Siyer-i Nebi


Osman bin Affan'ın Elçi Olarak Kureyş'e Gönderilmesi ve Rıdvan Beyatı



Yüklə 1,2 Mb.
səhifə43/62
tarix23.01.2018
ölçüsü1,2 Mb.
#40261
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   62

Osman bin Affan'ın Elçi Olarak Kureyş'e Gönderilmesi ve Rıdvan Beyatı:


Daha sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Osman bin Affan’ı Mekke’ye elçi olarak gönderip, Kureyş’i savaş için gelmedikleri konusunda iyice ikna etmeye karar verdi. Ayrıca Osman’a, Mekke’de kalıp da hicrete gücü yetmeyen zayıf müslüman erkek ve kadınları da beraberinde getirmesi talimatını verdi.

Osman Mekke’ye, Ebban bin Said el-Emevi himayesinde girdi. Osman onlara Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in mektubunu verdi. Onlar da Osman’a Kabe’yi tavaf etmesini teklif ettiler. Ancak Osman, Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- tavaf etmedikçe, kendisinin de tavaf etmeyeceğini bildirerek onların bu tekliflerini reddetti.

Kureyş bir müddet Osman’ı hapsettiler.Böylece aralarında durumu müzakere edip,ondan sonra Osman’ı gerekli cevap ile göndermek istiyorlardı.Fakat bu durum müslümanlar arasında Osman’ın öldürüldüğü şeklinde duyuldu ve yayıldı.Elçinin öldürülmesi demek ise, savaş ilanı anlamına geliyordu.Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- bu haberi duyunca: “Bu adamlarla hesaplaşmadıkça buradan ayrılmayacağız!” Diye sert bir tavır koydu ve meydana gelebilecek her türlü olay karşısında kendisini sonuna kadar destekleyeceklerine dair orada bulunan müslümanlardan teminat istedi. Bey’at talebinde bulundu. Müslümanlar büyük bir coşkuyla O’na koşup ölümüne kadar O’nunla olacaklarına dair bey'at ettiler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- diğer elini öbür eliyle kenetleştirerek “Bu da Osman’ın bey’atı” buyurdu. Beyat bitmişti ki Osman -radıyallahu anh- geliverdi. Allah bu beyatın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:

“Andolsun ki o ağacın altında sana beyat ederlerken Allah, mü’minlerden razı olmuştur” (Fetih, 48/18)

Allah’ın razı olduğu bu beyata bundan dolayı Rıdvan denilmiştir.

Barış Anlaşması:


Kureyş, müslümanların bu beyatını duymuş ve bu onları çok endişelendirmişti. Derhal Süheyl bin Amr’ı göndererek barış yapmak istediler. Süheyl geldi ve uzun süren müzakerelerden sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- O’nun şu şartlarını kabul etti.

1- Müslümanlar bu yıl geri dönecekler, Mekke’ye girmeyeceklerdir. Ancak gelecek yıl Mekke’ye girebilecek ve yalnız üç gün kalabileceklerdir. Yanlarında silah bulunmayacak ve kılıçları kınında olacaktır.

2- Taraflar on yıl süreyle birbirlerine karşı savaşmayacaklardır.

3- Kabilelerden hangisi Muhammed -sallallahu aleyhi vesellem-’e taraf olmak isterse bunu yapmakta serbesttir ve hangisi Kureyş’e taraf olmak isterse o da bunu yapmakta serbesttir.

4- Kureyşlilerden bir kimse, velisinin izni dışında müslümanlara iltica ederse, tekrar Kureyşlilere iade edilecek, müslümanlardan Kureyş’e iltica eden kimse ise geri iade edilmeyecektir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- Ali’yi çağırarak “Bismillahirrahmanirrahim” diye başlayarak bu barış andlaşmasını yazmasını istedi. Ancak Suheyl:

“Biz Rahman nedir bilmeyiz” “Bismike Allahümme” olarak yaz dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- bu şekilde yazılmasını emretti. Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-

“Bu Allah’ın Rasulu Muhammed’in ve Amr’ın oğlu Süheyl’in kabul ettiği...” diye barış metnini yazmasını emretti. Süheyl, buna da karşı çıkarak :

“Biz, senin Allah’ın Rasulu olduğunu tanımış olsaydık seninle savaşmazdık. Kendi adın ile babanın adını yaz” dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- de Ali -radıyallahu anh-’a şöyle yazmasını emretti:

“Bu, Abdullah’ın oğlu Muhammed ile Amr’ın oğlu Süheyl’in üzerinde anlaştıkları barış metnidir....” Ancak Ali “Rasûlullah” lafzını silmekten kaçındı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in bizzat kendisi bu lafzı mübarek parmakları ile sildi. Barış andlaşması biri Kureyş, diğeri müslümanlar için olmak üzere iki nüsha hahinde yazıldı.


Ebu Cendel Olayı:


Peygamber-sallallahu aleyhi vesellem- ile Kureyş elçisi arasında barış antlaşması yazılmakta olduğu sırada Kureyş elçisi Süheyl bir Amr’ın oğlu Ebu Cendel zincire vurulmuş olduğu halde sürüne sürüne müslümanlara geldi. Müslüman olduğundan dolayı O’nu zincire vurmuşlardı. Süheyl, andlaşma gereği oğlunun kendisine verilmesini istedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ise antlaşmanın henüz yazıya dökülmediğini söyledi. Fakat Süheyl anlaşmaya vardıklarını söyleyip, oğlunun üzerine yürüdü ve O’nu şiddetle dövdü. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- çaresiz andlaşma gereği O’nu babasına vermek zorunda kaldı. Ebu Cendel müslümanlara hitaben:

“Ey Müslümanlar! Beni dinimden döndürsünler diye tekrar müşriklere iade mi edeceksiniz?” diye yakardı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- O’na:

“Ey Ebu Cendel! Sabret ve kendini Allah’a ada. Allah sana ve seninle beraber bulunan mustazaflara yakında bir kurtuluş kapısı açacaktır.” diye teselli etmeye çalıştı. Bu arada Hz. Ömer O’na babası Sehl’i öldürmesini söyledi. Ancak o bunu yapamadı.

Müslümanların Bu Antlaşmaya Tepki Göstermeleri:


Barış antlaşmasının ardından Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- müslümanlara kalkıp kurbanlarını kesmelerini emretti. Ancak kimse kalkmadı.Allah Rasulu emrini üç kere tekrarladı.Yine kimse kalkmayınca öfkeyle Ümmü Seleme’nin yanına gidip, durumu O’na anlattı.Bunun üzerine Ümmü Seleme, O”na gidip kurbanını kesip, başını traş etmesini söyledi. Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- gitti. Kimseyle konuşmadan kurbanını kesip, başını traş etti. Müşrikleri kızdırmak için Ebu Cehil’in burnunda gümüş halka bulunan devesini kurban etti. Müslümanlar Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-’in kurbanını kesip, başını traş ettiğini görünce, kalktılar ve kurbanlarını kesip, başlarını traş ettiler.Üzüntüden birbirlerini öldürecek gibiydiler.Yedi kişiye bir deve veya inek kestiler.

Müslümanların bu şiddetli üzüntüleri iki sebebe dayanıyordu. Birincisi, umre yapamadan dönmek, ikincisi de, iki taraf arasındaki eşitsizlik. Müslümanlar kendilerine iltica edecek olanları geri iade edecekler, müşrikler ise onlara kaçan müslümanları iade etmeyecekti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- birinci sebeple ilgili olarak müslümanları şöyle teskin etti.

Bu yıl olmazsa bile gelecek yıl umre yapacaklardı. Allah’ın O’na gösterdiği rüya doğrudur ve gerçekleşecektir. Antlaşmanın bu maddesi ile her iki tarafında hisleri gözetilmiştir.

Müslümanların üzüntüsünü teşkil eden ikinci sebeble ilgili de onları şöyle itminan etti. Bizden onlara giden kimseyi Allah uzaklaştırmıştır. Onlardan bize gelecek kimseler hakkında ise Allah yakında bir çıkış yolu gösterecektir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in bu tutumu O’nun ne denli uzak görüşlü olduğunu ispatlar. Bu antlaşma Habeş’ten gelen müslümanları bağlamıyordu. Mekke’de mahsur kalan müslümanların onlara sığınmaları mümkündü. Fakat antlaşmanın dış görünüşü müslümanların aleyhine görünüyordu. Bu da sahabeleri hala üzmekteydi. Hatta Ömer -radıyallahu anh- üzüntüsünü yenemeyerek Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’e gelmiş ve O’na : “Ey Allah’ın Elçisi ! Biz hak üzere ve onlar batıl üzere değil mi? diye sordu.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-: “Elbette” dedi.

Ömer: “Bizim ölülerimiz cennette, onların ölüleri ateşte değil mi?

Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-: “Elbette” dedi.

Ömer: “O halde neden dinimizi dünya ile değiştiriyoruz?” deyince, Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-: “Ey Hattab’ın oğlu! Ben Allah’ın kulu ve elçisiyim. Asla O’nun emrine aykırı davranmayacağım ve o da beni perişan etmeyecektir!” buyurdu.

Ömer hiddetini yenemeyip aynı şekilde Ebu Bekir’e gitti ve Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-’e söylediklerini O’na da söyledi. Ebu Bekir her ne kadar O’nu yatıştırmaya çalıştıysa da O’na şöyle dedi: “Ya Ömer, Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-’in emrine bağlan, O’nun kararına saygılı ol! Allah’a yemin olsun ki O hak üzerinedir.” Daha sonra Allah Fetih Suresini indirdi. “Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik”.

Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- Ömer’i çağırttı ve O’na bu âyeti kerimeleri okudu. Ömer: “Ey Allah’ın Rasulu! Bu fetih midir?” diye sorunca Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-:

“Evet” buyurdu. Böylece Ömer’in hiddeti yerini sevinç ve mutluluğa bıraktı.

Hz. Ömer sonraları bu tutumunu hatırlayarak şöyle derdi: “O gün sarfettiğim pervasız sözler yüzünden Allah’ın gazabına uğramaktan çok korktum. Affedilmek umuduyla sadakalar verdim, oruçlar tuttum, namazlar kıldım ve köleler azad ettim.”


Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin