ama aynı karşılığı görememişti. Bu düşmanlıklarının temelinde, Da­vut’un Tanrı’yı ve iyiliği izlemesi gerçeği yatmaktadır.

38:21,22 Bu nedenle, Tanrı’dan kendisini terk etmemesini rica eder; kendisine yakın olmasını ve yardımına hemen koşmasını ister. Tanrı böylelikle mezmur yazarının Kurtaran Tanrısı olacaktır!
39. Mezmur’un Açıklaması: İç Yangın
39:1-3 “Adımlarıma dikkat etmeye, dilimi günahtan sakınmaya karar ver­dim. Karşımda kötü biri olduğunda ağzıma gem vurmaya ant içtim; onlara Tanrı’nın lütfunu sorgulamaları için fırsat vermek istemedim. Böylece dilimi tutup sustum; bastırdığım duygularım dışarı çıkacak yol bulamadılar. Ama ya­rarı olmadı. Yüreğim öfkeyle alevlendi ve hüzünlendi. Böylesine büyük bir üzüntüye dayanmama Rab’bin neden izin verdiğini anlayamadım. Sonunda hap­settiğim bütün duygular, sorgulayan dualarla dışarı fırladılar.

39:4-6 “Rab, bu kâbus ne kadar sürecek? Daha ne kadar zamanım kaldığını ve bunun ne zaman biteceğini bana söyle. Yalnızca bir karış ömür verdin bana; yaşamım senin sonsuzluğunun önünde bir hiçtir. Yaşadığım ömür söz etmeye değmez. Bütün insanlar sadece bir soluktur. Yaşamda bir gölge gibi dolaşırız. Boş yere çılgınca çırpınırız; bunların yararı nedir ki? Yaşamlarımızı cimrilikle, para biriktirmekle geçiririz. Mallarımızın hangi nanköre, akılsıza ya da yaban­cıya kalacağını bilmeyiz!

39:7,8 “Ne bekleyebilirim şimdi, ya Rab? Tek umudum sendedir. Sensiz hiçbir şeye sahip değilim. Beni bütün suçlarımdan kurtar; özellikle yaşa­mıma bu korkunç sıkıntının gelmesine neden olan günahlardan. Akılsız insanla­rın felaketime sevinecekleri düşüncesine katlanamıyorum.

39:9,10 “Bu sıkıntı başıma geldikten sonra nasıl sustuğumu biliyorsun; çünkü bu sıkıntı sen izin verdiğin için başıma geldi. Ama şimdi yumruklarını üzerimden uzaklaştırmanı istiyorum; tokadının altında tükendim.

39:11 “Rab, sen bir insanı günahları yüzünden azarladığında, insan güve­ler tarafından yenilen değerli bir giysi gibi tükenir. Her insan bir soluktur sa­dece.

39:12,13 “Bu nedenle sana geliyorum ve duamı işitmeni diliyorum Rab. İşit ve acil ricamı yanıtla. Gözyaşlarıma kayıtsız kalma. Çünkü senin yarattığın bu dünyada ben bir gecelik konuk gibiyim; atalarım gibi bir yabancıyım. Sen­den istediğim, yargıyla kaşlarını çatmaman ve kısa bir süre sağlık ve mutlulu­ğun tadını çıkartmama izin vermen. Hiç değilse göçüp gitmeden biraz mutlu olayım!”
40. Mezmur: Kurtarıldı!
“Kurbandan, sunudan hoşnut olmadın” (6-8. ayetler) ifadesi, bu mezmurun Mesih’e işaret ettiğini gösterir. İbraniler 10:5’teki ifade, İsa Mesih’e uyarlanır. Ama son bölüm O’nun çarmıhtaki acılarına geri döner gibi görünürken, ilk bö­lüm dirilişinden söz ettiği için mezmurun açıklanması güçleşir. Bu içe dönüşü açıklamak kolay değildir. Bazılarına göre, Kurtarıcı ilk ayetlerde dirilişini öz­lemle beklemekte ve bundan gerçekleşmiş gibi söz etmektedir. Başkaları ise, mezmurun sonundaki bu acı dolu duayı, büyük sıkıntı sırasındaki Yahudiler’den arta kalanlara uyarlar. Çalışmamızda bütün mezmuru Rab İsa’ya –önce dirili­şine, sonra da çarmıhtaki acılarına– uyarlayacağız.

40:1 Konuşmacı, İsa Mesih’tir. Sabırla Rab’bin duasını işitmesini ve O’nu ölümden kurtarmasını bekler. Kutsal Rabbimiz bile dualarına her zaman o anda yanıt almamıştır, ama gecikmelerin, reddedilme anlamına gelmesi gerekmediği­nin farkındadır. Tanrı, dualarımızı en uygun zamanda yanıtlar.
Tanrı’nın yardımı ne erken gelir, ne de gecikir.

Karanlıktayken güvenene ne mutlu,

Güveninin boşa çıkmayacağını bilene ne mutlu.
40:2 Kurtarıcı, ölümden görkemli bir şekilde kurtarılışını, korkunç bir ölüm çukurundan ve balçıktan kurtarılmaya benzetir. Mezardan; günaha, Şeytan’a, ölüme ve mezara karşı zafer kazanarak çıkmanın Yaşam Veren için ne anlam ifade ettiğini kim bilebilir? O, sonsuza kadar diri kalacaktır!

Mesih’in kurtarılışı eşsiz de olsa, her birimiz, Tanrı’nın bizi yaşamın çukur ve bataklıklarından kurtaran gücünü yaşayabiliriz. Hepimizin bildiği gibi, ya­şam bu tür derin çukurlarla doludur. Özellikle Kutsal Ruh tarafından günahları konusunda ikna edilmeye çalışılan iman etmemiş kişi, korkunç bir çukurun içindedir. Aynı zamanda imandan uzaklaşmış kişi de kendisini bu bataklıkta bulur. Hastalık, acı ve üzüntü bataklıkları vardır. Karanlık bir hücrede olduğu­muz duygusuna kapıldığımızda, genellikle Rab’bin yönlendirişine gereksinim duyarız. Elbette bazen yas, yalnızlık ve hayal kırıklığı çukurlarına düşeriz. Bunlar unutulmaz deneyimlerdir. Dua eder, haykırır ve inleriz, ama böyle za­manlarda sanki hiçbir şey değişmiyor gibi görünür. Kurtarıcımızın örneğinden,

Rab’bin önünde sabırla beklememiz gerektiğini öğrenmeliyiz. Tanrı, kendi za­manında ve kendi yöntemiyle yanımıza gelecek, bizi çukurdan çekip çıkara­rak ayaklarımızı bir kaya üzerine koyacak ve adımlarımızı sağlamlaştıra­caktır.

40:3 Tanrı’nın, övgümüzün hem kaynağı hem de amacı olduğunu bilelim. Ağzımıza yeni bir ezgi koyar; bu ezgi Tanrımız’a söylenen bir övgü ilahisidir.

Kurtarılışımız yalnızca Tanrı’yı övmekle değil, aynı zamanda başkalarına tanıklık etmekle sonuçlanır: “Çokları görüp korkacak ve Rab’be güvene­cekler.” Bu, Rab İsa’nın dirilişiyle bağlantılıdır. Diri Tanrı’ya boş mezar muci­zesi aracılığıyla kazandırılmış olan iman yolcularının sayısının çokluğunu dü­şünün.



40:4 Rab’bi tadan ve O’nun iyi olduğunu görenleri düşündüğünde, Diri Kurtarıcı ruhsal yaşamın en büyük, en temel gerçeklerinden birini dile getirir: “Ne mutlu RAB’be güvenen insana...” Gerçek mutluluk ve doyum yalnızca Tanrı’ya iman aracılığıyla gerçekleşir. Zaten başka türlü de olamazdı! Öyle bir biçimde yaratılmışız ki, yalnızca Tanrı’yı Rabbimiz ve Efendimiz olarak kabul ettiğimizde, yazgımızı fark ederiz. Pascal bunu şöyle ifade eder: “İnsan yüre­ğinde Tanrı’nın bulunması gereken bir boşluk vardır!” Augustine ise şöyle de­miştir: “Ey Rab, bizi kendin için yarattın ve yüreklerimiz ‘Sende’ dinlenme­dikçe huzur bulamayacaktır!”

Mutlu kişi Tanrı’ya yöneldiği gibi, kibirli ve sahte tanrıları izleyenlerden de sakınır. Yaşamın en büyük iki oyununa gelmez: Gururlu kişilerin onurlarının önemli olduğu düşüncesi ve materyalizm; zevk ve cinselliğe düşkünlük gibi, sahte tanrılar kavramı da insana geçici bir doyum sağlayabilir. Mutlu insan in­sanların değil, Tanrı’nın onayıyla ilgilenir. Sevinç kaynağının yalnızca Tanrı-nın huzurunda bulunduğunu fark etmiştir; putlara tapınanlar asla gerçek sevince sahip olamazlar.



40:5 Bu, Mesih’i Tanrı’nın merhametlerinin ne çok olduğunu düşünmeye yönlendirir. O’nun işleri ve halkına beslediği lütuf düşünceleri kavrayışın öte­sindedir. Yaratılışın ayrıntılarını kim bütünüyle anlayabilir? İlahi takdirinin dik­kate değer müdahalelerini kim tüketebilir? Ruhsal bereketlerinin büyüklüğünü kim kavrayabilir: Seçme, önceden belirleme, aklama, kefaret, yatışan öfke, ba­ğışlama, kurtarma, yeniden doğuş, içimizde konut kuran Kutsal Ruh, Ruh’un mührü, Ruh’un içtenliği, meshetme, kutsallık, evlatlık, mirasçı olma, yücelik. “Duyurmak, anlatmak istesem yaptıklarını, saymakla bitmez.”
Ey Tanrım, bütün merhametlerin üzerinde dikkatle düşündüğümde

Ruhum coşar,

Şaşkınlık, sevgi ve övgü içinde kaybolurum!

Joseph Addison


40:6 Daha önce değindiğimiz gibi, 6-8’inci ayetler, mezmurun Mesih’e ilişkin olduğunu bildirirler. İbraniler 10:5-9’da, bu sözcüklerin Tanrı Oğlu tara­fından dünyaya geldiğinde kullanılan sözcükler olduğunu öğreniriz. Aslında söylemek istediği, Tanrı her ne kadar İsrail ulusu için kurban ve sunu düzeni kurmuş olsa da, onların asla O’nun gerçek amacını temsil etmedikleriydi. Bütün bunlar daha sonra gelecek olanın bir gölgesi olarak tasarlanmışlardı. Geçici araçlar olarak görev yaptılar. Bunlar günah sorununa kesin bir çözüm sağlaya-mazlardı. Yakmalık sunuların ve günah sunularının doğal zayıflığının farkında olan Tanrı, Biricik Oğlu’nun kulaklarını açtı. Bu sözcüklerin anlamı, Kur-tarıcı’nın kulaklarının Babası’nın isteğini işitmesi ve yerine getirmesi için açıl-mış olduğudur. Mesih dünyaya bu istekli ve itaate hazır tutum içerisinde geldi.

İngilizce bir çevirinin sayfa kenarı notunda, “Kulaklarımı açtın” ifadesi, “Kulaklarımı benim için deldin” şeklinde çevrilmiştir. Bazı yorumcular bunun, Mısır’dan Çıkış 21:5, 6’daki İbrani köleye işaret ettiğini düşünürler. Eğer bir köle yedinci yılda özgürlüğüne kavuşmak istemezse, kulağını kapı sövesine yaklaştırıp bizle deler ve böylelikle efendisine sonsuza kadar bağlanmış olurdu. Önceden bildirilen bu olayı gerçekleştiren Mesih beden alarak yaşam boyu hizmet etmeye istekli bir köle oldu (Flp.2:7) ve tekrar döndüğünde halkına hiz­met etmeyi sürdürecektir (Luk.12:37).



Kulaklarımı açtın” ifadesinin İbraniler 10:5’teki alıntısında bu ifade, “Be­nim için bir beden hazırladın” şeklini alır. Böyle bir değişikliği yapan yetkiye gelince; 40. Mezmur’daki sözleri ilk esinleyen aynı Kutsal Ruh, bu sözleri Yeni Antlaşma’da kullandığında, onları açıklama hakkına da sahiptir. “Kulak delme” ifadesi bunun İbranice’de de birebir karşılığıdır. Büyük olasılıkla içinde bütün (Beden) için bir bölüm (Kulak) ayrılan bir mecazdır (Bir kavramı daha sınırlı ya da daha geniş anlamda başka bir kavramla ifade etme biçimi). Yeni Antlaşma bu kavramı beden almayı belirten bir referans olarak genişletir ve açıklar.

40:7,8 Mesih beden aldığında bunu alçakgönüllü bir teslimiyetle değil, yü­rekten yaptı. “O zaman şöyle dedim: ‘İşte geldim; Kutsal Yazı tomarında benim için yazılmıştır. Ey Tanrım, senin isteğini yapmaktan zevk alırım ben, yasan yüreğimin derinliğindedir.’” Eski Antlaşma’nın başından sonuna kadar her yerinde Mesih’in yalnızca dünyaya gelişi değil, aynı zamanda geldi­ğinde Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için gösterdiği gayret de önceden bildi­rilmiştir. Tanrı’nın isteği O’nun yüreğinin derinliklerine yazılmıştı.

40:9,10 Bu ayetler O’nun dünyasal hizmetini tanımlar. Büyük toplantıda kurtuluşun iyi haberini duyurmuştu. Büyük toplantıyla İsrail halkı anlatılır. Tanrı’nın duyurmasını istediği her şeyi duyurmuştur. Tanrı’nın kurtarışını, de­ğişmeyen sadakatini ya da sevgisinin büyük gerçeklerini saklamamıştır.

40:11 Mezmurun diğer ayetleri (11-17’nci ayetler) bizi tekrar çarmıha gö­türür gibi görünmektedir. Kurtarıcı’nın zorlu ve ıstırap dolu sıkıntılar içindeki çağrısını işitiriz. Daha önce onuncu ayette söyledikleriyle yakın bir bağlantı ku­rulabilir. Bu bağlantı şöyle açıklanabilir: “İnsanlara kurtarışından, sadakatinden ve değişmeyen sevginden söz ettim. Şimdi benden sevecenliğini, merhametle­rini esirgeme. Sevgin ve sadakatin beni hep korusun!

40:12 Bu umutsuz yalvarışının nedeni, Golgota’daki acılarıydı. Bu sayısız kötülüklerin nedeni, sayısız günahlardı. Tıpkı neden ve sonuç ilişkisi gibi... Ama, “Suçlarım...” dediğinde, aslında bizim suçlarımızdan söz ettiğini anla­malıyız; korkunç cezasını ödemek için anlaştığı günahlarımız... Acıları öylesine büyüktü ki, yüreği dayanamıyordu. Hangimiz bağışlanmamız için O’nun kat­landığı acıların büyüklüğünü anlayabilir ki?

40:13 Mesih cennetin kapılarını yardım için çaldı; o anda yardımına ko­şulmasını istedi: “Ne olur, ya Rab, kurtar beni! Yardımıma koş, ya RAB!” Bu, sonuca ulaştıran bir dua biçimidir. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı, bu dua aracılı­ğıyla harekete geçirilir.

40:14,15 Mesih’in düşmanlarına gelince; isteği, cezalarının suçlarına uy­gun olmasıdır. Yaşamını tehdit ettikleri için zarar görmelerini ve rezil olmala­rını ister. O’nun için kötülük dilediklerinden, püskürtüleceklerini ve dehşete düşürüleceklerini umar. O’na verdikleri sıkıntılarla övünenlerin kendi utançları nedeniyle şaşkınlığa düştüklerini görmek ister. Eğer biri bu duyguların Tanrı sevgisiyle uyuşmadığını söyleyerek itiraz ederse, bu kişiye yalnızca şunu hatır­latacağım: Tanrı sevgisini reddeden insan kendi isteğiyle, kendi cezasını seç­mektedir.

40:16 Tanrı’nın dostlarına gelince; Mesih onların Rab’de sevinmeleri için dua eder. Tanrı’yı arayan herkesin O’nda sevineceğini umar ve sevgisiyle birlikte kurtarışını özleyenlerin daima, “Rab yüceltilsin” demelerini ister.

40:17 Kendisine gelince; gücü azdır ve ihtiyacı konusunda umutsuzdur. Ama Rab’bin kendisini düşündüğü gerçeğiyle avunur. Birinin söylemiş olduğu gibi, “Yoksulluk ve karşılanmayan ihtiyaçlar Tanrı’nın bizi düşünmesine engel değildir.”

Tanrı’nın kendisine gelince; O, biricik Oğlu’nun yardımcısı ve kurtarıcısı­dır. Ve böylece, yaylım ateşini andıran son bir yalvarışla Rab İsa şöyle dua eder: “Geç kalma, ey Tanrım!” Yanıtın gelmesi uzun sürmeyecektir. Üçüncü gün Baba göklerden uzanır ve O’nu, mezmurun birinci bölümünde gördüğümüz gibi, ölüm çukurundan kurtarır.

Öyle görünüyor ki, bu mezmurda önce duanın yanıtını, sonra da duanın ken­disini buluruz. Bu, belleklerde şu vaadi canlandırır: “Onlar bana yakarmadan yanıt verecek, daha konuşurlarken işiteceğim onları” (Yşa.65:24).
41. Mezmur: Bir Hasta Odasından Dua
Davut hastaydı ve düşmanları bu hastalığının önemsiz olmadığını umuyor­lardı. Hatta hastalığının ölümle sonuçlanacağından kuşkuları yoktu. Davut’u üzen nedenlerden biri de, kendisini ele verenlerden birisinin bir zamanlar yakın arkadaşı oluşuydu.

41:1-3 Ancak hasta şimdi avutulmaktadır. Önce, Rab’bin yoksulu düşü­neni kutsadığını hatırlar. Yoksul sözcüğüyle büyük olasılıkla parasal yönden yoksul olanlar değil, sağlığını yitirmiş olanlar ifade edilir. Davut kendisini, sı­kıntıda olanlara Rab’bi örnek alarak davrandığı düşüncesiyle avutur; yardım etmiş, avutmuş ve hastalık kıskacında olanları desteklemiştir. Şimdi Rab’bin de kendisini sıkıntı zamanında kurtaracağı vaadini hatırlatır. Rab onun yaşamını koruyarak hastalandığında sağlığına kavuşturacaktır. Çünkü Davut hasta ve sı-­

kıntıda olanları düşünmekle ün salmıştır. Tanrı’nın kendisini düşmanlarının eline terk etmeyeceğine güvenir. Tanrı, Davut’a hastalığında gereksinim duy­duğu lütfu sağlayacak, ona tekrar şifa ve güç verecektir.



41:4 Ama mezmur yazarı yalnızca geçmişte hasta ve güçsüz olanları dü­şündüğünü ifade etmekle yetinmez. Bilgece davranarak hastalığını duayla Rab’bin önüne götürür; günahını itiraf eder ve şifayı, hak etmediği bir şeymiş gibi diler. Bir imanlının yaşamındaki her hastalık, her zaman günahın doğrudan bir sonucu değildir. Örneğin, yaşlıların rahatsızlıklarının çoğu, yaşlılığın olağan sonucudur. Ancak yine de bazen günah ve hastalık arasında doğrudan bir ilişki bulunur. Böyle bir duruma ilişkin en küçük bir olasılık halinde bile, imanlı yü­rekten itiraflarla Rab’bin huzuruna koşmalıdır. Bu tür durumların hepsinde, Bü­yük Doktor’un bağışlaması, yerel doktorun çözümlerinden önce gelmelidir.

41:5 Bu arada mezmur yazarının düşmanları, Davut’un öldüğünü duymayı umutla beklemekteydiler. “Ne zaman ölecek adı batası?” diye birbirlerine so­ruyorlardı.

41:6 Kötülük umanlardan biri onu görmeye geldiğinde boş laflar ediyor, dışarı çıktığında da fesadını yayıyordu.

41:7,8 Hasta adama karşı bir karalama kampanyası yürütülmekteydi. Fela­ket habercileri, Davut’un uğrayacağı felaketleri düşünerek kendilerince sonuç çıkarmaktaydılar. Davut’un ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve bir sonraki durağının mezar olacağı söylentisini yayıyorlardı.

41:9 En büyük ihanet, belki de en yakın dostun ihanetidir. Bütün üzüntüler içinde bu, en acı olanıdır. Kurtarıcı bu üzüntüyü Yahuda’nın ihanetiyle yaşadı. Bu deneyimi O’nu izleyenlerin de yaşaması olağandır.

Rab İsa 9’uncu ayeti Yahuda’yla ilgili kullandı. Yine de, “Yakın dostum” ifadesini atlamış olması önemlidir. Yahuda’nın kendisini ele vereceğini önceden bilen Rab, ona asla güvenmedi. Bu nedenle, “Ekmeğimi yiyen bana ihanet etti” (Yu.13:18) dedi.



41:10 Davut, bakışlarını kendisini arkadan vurandan çevirir ve merhamet bulmak için Rab’be yönelir. Diğerleri kendisinden uzaklaşabilirdi. Ama o, sa­dakatle yanında duran Rab’den yardım beklemekteydi. Sonra garip gibi görünen bir ricada bulunur: “Kaldır beni, bunların hakkından geleyim.” Bu, Davut’un konumundaki biri için önce yakışıksız bir ifade gibi görünse de, Rab’bin onu İs­rail’in Kralı olarak meshettiğini hatırlamalıyız. Kral olarak isyan ve alçaklıkla ilgilenmek Davut’un göreviydi. Bir birey olarak kendisine alçaklık ve hainlikle davranılmasına dayanmak için seçilmiş olabilecekken, kral olarak yönetimi yı­kacak olan her türlü girişimi bastırmakla sorumluydu.

41:11,12 Davut, düşmanlarının tuzaklarının başarısızlığını sağlayanın, ken­disine iyilik eden Rab olduğunu anlar. Sonra şunları ekler:
Dürüstlüğümden ötürü bana destek olur,

Sonsuza dek beni huzurunda tutarsın.
Eğer bu çeviriyi tercih ediyorsak, buradaki ifadeye bakarak Davut’un kendi­sini ne kadar çok övdüğünü görebiliriz. Ama gerçekte günahlarına ve hatalarına rağmen Davut dürüst bir kişiydi. Düşmanlarıyla kıyaslandığında, erdem konu­sunda örnek alınacak bir insandı. Onun içtenliğini ve doğruluğunu gördüğü için Rab’bin Davut’a destek olmuş olması pekala mümkündür.

Gelineau’nun çevirisi işimizi kolaylaştırabilir:


Eğer bana destek olursan zarar görmem

Ve sonsuza kadar huzurunda kalırım.


Bu çeviriye göre her şey, Davut’un dürüstlüğünden çok Rab’be bağlıdır. Rab’bin destekleyen lütfu, bu yaşamda ve sonsuzlukta Göksel Kral’ın huzurun­daki konumun güvencesidir.

41:13 Güven ve sükunet içindeki mezmur yazarı, şimdi övgüyle sesini yük­selterek vedalaşır. İsrail’in, yaptığı antlaşmaya sadık Tanrısı, sonsuzluklar bo­yunca övgüye layıktır. Davut bu övgüye iki kez Amin dedi; aynı şekilde biz de diyebiliriz!
II. İKİNCİ KİTAP (42 - 72. Mezmurlar)
42. Mezmur: Tanrı’ya Susamak
Bazı kişiler bu mezmurda, kendi öz oğlu Avşalom’un isyanı sırasında sür­gündeki Davut’un sesini işitirler.

Diğerleri ise, reddedilen ve acı çeken Mesih’in sesinin farkına varırlar. Ses­lerin, gelecekteki sıkıntı dönemi sırasında Yahudiler’den geriye kalan az sayı­daki kişinin yakınan hıçkırıkları olduğunu düşünenler de vardır.

Bazıları bu mezmuru, kişinin iman ettiği dönemdeki ilk sevgisini ve Rab’le aynı sıcak paydaşlığın yenilenmesini özleyen imanlıya da uyarlamaktan hoşla­nırlar.

Bu düşüncelerin hepsi yasal uyarlamalar olduğundan, tek bir görüşle yetin­mek zorunda kalmamamız iyidir. Bu durum, mezmurların çok yönlülüğüne gü­zel bir örnektir.



42:1 Tanrı’yla paydaşlığa duyduğumuz özlem, kuru topraklarda dolaşan bir geyiğin şiddetli susuzluğuyla kıyaslanabilir; nabzı hızla atmakta, ırmakları özledikçe soluğu sıklaşmaktadır. Gamaliel Bradford, şu sözleriyle kendi yaşa­mından örnek verir:
Ayaklarım nereye bastıysa,

İsteğim değişmeden kaldı.

Tanrı’ya duyulan, asla dinmeyen,

Büyük bir susuzluk bu.


42:2 Yalnızca Tanrı’ya susarız; susuzluğumuzu başka hiç kimse gidere-mez. Susadığımız Tanrı diridir, ölü bir put değildir. Bu arzuya yalnızca Rab-bin huzurunda durmakla ve O’nun yüzüne bakma ayrıcalığına sahip ol­makla tam olarak kavuşabiliriz.

Anlık bir ışıldamayla bile olsa,

Yüzünü bana göster.

Senin sevginden başka hiçbir sevgi düşüncesi

Ya da hayali aklıma gelmesin;

Ancak senin büyük ışığın kalsın,

Görkeminin dışında her şey sönükleşsin.

Yeryüzünün güzelliği artık asla güzel görünmeyecek.

Yazarı bilinmiyor
42:3 Rab’den ayrılmanın verdiği acıyı kim tanımlayabilir ki? Bu, gece gündüz gözyaşı dökmek gibidir; hiç hafiflemeyen bir acıya benzer. Bu yetmez-miş gibi, bir de düşmanların alaylarıyla neden oldukları başka bir üzüntü de buna eklenmiştir: “Senin Tanrın nerede?” Davut’a seslenen Şimi’nin kas­tettiği budur: “Sen eli kanlı bir adam olduğun için bu yıkıma uğradın!” (2Sa.16:8). Başkâhinler aynı sözleri çarmıha gerilen Mesih için söylemişlerdi: “Tanrı’ya güveniyordu; Tanrı O’nu seviyorsa, kurtarsın bakalım!” (Mat.27:43).

42:4 Sonra sıra eski iyi günlerin hatırlanmasına gelir. Şimdi paydaşlığı da-yanılmaz kılan anı, bir zamanlar Tanrı’yla paydaşlığın kesintisiz olduğu gün-lerdeki mutluluktu. Knox, 4’üncü ayetin çevirisinde ruh halini harika bir şe­kilde yansıtır:
Yüreğimi eriten anılar bana geri döner; bir zamanlar nasıl toplulukla birlikte yü­rürdüm; Tanrı’nın konutuna giden yolda öncülük ederdim, çevremde sevinç ve şükran çığlıkları ve bayram telaşı olurdu.
42:5 Mutlu geçmişin düşüncesi Davut’u ruhsal bir bunalıma sürükler; sü­rekli kötümserlik ve iman arasında gider gelir. Huzuru yok olur, ama imanı bu durumun baskısına karşı onu mücadeleye davet etmektedir.
Tanrı’ya umut bağla, çünkü O’na yine övgüler sunacağım.
“Sonunda her şey iyi olacak” düşüncesi yalnızca dindarca bir iyimserlik ol­saydı, son derece değersiz bir duyarlılık olurdu. Bu umudu mutlak geçerli kılan Tanrı’nın, halkının, yüzünü göreceği konusunda verdiği vaatten kaynaklan­maktadır (Mez.17:15; Va.22:4).

42:6 Bunalım sık sık tekrarlanır. Ama iman, güvenilir doğruyla birlikte, Tanrı’yı Şeria bölgesindeki Hermon ve Misar dağlarından bile anımsayacağı karşılığını verir. Bu üç yer belki de üç ruhsal deneyimi simgelemektedir; bunu kesin olarak bilmiyoruz. Kuşku duyulmayacak şey, Tanrı’nın Yeruşalim’deki konutundan çok uzakta olan sürgün ülkesini temsil ettikleridir. Bu, Tanrı’nın konutunu ziyaret edemezsek bile, hâlâ hatırlayabileceğimizi anlatmak ister gibi­dir!


Yüklə 1,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin