MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-'İN GÖĞSÜNÜN YARILMASI:
Enes b. Mâlik-Allah ondan râzı olsun- bu olayı şöyle anlatır:
"Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, çocuklarla oynarken Cebrâil geldi ve onu alıp yere yatırdı. Sonra da göğsünü yararak kalbini çıkardı.Kalbinden de bir kan pıhtısını aldı ve şöyle dedi: 'Bu, şeytanın sendeki kısmetidir' dedi.Ardından da o kalbi altın bir tepside zemzem suyu ile yıkayıp yerine koydu.
Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte oynayan çocuk-lar koşarak onun süt annesine geldiler ve 'Muhammed öldürüldü' dediler.Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına koşup geldikle-rinde onun renginin değiştiğini gördüler."
Enes Enes b. Mâlik-Allah ondan râzı olsun- şöyle der:
“Ben, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in göğsündeki o dikiş izini görürdüm.”
MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-, ŞEFKÂTLİ ANNESİNİN YANINDA:
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- bu olaydan sonra Mekke'ye annesinin yanına döndü.İki yıla yakın bir süre annesi ve âilesinin yanında kaldı.Daha sonra annesi Âmine, babası Abdullah'ın kabri ve dayılarının dedesi Adiy b. Neccar oğullarının Medine'de olma-sından dolayı onu Medine'ye götürdü. Beraberlerinde onların bakımını üstlenen Abdulmuttalip ile hizmetçisi Ümmü Eymen de vardı. Medine’de bir ay süre kaldıktan sonra Mekke'ye dönmek üzere yola çıktılar.Âmine yol iken hastalığa yakalandı ve hastalığı şiddetlenmeye başladı.Nihâyet Medine ile Mekke arasında Ebvâ denilen yerde vefât etti ve oraya defnedildi.
MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-'İN DUYGUSAL DEDESİNİN YANINDA:
Dedesi Abdulmuttalib, torununun başına gelen şiddetli acıyı kalbinin derinliklerinde hisseder bir şekilde Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Mekke’ye döndü. Abdulmuttalib, ona öyle bir şefkât ve merhamet gösterirdi ki, evlâtlarından hiç kimseye bu kadar şefkât ve merhamet göster-memişti.Abdulmuttalib, onu yüceltir, evlâtlarına tercih eder ve ona son derece iyilik ve ikramda bulunur ve onu, kendisinden başkasının oturmadığı yatağının üzerine oturtur, sırtını sıvazlar ve onun yaptıklarını görünce çok mutlu olurdu.Abdulmuttalib, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in gelecekte büyük bir şâna sahip olacağına inanırdı.Fakat iki yıl sonra, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- 8 yıl, iki ay, 10 günlük iken Abdulmuttalib vefât etti.
MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-'İN ŞEFKÂT VE MERHAMETLİ AMCASININ YANINDA:
Abdulmuttalib’in vefatından sonra, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'i, babasının öz kardeşi Ebu Tâlib himâyesine aldı.Ebu Tâlib, ona merhametli ve sevecen davrandı.Ebu Tâlib fakir olmasına rağmen, Allah Teâlâ onun malına bereket verdi.Öyle ki bir kişilik yemek, âile efrâdının hepsini doyuyordu.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, bir kanaat ve sabır timsali ve Allah Teâlâ'nın kendisi hakkında takdir ettiği ile yetinmesini bilen birisiydi.
MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-'İN ŞAM DİYÂRINA YOLCULUĞA ÇIKMASI VE RÂHİP BAHÎRÂ İLE KARŞILAŞMASI:
Ebu Tâlib, Kureyş kervanı ile birlikte ticaret için Şam diyârına gitmek istedi. O sırada Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- 12 yaşında idi. -12 yıl, 2 ay, 10 günlük olduğu da söylenmektedir.- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- amcasından ayrı kalmaya çok üzülünce, Ebu Tâlib, kendisine acıyıp onu yanına aldı.Kervan Şam bölgesinde bulunan Busra kasabası yakınlarında konaklayınca, o kasabada ikâmet eden hristiyan rahiplerinin büyüklerinden Râhip Bahîra, kafilenin arasına gelip Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-'e ulaştı ve elinden tutarak şöyle dedi:
“Bu, âlemlerin efendisidir. Bu âlemlerin Rabbinin elçisidir. Bunu Allah Teâlâ, âlemlere rahmet olarak gönderecektir.”
Orada bulunanlar: “Bunu sana kim öğretti?” diye sorunca Râhip Bahîrâ şöyle cevap verdi:
“Siz, buraya gelirken Akabe'den görünmeye başlayınca, ona secde etmeyen hiçbir taş ve ağaç kalmadı. Oysa taş ve ağaç, bir peygamberden başkasına secde etmezler. Muhakkak ki ben, onu iki kürek kemiği arasında bulunan ve bir elmaya benzeyen nübüvvet (peygamberlik) mühründen tanırım.Biz bunu kitaplarımızda böyle buluyoruz.”
Sonra onlara ziyâfet vererek ikramda bulundu.Yahûdi ve Rumlardan korktuğu için, Ebu Tâlib’den onu geri götürmesini ve onunla Şam’a girmemesini istedi.Bunun üzerine Ebu Tâlib,onu alıp Mekke’ye geri döndü.
FİCÂR SAVAŞI:
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- yirmi yaşında iken, bir taraftan Kureyş ve Kinâne kabileleri, diğer tarafta Kays ve Aylan kabileleri arasında, Ukaz pazarında savaş çıktı. Savaş şiddetlendi ve her iki taraftan da birçok kimse öldürüldü. Daha sonra her iki tarafın da ölenlerini sayması, ölenleri fazla olan tarafın her fazla ölü için diyet alması, savaşı bırakması, aralarında çıkan düşmanlık ve şerre son verme konusunda anlaştıllar.
Nitekim Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bu savaşa katılmış ve ok hazırlamakta amcalarına yardımcı olmuştur.
Bu savaşa Ficâr savaşı denilmesinin sebebi; onların bu savaşta Mekke'nin mukaddes oluşunu ve haram ayı çiğnene-melerinden dolayıdır.Ficâr savaşı, dört tanedir.Hepsi bir sene içerisinde vukû bulmuştur. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-'in katıldığı bu savaş, sonuncusuydu. İlk üçü, tartışma ve hafif çarpışmalarla geçmiş, ancak dördüncüsünde şiddetli savaş vukû bulmuştur.
HILFUL-FUDÛL (FÂDILLARIN ANTLKAŞMASI):
Bu savaşın akabinde Zülkâde ayında Kureyş kabilesinden beş aile arasında Hılful-Fudûl (Fâdılların Antlaşması)1 gerçekleş-miştir.Bu âileler: Haşim oğulları, Muttalib oğulları, Esed oğulları, Zühre oğulları ve Teym oğulları idi. Bu andlaşmanın yapılmasının sebebi ise şu olay idi:
Zebîd kabilesinden bir tacir Mekke’ye mal satmak için gelmişti. As bin Vail es-Sehmi, onun malını almış ancak ücretini ödemeyi reddetmişti. Adam Abduddaroğulları, Mahzumoğulları, Cehmoğulları, Fehmoğulları ve Adiyyoğulları’nı yardıma çağırmış, ancak yardım etmemişlerdi. Bunun üzerine o tacir Ebu Kays dağına çıkarak, uğradığı zulmü beytler halinde söylemiş ve hakkını almak için insanları kendisine yardıma çağırmıştı. Bu nidayı duyan Zübeyr bin Abdulmuttalib yukarıda ismi geçen ailelerle beraber Teymoğullarının reisi Abdullah bin Cedan’ın evinde toplandılar ve üç karar üzerine andlaşma yaptılar. Mekke içinde, kim zulme uğrarsa, mazlumun hakkını alıncaya kadar zalimlere hep birlikte karşı konulacaktı. Bu andlaşmadan sonra kalkıp As bin Vail’e gidip, Zebidi’nin hakkını ondan zorla aldılar ve sahibine geri iade ettiler.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- de bu andlaşmaya amcaları ile beraber katılmıştı. Allah onu risalet ile şereflendirdikten sonra da şöyle buyurmuştur:
“Abdullah b. Ced’an’ın evinde öyle bir sözleşme toplantısına şahid oldum ki, bu olay beni, kızılca develere sahip olmaktan daha beni sevindirmiştir.Şayet İslam döneminde davet edilecek olsaydım yine kabul ederdim.”
Dostları ilə paylaş: |