B. Allah'ı Bilmenin Yolları
İslâm düşünürleri Allah'ın varlığını bilmenin insanda zarurî veya nazarî (akıl yürütme) olması konusu üzerinde önemle durmuşlar ve çeşitli görüşler beyan etmişlerdir. Biz yeri geldikçe karşılaştırma imkânını sağlamak için bazı batı düşünürlerinden de misaller vereceğiz.
1. Zarurî ve Fıtrî Yol
Bir kısım İslâm düşünürlerine göre Allah'ı bilmek, insanda zarurî ve fıtrîdir. Bu durumda Allah'ın varlığına kanaat getirmek için dışarıdan deliller arayıp, akıl yürütmeye gerek yoktur. Fıtratı (yaratılışı) bozulmamış, ruhu hasta oymayan her insan bunu kendinde bulur ve bilir. Allah'ı ispat için getirilen deliller, insanları uyarmak ve zarurî bilgiyi geliştirmek ve düzeltmek içindir. Peygamber gönderilmesindeki hikmet de budur. 35
Bu görüşte olanlar Kur'ân-ı Kerim'in şu gibi âyetlerine dayanırlar:
“Muhakkak ki onlara sorsan-Gökleri ve yeri kim yarattı? Elbette "Allah" diyecekler;” 36
“Denizde boğulma korkusunun şiddeti, size geldiği zaman, Allah'tan başka taptığınız bütün putlar hatırınızdan kaybolur; yalnız O 'na dua edersiniz" 37
“Yoksa, sıkıntıya düşen kimse, dua ettiği zaman, onun duasını kabul edip fenalığı gideren, sizi yeryüzünün sakinleri kılan mı, (Hayırlı)? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Siz pek az düşünüyorsunuz.;” 38
“Resulüm, gerçek müslüman (muvahhid) olarak kendini dine doğrult, (başka şeye iltifat etme); Allah'ın dinine ki, insanları onun üzerine yaratmıştır (zira herkes, hak dini kabul edebilecek yaratılıştadır). Allah’ın yarattığı bu dini değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu, (hak dinin İslâm olduğunu) bilmezler.” 39
Peygamberin insanları uyarması'konusunda da şu âyet misal getirilir:
"O halde, fayda versin yahut vermesin, sen Kur'ân ile öğüt ver.” 40
Bu fikri kabul edenler arasında İmam el-Gazzâlî (ö. 505/1111) 41 eş-Şehristânî (ö. 548/1153), 42 er-Rağib el-İsfahânî (ö. 503/1109), 43 Ebu'l-Ma'în en-Nesefî (ö. 508/1115), 44 İbn Atâ el-İskenderî (ö. 709/1309), Abdulmelik b. Abdillah Esed et-Tûfî, Îhvânu's-Safâ” bulunmaktadır. 45
Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1207) 46 gibi İslâm âlimleri.
Batı düşünürleri arasında da Allah fikrinin, insanın yaratılışında olduğunu kabul edenler vardır. Meselâ Saint Thomas (ö. 1247), 47 Saint Bonaventura (ö. 127), 48 Descartes (ö. 1650), 49 Ernest Renan (ö. 1892) 50 bunlardandır.
2. Akıl Yürütme (Nazar) Yolu
Bir kısım İslâm düşünürleri ise "Allah'ı bilmek, akıl yürütme (nazar) ile olur demişlerdir. Onlara göre bu bilgi, iç ve dış dünyada Allah'ın varlığını ispat için bir takım akıl yürütmeler ile meydana gelir. 51 Bu görüş taraftarlarının dayandığı âyetlerden bazıları şunlardır:
"Şimdi bak, Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünden (kuruduktan) sonra nasıl diriltiyor (yeşertiyor).”52
"Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece île gündüzün birbiri ardınca gelişinde, sağduyulu, akıl sahipleri için, Allah'ın varlığını, kudret ve azametini gösterir, kesin deliller vardır"
"Nefislerinizde de (hücrelerden vücut yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki, hep Allah'ın kudretine, ilmine, azamet ve irâdesine delâlet ederler). Hâlâ görmeyecek misiniz?” 53
el-Âmidî'nin belirttiğine göre, akıl yürütme ile Allah'ı bilme konusunda Eş'arîler arasında iki görüş vardır; Biri Allah'ı akıl yürütme ile bilmek, seçkinler (a'yân) üzerine gereklidir; diğeri vücûb-ı kifayedir, yani bazı kimseler akıl yürütme ile Allah'ı bilirler ise, diğerlerinden bu gereklilik kalkar. Seçkinler üzerine gerekli görenlerden bir kısmına göre, eğer inanan kimse, delilsiz olarak inancında isabet etmiş ise akıl yürütmeyi terk etmekle âsi olur. Bir kısmı da, eğer o kimse inancında isabet etmiş ise yalnız inanmasının yeterli olacağını söylemişlerdir.
Mu'tezili olan Ebû Hâşim (ö. 321/933), Allah'ı delil ile bilmeyenin kâfir olduğunu söyler. Çünkü ona göre bilginin karşıtı bilgisizliktir; bilgisizlik ise küfürdür. 54
Eş'arîlerin hepsi Ebû Hâşim'in bu görüşünü kabul etmezler. 55 el-Âmidî'nin bu konudaki görüşü şöyledir:
İnanan herkese inancını kısa (icmali) delil ile bilmesi gereklidir. Ayrıntılı olarak bilmesi gerekli değildir. Halkın da, en azından böyle bir yeteneğe sahip olduğundan hiç şüphesi yoktur. Seçkinler üzerine de ayrıntılı deliller ile bilmek gerekli değildir. el-Âmidî, Ebu'l-Me'âli (ö. 478/1088)'nin eğiliminin de kendi fikrinde olduğunu söyler. 56 Ayrıca el-Âmidî şu şekilde bir fikirde bulunur:
"Eğer bir kimse için akıl yürütmeksizin Allah'ı bilme meydana gelmiyorsa, ona akıl yürütme gereklidir. Akıl yürütmeden Allah'ı bilme bir kimsede varsa, onun üzerine akıl yürütme gerekli değildir. 57
Anlaşılıyor ki el-Âmidî'de Allah'ı bilmek için akıl yürütme bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bir kimsede -ilham gibi- Allah'ın yaratması ile de bu bilgi meydana gelebilir.
Fârâbî ve Ebû Hayyân et-Tevhîdî (ö. 400/1023) gibi İslâm filozofları "zarurî yol ile "akıl yürütme" yolunu birleştirmişlerdir. Bunlara göre Allah'ı bilmek, aklen zarurî, duyu (his) yönünden istidlali (akıl yürütme ile)dir. Fârâbiye göre insan, duyular âleminin tesirinden ve sosyal çevrenin telkinlerinden kendini kurtarıp aklının kılavuzluğuna bırakırsa, yaratılışı gereği madde âleminin üstünde bir zorunlu varlığa inanır. Böylece Allah'ın varlığını aklen ispata gerek yoktur. Fakat duyular âleminin teşrinden kurtulamayanlar için Allah'ın varlığını ispat, akıl yürütme ile olur. Bunların duyular alemindeki yaratıcının varlığına delâlet eden eserlerden, eseri meydana getirene çıkmak suretiyle Allah'ı akıl yürütme ile bilmeleri gereklidir. 58
Dostları ilə paylaş: |