35:26 Rabbim, benim düşüşümden dolayı sevinecek olanların rezalete ve utanca bürünmelerini, yüzlerinin kızarmasını sağla.
35:27,28 Benim haklı çıkmamı bekleyenler ise sevinç çığlıkları atıp coşsunlar. Bu kişiler senin Rab olduğuna tanıklık etsinler. Ben de senin övgünü dilimden düşürmeyecek, adaletini herkese anlatacağım.
36. Mezmur: Sevgin ne değerli!
36:1-4 Davut, kötülerin günahlarına ilişkin canlı bir örnek verir. Günahkârda Tanrı korkusu yoktur. Hiç kimsenin suçlarını kanıtlayarak kendisini cezalandıramayacağını düşünüp övünür. Sözleri kötülük ve yalanla doludur. Ya-
salara uygun, saygın bir yaşamı küçümser. Uyumak yerine yeni kötülükler tasarlar ve kötü yolda yürüme konusunda direnir.
36:5 Rab’bin mükemmelliğiyle böyle bir günahkârın ahlâksal bozukluğunu kıyaslamak imkansızdır. Rab’bin merhameti göklere ulaşır. Barnes bu konuda şunları yazar:
Merhameti çok yücedir: İnsanın kavrayabileceği en büyük maddesel olgu bile O’nunla kıyaslanamaz. Burada anlatılmak istenen, Tanrı merhametinin göklerde sergilendiği ya da kaynağının gökte olduğu (bu doğru olmasına rağmen) değildir. Söylenmek istenen, merhametinin insanların kavrayabileceğinden daha büyük olduğudur.31
Tanrı’nın sadakati gökyüzüne erişir, yani boyutları sınırsızdır. A. W. Pink’in bu konudaki düşüncelerine kulak verelim:
Bu ne müthiş bir sözdür! “Sadakatin gökyüzüne erişir.” Tanrı’nın değişmeyen sadakati kavrayışımızın çok üstündedir. Tanrı’yla ilgili her şey büyük, engin ve kıyaslanmazdır. O asla unutmaz, asla hata yapmaz, asla sarsılmaz, sözünden asla dönmez. Duyurduğu her vaat ya da önbildiriyi, Rab eksiksiz gerçekleştirir. Antlaşmanın her vaadini ya da yargısını yerine getirir. Çünkü, “Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; insan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi?” (Say.23:19). Bu nedenle, imanlı hayretini ifade eder: “RAB’bin sevgisi hiç tükenmez, merhameti asla son bul-maz; her sabah tazelenir onlar, sadakatin büyüktür” (Ağı.3:22, 23).32
36:6 Tanrı’nın doğruluğu, yarattığı ulu dağlara benzer; sağlam, sarsıl-maz, tamamıyla güvenilir. O’nun her zaman doğru olanı yapacağına güvenebili-riz. Bu, en iyi biçimde çarmıhta sergilenmiştir. Tanrı’nın doğruluğu günahın ce-zalandırılmasını talep eder. Eğer günahlarımız için cezalandırılsaydık, sonsuza kadar mahvolacaktık. Tanrı’nın Kutsal Oğlu’nun günahlarımızı üstlenmesinin nedeni budur. Tanrı bizim günahlarımızı günahsız Oğlu’nun üstünde gördüğün-de, doğruluğundan ötürü yargısını O’nda göstermiştir. Şimdi Tanrı’nın, tanrısız günahkârları kurtarabilmesi için adil bir zemini vardır; günahların cezası, yeri-mize geçen değerli Oğlu aracılığıyla ödenmiştir.
Kurtarıcı’nın kanı Tanrı’nın mükemmel doğruluğuna tanıklık eder. Böylece Mesih’in çarmıhında, O’nun büyük adaletini ve aynı zamanda harika lütfunu buluruz.
– Albert Midlane
Tanrı’nın yargıları çok yücedir. Bu, O’nun buyruklarındaki, kararlarındaki, düşüncelerindeki ve tasarılarındaki eşsiz derinliği, karmaşıklığı ve bilgeliği gös-terir. Tanrı’nın bu nitelikleri üzerinde düşünen Pavlus şöyle demiştir: “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” (Rom.11:33).
“İnsanı da, hayvanı da koruyan sensin ya RAB.” Burada söz konusu olan geçici bir kurtarıştır – yarattıklarını koruyan Tanrı’nın lütfu. Bu ne büyük bir merhamettir! Tanrı’nın merhametinin ne kadar çok canlıyı kapsadığını düşünün. İnsana gelince; Tanrı insanın başındaki saçlarının sayısını bile bilir. Önemsiz gibi görünen bir serçe bile Göksel Babamız’ın izni olmadan yere düşmez!
36:7 İnsan yaşamına giren hiçbir şey Tanrı’nın sevgisinden daha değerli olamaz. Tanrı sevgisi sonsuz, egemen, nedensiz ve değişmezdir. Tanrı çocuğunu, Tanrı sevgisinden hiçbir şey ayıramaz. 1743 yılında John Brine şunları yazmıştı:
Tanrı sevgisinin sınırsızlığını hiçbir dil tam olarak ifade edemez, hiçbir zihin kavrayamaz: “Kavrayışı aşar” (Ef.3:19). Sınırlı bir zihnin Tanrı sevgisi hakkındaki en uç düşünceleri bile Tanrı sevgisinin gerçek doğasına erişemez. Tanrı’nın iyiliği, oluşturabileceğiniz en yüksek kavramların o kadar ötesindedir ki, gökyüzü bile yeryüzünden bu kadar uzak değildir. İyiliğinin derinlikleri, karşısında duran bütün dağların yüksekliğini aşan bir okyanus gibidir. İlgi duyan herkes için, gerekli her iyiliğin aktığı bir çeşmedir.33
İnsanoğulları bu nedenle O’nun kanatlarının gölgesine sığınırlar. Ne yazık ki, herkes Tanrı’nın sevecen korumasının tadını çıkarmayı seçmez. Ama ayrıcalık herkes için geçerlidir. Her ulus, sınıf ve kültürden insan, bu eşsiz kanatların altında huzura, yenilenmeye ve güvenliğe kavuşmuşlardır.
36:8 O’nda yalnızca koruma değil, sağlayış da vardır. “Evindeki bolluğa doyarlar, zevklerinin ırmağından içirirsin onlara.” Hangi yiyecek nicelik ve nitelik yönünden Rab’bin evindekiyle karşılaştırılabilir? O’nun zevklerinden daha üstünü var mıdır? F. B. Meyer, Tanrı’nın üzüntüleri kaplarla, ama zevkleri ırmaklarla verdiğine işaret eder!
36:9 Yaşam kaynağı, Mesih’tir. “Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı” (Yu.1:4). Işığıyla, ışığı görürüz. Nasıl doğal ışık her şeyi bütün açıklığıyla görmemizi sağlarsa, Tanrı’nın ışığı da yaptıklarını anlamamızı sağlar. Dünyayla, diğer insanlarla ve kendimizle ilgili ruhsal gerçekler hakkında doğru değerler kurmamızı mümkün kılar.
Büyük peyzaj ressamı Corot, bir zamanlar şöyle demişti: “Kendimi doğal güzelliklerin ortasında bulduğumda, yaptığım resimlere bakarak kendime kızarım.” Stüdyodayken resimlerinden hoşnut olan sanatçı, doğanın görkemi karşısında alçakgönüllü bir tutum takınır. Kendimizi dünyanın ışığında yargıladığımızda, kolaylıkla kişisel doyuma ulaşabiliriz; ama Rab’bin ışığında ve tanrısal bakış açısıyla yargıladığımızda gururumuzun ne kadar anlamsız olduğunu görürüz.
36:10,11 Davut, kötülerden korunmak için sürekli dua eder. 11’inci ayet, 10’uncu ayeti açıklar. Davut Tanrı’dan, gururlunun ayağının kendisine varmasına ve kötülerin elinin kendisini kovmasına engel olmasını, sevgisinin ve kurtarışının sürmesini ister.
36:12 Duası yanıtlanır. Mezmur yazarı, iman sayesinde kötülerin düştüğünü ve tekrar kalkacak güçleri kalmadığını görür.
37. Mezmur: Gerçek Esenlik
Davut, yaşamı boyunca tanrısız ve vicdansız insanların elinde fazlasıyla acı çekmişti. Bu mezmurda bizlere, kötülüklerle karşılaştığımızda nasıl karşılık ver-memiz gerektiği anlatılmaktadır.
37:1,2 Öncelikle, kötülük edenlerden korkmamalıyız. Karşılaştığımız tehlikeler geceleri aklımıza gelir. Bize söylenenleri ve yapılanları hatırlar, buna nasıl karşılık vermemiz gerektiğini düşünürüz. Mide salgılarımızın arttığını ve uykumuzun kaçtığını fark ederiz. Kızgınlığımız başkalarına değil, kendimize zarar verir ve hiçbir şey elde edemeyiz. Bu davranışımızdan vazgeçmeye özen göstermeliyiz.
Suç işleyenlere özenmemeliyiz. Bu yeryüzü onların sahip olacakları tek cennettir. Öç alma tırpanı onları mutlaka biçecektir.
37:3 Bu, örneğin olumsuz yanıdır – onlara kızmayın, üzülmeyin ve özenmeyin. Yapılacak ilk iş, Rab’be güvenmek ve iyilik yapmaktır. Bu güven, boş bir iyimserlik değildir. Tanrısızları cezalandıracağına, doğruları ise ödüllendireceğine söz veren Tanrı’ya sonsuz bir güven duyulmalıdır. O’nun sözü asla boşa çıkmaz. Doğrular ülkede oturacak ve güvenliğin tadına varacaklardır. Cinlerin ya da insanların şiddetli saldırılarına rağmen, Mesih’in hiçbir koyunu asla mahvolmayacaktır (Yu.10:27-29). Mesih’e güvenen herkesin Baba’nın evinde kalacağı bir yeri olacağına dair güvence verilmiştir (Yu.14:1-6).
John Wesley bir zamanlar, Samuel Bradburn adındaki vaiz arkadaşına ekonomik yönden yardımda bulunmuştu. Zarfın içine beş poundla birlikte şu notu koymuştu: “Sevgili Sammy, Rab’be güven ve iyilik et; böylece ülkede kalır ve doyarsın.” Teşekkürlerini ileten Bradburn onu şöyle yanıtlamıştı: “Mektubunda alıntı yaptığın ayetlerin güzelliğinden her zaman etkilenmişimdir. Ama itiraf etmeliyim ki, ayetin böylesine yararlı bir yorumuyla daha önce hiç karşılaşmamıştım.”
37:4 Rab için bir göreve devam etme konusunda büyük istek duyduğunuzu varsayın. Sizi yönlendirdiği için kendinizi güvende hissedersiniz ve tek isteğiniz O’nu yüceltmektir. Ancak yine de yolda karşınıza güçlü bir düşman çıkar ve size engel olur. Böyle bir durumda ne yaparsınız? Sizin belirlediğiniz bir zamanda, size yüreğinizin arzularını vereceğini bilerek Rab’den zevk alırsınız. Sizinle savaşanlarla savaşmanız gerekmez. “Savaş sizin değil, Tanrı’nındır” (2Ta.20:15). “RAB sizin için savaşacak, siz sakin olun yeter” (Çık.14:14).
37:5,6 Size yalan söylenmiş ve küfredilmiş de olabilir; belki de haksız yere suçlanmışsınızdır. Eğer suçlamalarında gerçek payı olsaydı, bu kadar ağırınıza gitmezdi. Ama söyledikleri kesinlikle yalandır ve art niyetlerinden kaynaklanmaktadır. Ne yapmanız gerekir? Her şeyi Rab’be bırakın. Bütün yükü O’na bırakın. Sizin adınıza hareket etmesine izin verin. Sonunda tamamen haklı çıkarılırsınız. Sizin masumiyetinizi herkesin görmesini sağlar. Barnes şöyle der:
Eğer iftiraya uğradınızsa, eğer karakterinize saldırıldıysa ve bir süre için güvenilirliğinize gölge düşürüldüyse, eğer kötüler karşılık veremeyeceğiniz kötülüklerle üzerinize geliyorsa, o zaman davanızı Tanrı’nın eline bırakın. O, karakterinizi koruyacak, bulutları dağıtacak ve doğruluğunuzun hakkını öğle güneşi gibi aydınlığa çıkartacaktır.34
37:7,8 Davanızı Rab’bin eline bıraktıktan sonra atacağınız ikinci adım, O’nda dinlenmektir. Yükünüzü O taşıdığı için, sizin de taşımanız gerekmez.
Ancak genellikle yaptığımız budur. Yükümüzü duraksayarak O’nun üzerine bırakırız, ama sonra yine kendimiz yükleniriz.
Kaygılarımı her gün O’na yüklemem gerektiği O’nun isteğidir.
Aynı zamanda bana güvenimi yitirmememi de söyler.
Ama ben öylesine akılsızım ki, hazırlıksız yakalandığımda,
Güvenimi yitirip bütün yüklerimi taşırım.
– T. Baird
“O’nu sabırla bekle.” İmanlı için çare, Rab’de kalmaktır. Bunun ne kadar sık tekrarlandığına dikkat edin:
Rab’be güven (3. ayet).
Rab’den zevk al (4. ayet).
Her şeyi Rab’be bırak (5. ayet).
Rab’bin önünde sakin dur (7a. ayet).
O’nu sabırla bekle (7b. ayet).
Bazen bizim için en zor olanı bunu yapmaktır. Beklemeyi asla beceremeyiz! Ama gerçek iman, Tanrı’nın vaadini yerine getirmesini bekler ve buna gücünün yettiğine güvenir (Rom.4:21).
Davut ikinci kez, “Kızıp üzülme...” der. Bu tekrar neden yapılmıştır? Elbette vurgulanması gerektiğinden! Bize yapılan kötülükten dolayı cesaretimizi kaybetmemeye karar verdikten sonra bile geri dönüp, zihinlerimizdeki çamuru tekrar tekrar karıştırırız. Bu, hem öz savunmaya yol açar, hem de tehlikelidir. Kötü kişi yollarında başarılı olsa bile, Hıristiyanlar duygusal olarak rahatsız olmamalı, öfke, kızgınlık ya da nefret gibi duygularını geliştirmemelidirler. Bu duygulara izin verirsek, bunlar bizi sonunda acı sözlere ve sert eylemlere götüreceklerdir. O zaman da suçlu çıkan biz oluruz.
37:9-11 Yeryüzündeki bütün yanlışların düzeltileceği gün geliyor. O gün geldiğinde kötülük yapanlar kesilip atılacak ve O’na güvenen kutsallar vaat ettiği bütün bereketlere sahip olacaklardır. Yakında kötünün sonu gelecektir. Yeri aransa da bulunmayacaktır! Alçakgönüllüler o gün yeryüzünü miras alacak, derin bir huzurun ve daha önce görülmemiş bir refahın zevkini tadacaklardır. Ama o gün ne zaman gelecektir? Kilise açısından o gün, Kurtarıcı bulutlarla kendisini bekleyenleri alıp göksel evlerine götürmek için geldiğinde başlayacaktır. İsrail halkından ve uluslardan iman edenler açısından ise o gün, İsa Mesih’in düşmanlarını yok etmek ve bin yıl süreyle esenlik içinde egemenlik sürmek üzere yeryüzüne geri döndüğünde başlayacaktır. Dağdaki vaazında İsa şu sözleriyle gelecekteki bu görkemli güne işaret etmiştir:
“Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar” (Mat.5:5).
37:12,13 Bu arada, dolandırıcılar, zorbalar ve zulmedenler, Tanrı’nın çocuklarına karşı düzenler kurarlar. Rab’bi sevenlere karşı en acı düşmanlığı gösterirler. Ama Yahve onların diş gıcırtılarının seslerinden etkilenmez. Sonlarının geleceği günün uzakta olmadığını bilir. Düşmanlarımıza aynı yansız soğukkanlılıkla bakabilmek, bize yarar sağlar. Böylece, birinin söylediği gibi, küçük insanların dünyasını arkamızda bırakabiliriz.
37:14,15 Genellikle, gerçek, gün yüzüne çıkması gerekirken gizli kalmış gibidir. Kötüler silahlıdırlar ve iyi eğitilmişlerdir. Buna karşılık, doğruların silahları eksik gibidir ve sanki sürekli yeniliyorlardır. Ancak ahlâk dünyasında çalışan bazı değişmez yasalar vardır. Kötülük edenin sonu gelecektir. İşlenen günahlar bir gün mutlaka yargılanacaktır. İnsanlar sonsuza kadar günahlarından kaçamazlar. Kötü tasarıları daima kendi aleyhlerine dönecektir: Kılıçları kendi yüreklerine saplanacaktır. Silahlarına en çok ihtiyaç duydukları anda, yayları kırılacaktır.
37:16 İmanlı doğru kişi Rab’be sahip olduğu için, elindeki azıcık varlığı bile pek çok kötünün servetinden iyidir. İbraniler Kitabı’nın yazarı, imanlının Mesih’te tadına vardığı eşsiz zenginliği belgelerle kanıtladıktan sonra, adeta iğnelercesine şunu ekler: “Sahip olduklarınızla yetinin. Çünkü Tanrı şöyle dedi: ‘Seni asla terk etmeyeceğim, seni asla yüzüstü bırakmayacağım’” (İbr.13:5).
37:17,18 Kötülerin kolları (güçleri) kırılacak. Ama sınırsız güç kaynağı olan Rab doğrulara destek olacak. O, doğruların günlerinin sayısını bilir. O günlerde neler yaşayacaklarından ve varacakları yerden haberdardır. Doğruların mirasının sonsuza dek süreceğini bilir; bu miras çürümez, solmaz ve lekesizdir. Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşsunlar diye iman aracılığıyla korunanlar için mirasları göklerde saklıdır (1Pe.1:4-5).
37:19 Kötü günler geldiğinde bu kutsallar iman ettikleri için utanmayacaklardır. Zor günlerde onları destekleyecek olan gizli ruhsal kaynaklara sahiptirler. Kıtlık zamanında özel bir bollukla karınları doyacaktır. Her şeyden önce, fedakarlık ederek yaşamayı öğrendiklerinden, yiyecekleri az olduğunda yoksunluk duymazlar, ama aynı zamanda çölde önlerinde sofra kurmaya gücü yeten Rab’be de sahiptirler. Tanrı’nın mucizevi yollarla kendilerine sağladığını görme ayrıcalığına sahiptirler ve gökten inen tatlı bir tada sahip olan ekmeği, manı tanırlar.
37:20 Ama kötüler yıkıma uğrayacaklardır. Bütün mezmur boyunca bu ölüm çanları Rab’bin düşmanları için çalar. Onlar; kötüler, kötülük işleyenler, işleri yolunda olanlar, fesat düzenleyenler, Rab’bin düşmanları, Rab tarafından lanetlenenler, kötülük çocukları ve günahkârlar olarak adlandırılırlar. “Kötü” sözcüğü bu mezmurda on dört kez geçer ve mezmurun temel düşüncesini inşa eder.
Rab’bin düşmanları kır çiçekleri gibi kuruyup gidecekler, duman gibi dağılıp yok olacaklardır.
37:21 Kötüler ödünç alır, geri vermezler. Bunun anlamı ya borçlarına sadık kalmamaları ya da borçlarını ödememeleridir. Ama paraları olmasına rağmen neden geri ödememektedirler? Çünkü daima gereğinden fazla isterler. Para konusunda açgözlüdürler. Kaybettiklerinde, kayıplarını karşılamak için borç alırlar. Ali’nin borcunu kapatmak için Veli’den borç alırlar. Yaşamları borç üzerine kuruludur. Aksilikler geldiğinde, dağılan servetlerini toparlama konusunda umutsuzluğa kapılırlar. Sahte zenginliklerinin altında, ekonomik bir karmaşa yatar.
Doğru kişi genellikle bolluk içinde olmasa da, çok cömerttir, daima vermenin almaktan daha büyük bir mutluluk olduğunu düşünür. Eğer bir imanlı gerçekten vermek isterse, verebilmesi için kendisine her zaman kaynak sağlanacağı kanıtlanmıştır. Pavlus da aynı şeyi öğretmiştir:
Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir (2Ko.9:8).
37:22 Doğrunun ve kötünün durumu, Rab’le olan ilişkilerine bağlıdır. İman aracılığıyla aklanmış olanlar Rab tarafından kutsanırlar; ülkeye sahip olacaklardır. Tanrı’nın kurtarış önerisini reddedenler, kendilerini kimsenin imrenmeyeceği bir konum olan, Tanrı’nın laneti altına sokarlar.
37:23,24 Tanrı kendisiyle paydaşlık içinde yaşayan insanın yollarını düzenler. Kendisini hoşnut edenleri destekler. Böyle bir insan denenmelerden geçebilir, sıkıntılar yaşayabilir, ama onların içinde kaybolmaz. Çünkü Rab güvenle onun elinden tutmaktadır. Doğru kişinin günaha düştüğü de gerçektir; her ne kadar bu ayetin işaret ettiği düşme biçimi belirtilmemişse de, Rab tarafından terk edilmeyecektir.
37:25 Davut, ömrü boyunca –bu satırları yazdığında yaşlanmıştı– doğru insanın terk edildiğini ya da soyunun ekmek dilendiğini asla görmemişti. Eğer biri, böyle şeylerin olduğunu gördüğünü söyleyerek itiraz ederse, iki yorumda bulunacağız. Birincisi; Davut doğru kişinin bir süre için terk edildiğini söylüyor olabilir. Ya da ikincisi; istisna olasılıklarını dahil etmeyerek genel bir ilke bildiriyor olabilir. Kutsal Yazılar’da bunu sık sık görürüz. Ruhsal yasaların olağan işleyişini tanımlayan genel ifadeler buluruz. Ama istisnalar, kuralları bozmaz.
37:26 Çocuklarının ekmek dilenmesi bir yana, doğru kişi cömertçe bağışta bulunur ve sık sık ödünç verir. Tanrı’nın sözünü izlediği için çalışkandır, verimlidir ve korunur. Sıkı çalışarak, özenli alışveriş yaparak, çarçur etmeyerek ve lüksten kaçınarak, birikimlerini artırır ve böylelikle ihtiyaç içinde olanlara yardım eder. Soyu da bereketlenecektir, çünkü doğru kişi bu dersleri evinde iyi öğrenmiştir ve onlara yaşamı boyunca uyar.
37:27 Bu ayet, iyi işler aracılığıyla kurtuluşu öğretiyor gibi gözüken ayetlerden biridir. Ama Efesliler 2:8-10 ve Titus 3:5 gibi ayetlere baktığımızda bunun doğru olmadığını görürüz. Bu ayetten çıkaracağımız sonuç, eğer bir kişi imanla kurtarıldıysa, iyi işler üretecek ve böyle sadık kutsallar sonsuza kadar yaşayacaklardır.
37:28 Rab adaleti sever ve kutsallarını adaletiyle sonsuza kadar korur. Kutsallar sonsuz yaşamı hak etmemişlerdir, ama Mesih onları satın almak için ölmüştür ve Tanrı bunu onurlandırmalıdır.
Mezmur yazarı, imanlının güvenliği (18, 24, 28 ve 33’üncü ayetlere bakınız) üzerinde derin düşünmeyi sever. Rab İsa Mesih’e iman aracılığıyla yeniden doğmuş olanların hepsi, sonsuza kadar kurtarıldıklarını söyleyen Tanrı sözünün yetkinliğinden emin olabilirler. F. W. Dixon bu konuda şunları yazar:
Eğer güveniniz eksikse bunu elde etmenin ya da yeniden elde etmenin yolu Tanrı sözüne başvurmaktır. Okuyun ve inanın. Tanrı, O’na ait olduğunuzu söyler; kesinlikle güvenlik içinde olduğunuzu, sizi asla terk etmeyeceğini bildirir; Tanrı-nın bu vaatlerine bütün yüreğinizle inanın.35
Doğrular sonsuza kadar korunurken, kötünün çocuklarının kökü kazınacaktır. İmansızların sonunu düşünmek bizi hüzünlendirir. Tanrı’dan, Mesih’ten ve sonsuzluk umudundan ayrı yaşamak ne ürkütücüdür?
37:29 İsrail’in en büyük umudu Mesih’in egemenlik süreceği ülkede yaşamaktı. Adanmış Yahudiler aynı zamanda göksel bir umuda da sahiptiler (İbr.11:10). Ancak, Eski Antlaşma döneminde vurgulanan, İsrail ülkesinin esen-lik ve refah içinde olacağı maddesel bereketlerdi. Doğruların ülkede sonsuza kadar kalacaklarını okuduğumuzda, Mesih’in yeryüzündeki krallığının bin yıl süreceğini, sonra sonsuz krallığıyla birleşeceğini anlamamız gerekir. Kurtarılmış İsrail, Vahiy 21:1’de sözü edilen yeni yeryüzünde sonsuza kadar yaşayacak olabilir; eğer anlatılan buysa, o zaman ülkeye sonsuza kadar sahip olma vaadi söz konusu olabilir.
Doğrular ve kötüler arasındaki zıtlığın anlatımı devam eder.
37:30,31 Doğru adamın ağzından bilgelik akar. Sözleri doğru, yasal ve güvenilirdir. Adil ve dürüsttür, yalan söylemez. Tanrı’nın sözü üzerinde sürekli derin derin düşünür ve bu tutumu onu günaha ve utanca düşmekten korur. Spurgeon’un sözünü ettiği gibi:
En iyi şey – Tanrı’nın yasası,
En iyi yerde – yüreğinde,
En iyi sonucu üretir – adımları kaymaz.
37:32,33 Kötüler masumun üstüne atlamak ve onu yok etmek için fırsat kollar. Ama RAB, masumu düşmanın gücüne terk etmez, yargılanırken mahkûm edilmesine izin vermez. Tanrı, bütün halkının Bekçisi ve Avukatı’dır.
37:34 Bu nedenle izleyeceğimiz en iyi yol güvenmek (Rab’bi beklemek) ve itaat etmektir (yollarında yürümek). İsa’da mutlu olmanın başka yolu yoktur!
Ama bundan daha fazlasına da sahibiz. Çünkü mezmur yazarı tam altı kez doğruların ülkeyi miras alacaklarını vaat eder. Sonra bir güvence daha ekler: Kötüler yok olduklarında, imanlılar onların bu yok oluşlarını göreceklerdir. Bu korkunç olaydan zevk almayacaklar, ama her türlü yargıdan özgür kalacaklardır.
37:35 Davut insan yaşamını çok açık bir şekilde gözlemleyebiliyordu. Bir zamanlar kötü bir zorba görmüş ve onu ilk dikildiği toprakta yeşeren, dal budak salan bir ağaca benzetmişti. Görünüşe göre buradaki düşünce, ağacın, bir
yerden çıkartılıp başka bir yere dikilmesinin neden olacağı aksiliğin sıkıntısını asla çekmemiş oluşuydu. Halen ilk dikildiği topraktaydı ve bu nedenle büyük ve canlıydı. Kötü adam verimli ve güçlüydü.
37:36 Ama daha sonra Davut aynı yerden geçtiğinde adam gitmişti. Onu aradı, ama hiçbir yerde bulamadı. Adam bir süre için verimli olmuştu. Ama gücü kısa sürdü ve sonra geçip gitti, yok oldu; refahı ve gücü de kalmadı.
37:37,38 Mezmur yazarı bize doğru ve kötü adam arasındaki zıtlığın farkına varmamız için öğüt verir. Barışsever kişilerin zürriyeti olacak, ama kötülerin kökü kazınacaktır. Doğruların ve kötülerin soyu devam edecektir. Tholuck, barışsever kişi hakkında şöyle der: “Böyle bir kişinin sonu daima iyi olacaktır.” Ama kötülere yarınları için iyilik vaat edilmemiştir.
37:39,40 Doğru kişi hakkındaki en önemli şey, Tanrı’yla olan bağlantısıdır. Tanrı kurtarıcısıdır ve sıkıntı zamanındaki gücüdür. Hıristiyanlar’ın çaresizliklerinde içgüdüsel olarak Tanrı’ya dönmelerine şaşmamak gerekir! Tanrı onlara yardım eder, kurtarır. Çünkü tamamıyla Tanrı’ya bağımlıdırlar. Şu anda sıkıntı içinde misiniz? O’na güvenin, O gerekeni yapacaktır!
38. Mezmur: Günah İçin Duyulan Üzüntü
Eğer “Günahım” (3. ayet), “Suçlarım” (4. ayet), “Akılsızlığım” (5. ayet), “Derdim” (11. ayet) gibi ifadeler olmasaydı, bu mezmurun Kurtarıcımız’ın sıkıntısını tanımladığını düşünebilirdik. Bu ifadelerin dışındaki ayetler, Rabbimiz İsa Mesih acı çektiğinde, O’nun için geçerli olabilirdi. Ama gerçek yorum, Davut’un yaşamının bir bölümünde çektiği, yoğun zihinsel ve bedensel sıkıntıdır. Sıkıntısı işlediği günahla ilgilidir.
38:1-4 Davut, çektiği sıkıntıların nedeninin, öfkeli olan Tanrı’nın azarlaması ve terbiye edişi olduğunu düşünür. Rab’den kuşatmayı kaldırmasını ister. Her Şeye Gücü Yeten’in okları mezmur yazarının zihin ve bedenine girmiş ve Tanrı’nın eli ezici bir baskıyla üzerine inmiştir. Tanrısal gazabın bir sonucu olarak bütün bedeni hastadır. Hastalık kemiklerine kadar sızmıştır; bunun nedeni günahıdır. Suçları için hiçbir mazereti yoktur. Suçlu olduğuna bütünüyle ikna olmuştur. Suçları dev dalgalar gibi üzerini örtmüştür. Muazzam bir ağırlık üzerine inerek gücünü kırmıştır.
Dostları ilə paylaş: |