Siyah-Beyaz kahvehanesini işleten, iyice kara kıvırcık saçlı, kemerinin üzerinden sarkan göbeği heybetli, çok iri yarı bir abi vardı. Adına Korsan Hasan



Yüklə 22,74 Kb.
tarix02.08.2018
ölçüsü22,74 Kb.
#65894

Futbol ve Maganda ve Devlet
Baskın Oran
Üç tekerli bisikletle gezdiğim devirde, İkinci Kordon'daki evimizin hemen arkasında, Mesudiye Caddesinde (bugünkü adı: Kıbrıs Şehitleri) Siyah-Beyaz kahvehanesini işleten, iyice kara kıvırcık saçlı, kemerinin üzerinden sarkan göbeği heybetli, çok iri yarı bir abi vardı.

Adına Korsan Hasan derlerdi. Altay'ın eski futbolcusuydu. "Ebedi boykot almış" derlerdi. O yüzden, uzaktan seyrederdik.

Bizim mahallenin "fırlama"sı Akın anlattıydı: Bir Göztepe maçıymış; aleyhindeki tezahürat artınca kapalının sahadan bakınca sol tarafında bulunan Göztepe tribününün önüne gitmiş, şortunu bir eliyle indirmiş aşağı, o tarihlerde süspansuar falan da yok, öbür eliyle de...

Ebedi boykot o yüzdenmiş. Göbeği de, onca futbol oynadıktan sonra birdenbire bırakmaktan...

* * *

Televizyonda gördüm, İngiliz futbol hastaları Korsan Hasan abi gibi önlerini değil, otobüsün camından arkalarını açıp gösterdiler; hem de iki yanağını avuçlarıyla iki yana ayırarak. Anlaşılan, bunlar tarihsel farklar. Osmanlı atalarımız da küffara karşı en azından kılıçlarını sallarlardı. Cesur Yürek filminde gördük, İskoçlar da düşmana karşı arkalarını dönüp popolarını sıyırdılardı.



Demek ki, her kültürün protesto biçimi başka başka oluyor. Örneğin Taksim'deki magandalara anlatamazsın ki, bu Batılılar kendi bayraklarını don yapıp giyerler ve orada kimsenin de bişey demek aklına bile gelmez. İngiliz magandalarına da anlatamazsın ki, "edep yerine" Türk bayrağı sürmek ve paralardaki Atatürk resimlerine kaş-göz yapmak burada çok büyük tahriktir ve... tehlikelidir.

Anlatamazsın, çünkü iki "sokak" adamında da kültürsüzlük had safhadadır ve kültürsüze kültürü bile anlatamazsın ki "kültür farkı"nı anlatabilesin.

Diğer yandan, bu durumun bir de büyük avantajı olduğu kesindir: Sokaktakilerin (aile terbiyemi hatırlayarak kelimeleri seçmeye çalışıyorum,) "sözleri ve eylemleri" bir ulusu ve onun devletini bağlamaz. "Bizi yine rezil rüsva ettiler; bak şimdi yine AB'ye giremeyeceğiz!" diye ağıtlar yakmaya gerek yoktur. Herkes kendi magandasının farkındadır.

* * *


Peki, ya bu "söz ve eylemler" sokaktaki magandadan değil de devletin en sorumlu makamlarından gelirse? Hah, işte o zaman fena halde bağlar.

Yok, merak etmeyin; yemek boykotu yapan öğrenciye veya maaş için yürüyen memura copu patlatan polisin, Taksim'deki "hoşgörüsü" sakızını çiğnemeyeceğim. Çünkü, polise gelene kadar söylenecek söz çok fazla.

Malum ya, bir devletin iki temel temsilcisi vardır: dışta büyükelçi, içte vali. İmam olarak bir vali kalkıp da aynen şöyle dedi mi, cemaat olarak polis ne yapsın:

"İnsan hakları, insan olanlara gösterilecek bir haktır. İnsanlıktan çıkmış; devlet, millet, Atatürk düşmanlarına; toplumun huzurunu, birliğini ve dirliğini bozanlara insan hakları çerçevesinde saygı göstermedin diye polisi suçlamak bize acı gelmektedir". (Kayseri Valisi Nihat Canpolat'ın bu sözünü, her gün eve dönerken Polis Haftası münasebetiyle okuduğum "Şefkatin En Güzeli, Sabrın En Büyüğü Polistedir" vecizesinin altına asmak lazım).

* * *

Tamam. Sayın vali de nihayet bir insandır. Üstelik, tam bir yıl önce makam otosu PKK saldırısına uğramış, şoförü ölmüştür. Bu sözler de, bu acının yıldönümünde konuşurken ağzından kaçmıştır.

Peki, ya devletin en önemli makamlarının, enine boyuna düşüne taşına yazdıkları ve yayımladıkları yönetmelikler, tüzükler, genelgeler vs. ne olacak? Bu belgelerin bu ulus ve bu devleti yedi düvel önünde rezil rüsva etmelerine ne diyeceğiz?

İşte, bunun tevili henüz icat edilmiş değildir. Burada kazı (veya gazı) ne kadar çevirirsen çevir, yanar.

Atatürk'ün ölmeden önce İslamcı vakıfların defterini dürmek için çıkarttığı 1936 mal beyannamesi, (üstelik, Lozan md. 37 ve 42/3'ün açık hükmüne rağmen) eğer bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kimi gayrimüslim vakıfların vaktiyle para ödeyerek aldıkları binalara parasını vermeden el koymakta kullanılıyorsa,

Eğer (Lozan md. 37 ve 40'a rağmen) MEB Talim ve Terbiye Kurulu kimi gayrimüslim okullarında çocukların anadilini yasaklıyorsa,

Üstelik bu insan ve azınlık hakkı ihlallerinin, "Azınlıklarınıza baskı yapıyorsunuz" diyen AB'li dostlarımız tarafından pek yakında resmî raporlara geçirilmesi ve uluslararası mahkemelere verilmesi Allah'ın emriyse,

Ve bu makamların üst makamları, bu ihlalleri artık bir daha tekrarlanamayacak biçimde hâlâ kesip atmıyorsa, Taksim'deki magandaya "Bu memleketi rezil rüsva ettiler" demeye hiçbir hakkımız yoktur.



oran@politics.ankara.edu.tr, faks: (0312) 3197736
Yüklə 22,74 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin