Sistematik kelâM


C. Allah'ın Varlığını İspat Yolları



Yüklə 1,32 Mb.
səhifə5/35
tarix15.01.2019
ölçüsü1,32 Mb.
#97179
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35

C. Allah'ın Varlığını İspat Yolları

Allah'ın varlığını ispat için İslâm Düşüncesi'nde (Kelâm, Tasavvuf ve Felsefe'de) ve diğer birçok felsefî ekollerde çeşitli deliller ileri sürülmüştür. Biz burada onların belli başlılarından imkânlarımızın elverdiği ölçüde bahsedeceğiz.


1. Hudûs Delili

Kelâmcılar, Allah'ın varlığını ispat konusunda, âlemin sonradan (hadis) olduğunu ileri sürerek delil getirmişlerdir. Âleme baktığımızda görüyoruz ki, âlem maddesiyle, suretiyle, parçaları (ecza) ile sonradan olmuştur ve olmaktadır. Daha önce yok iken sonradan meydana gelmiştir. Mükevvenâtı (yaratıkları) düşündüğümüzde, hep sonradan olmuşlardır. Yer, gök, insanlar, hayvanlar, bitkiler, kısaca canlı ve cansız bütün âlem yok iken sonradan var olmuştur. Bunların hepsi tecrübe ile, akıl ile bilinen gerçeklerdir. Öyleyse âlemi meydana getiren bir "muhdiğ' (yaratıcı) vardır ki, o da "hudûs" (sonradan olma) ve imkândan uzak (münezzeh), varlığı zorunlu (Vâcibü'l-Vücûd) olan Allah'tır. Kelâmda bu delile "hudûs delili derler.

Hudûs delilini, Ebu'l-Hasan el-Eş'arî "Kitabü'l'Lüma" 59 ında, Ebû Mansûr Muhammed el-Mâtürîdî "Kitabü't-Tevhîd' 60 'ınde kullanmışlardır.

Bu delil şöyle izah edilir:

Kâinat (yaratıklar) sonradan var (hadis) olduğuna göre, sonradan var olanın varlığı ile yokluğu eşittir. Biz aklamızla bü âlemin yokluğunu da varlığını da hiçbir çelişkiye (tenakuz) düşmeden düşünebiliriz. Şu halde bu âlemin her iki yönden, yani var olmak ile yok olmaktan birini tercih eden, var edici veya yok edici bir tercih edene (müreccihe) ihtiyacı vardır. O da Allah'tır.

Âlem a'yân ve a'râzlardan ibarettir. Başka bir deyimle âlem, a'yan ve a'râz olmak üzere ikiye ayrılır:

'Ayn, başlı başına var olandır; taş, demir, insan, at ve benzeri. A'râz ise başlı başına var olmayıp 'ayn ile vardır; mesela siyahlık, beyazlık, sertlik, yumuşaklık, haraketlilik, durgunluk, karanlık, aydınlık gibi. 'Ayn da iki kısma ayrılmaktadır:

a) Basit, buna "cevher' (atom) da denir,

b) Mürekkeb, buna da sim" denir.

Böylece biz, kâinatın madde ve ona arız olan değişmelerden meydana geldiğine şahidiz.

Şu halde hudus deyince, kelâmcılar iki noktadan hareket etmişlerdir:

a) A'râzların hudûsu,

b) Aynların hudûsu.

a, A'razların Hudûsu

A'raz hadistir. Çünkü âlemde sükûn (durgunluk)dan sonra hareket, aydınlıktan sonra karanlık, sıcaklıktan sonra soğukluk birbirini takip etmektedir. Renk, şekil, tat gibi bütün a'razlar değişmektedir. Yani bir şeyin yerine zıttı gelmek gibi durumlar söz konusu olmaktadır. Bunların hepsi sonradan olma alâmetlerdendir. Kadîm (öncesiz) olan şeyde, bu değişmelerin birisinin bulunması imkânsızdır. Hem bu değişmeler başka şeye ihtiyacı da ortaya koymaktadırlar.


b. 'Aynların Hudûsu

Aynlara gelince, bunlar da hadistir. Çünkü a'yan maddeden, madde de atom (cevher-i ferd)ların birleşiminden ibarettir. Atomlar ise hadistir. Çünkü bunlar hareket ve sükûndan uzak olamazlar. Hareket ve sükûn ise a'razdır. A'razın sonradan olduğunu yukarıda gördük. Öyleyse sonradan olandan uzak kalamayan şey de hadistir. Kadîm olan kendisiyle kâim olan hadisin de kadîm olması gerekir. Halbuki bu sonradan (hadîs) olmanın ondan hiçbir zaman ayrılmadığı düşünülüyor. Bu durumda atomlar hadis olunca, bunlardan meydana gelen made de zaruri olarak hadistir.

Denilmiştir ki, cevherlerin hudûsu ile Allah'ın varlığını ispat yolu Hz. İbrahim'in yoludur. 61 Buna misâl olarak Kur'ân-ı Kerim'den şu âyet gösterilir:

"(İbrahim'in) üzerini gece bürüdüğünde, bir yıldız gördü: "Bu mu benim Rabbim?" dedi. Derken yıldız batıverince: Ben öyle batanları sevmem" dedi" 62

A'râzın hudûsu ile Allah'ın varlığını Ebû'l-Hasan el-Eş'arî, insanın meydana gelişi ve aldığı değişik durumlar ile izah eder, 63 şu ve benzeri âyetler ile de fikrini teyid eder:

"Ey insanlar eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz (bilin ki) biz sizi (önce) topraktan, sonra nutfe (sperma)dan, sonra alaka (embria)dan, sonra yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz. Sonra güç (ve kaabiliyetler)inize ermeniz için (sizi büyütüyoruz). İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülüyor, kimi de ömrün en kötü çağına (ihtiyarlığa) itiliyor ki, bilirken bir şey bilmez hale gelsin (çocukluğundaki gibi vücutça ve akılca güçsüz bir duruma düşsün). Yeri de kurumuş, ölmüş görürsün. Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten bitirir." 64

Hudûs delili hakkındaki sözlerimizi bitirmeden önce ilmin ortaya koyduğu şu gerçekleri de hatırlatmamız yerinde olacaktır. Bugün ilim adamlarının verdikleri bilgilere göre, maddenin bir yaşı olduğunu bilmekteyiz. Artık maddenin ezelî olmasından söz edilemez. Çünkü herkes biliyor ki madde yenidir. 65 Bugün yerin, güneşin, ayın ve yıldızların yaşı hesap ediliyor. Bilinen en eski madenlerin yaşı üç milyar seneye yaklaşır. Yerin yaşı yaklaşık olarak dört milyar senedir. 66 F. Hoyle'un işaret ettiği gibi, elle tutulur gözle görülür olarak kâinatın bütün maddesinin sonsuzca eski olması imkânsızdır. Çünkü eğer kâinat sonsuzca eski (ezelî) olsaydı, artık kâinatta hiç hidrojen kalmayacaktı. 67 Bizim galaksimizin yıldızlarının çoğu, aşağı yukarı üç veya dört milyar sene önce doğmuşlardır. 68

Burada şunu söylemek isteriz ki, kelâmcıların Allah'ın varlığını ispat için kullandıkları bu hudûs delili, yani âlemin sonradan var olduğu ve bunun da bir yaratıcıya muhtaç bulunduğu delili, bugünkü müsbet ilimler yönünden de açıklık kazanmaktadır.

2. İmkân Delili

Şu kâinatın bütünü, parçalarıyla ve parçalardan meydana gelen varlığıyla mümkün âlemdir. Çünkü âlemin varoluşu zaruri değildir; var olduğu gibi yok da olabilirdi. Şimdi de varlığına yokluk ârız olabilir ve var iken yok olmuş olur. Şu halde âlemin varlığına rağmen yokluğunu da aklen çelişkiye (tenakuza) düşmeden düşünebiliriz. Yani onun olmamasından da hiçbir çelişkili durum meydana gelmez. İşte böyle olmasını da olmamasını da düşünebildiğimiz şeylere mümkün denir. Binaenaleyh âlem mümkündür; varlığı zâtından olmayıp, varlığını başkasından almış olacağından, onun varlığını yokluğunu tercih eden başka bir varlıkla var olması gerekmektedir. Bu varlık, bu gördüğümüz âleme benzeyen cinsten olamaz. Eğer böyle olsaydı o zaman onun için bir yaratıcı sebep aramak gerekirdi. Öyleyse bu varlık, zâtından dolayı var olduğundan Zorunlu Varlık (Vacibü'l-Vücûd) veya Mutlak Varlık'tır. Vacibü'l-Vücûd olan Mutlak Varlık ise ancak Cenâb-ı Hak'tır.

Mademki âlem mümkündür, onu var eden, varlığını yokluğuna tercih eden bir Zât olması gerektir ki, o da Allah'tır.

Filozofların ve bir kısım kelâmcıların kullandıkları imkân delili cevherlerin imkânı, a'razların imkânı olmak üzere iki şekilde açıklanır. 69



Yüklə 1,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin