ŞİİR(nazim) TÜrleri


Servet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri



Yüklə 0,87 Mb.
səhifə5/11
tarix22.10.2017
ölçüsü0,87 Mb.
#11110
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Servet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri

  1. Servet-i Fünun hikaye ve roman yazarları realizm ve Natüralizm’in etkisindedirler.

  2. Sanatçılar, çevre ve siyasi ortamın etkisiyle toplumsal konulara çok az yer vermiş, daha çok bireysel konuları işlemişlerdir.

  3. Roman ve hikayelerdeki olayların geçtiği yer genellikle İstanbul’dur. Olayların kahramanları aydın kesimden seçilmiştir.

  4. Teknik bakımdan sağlam, Batı standartlarına uygun ilk roman örnekleri bu dönemde verilmiştir. Yazarlar Tanzimat Edebiyatı’nda görüldüğü gibi olayın akışını kesip okura bilgi vermez, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar.

  5. Yaptıkları betimlemeler gözleme dayanır, nesneldir.

  6. Servet-i Fünun romancıları ele aldıkları kahramanların daha çok ruhsal yönlerini incelemiş, çevre betimlemeleri yaparak çevre ile kahramanların ruhsal durumları arasında ilgi kurmuşlardır.

  7. Romanlardaki dil ağırdır. Arapça-Farsça sözcükler o güne kadar bilinmeyen tamlamalar çokça kullanılmıştır. Hikayelerdeki dil ise romana nazaran daha sadedir.

  8. Anlatım süslüdür.

  9. Türk dilinin kurallarına, söz dizimine uyulmamış, yeni anlatım imkanları aranmıştır. Bu sebeple devrik, eksiltili cümlelere yer verilmiştir.

  10. Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde tiyatro ve gazetecilik sönük kalmıştır. Bu devirde edebi eleştiri ya hiç gelişmemiş ya da pek az gelişmiştir. Fakat gezi yazısı türünde, Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda” adlı eseri Servet-i Fünun’dan sonra gelişen Seyahat Edebiyatı’na güzel bir örnek olmuştur.



SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI

TEVFİK FİKRET(1867-1915)

Şiir türünde eserler vermiş bir sanatçıdır. Servet-i Fünun Edebiyatı’nın öncülerindendir. Servet-i Fünun şiirinin de en büyük temsilcisidir. 1901’e kadar yazdığı şiirlerde “Sanat, sanat içindir.” anlayışı hakimdir. Bu tarihten sonra, bilhassa ikinci meşrutiyetten sonra, yazdığı şiirlerde “toplum için sanat” görüşünü benimsediği görülür. Bu dönemde yazdığı şiirler, Batılılaşmayı savunan, teknolojinin üstünlüklerinden faydalanmanın gerekliliğini anlatan ve toplumumuzdaki sosyal bozuklukları konu alan didaktik(öğretici) şiirlerdir. Aruzu ustalıkla kullanan şair, şiiri nesre yaklaştırmış, şiirin konu alanını genişletmiş ve mısraları kırarak serbest müstezadı şiirimize yerleştirmiştir. Şair, Parnasizm’den etkilenmiştir.

Tevfik Fikret’in aruzla yazdığı şiirlerde dil oldukça ağırdır; fakat hayatının sonuna doğru hece ölçüsüyle yazdığı ve “Şermin” adlı kitapta topladığı çocuk şiirlerinde kullandığı dil konuşulan Türkçedir.

Eserleri:
Rubab-ı Şikeste:Bu kitapta bulunan şiirler Servet-i Fünun döneminde sanat için sanat görüşüyle yazdığı şiirler bulunmaktadır.Önceki şiirlerinde Recaizade ve Abdülhak Hamit’in etkileri görülür ancak daha sonraki şiirlerinde kendi üslubunu yakalamıştır.

Haluk’un Defteri:Bu kitapta oğlu Haluk’un kişiliğinde istediği neslin özelliklerini,onlara verdiği öğütleri anlatmıştır.Buradaki şiirler sanat için sanat görüşünden toplum için sanat görüşüne doğru yönelmektedir. Şiirleri sosyal bir endişe ile de yazılmış olsa biçimdeki özeni ve mükemmelliği hiçbir zaman kaybetmemiştir.

Rubabın Cevabı: Bu kitap Tevfik Fikret’in toplumcu ve vatan şiirlerinin olgun ve güçlü örneklerinin olduğu kitaptır.Vatanın kötü yöneticiler elinde çektiği sıkıntıları eleştirel bir üslupla anlattığı ve bu durum karşısında şairin umudunu yitirmediği görülüyor.

Şermin:Hayatının son dönemlerinde çocuklar için yazdığı bir kitaptır ve bu kitap hece ölçüsüyle yazılmıştır.

*****Tevfik Fikret hiç roman ve tiyatro yazmamıştır.

İstanbul’u anlattığı SİS şiiri İstanbul’u kötüleyen karamsar bir şiirdir. Doksan Beşe Doğru ve Tarih-i Kadim önemli şiirlerindendir.

Toplumcu görüşle yazdığı ve memleketin Batı medeniyeti seviyesine gelmesini istediği şiirleri ;Haluk’un Vedası(Annesi ölmüş bir kızı anlatır)Tarih-i Kadim(M.Akif buna karşılık bir eser yazmıştır)Sis , Haluk’un Amentüsü


CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)

Servet-i Fünun şiirinin Fikret’ten sonra ikinci büyük şairidir. Nesir alanında da eserler vermiştir. Ömrü boyunca “Sanat, sanat içindir.” İlkesine bağlı kalmış, eserlerinde sosyal konulara yer vermeyip bireysel konuları, duygu ve düşünceleri işlemiştir.

Sembolizm’in edebiyatımızdaki ilk temsilcisidir. Fakat Sembolizm’i iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. Dili ağır, anlatımı süslüdür. Soneleri ve aruzla yazdığı serbest müstezatları eski dilbilgisi kaidelerini, dil ve söyleyiş mantığını hiçe sayan sıfatlar ve tamlamalarla doludur. Şiirlerinde o güne kadar duyulmamış teşbih, mecaz ve istiarelere yer vermiştir. En basit olayları ve varlıkları şiire sokmuş, onlara yeni ifadeler kazandırmak, onları sembolleştirmek için yeni kelimeler bulma lüzumu hissetmiş, böylece Arapça, Farsça sözlükleri tarayıp ahenkli sözcükleri seçmiş; onları şiirlerinde kullanmıştır.

Nesir sahasında da kudretli eserler vermiştir. Fakat Tevfik fikret’in yaptığı gibi şiiri nesre yaklaştırmamıştır. Nesirlerinde kullandığı dil, şiirlerine göre daha sadedir. Anlatımı ise akıcı ve güzeldir. Cenap Şahabettin hiçbir yazısını topluma yol göstermek amacıyla yazmamıştır.



Eserleri :

Şiir : Tamat, Cenap Şahabettin’in Şiirleri

Nesir : Hac Yolunda, Avrupa Mektupları(gezi yazısı), Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh(makale), Tiryaki Sözleri(özdeyişler)

Tiyatro : Yalan, Körebe


HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945)

Servet-i Fünun Edebiyatı’nın nesir ustasıdır. Her türde eserler vermesine rağmen romancılığı ve hikayeciliğiyle tanınır. Edebiyatımızda teknik bakımdan başarıl ıilk roman örneklerini Halit Ziya vermiştir. Bu yönüyle Cumhuriyet öncesi Türk Edebiyatı’nın en büyük romancısıdır. romanlarındaki dil, Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır. Arapça-Farsça sıfatlar, tamlamalar çokça kullanılır. Buna karşın hikayelerinde kullandığı dil oldukça sadedir. Yazar sonraları edebiyatımızda görülen sadeleşme akımına katılmış eserler-ini gözden geçirerek sadeleştirmiştir.

Romanlarındaki konuları ve kahramanları aydın çevreden seçmiş, hikayelerinde ise halka inmiş, halkı anlatmıştır. Eserlerini Realist ve Natüralist bir tutumla yazmış, edebiyatımızda gerçekçiliğin en önemli öncülerinden sayılmıştır. Gözleme dayanan tasvirlerini eseri süslemede bir malzeme değil, olaylar ve kişileri daha iyi anlatmanın bir aracı olarak görmüştür.

Eserleri :

Şiir : Mezardan Sesler, Mensur Şiirler

Roman : Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Nemide, Sefile, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Kırık Hayatlar

Hikaye : Aşka Dair, Kadın Pençesi, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı…

Hatıra : Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Acı Bir Hikaye

Tiyatro : Füruzan, Kabus, Fare

Aşk-ı Memnu : Genç ve hastalıklı karısını kaybeden Adnan Bey 50 yaşında olmasına rağmen genç ve güzel Bihter Hanım’la evlenmiştir. Bu hatanın sonucu ortaya acı sonuçlar çıkmıştır. Bihter ile yeğen Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır. Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur. Bunun üzerine Bihter intihar eder.

Mai ve Siyah : bu eserde şair ruhlu olan ve sonradan şiir yazmaya başlayan Ahmet Cemil’in yaşadıkları anlatılır. Ahmet cemil’in hayalleri, ümitleri hiç gerçekleşmez.


MEHMET RAUF( 1875-1931)

Servet-i Fünun romanında Halit Ziya’dan sonra gelen en önemli kişidir. Eserlerinde insan psikolojisini abartmadan, doğal akışı içinde incelemeye çalışır. Halit Ziya’nın etkisinden uzun müddet kurtulamayan sanatçı, eserlerinde Halit Ziya’ya göre sade; fakat zayıf bir Türkçe kullanmıştır. Genellikle aşk, kadın ve ihtiras maceralarını konu alan eserler yazmıştır. Hikaye, roman ve tiyatro türünde eserler veren Mehmet Rauf’un en başarılı eseri Eylül’dür. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılan Eylül, dil örgüsü bakımından zayıf olmasına rağmen Servet-i Fünun Edebiyatı’nın sayılı eserlerinden biri kabul edilir.



Eserleri :

Roman : Eylül, Böğürtlen, Ferda-i Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Halas

Hikaye : İntizar, Aşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Hanımlar Arasında

Tiyatro : Cidal, Pençe, Sansar, Yağmurdan Doluya

Mensur Şiir: Siyah İnciler

Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra Boğaz’da aldıkları bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım eder. Necip, Suat’a ilgi duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip çıkan yangında ölür.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)

Eserlerini realist biçimde iç ve dış gözlemlerine dayanarak yazar. Hikaye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışındaki eserlerinde süs ve yapmacıklıktan kaçınır, sade bir üslup kullanır. Türkçenin sadeleşmesinde önemli bir role sahip olan yazar zamanının hemen her tartışmasına katılmıştır.

Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.

Eserleri :

Roman : Nadide, Hayal İçinde

Eleştiri : Kavgalarım

Anı : Edebi Hatıralar, Malta Adasında, Meşrutiyet Hatıraları

Hikaye : Hayat-ı Muhayyel, Niçin Aldatırlarmış
SÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)

Nesri şiirinden daha kuvvetli olan sanatçı duyguları yönünden Namık Kemal’e benzer. Türklüğe hayran bir toplumcu olan S.Nazif İstanbul’un işgali üzerine “Kara Bir Gün” adlı makalesiyle sert bir çıkış yapar.



Eserleri : Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(şiir); Batarya ile Ateş, Malta Geceleri(şiir-düzyazı); Çal Çoban Çal(makale)
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927)

İlk öykülerini ağır bir dille yazan sanatçı Milli Edebiyat’ın doğmasıyla o görüşte eserler ortaya koymaya başlamış, Türkçülük düşüncesini desteklemiştir.



Eserleri : Haristan ve Gülistan, Çağlayan(öykü); Gönül Hanım(roman)
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944)

Çağdaş Türk Edebiyatı’nın büyük romancılarındandır. “Sanat, toplum içindir.” ilkesine bağlı kalarak, yazı masasını sokakla birleştirmeyi bilmiştir. Eserlerinde İstanbul’u özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini tüm yalınlığı ile sunmayı başarmış bir yazardır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Seçtiği tipleri, kendi dilleriyle konuşturur. Kenar mahallelerdeki kadınları onların duygu ve düşüncelerini kendi ağızlarından vermeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi’de Natüralizm’in izleri görülür.



Eserleri :

Roman : Şık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet, Metres, Mürebbiye, Şıpsevdi, Gulyabani, Tesadüf, Cadı, Efsuncu Baba.

Hikaye : Kadınlar Vaizi, Gönül Ticareti, Namusla Açıklık Meselesi.

Oyun : Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar.



Şık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya yönelir. Madam Potiş adınla ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha sonra roman Şöhret Bey’in Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları anlatır.

Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı düşük ahlaklı bir kadını eve getirir. Kadın evin içinde Dehri Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini yoldan çıkarır.

Şıpsevdi : Romanın kahramanı olan Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Maddi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri olan Kasım Efendi’nin damadı olmak ister. Meftun kendine büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım Efendi, Meftun’u tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını Meftun’un üzerine yıkar. Meftun, daha sonra mirasa konabilmek için Kasım Efendi’nin ölümünü bekler.

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi İstanbul’da hayatı alt-üst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır. Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir konferansta kadın doğduğuna üzülen birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip hayalen bu kıza aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte, okumuş, kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir.
AHMET RASİM (1864-1932)

Anı, fıkra ve makale yazarlığıyla tanınmış bir gazetecidir. Şiir ve öykülerinde pek başarılı değildir. Eski İstanbul yaşamını ve insanlarını konuşma dili ve İstanbul ağzını ustalıkla kullanarak anı ve fıkralarında işlemiştir.



Eserleri : Gecelerim, Falaka(anı); Şehir Mektupları, Gülüp Ağladıklarım, Cidd ü Mizah, Eşkal-i Zaman(fıkra); Muharrir Bu Ya, Ramazan Sohbetleri(söyleşi).
FECR-İ ATİ EDEBİYATI ( 1909-1912)

Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasından sonra Servet-i Fünun topluluğu dağıldı. Servet-i Fünun’dan sonra edebiyatta sessiz bir dönem başladı.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra edebiyatımızda bir canlanma görülür. 1909 yılında Faik Ali Ozansoy’un önerisiyle kendilerine Fecr-Ati Topluluğu adını veren bazı genç sanatçılar bir araya gelirler.

Bu sanatçılar : Ahmet Haşim, Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Fuat Köprülü, Celal Sahir Erozan, Ali Canip Yöntem, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Şahabettin Süleyman, Cemil Süleyman, İzzet Melih ve Faik Ali Ozansoy’dur.

24 Şubat 1909’da “Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi” adıyla edebiyatımızdaki ilk edebi beyannameyi yayımlayan bu topluluğun sanat anlayışı şudur: “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” Bu ilkeyi farklı farklı yorumlamaları kısa sürede dağılmalarına yol açtı.

Servet-i Fünun’a tepki olarak ortaya çıkmalarına rağmen, özellikle şiir alanında Servet-i Fünun’un özelliklerini devam ettirerek, “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kaldılar.

1912 yılında dağılan topluluğun kimi sanatçıları Milli Edebiyat akımında yer almış, kimileri ise sanatını bağımsız olarak sürdürmüştür.

Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri
1-Edebiyatımızda ilk edebi topluluktur.

2-Edebiyatımızda ilk beyannameyi yayınlayan topluluktur.

3-Servet-i Fünun edebiyatına bir tepki olarak doğmuştur.Ama onun devamı olmaktan kurtulamamışlardır.

4-Sanat şahsi ve muhteremdir görüşünü benimsemişlerdir.Bu nedenle zaten kısa sürede dağılmışlardır.

5-“Edebiyat ciddi ve önemli iştir bunun halka anlatılması lazımdır.” Görüşündedirler.

6-Başlıca konuları tabiat ve aşktır.

7-Tabiat tasvirlerini gerçekten uzak bir şekilde yapmışlardır.(subjektif)

8-Dil bakımından Servet-i Fünun edebiyatının devamıdırlar. Arapça,Farsça kelimelerle dolu konuşma dilinden uzak bir şiir dili meydana getirmişlerdir.


FECR-İ ATİ SANATÇILARI

AHMET HAŞİM(1817-1933)

Türk Edebiyatında, Sembolizm’in en önemli temsilcisidir. Sadece aruz vezniyle şiirler yazmış, gayet ağır bir dil kullanmıştır. Dış dünyayı olduğu gibi değil, hayallerle süsleyerek şiire aktarmıştır. Şiirde ahenk ve musikiye önem verir. Ona göre: “Şiir; söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın olmalıdır.”

Ahmet Haşim, şiirde anlam kapalılığından yanadır. Ona göre şiiri herkes nasıl anlıyorsa şiirin anlamı odur.

Haşim, edebiyatımızda şiirlerinin yanında nesirleri ile de tanınır. Deneme, fıkra, söyleşi, gezi yazısı türlerinde eserleri vardır.



Eserleri :

Şiir : Göl Saatleri, Piyale

Nesir : Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi
EMİN BÜLENT SERDAROĞLU(1866-1942)

Şiirlerini aruzla yazan sanatçı dönemin ikinci büyük şairidir. Victor Hugo’nun “Mavi Gözlü Yunan Çocuğu” şiirine karşı yazdığı “Kin” şiiri epey ses getirmiş, bu şiir sayesinde Atatürk’ün iltifatına mazhar olmuştur. Emin Bülent’in Şiirleri adlı kitabı ölümünden sonra çıkmıştır.


MİLLİ EDEBİYAT(1911-1923)

1908 II.Meşrutiyet hareketiyle birlikte Türkçülük düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu düşüncenin edebiyata da etkisi olmuş, Türkçenin benliğine kavuşturulması, Türk edebiyatının kendi kaynaklarına dayanarak millileşmesi çalışmaları hız kazanmıştır. Edebiyattaki bu millileşme çalışmalarının temelinde Tanzimat dönemi yazar ve şairlerinin topluma yönelişleri, millet, vatan, özgürlük, adalet gibi kavramların işlenmesi, dilde az da olsa sadeleşmeye gidilmesi gibi faaliyetler, milli duygu ve düşüncelerin gelişmesini sağladı.

1911’de Selanik’te yayımlanmakta olan “Genç Kalemler” dergisi çevresinde toplanan şair ve yazarlar bu mücadeleye öncülük etmişlerdir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, M.Emin Yurdakul, M.Fuat Köprülü, Refik Halit, Yakup Kadri, Ali Canip Yöntem ve arkadaşlarının başlattığı bu harekete “Milli Edebiyat” adı verilmiştir.

Milli Edebiyat akımı, başlangıçta bir dil hareketi olarak doğmuş, daha sonra bir edebiyat anlayışı olarak yerleşmiştir. Milli Edebiyatçıların başlattıkları dil hareketine “Yeni Lisan” denir.

Bu hareketin temel aldığı ilkeler şunlardır:


  1. Türkçeye girmiş olan yabancı dil kuralları atılmalıdır.

  2. Arapça ve Farsçadan gelen, konuşma diline girerek yaygınlaşmış olan kelimeler “Türkçeleşmiş” sayılmalı ve kullanılmalıdır.

  3. Arapça ve Farsça kelimeler asıl söyleniş biçimleriyle değil, Türkçede aldıkları yeni biçimlerle kullanılmalıdır.

  4. Yazı dili, İstanbul ağzını temel almalıdır.

  5. Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır.


MİLLİ EDEBİYAT’IN SANAT ANLAYIŞI

  1. Edebiyat, halka açılmalı, halkın duygu ve düşüncelerini anlatmalıdır.

  2. Türk Edebiyatı, Doğu ve Batı taklidinden kurtarılmalı, kendi öz benliğine kavuşturulmalıdır.

  3. Edebiyatın dili sade Türkçe olmalı, anlatımda yalınlık esas alınmalıdır.

  4. Türk edebiyatının milli ölçüsü, hece ölçüsüdür. Aruzun yerine hece ölçüsü getirilmelidir.

  5. Konular yerli hayattan ve milli tarihten alınmalıdır.


MİLLİ EDEBİYAT’IN ŞİİR ÖZELLİKLERİ

  1. Bu dönemin bütün şairleri hece ölçüsünü kullanmışlardır. Aynı dönemde yazmalarına rağmen Mehmet Akif ve Yahya Kemal gibi şairler Divan şiiri geleneğini sürdürmüşlerdir.

  2. Belli nazım şekillerine bağlı kalınmamış, şiirler konularına göre adlandırılmıştır.

  3. Serbest kafiye kullanılmıştır.

  4. Sanat yapma amacına son verilmiştir.

  5. Şiirde toplumsal konulara yer verilmiştir.

  6. Halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.


MİLLİ EDEBİYATTA HİKAYE ve ROMANIN ÖZELLİKLERİ

  1. Yazarlar, Realizm ve Natüralizm akımının etkisinde kalmışlardır.

  2. Yurdun her yöresinde yaşanmış olayları ve kişileri ele almış ve böylece “Memleket Edebiyatı” çığırını açmışlardır.

  3. Gözleme önem verilmiştir.

  4. Milli dil anlayışını benimseyerek, konuşma dilini yazı diline aktarmışlardır.

  5. Cümleler Türk dil yapısına uygun ve kısa cümlelerdir.


MİLLİ EDEBİYAT TİYATROSU

1908’den sonra yeniden gelişme gösteren Türk tiyatrosu, Milli Edebiyat döneminde de sürmüş ve özel tiyatroların yanı sıra 1914’te ilk resmi tiyatro olan Dar’ül-Bedayi-i Osmani kurulmuştur. Dar’ül-Bedayi’nin kuruluşu önemli bir aşama olmuşsa da şiir ve özellikle roman alanındaki çalışmalar tiyatroyu ikinci plana atmıştır. Tiyatronun en başarılı yönü dil ve anlatımdaki sadeleşmedir.


MİLLİ EDEBİYATIN BAŞLICA TEMSİLCİLERİ

ZİYA GÖKALP(1876-1924)

Milli Edebiyat’ın düşünce temellerini kuran şair ve sosyologdur. Milliyetçi düşüncenin geliştiği Türk Ocakları’nda çalışmış, İttihat ve Terakki üyeliğinde bulunmuş, İstanbul’un işgali üzerine Malta’ya sürülmüştür.

Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir. Başlangıçta bütün dünya Türklerin bir bayrak altında toplamayı planlayan Turancılık görüşüne bağlıdır. Daha sonra bu ütopik düşüncesinden vazgeçerek Türkiye Türkçülüğü düşüncesine yönelmiştir. Şiirlerinde bir sanat kaygısı yoktur. Düşüncelerini yayabilmek maksadıyla yazmıştır.

Eserleri :

Şiir : Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat

Nesir : Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak(makale) Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyeti Tarihi(inceleme), Malta Mektupları(mektup)
ÖMER SEYFETTİN(1884-1920)

Hikayeciliği meslek edinmiş ilk sanatçımızdır. Milli Edebiyat’ın hikaye türünün yetiştirdiği önemli bir yazardır. Hikayede sağlam yazma tekniğiyle tanınır. Tasvir ve ruh çözümlemelerinden ziyade olay anlatımı önemlidir. Bu konuda Maupassant’ın izinden gitmiştir. Genç Kalemler’in ilk sayısında yayımladığı Yeni Lisan makalesiyle Servet-i Fünun’un ağır, süslü, yapmacık diline karşı çıkmış halk kaynaklı düz, sade bir dilin savunuculuğunu yapmıştır.



Eserleri :

Beyaz Lale, İlk Düşen Ak, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Kaşağı, Bahar ve Kelebekler, Yalnız Efe.


M.EMİN YURDAKUL(1869-1944)

Milliyetçi ve halkçı bir şairdir. Duygularını büyük bir coşkuyla dile getirir. Şiiri, düşüncelerini açıklamanın bir aracı sayar. Dili son derece sadedir. Hece ölçüsünü kullanmıştır.



Eserleri :

Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Aydın Kızları, Ey Türk Uyan, Mustafa Kemal, Ankara.


ALİ CANİP YÖNTEM(1887-1967)

Fecr-i Ati ile başlayıp Milli Edebiyata geçen sanatçı, dilin sadeleşmesi adına Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’le birlikte çabalamıştır. Hem hece hem de aruzla şiirler yazan şair, aşk ve doğa konusunda Batı tipi nazım biçimlerini denemiştir.



Eserleri: Geçtiğimiz Yol(şiir), Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Bey’le Münakaşalarım(makale)
M.FUAT KÖPRÜLÜ(1890-1966)

Edebiyat tarihçisi ve araştırmacısıdır. Türk edebiyatı araştırmalarını sistemleştirmiş; Divan edebiyatı, Halk edebiyatı ve İslam Öncesi Türk Edebiyatı üzerinde geniş çalışmalar yapmıştır. Bugün bilinen birçok şair, onun araştırmaları sonucu ortaya çıkmış, edebiyat tarihine kazandırılmıştır.



Eserleri : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyat Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Türk Saz Şairleri.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974)

Fecr-i Ati Edebiyatı’nın “Sanat için sanat.” anlayışıyla yazı hayatına başlamış, Cumhuriyet döneminde Realist eserleriyle ün kazanmıştır. Romanlarında Türk halkının Tanzimat’tan, Cumhuriyete değin geçirdiği evreleri ve değişimleri başarılı gözlemleriyle aktarmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan “Yaban” romanı ünlüdür. Bu romanında Anadolu insanı ile aydınlar arasındaki çatışma dile getirilmiştir.

Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve buna dayanan kuvvetli bir Realizm vardır. Titiz bir üslupla karakterleri başarıyla canlandırmıştır.

Yakup Kadri; roman, hikaye, deneme, makale ve anı türlerinde eserler vermiştir.



Eserleri :

Roman : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Panorama, Yaban, Bir Sürgün, Ankara…

Hikaye : Bir Serencam, Milli Savaş Hikayeleri, Rahmet.

Mensur Şiirleri : Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.

Diğer Eserleri : Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda…

Kiralık Konak : Naim Efendi ile kızı Sekine Hanım ve torunu Seniha ile arasındaki nesil çatışması esas alınarak, 1908-1918 arası aile hayatındaki problemler çevresinde insanımızdaki genel değişmeler anlatılmıştır.

Yaban : Milli Mücadele sonrasında yaşanan halk-aydın çatışması anlatılır. Ahmet Celal’in geldiği köydeki soğuk davranışı bir çatışma doğurur.

Panorama : Komiser Hamdi Bey ve çevresindekilerle ilişkileri anlatılır.

Nur Baba : Nur Baba adlı ihtiraslı ve zevk düşkünü bir tekke şeyhinin aşk oyunları esas alınıp toplumumuzdaki ve dini müesseselerdeki değerlerin çözülmesi işlenir.

Hüküm Gecesi : İkinci Meşrutiyet sonrası parti çekişmelerini anlatır. Başyazar Ahmet Samim ile gazetedeki Ahmet Kerim ve Samiye arasındaki ilişki esas alınır. Sonunda düştüğü bunalımdan dolayı Samiye intihar eder.


Yüklə 0,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin