6. Mezmur: Çifte Sıkıntı
Hastalık nedeniyle çektiği sıkıntı zaten oldukça güçlüydü. Bununla birlikte, Davut’un üzüntüsü düşmanlarının baskısıyla daha da artmaktaydı. Düşmanları belki de Davut’un umutsuz gibi görünen durumu karşısında seviniyorlardı.
6:1 Davut hastalığının, işlediği günahlar nedeniyle Rab’bin kendisine duyduğu öfkeden kaynaklandığını düşünüyordu. Biz de sık sık böyle düşünürüz. Aklımıza öncelikle bu düşünce gelir. Bu teşhis bazen doğrudur, çünkü bazı hastalıklar gerçekten imanlının yaşamındaki itiraf edilmemiş bir günahtan kaynaklanır (1Ko.11:30). Ama bu her zaman geçerli değildir. Tanrı hastalıklara bazen kendi güç ve görkemini gösteren bir sıçrama tahtası olarak izin verir (Yu.9:3; 11:4). Tabii bunun birkaç nedeni daha olabilir. Bunlar; ruhsal ürün verilebilmesi (Rom.5:3), günahı engellemek (2Ko.12:7), aşırı çalışmanın doğal sonucu (Flp.2:30) ya da yaşlılık (Vai.12:3-6) olarak sıralanabilir.
Hastalandığımızda aklımıza gelmesi gereken ilk şey, itiraf etmediğimiz bir günahımızın olup olmadığı sorusudur. Rab’be bu hastalık aracılığıyla hangi amacını gerçekleştirmek istediğini sormalı ve bizi iyileştirmesini beklemeliyiz. Daha sonra yapılması gereken ise, bir doktora başvurmak ve ilaç kullanmaktır. Ama şifa konusunda öncelikle Rab’be güvenmeliyiz (2Ta.16:12). Mucizevi ya da alışılmış biçimde olsun, şifa yalnızca Rab’bin elindedir. Eğer özel bazı durumlarda şifa vermeyi seçmezse, acı çekmek ya da ölmek için gerekli lütfu da sağlayacaktır. Genellikle gerekli olmadıkça ölmek için gerekli lütfu almayız.
6:2,3 Mezmur yazarının şifa almak için ettiği dua oldukça dokunaklıdır. Bitkindir ve sürekli kemikleri sızlamaktadır. Zihni ve iradesi bile bu sıkıntıdan etkilenmektedir. Ancak Rab’bin yanıt verme konusunda ağır davrandığını düşünmektedir.
6:4 Davut, Rab’bin bu kayıtsız tutumundan vazgeçmesini ister. Kendisini hastalık ve ölümden kurtarması için yalvarır. Bu sefaletten kurtulma konusunda tek güvencesi, Rab’bin merhametidir.
6:5 Sonra ise Davut’un aklına alışılmamış bir şifa düşüncesi gelir: Ölmesi, Tanrı’nın işine yaramayacaktır. Yaşadığı sürece Rab’bi hatırlayabilir ve O’nu övebilir. Ama ölürse, Tanrı unutulacaktır. Ruhu olmayan beden, Tanrı’ya şük-redemez.
Savunduğu bu düşünce, bedenle ilgili bir gerçeği açığa çıkarır. Ölü bir beden bellekten yoksundur ve Rab’bi övmeye gücü yoktur. Tanrı’yı ikna etmek için öne sürdüğü ruh ve can konusundaki düşünceleri, Eski Antlaşma kutsallarının ölümden sonraki yaşam konusunda sahip oldukları sınırlı bilgiyi yansıtır. Mesih’e, bu konudaki açıklamaları için teşekkür borçluyuz. Bir imanlı öldüğünde, ruhunun bedeninden ayrılarak çok daha iyi olanın gerçekleşeceğini, yani Mesih’le birlikte olacağımızı biliriz (Flp.1:23). Bedenden uzakta olan, Rab’le birliktedir (2Ko.5:8). İmanlı, İsa’dan önce yaşamış canların uykuda bulunduğu yere gitmez. Bilinçli olarak Rab’bin huzurundadır, O’nu över ve O’na tapınır. Davut, sahip olduğu ışığı, dualarının dokusuna örmüş ve böylece bu ışıktan harika bir biçimde yararlanmıştır. Bizler de dua ederken sahip olduğumuz bu üstün ışıktan yararlanırsak, övgü ve ricalarımız, örnek alınacak övgü ve ricalara dönüşecektir.
6:6,7 Mezmur yazarının içinde bulunduğu koşulları tanımlarken, yaşadığı sefaletin büyüklüğü hakkında bazı fikirler ediniriz. İnilti ve feryatlar içinde tükenmiştir. Bütün gece ağladığından yastığı gözyaşlarından sırılsıklam olmuştur. Kederden gözlerinin feri sönmüş ve düşmanlarının baskısı yüzünden gözleri zayıflamıştır. Yaşamı sıkıntıyla dolup taşmaktadır. Artık dayanacak gücü kalmamıştır.
6:8-10 Ama dua, koşulları değiştirir. Kutsal Ruh aracılığıyla Rab’bin ağlayışlarını işittiğinden ve duasını yanıtladığından emindir. Bu güvence ile güçlenerek, düşmanlarına kendisinden uzak durmalarını buyurur. Artık tehditleri onu sindiremeyecektir. Tanrı onları cezalandırdığında, aniden utanç dolu bir yenilgiye uğrayacaklarının farkına varmıştır.
Rab, huzurunda geçirilen bir saat
Bizi değiştirmek için ne kadar da yararlıdır.
Göğsümüzdeki ağır yükleri kaldırırsın.
Susuzluktan kavrulan yerleri gürül gürül
akan sularınla tazelersin.
Diz çöktüğümüzde, çevremizdeki her şey
alçalır gibidir.
Ayağa kalktığımızda uzak ve yakınımızdaki
her şey güneş ışığıyla aydınlanır;
Diz çöktüğümüzde ne kadar da zayıfızdır;
Ayağa kalktığımızda ise güçle dolarız!
Neden daima güçlü kalmaz,
Kendimize ve başkalarına bu kötülüğü yaparız?
Bazen kaygıları taşıyamayacak hale geliriz,
Neden güçsüz, yüreksiz, kaygılı ya da sıkıntılı olmak yerine,
Sana dua ederek sevinç, güç ve cesaret bulmayalım?
– Richard Chenevix Trench
7. Mezmur: Zulüm Görenlerin Feryadı
Mezmurun İbranice başlığında şöyle yazar: Davut’un Benyaminli Kûş’un sözlerine ilişkin Rab’be okuduğu bir şigayon. F. W. Grant, şigayon sözcüğünün, yazarının coşkuyla yazdığı, yüksek sesle söylenmesi gereken, coşku dolu bir kaside ya da ilahi olduğunu yazar. Kasidenin öznesi olan Kûş, Saul ile aynı soydandı ve büyük olasılıkla onun teğmenlerinden biriydi. Davut’a karşı kötü duygular besleyen bir düşmandı. NKJV çevirisi şigayonu derin düşünce olarak tercüme etmiştir.
7:1,2 Davut, kendisini kovalayanlardan kurtulabilmek için tutkuyla dua eder. Aksi takdirde bir aslan tarafından saldırıya uğrayan, eti lime lime edilen çaresiz bir kuzuya benzeyecektir.
7:3-5 Kûş, Davut’u pek çok konuda açıkça suçlamaktaydı. Büyük olasılıkla Saul, Davut’u öldürme amacıyla saldırmaktan ve erzak depolarına akınlar düzenlemekten de geri durmuyordu. Davut ise Tanrı’ya suçsuzluğunu savunuyordu. Karşısına çıkan fırsatlara rağmen kraldan öç bile almamıştı. Eğer gerçekten bu söylenenleri yapmış olsaydı, esir alınmaya ya da öldürülmeye razı olacaktı.
7:6-8 Ama durum böyle değildi. Bu nedenle Rab’bi, öfkeyle kalkmaya, düşmanlarını cezalandırmaya ve masum olanı haklı çıkarmaya çağırır. Ulusları yüce katından yargılayacak olan bir Tanrı resmeder. Mahkeme salonunda muazzam bir kalabalık toplanmıştır. Rab tahtında oturur ve insanları yargılar. Davut’un tek istediği, kendi doğruluk ve dürüstlüğüne göre yargılanmasıdır. Bu büyük bir kibir gibi görünebilir, ama Davut’un, yaşamının her alanında kesinlikle doğru olduğunu ileri sürmediğini hatırlamalıyız. Söz ettiği doğruluğu, yalnızca kendisine karşı yöneltilen suçlamalarla ilgilidir.
7:9-11 Dokuzuncu ayet, Tanrı’nın zulüm gören halkının yüzlerce yıldır süren feryadını yansıtır. Adanmış her yürek, kötülüğün egemenliğinin sona ereceği ve doğruların yeryüzünü miras alacağı gün için çarpar. Bu, Mesih’in krallığını kurmak için döndüğü gün gerçekleşecektir. İnsanın yüreğini bilen adil
Tanrı, doğruların koruyucusudur. Kötülere duyduğu öfke ise her gün tazelenir.
7:12,13 Tanrı iyi donatılmış bir silah deposuna sahiptir. Kötüler tövbe etmediği sürece, Tanrı kılıcını bileyecek ve yayını gerip alevli okları onların üzerine gönderecektir. Tanrı’nın bütün silahları ölümcüldür!
7:14-16 Davut, kötü insanların ektiğini biçeceğinden emindir. Düşman, mezmur yazarını yok etmek için bir tuzak kurar. Çok geçmeden bu kötü fikirleri olgunlaşır. Sonra haince planlarını uygular. Ama kazdığı kuyuya kendisi düşecektir. Mezmur yazarı için planladıkları kendi başına gelecektir.
7:17 Davut bütün bunlar için adil Tanrı’ya şükrederek O’nun adını ilahilerle yüceltir.
8. Mezmur: İnsan Nedir ki?
Tanrı tarif edilemeyecek kadar büyüktür. İnsanoğlu ise O’nunla karşılaştırılamayacak kadar küçük. Buna rağmen Tanrı insana çok büyük bir görkem ve onur bağışlamıştır. Bu harika gerçek, Davut’u etkili ve güzel konuşmak için isteklendirir.
8:1 Rab’bin yüceliği bütün yaratılışta sergilenmiştir. Doğa, Yaratıcı’nın bilgelik ve gücünün kanıtlarıyla doludur. Gezegenler, yıldızlar ve sınırsız evren, Tanrı’nın gerçekten ne kadar büyük olduğuna ilişkin az da olsa fikir verebilir. Bilgelik taslayan insanlar ise bu gerçeği görmezden gelirler.
8:2 Tertemiz imanları ve basit ezgileriyle çocuklar bile Tanrı’nın görkemini överler. Mesih’in açıkladığı gibi; Tanrı bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizlemiş, küçük çocuklara açıklamıştır (Mat.11:25).
Küçük çocuklar sözcüğü gerçek anlamda kullanılabileceği gibi, Rab’be bir çocuğun imanıyla güvenen öğrencilere de işaret ediyor olabilir. Bu çocuklar Tanrı’nın bir düşmanını, masum bir soruları ya da saf bir gözlemleri aracılığıyla susturabilirler. Nasıl büyük bir balonu patlatmak için küçük bir toplu iğne yeterliyse, Kuzu’nun bu temiz yürekli izleyicileri de, Tanrı yaratıcı rolünü inkâr edenlerin iddialarını kolayca çürütebilirler.
8:3 Hiçbir bilim dalı, Tanrı’nın büyüklüğünü ve insanın önemsizliğini astronomi bilimi kadar etkili bir biçimde ortaya koyamaz. Uzaklıkların ışık yılıyla (ışığın bir yılda kat ettiği yol) hesaplanması gerektiği gerçeği, buradaki ana fikre güzel bir örnek oluşturur. Işık saniyede iki yüz doksan altı kilometrelik bir hızla yol alır. Bir yılda otuz bir buçuk milyon saniye olduğuna göre, ışık bir yıl içinde, kabaca dokuz trilyon kilometre yol alır! Yine de bazı yıldızlar yeryüzünden milyarlarca ışık yılı uzaklıktadır. Böyle bir hesaplamayı astronomik olarak adlandırmamız şaşırtıcı olmamalıdır.
Gece gökyüzüne bakmak bize Tanrı hakkında fikir verebilir. Ay ve yıldızlar O’nun ellerinin eseridir! Sonsuz sayıdaki yıldızları, evrendeki engin uzaklıkları ve gezegenleri yörüngelerinde tutan matematik bilgisini düşündüğümüzde, ürkmemek mümkün değildir.
8:4 Gezegenimiz bu dev evrende bir nokta gibi kalır. Böylesine büyük bir evrende insan nedir ki? Ama Tanrı herkesle ayrı ayrı ilgilenir!
8:5 Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır. Tanrı’dan daha aşağı11 yaratılmış olsa da, O’nunla hiçbir yaratığın paylaşmadığı özellikleri paylaşmak-tadır. Tanrı’nın yarattığı her şey iyiydi. İnsan ise “çok iyi”.
8:6-8 Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak insana bütün hayvan çeşitleri –kuşlar, balıklar ve sürüngenler– üzerinde egemenlik verildi. Ayaklarının altına serilmemiş bir şey yoktu.
Ama İbraniler’in yazarı bize, insanın bu karşı gelinemez egemenliğinin tadına bu çağda varamadığını hatırlatır (İbr.2:5-9). Köpekler insana havlar, yılanlar onu ısırır, kuşlar ve balıklar ondan kaçar. Bu durumu, günah Adem aracılığıyla dünyaya girdiğinde, insanın kendisinden aşağı yaratılmış yaratılış üzerindeki kesin egemenliğini kaybettiği gerçeğiyle açıklarız.
Yine de Tanrı’nın amacı hâlâ geçerlidir. O, insanın egemenlik sürmesine karar vermişti ve hiçbir şey Tanrı’nın amaçlarına engel olamaz. Bu nedenle, şu anda her şeyin insanın ayakları altında olduğunu göremesek de, insanın egemenliği bir Kişi aracılığıyla sonunda yenilenecektir. Mesih yeryüzüne geldiğinde insan ırkı uğruna, insan olarak ölebilmesi için geçici olarak meleklerden biraz daha aşağı kılındı. Bugün ise Tanrı’nın sağında, görkem ve onur tacını giymiş olarak oturmaktadır. Bir gün Mesih, kralların Kralı ve rablerin Rab’bi olarak egemenlik sürmek için yeryüzüne dönecektir. Bin yıllık egemenlik döneminde, ilk Adem’in ceza olarak kaybettiği egemenliği, son Adem yenileyecektir.
8:9 Sonra Tanrı’nın kurtardıkları O’na şu ezgiyi söylemek için bir araya geleceklerdir: “Ey Egemenimiz RAB, ne yüce adın var yeryüzünün bütününde!”
9. Mezmur: Ödül ya da Ceza
Eğer Keldanice yazıt doğruysa, Davut burada Golyat’a karşı kazandığı zaferi kutlar. Ama bu zaferin çok ötesine, Tanrı’nın düşmanlarına karşı kazanacağı son zafere bakmaktadır. Mezmur, İbrani alfabesinin ilk yarısını temel alan bir akrostiş’tir.12
9:1,2 İsrail’in sevgili ezgicisi, Tanrı’nın harika işleri nedeniyle coşku doludur. Burada, Tanrı’nın yaratılış ve kurtuluşa ilişkin işlerinden çok, düşmanlarını ezen, görülmeye değer kahramanlıklarını düşünür. Davut Tanrı’yı yüceltir – kendisiyle, silahlarıyla ya da ustalığıyla övünmez. Varlığının her zerresiyle Rab’bin adını yüceltir. Onun Rab’be olan sevgisi ve adanmışlığı, Rab’be karşılık verme konusunda ne kadar ağır davrandığımızı görmemizi sağlar.
9:3,4 Bu ayette anlatılanlar her ne kadar Rabbimiz İsa Mesih’in ikinci gelişine kadar gerçekleşmeyecek olsa da, bu destansı savaşı anlatması açısından dikkat çekicidir. O’nun tek bir bakışı, düşmanlarının kaçmalarını sağlayacaktır. Bozguna uğrayacaklar ve geri çekilirken sendeleyip öleceklerdir. Doğrular, Kral görkemli tahtına oturduğu gün haklı çıkarılacaklardır. Yeryüzü sonunda adil yargının tadına varacaktır.
9:5,6 Tanrı, düşmanlarını azarlayacak ve sonsuza dek adlarını silecektir. Bugün var olan o muhteşem şehirler yok olacaklardır. Washington, Moskova ya da Ottawa gibi şehir isimleri sonsuza dek unutulacaklardır.
9:7,8 Rab her zamanki adil ve güvenilir Tanrı olarak sonsuza dek varolacaktır. Bütün görkemiyle dünyayı adaletle yönetecektir. O’nun adaletinden herkes payını alacaktır. Pavlus Atinalılar’a sekizinci ayetin ilk kısmında gelecekteki bu yargıda etkin olacak kişinin dirilmiş Rab İsa Mesih olduğunu bildirir:
Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi’yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir (Elç.17:30, 31).
9:9,10 Yeryüzünde baskı görmüş topluluklar, O’nu sığınakları ve kaleleri olarak kabul edeceklerdir. O’nu tanıyan herkes, halkının güvenini sarsmadığını fark edecek ve O’na güvenecektir.
9:11,12 İsrail Rab’bi ilahilerle övmekle kalmayacak, müjdeci olarak da hizmet edecektir. Rab’bin harika kurtarışlarını uluslara duyuracak, O’nun halkının acılarına kayıtsız kalmadığını ve dualarını işittiğini göstereceklerdir.
9:13,14 Ancak bin yıllık dönemin koşulları henüz oluşmamıştır. 13 ve 14’üncü ayetler, çeşitli sıkıntıların çekildiği günümüz dünyasına gönderme yaparlar. Davut’un hâlâ kendisini düşmandan koruması için Tanrı’nın merhametine ihtiyacı vardır. Öyle ki, Siyon Kenti’nin kapılarında yeniden övgü ilahileri yankılanabilsin.
9:15 Bu ayet, Yahudi karşıtlarının onlar için kazmış oldukları çukura kendilerinin düşeceği ve Tanrı halkı için kurdukları ağa kendilerinin takılacakları günlere gönderme yapar. Tarih tekrardan ibarettir – Haman, Mordekay için hazırlattığı darağacına sonunda kendisi asılmıştı.
9:16 Rab bir kez daha kötülerin ektiklerini biçmelerini sağlayacaktı. Tan-rı’yla dalga geçilmez. Ayette yer alan ‘Sela’nın anlamı bilinmemektedir. Daha güçlü bir şekilde çalma ya da söyleme anlamına gelebilir (3. Mezmur’a ilişkin notlara bakınız).
9:17 Davut, kötülerin ölüler diyarına gönderileceğini söyledi. Bu sözcük ruhun bedenden ayrılmış durumunu ya da mezarı değil, cehennemi ifade etmek için kullanılmıştır. Bu, Tanrı’yı unutan bütün ulusların yazgısıdır.
9:18 Aynı şekilde, yoksulların büsbütün unutulmayacakları da gerçektir. Knox’un çevirdiği gibi, “Sıkıntı çekenlerin sabrı boşa gitmeyecektir.” Bekledikleri her şey, bin yıllık dönemin başladığı gün gerçekleşecektir.
9:19,20 Davut’un, doğruluğun egemenlik süreceği konusundaki düşünceleri, kendisinde o günün gelişini özlemle bekleme arzusu uyandırır. Dua, Rab-bin insanın planlarına engel olacağını ve ulusları yargılayacağını gösterir. Ulus-lar, Her Şeye Gücü Yeten Yargıç’ın huzurunda durduklarında, önemsiz ve ölümlü insanlar olduklarını fark edeceklerdir.
10. Mezmur: Bir Numaralı Halk Düşmanı
Mezmur yazarı burada İbrani alfabesinin13 ikinci yarısı üzerine kurulan bir akrostiş kullanır. Bunu, kötü insanı tanımlamak için yapar. Bu, bedende konut kuran günaha benzer. Biz onu doğal olarak yedi yıllık sıkıntı döneminin başlangıcında ortaya çıkacak olan “yasa tanımaz adam” ile bağdaştırırız. Bu kişi, tanrı diye anılan ya da tapınılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecektir. Kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın Tapınağı’nda oturacaktır (2Se.2:3, 4). Ona tapınmayı reddedenler ekonomik baskı ve zulüm görecek, hatta öldürü-leceklerdir.
Tanrı’nın Sessizliği (10:1)
Mezmurun başında, er ya da geç hepimizin aklına gelen bir soruyla karşılaşıyoruz: Masumlar acı çekiyor, ama kötüler hiçbir engelle karşılaşmadan egemenlik sürüyor. Böyle bir durumda RAB neden sessiz kalır? Bu, imanda sonuna kadar dayanmamız için bizi mücadeleye zorlayan bir gizemdir.
Zulüm Görenlerin Duası (10:2)
Kötüler, çaresiz kutsalları acımasızca avlarlar. Bu kişiler için, doğrular için tasarladıkları yazgının kendi başlarına gelmesinden daha uygun ne olabilir?
Bir Düşmanın Profili (10:3-11)
10:3,4 Planladıkları kötülüklerle övünmek, kötülerin tipik bir özelliğidir. Kötü, zengin olmak için duyduğu çılgın istekle Tanrı’ya küfrederek O’nu reddeder. Çünkü altına tapınmak, Tanrı’yı tanımamaktır. Yaşam biçimi olarak insan yeterliliği benimsenmiştir. Kötüler Tanrı’ya ihtiyaç duymaz ve sanki O yokmuşçasına yaşar.
10:5,6 Yolları her zaman başarıya götürür gibi görünür. Bu kişiler insanlığın peşini bırakmayan sıkıntılardan bir kolayını bulup kaçarlar. Tanrı’nın kendi halkı için koyduğu kurallar, kötü insanların kavrayışının çok ötesindedir. Kötüler, ruhsal gerçekleri ya da tanrısal ilkeleri anlayamaz. Bütün düşmanlarını aşağılayarak küçümserler. Güvenliklerini hiçbir şeyin asla tehdit edemeyeceğini düşünürler. Yaşadıkları sürece sıkıntıdan uzak bir yaşam süreceklerdir.
10:7,8 Kötü kişilerin ağzından sürekli kötü sözcükler dökülür. Eğer birini aldatmaya çalışırken görülmüyorlarsa, büyük olasılıkla başka birini yıldırmaya çalışıyorlardır! Asla yapıcı konuşmalar yapmazlar. Sözleri daima suç ve yıkım üzerinedir. Çetelerin yaptığı gibi, gizli yerlerde masumları pusuya düşürmek için bekler ve masumlar yanından geçerken onlara saldırarak öldürürler. Daima saf ve çaresiz olanların ardına düşerler.
10:9-11 Çalılıktaki aslan gibi, avına kapmak için hazır beklerler. Bir avcı gibi kurbanlarını ağlarına çekerler. İşleri şantajcılık, zorbalık, rüşvetçilik, köleliğe zorlama ya da katilliktir. Zavallı kurbanlarını bunaltarak ezerler. Masumlar umutsuzluk içinde Tanrı’nın kendilerini unuttuğunu, ilgilenmediğini ve kötü durumlarını asla görmeyeceğini düşünürler.
Mazlumların Feryadı (10:12-18)
Şimdi zulmedeni yargılamak, sıkıntı çekene de merhamet etmek için Rab-bin elini kaldırarak eyleme geçme zamanıdır. Kötülüğün güçlerine neden tanrı-tanımazlıkları ve inançsızlıklarını sürdürmeleri için izin verilsin? Suçlarının he-sabının Tanrı tarafından sorulmayacağını düşünerek, neden teşvik edilsinler?
10:14,15 Tanrı görür. Her adaletsizlik ve yanlışın kaydını özenle tutar. Öy-le ki, bütün kötülüklerin karşılığını ödeyebilsin. Bu nedenle, mazlumların kendilerini Tanrı’nın eline bırakmaları boşuna değildir. Tanrı öksüzün dostu olduğunu kanıtlamadı mı? Rab, kötülerin kolunu kıracak ve onları hiçbir iz bırakmayacak şekilde ortadan kaldırıp cezalandırmakla mazlumların feryatlarını yanıtlamış olacaktır.
10:16 Bu dünyanın krallıklarının Rabbimiz’in ve Mesihi’nin olacağı zaman, sözü edilen öç günü gelecektir. O zaman Yeşaya’nın önceden bildirdiği gibi, kötü ve baskıcı uluslar yok olacaklardır:
Sana öfkelenenlerin hepsi utanacak, rezil olacak. Sana karşı çıkanlar hiçe sayılıp yok olacak. Seninle çekişenleri arasan da bulamayacaksın. Seninle savaşanlar hiçten beter olacak. Çünkü sağ elinden tutan, “Korkma, sana yardım edeceğim” diyen Tanrın RAB benim (Yşa.41:11-13).
10:17,18 Rabbimiz’in, alçakgönüllülerin dualarını işitip yanıtlayacağından emin olabiliriz. Rab, denenmeler için gerekli olan lütfu sağlayacak, öksüz ile düşküne haklarını verecektir. Tanrı’ya övgüler olsun ki, artık yeryüzünde yoksul ve savunmasızların ezilmeyecekleri gün geliyor!
11. Mezmur: Güvenmek Varken Neden Kaçalım?
11. Mezmur, hüzünlü haber başlıkları için sanki bir panzehir gibidir. Davut, kötü haberler gelmeye başladığında –savaşlar, vahşet, suç, yozlaşma ve siyasal karmaşa haberleri– Rab’be sığınarak ayakta durabileceğimizi söyler.
Öyle görünüyor ki, Davut kapıyı açtığında, içeri çılgın bir ziyaretçi girmiştir. Yüzü solgun ve bitkin, gözleri heyecanla açılmış ve dudakları titremektedir. Soluk soluğa, gelmekte olan felaketi Davut’a bildirir ve ona tepelere kaçmasını söyler. 11. Mezmur, Davut’un bu kötümser kişiye verdiği yanıttır.
11:1-3 Davut, sığınağı olarak gördüğü Rab’be duyduğu güveni şu sözlerle gösterir: “Ben RAB’be sığınırım.” Daha sonra ise, esenliğini bozmak isteyen haberciyi azarlar. 1b ayetinden üçüncü ayete kadar olan bölümde yer alan sözcüklerin hüzünlü bir havası olduğunu fark ettiniz mi? “Kuş gibi kaç dağlara” sözcükleriyle Davut’un anlatmak istediği şudur: “Küçük bir kuş kadar önemsiz ve korumasızsın. Yapabileceğin en iyi şey kaçmaktır. Şimdi suçluların galip geldiği zamandır. Onlar yasaya uyan temiz vatandaşları öldürmeye hazır, tepeden tırnağa silahla donanmış kişilerdir. Yasa ve düzen yok olmuş, toplumun temelleri sarsılmıştır. Böyle bir durumda, senin gibi doğru bir insanın bir beklentisi olabileceğini nasıl umuyorsun?”
11:4-6 Hangi umut? Neden? Elbette RAB! Rab kutsal tapınağındadır. Hiçbir şey O’nun planlarının gerçekleşmesine engel olamaz! Tahtı göklerdedir ve asla sarsılmaz. O, insanoğullarının yaptıklarıyla ilgilenmektedir. Yalnızca neler olup bittiğini görmekle kalmaz, ama doğrular ve kötüler hakkında sürekli değerli yargılarda bulunur. Tanrı, sevgi Tanrısı’dır, ama vahşet uygulayanlardan tiksinir. Onların üzerine bir yargı fırtınası gönderecektir. Kötülerin üzerine kızgın korlar ve kükürt yağdıracak, paylarına düşen kâse kavurucu rüzgar olacaktır.
11:7 Tanrı doğruları sever, zalim insandan ise nefret eder. Dürüst insanların ödülü, Tanrı’nın huzurunda durup O’nun yüzünü görmek olacaktır.
Bu nedenle, hüzünlü haber başlıkları yüzünden hayal kırıklığına uğramamalıyız. Olumsuz koşullar bir dalga gibi üzerimize gelebilir, ama Tanrı’nın karşı konulamaz amacının gerçekleşme zamanı geldiğinde zafer kesindir.
O her yerde egemendir ve her şey O’nun bilgisi dahilindedir.
Her işi bereketli, yolu saf ışıktır.
Tanrı’yı kavrayamayız, yine de yer ve gök,
Tanrı’nın egemen olarak tahtta oturduğunu,
Ve her şeyi mükemmel yönettiğini söylerler.
– Yazarı bilinmiyor
12. Mezmur: İnsanların ve Tanrı’nın Sözleri
12:1 İnsanlar arasındaki sadakatsizlik, özellikle de konuşmalarındaki kötüye gidiş, birinci ayetin içeriğini belirler:
Rab, beni kurtar; dindarlık öldü; güvenilir insanlar yok oldu (Knox).
12:2 Sonra vefasız kuşağa karşı üç suçlama yöneltilir:
Yalanlar – suçları yalnızca klasik aldatmacadan ibaret değildir. Beyaz yalanlar söyler, abartılı sözler söyler ve sözlerini tutmazlar.
Dostları ilə paylaş: |