Sistematik kelâM



Yüklə 1,32 Mb.
səhifə6/35
tarix15.01.2019
ölçüsü1,32 Mb.
#97179
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35

a. Cevherlerin İmkânı

Âlem (cevherle ilgili) mümkündür. Çünkü âlem atomlardan (cevher-i ferdlerden) meydana gelmiştir. Her mümkünün ise bir tesir edici sebebi (illeti) olması zarurîdir. Yani mümkün olan şeylerin varlığa gelmesini yokluğuna tercih eden bir mücid lâzımdır ki o da vacip Teâlâ'dır.


b. Arazların İmkânı

Bilindiği üzere cisimler arazlardan uzak (hâlî) kalamaz. Kelâmcılara göre cisimleri meydana getiren atomlar birbirine müsâvî (mümâsil)dir. Çünkü atomların tabiat ve mahiyeti birdir. Öyleyse her cismin kendine mahsus olan sıfata ihtisası mümkündür. Şu halde her cismin özel sıfatını ihtisasını tahsis ve tayinde bîr tahsis edici (muhassis) nin varlığı gereklidir. O da Vacip Teâlâ'dır.

el-Cürcânî, Hz. Musa'nın Firavun'a karşı arazların imkânıyla istidlalde bulunduğunu kaydererek, 70 şu âyeti zikreder:

"Mûsâ; "Bizim Rabbimiz, her şeye suret ve şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir" dedi. 71


3. Hikem ve Mesâlih Yahut İnayet Delili

İnayet delili, Kur'ân-ı Kerim'in Allah'ın varlığını ispat eden delillerindendir. Bu âlemde en tahsilsiz kişiden en bilgin düşünüre kadar herkesi hayrette bırakan sayısız menfaatler, hikmetler, bir takım amaçlara tamamen uygun bir tertip ve intizam görüyoruz ki, bunların kör bir tesadüfle bulunabileceğini akl-i selim kabul edemez. İşte bunlar bir hikmet ve kudret sabihi fâil-i muhtar olan Yaratıcı'ya açıkça delâlet eder. Çünkü âlemde görülen bu tertip ve nizamın şuursuz olarak meydana gelmesini düşünmek hiçbir akıl sahibine yakışmaz.

Tabii ki burada sözü edilen menfaatler ve amaçların mucid hakkında olması lâzım gelmez. Onlar, yaratıkların birbirlerine karşı gerekli bulunan bir çeşit aracı olma manasına gelir ki, İslâm âlimleri ona, hikmet ve maslahat derler. Gece-gündüz, güneş-ay, mevsimler, yeryüzü ve benzerlerinin hepsi insanın varlığına uygundur. İnsan ve hayvanların organlarının bütünü, yaşayışlarına uygun bulunmaktadır. Birçok şeylerin varlığındaki maksat ve gayeler de bizim idrâkimizin dışında kalmaktadır.

İbn Rüşd, âlemdeki bütün varlakların, insanın varlığana ve faydasına uygun bir şekilde yaratıldığını, bunun da gelişigüzel kör bir tesadüfe değil, hakîm, irâde ve ihtiyar sahibi bir faile delâlet ettiğini söyledikten sonra şu âyetleri misal getirir:

"Biz arzı döşek ve dağları birer kazık imiş gibi yaratmadık mı? Sizleri de (erkek-dişi) çift çift yarattık. Uykunuzu ise, bîr dinlenme yaptık. Gündüzü ise, geçim vakti kıldık. Üstünüze, yedi sağlam gök bina ettik. İçlerine parıl parıl ışıldayan bir kandil (güneş) astık. Rüzgârların sıkıştırıp yoğunlaştırdığı bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik. Onunla çıkaralım diye daneler, otlar, sarmaş dolaş bağlar, bahçeler..

"Ne yücedir O Allah ki, gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve içerisine bir kandil (güneş) bir de nurlu ay koymuştur.

Bir de o insan (yediği) yemeğine baksın; (onu rızık olarak kendisine nasıl verdik). 72



4. İhtira' ve İbda' Delili

İhtira' (yaratma) delili de Kur'ân'da zikredilen bir delildir. Canlı ve cansız, görebildiğimiz ve göremediğimiz bütün varlıklar ihtira' olunmuştur. Her varlığın bir muhteri'l vardır. O muhteri'de kadîm olan Hâlık Teâlâ'dır.

İhtira' delilinin açıklaması şöyledir:

Biz şu âlemde bir çok arazlar, vasıflar ve olaylar görmekteyiz. Bunların sonradan olduğunda hiç şüphe yoktur. Birtakım cansız cisimler görüyoruz; sonra kendilerinde hayat meydana geliyor. Kâinatta bizim varlığımız da dahil birtakım olaylar, bir halden diğer hale geçen değişmeler görmekteyiz, arazlar ve sıfatlar daima yenilenmektedir. Bunlar duyular ve tecrübelerle sabittir.

İlliyet (nedensellik) prensibine göre, her muhtera'a (meydana gelen şeye) bir muhteri' (meydana getiren) gereklidir. Her eser bir müessire, her olay bir sebebe muhtaçtır. Hayat, akıl, idrâk gibi sonradan olan hallere elbette bir icad eden lâzımdır. O da hakîm olan Yaratıcıdır.

Bu delile hudûs delili de denir. 73

İbn Rüşd, ihtira deliliyle ilgili olarak 74 da şu âyetleri göstermektedir:

''Artık insan kendisinin neden yaratıldığına dikkatle baksın. O, fışkıran bir sudan yaratılmıştır.” 75

"Ey insanlar, gözünüzü açın, sizin maksadı kolaylıkla anlamanız için bir misal gösterildi, artık ona kulak verin: Sizin Allah'ı bırakıp da kendilerine yalvarıp yakardığınız (yahut kendilerine tapındığınız) mahlukat (yahut kimseler); bir araya toplanarak uğraşsalar bile bir karasinek olsun yaratamazlar.” 76

Hz. İbrahim'in sözünü hikâye etmekte olan;

"Şüphesiz ben yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a çevirdim77 âyet-i kerime ve daha pek çok âyetler vardır.

Binaenaleyh her iki delili (inayet ve ihtira) birleştiren âyetler de çoktur. 78

5. İlk Sebep Delili

Fârâbî (ö. 339/950), "Ara'u Ehli'l-Medîneti'l-Fâdila'sında bu delili şöyle ifade eder:

"İlk mevcut, diğer bütün mevcutların sebebidir. O, bütün eksiklerden münezzehtir. Ondan başkasının bir veya birden fazla eksiği bulunur; hâlbuki onun hiçbir eksiği yoktur. O'nun varlığı, varlıkların en üstünü ve en eskisidir, varlığından üstün ve eski bir varlığın bulunmasına imkân yoktur. O, varlık faziletinin en yüksek nahiyesinde ve varlık mükemmeliyetinin en yüksek mertebesindedir. Dolayısıyla varlığında ve cevherinde ademin (yokluğun) asla yeri yoktur. 79

Görüldüğü gibi bu delil, âlemin meydana gelmesi için bir tesir edici sebep olması esasına dayanmaktadır. Çünkü her şeyin bir sebebi olması gerekir. Bu sebeplerin sonsuza kadar devam yetmesi imkânsızdır. Öyleyse âlemi bir ilk sebebe dayandırmak lâzımdır. O da varlığı zaruri olan (vâcibü'l-vücûd) ilk mevcuttur. 80


6. Sonsuzluk ve Yetkin (Kemâl) Varlık Delilleri

Bu delilleri Descartes (ö. 1650) şöyle açıklar:

"Tanrı'yı kendi kendimizden çıkmaksızın, bu âlemdeki şeylerin hepsinden kolay olarak tanıyabiliriz. Çünkü, kendim yetkin bir varlık olmadığım halde, yetkinlik fikrine sahibim; bu fikir, kendi benliğimin fikri olmadığı gibi, kendimden gelmiş bir fikir de değildir. Zira, kendimin yetkin olmadığını görüyorum. Öyleyse, bu fikir, her türlü yetkinliğe sahip olan bir varlıktan gelmiştir. Bu varlık da Tanrı'dır. Yetkin varlık yerine, sonsuz, ebedî, değişmez bir öz'ü (essence) düşünecek olursam, yine aynı sonuca ulaşırım. Bu fikirler de bana kendimden gelemezler. Bütün bunlar sonsuz bir varlığın eseridir... Bu fıkir, ruhun yetkinliğinden de gelemez. Aynı zamanda bütün dış sebepler sonludur. Bu nedenle Tanrı fikrinin yaratıcısı, Tanrı'nın kendisidir... Bu, zihnimizde doğal olarak ve doğuştan mevcuttur. 81


Yüklə 1,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin