İnsanlara Tapınmak
İnsanların, kendileri gibi birer mahluk olan insanlara tapmaları çok tuhaf olduğu gibi, aynı zamanda en yaygın bir şirk türüdür. Tarihin her döneminde kendisini ilâhlaştırmaya çalışan firavunlar ve bu firavunlara kulluk yapan köleler olagelmiştir. Geçmiş dönemlerde bazen devlet başkanı, bazen aşiret reisi olarak karşımıza çıkan bu firavunlar, çağımızda dinî, politik veya mâlî kimliklerle karşımıza çıkmaktadırlar.
Allah’ın hükümlerini hiçe sayan bir din adamı, bir politikacı veya bir patron ile geçmişteki firavunlar arasında herhangi bir fark yoktur. Bunların hepsi az veya çok bir insan kalabalığına tahakküm etmekte, şeytanî hükümlerle bu insanları kendilerine kul yapmaktadırlar.82 “Firavun dedi ki: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilâh tanımıyorum. (Siz de tanımayın, en büyük benim. Benim emirlerim, yasaklarım, hükümlerim ve kanunlarım neyse ona uyun.)” 83
“Benden başka ilâh (hüküm koyucu) edinirsen, and olsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim. (Sizlere çok ağır cezalar veririm, benim koyduğum hükümlerin dışına çıkmayın).” 84 diyerek, ömrünün sonuna kadar hükmünü sürdürmüştür.
Kendi zulmüne boyun eğenleri, karşı çıkmayanları, kendisini destekleyenleri iyi kişiler olarak göstermiş, fakat haksızlıklarına, zulmüne karşı çıkanları, Hz. Mûsâ ve ona tâbi olanları ise bozguncu, kötü niyetli insanlar olarak ilan etmiştir. 85 Günümüzde de insanlara hükmeden zâlimler hakkı savunanları, bâtıla, haksızlığa, zulme karşı çıkanları aynı şekilde fitne, fesat çıkaran bozguncu, kötü niyetli kişiler olarak göstermektedirler.
Tevhid ve şirk insanlık tarihi boyunca insanların bağlana geldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle tevhid arasındaki mücadeleden ibarettir. Bütün peygamberlerin tebliğlerinde vurguladıkları temel esas, tevhiddir. Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulmasıdır. Şirk sadece putlara tapmak değildir. Nefsin istekleri peşinde koşmak, Allah’ın sevgisi yerine dünya sevgisini tercih etmek bunların sonucunda Allah’ın hükümlerinden birini reddetmek dahi şirktir. 86
Zaman zaman insanlar, kendileri gibi birer mahluk olan diğer insanlara yüce vasıflar vererek tapınmışlardır. Bizzat ilâh ilan edilmesi şart değildir. Hile, şiddet, terör ve insanların zaaflarından istifade ederek bu sağlanır. Joseph Stalin, Rusya’da bir sahte ilâh idi, ama yıkıldı gitti. Tarihte binlerce zâlim ve despotlar kendilerini ilâh sanarak bu âlemden çekip gittiler. 87 İnsanlara acımadılar, sömürdüler ve zulmettiler,88 insanların hak yolda gitmesine mâni oldular ve bâtıl bir hayat yaşamasına sebep oldular. Tâbiî ki, yaptıkları haksızlıklar, zulümler yanlarına kâr kalacak değildir. İşte Rabbimizin beyanı:
“Cennet ehli, Cehennem ehline şöyle seslenecektir: ‘Biz Rabbimizin vaad ettiğini gerçek olarak bulduk; Siz de Rabbinizin vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?’ Onlar da: ‘Evet’ derler.” Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!” 89
Merhum Said Nursi’nin dediği gibi:
“Zâlimler için yaşasın Cehenem!” “Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değil.”
“Kim Allah’ın hükmü ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerin ta kendisidir.” 90
“Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin, yoksa Cehennem ateşi size de dokunur.(yakar)” 91
Yapılan haksızlıklar, zulümler cezasız kalmayacaktır. Kur’ân-ı Kerim’in müşriklerin taptıkları arasında belirttiği putlardan birisi de kadınlardır.
“Onlar Allah’ı bırakıp da dişilere taparlar ve böyle yapmakla Allah’ı bırakıp sadece kendisine hiç bir hayrı bulunmayan şeytana tapmış olurlar.” 92
Eski Arabistan dinlerinde, elin eşi Asirat, bütün tanrıların annesi, diğer tanrılar da bu tanrının oğulları olarak görülür. Ayrıca, ilâh olan kızları bulunurdu. Zad-Gadran, çok su veren kadın suretinde tanrı bilinirdi. Arabistan’da Menat, Lat ve Uzza’ya tanrının kızları denilirdi. Anadolu tarihi öncesi dinlerde de kadın tanrılar, vücut hatlarıyla çizilmiştir. Kilise, kadını insan bile kabul etmeyip, şeytan sayan bozuk hıristiyan inancını, Batıdaki feminist hareketlerin kaynağı olarak görmek isabetsiz sayılmaz. 1830’lara kadar Avrupa’da kadın bir pazarlama aracı olarak görülmüştür. 1971’de kadın hakları beyannamesi çıkarıldığı halde kapitalizm kadının vücudunu istismar ederek, ayaklar altına düşürmekten kaçınmamıştır. Daha sonraları Freudizm, psikolojiye ve psikanalize dayanarak cinsiyet felsefesini sistematize ederek neticeyi hızlandırmıştır. Marksizm ve Varoluşçuluk kadını, ruhî muhtevâsından tecrit ederek ideolojilerin âleti haline getirmiştir. Kadın, hayatın her merhalesinde istismar edilerek, insanlık cinsiyet bunalımına sokulmuştur. Kadın şeklinde putların yapılması hep bu ahlâkî çöküntünün hayata yansıyan bir tezâhürüdür. Müşriklerin en fazla gönül verdikleri putları kadındır. Arapların ve eski Yunanların putlarının bir çoğu kadın idi. 93 Bugün ise tapınma durumuna getirilen yine kadındır. Dünyada basın ve yayının en ağırlıklı konusu en müstehcen şekliyle kadına ayrılmaktadır. 94 Günümüzde basın yayında müstehcenlik ön planda. Her gazete bayiinde müstehcen gazeteler ve porno dergiler satılmakta. Bu yayınlar cinsel sağlığın ve ahlâkın bozulmasına sebep olmaktadır.
Yetkililer bu konuda önlem almalı. Bugün için alınan önlemler ise, porno dergiler poşet içinde satılmaktadır. Onu alanlar poşet içerisinde kalsın diye değil, bakmak için aldığına göre, dolayısıyla böyle önlem olur mu? Önlem alınması, bunların yayınlanmasını, satılmasını önlemekle mümkündür.
Zaten T.C. Anayasasının 28. maddesinde basın ve yayınla alâkalı hükümler de var: “Süreli ve süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma ve kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hâkim kararı ile; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, ‘genel ahlâkın korunması’ ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emri ile toplatılabilir. 95
Müstehcen, erotik, porno yayınları yetkililer isterlerse ‘genel ahlâka aykırı’ gerekçesiyle yasaklayabilirler. Ayrıca televizyonlarda gece 12’den sonra müstehcen filmler oynatılmakta, “16 yaşından küçüklere sakıncalıdır” uyarısı yapılmakta; 16 yaşından büyüklere sakıncalı değil mi? Tabiî ki, sakıncalı, zararlı, şehevî duyguların artmasına, cinsel şiddet, taciz, zinâ, gayri meşrû ilişkilerin çoğalmasına, ahlâkın bozulmasına neden olmaktadır. Rtük, tv. kanallarını genel ahlâka ayıkırı yayınlardan dolayı da bir veya iki gün kapatıyor. Demek ki, isterlerse tamamen yasak edebilirler. Sinemalardaki müstehcen filmler de, İnternet kafelerde, erotik, pornografik sitelere girilmesi de çoğunlukla serbest.
Ayrıca CD olarak müstehcen filmler de satılmakta. Başka ahlâk bozucu olanlar, pavyonlar, diskotekler, plajlar, genel evler vs. bunlar insanların ahlâkının bozulmasına neden olmaktadır. Ahlâkın bozulması toplumda huzuru, güveni bozar; yaşantıyı zorlaştırır. İnsanlar, korku, endişe içerisinde olurlar. Meselâ, kişiler evinden ayrıldığı zaman acaba, “evim hırsızlar tarafından soyulur mu?” Veya kızı evden çıktığı zaman biraz geç kalsa “acaba kızım kaçırıldı mı, yoksa tacize mi uğradı, başına kötü bir şey mi geldi?” endişesi olmaktadır.
Kişiler mağazalardan giyecek, marketlerden yiyecek veya herhangi bir şey aldıklarında ilk akla gelen “acaba kandırıldım mı? Aldığım şey sağlam mı, çabuk bozulur mu, yoksa çok mu pahalı oldu? Acaba şuraya da sorsa mıydım?” gibi endişeler olmaktadır. Kişi arabasıyla trafiğe çıksa “acaba, sarhoşun biri benim arabama çarpar mı?” Veya arabasını bir yere park etse; “acaba teybimi alırlar mı?” diye korku içinde kalmaktadır. Kısacası toplumun her alanında endişe ve korku söz konusu olmaktadır. Neden? Tabiî ki, bütün bunlar ahlâkî çöküntüden kaynaklanmaktadır.
Bir toplumda İslâm’ın her alandaki prensipleri uygulanmaz, hatta karşı çıkılırsa, toplumda huzur, güven olmaz. İslâm coğrafyasında Batı yaşam tarzını benimsemiş olanlar, İslâm’ın prensiplerini değil, gayr-i İslâmî prensipleri tercih ettiğinden o toplumda huzur, güven, rahat yaşam olmaz. Olmadığı da görülmektedir. Çare, İslâm’ın her alandaki prensiplerini uygulamakla olur. O zaman din, mal, can, nesil emniyeti olur. Toplum maddî ve mânevî huzur, saâdet ve mutluluğa kavuşur. Daha önceden de belirttiğimiz gibi, İslâm, boyun eğmek, itaat etmek, tâbi olmak, teslim olmak demektir. İslâm’a teslim olunursa insanı esenliğe, mutluluğa götürür. Bir toplumda huzur, güven, mutluluk isteniyorsa, bu, o toplumda İslâm’ın hükümlerine karşı çıkmakla değil, uygulamakla mümkündür.
Bir toplumda İslâm’a aykırı tutum ve davranışlar arttıkça birbirlerine tapma durumuna gelen insanları televizyonda da görüyoruz. Gazinoda, eğlence yerlerinde ses sanatçılarını dinlemeye gelen hayranları şarkıları dinlerken kendilerinden geçiyorlar, bağırıyorlar, isimleri ile çağırıyorlar, “sana tapıyorum, senin için ölürüm” diyorlar.
Ellerini sanatçıya 96 değdirmek için birbirlerini eziyorlar, ağlayanlar, bayılanlar, kendilerini jiletleyenler, kendine zarar verenler oluyor. Sahnedeki sanatçının yanına geliyorlar, sanatçıya sarılıp ağlıyorlar, bırakmıyorlar, korumalar zorla ayırıyor. İşte İslâm’ın prensiplerinden uzak olanlar birbirlerine tapar hale de geliyorlar.
Birbirlerine âşık olan bazı kızlar-erkekler sevgililerini şu şekilde dile getirmektedirler:
“Ben seni canımdan çok seviyorum, canım sana feda olsun, sen olmazsan ben yaşayamam, sen benim her şeyimsin, ben sana tapıyorum, sensiz hayat bana zindandır...” Hatta şarkılara da yansımış:
“Bir tanrıya taptım, bir de sana taptım.” Bir başka şarkıda ise, “seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet sürgün sayılır” diyor. Bu şu demek oluyor:
Ey sevgili! Seni o kadar çok seviyorum ki, seninle olduğumda cehennem bile bana ödüldür, eğer sensiz cennete gitsem, benim için hiçbir önemi yok, hatta benim için sürgün sayılır, orada sevinemem, çok üzülürüm.” Bu sözlerle, bu yaklaşımlarla sevdiği kişiyi putlaştırmış olmaktadır. Hatta zaman zaman birbirlerine taptıklarını dahi dile getiriyorlar. “Sana tapıyorum; yaşamım, hayatım, her şeyim senin için” diyorlar. Tâbiî ki, bu apaçık bir şekilde kişiyi şirke götürür. Rabbimiz şöyle söylenmesini beyan ediyor:
“De ki: Hayatım, yaşamım, ölümüm (her şeyim) âlemlerin Rabbi Allah içindir.” 97
Demek ki yaşam, varlık, her şey; sevdiği kız, erkek veya herhangi bir şey için değil, yalnız Allah için olmalı. Doğru yaşam biçimi budur.
“İnsanların bazısı Allah’tan başkasını Allah’a eşler, benzerler edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler, zulmedenler azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi.” 98
O zaman insanları veya herhangi bir şeyi değil, Allah’ı çok severlerdi, O’nun emirlerine uyarlardı, şirkten sakınırlardı.
Fakat insanlar dünya yaşamına, câzibesine aldanarak Allah’a iyi kul olmaya yönelmek değil, başka şeyleri gözünde büyüterek, yücelterek ona yöneliyorlar, onu elde etmeye çalışarak Haktan ayrılıyorlar.
İşte İslâm’a aykırı uygulamalar, insanların haktan uzaklaşmasını, bâtıl bir hayat yaşamasını özendirmektedir. Böylece insanların bâtıl bir hayat yaşamasına sebep olmaktadırlar ve bundan dolayı âhirette cezalarını göreceklerdir.
Dostları ilə paylaş: |