Kureyşlilerin Allah'ın Azabını İstemedeki Acelecilikleri:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- müşrikleri, şirklerinden dönüp kendisine uymadıkları sürece Allah’ın azabına uğramakla kortutuyordu. Ancak sözü edilen azabın henüz gelmemesi müşrikleri cesaretlendirdi. İstihza ve kibir amacıyla bu azabın bir an önce gelmesini istediler. Azab vaidlerinin kendilerini korkutmayacağını, zaten böyle bir azabın da asla gerçekleşmeyeceğini iddia etmeye başladılar. Onların bu tutumları üzerine Allah bu konuyla ilgili birçok ayeti kerime inzal etti. Bazıları şöyledir:
“Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah, vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbin nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47)
“Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kafirleri kuşatacaktır.” (Ankebut, 29/54)
“Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? Veya onlar dönüp dolaşırken Allah’ın kendilerini yakalayamayacağından (emin mi oldular) ? Çünkü onlar (Allah’ı ) aciz bırakacak değillerdir.
Yoksa Allah’ın kendilerini bir korku üzerinde yakalamayacağından (emin mi oldular) ? Kuşkusuz Rabbin, çok şefkatli, pek merhametlidir.” (Nahl, 16/45-47)
Müşrikler inat ve tacizlerinden dolayı Allah Rasulu’nden mucizeler ve olağanüstü şeyler getirmesini istiyorlardı. Allah, ayeti kerimeler inzal ederek bu konudaki adetini (sünnetini) beyan ederek, onların bu konudaki hüccetlerini kesmiştir. Bu konu üzerinde ilerideki bölümlerde tekrar duracağız, inşaallah !
Müşrikler Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ile mücadelelerinde tüm bu yolları sırayla veya hep birden denemişlerdir. Şiddet, yumuşaklık, müsavemet, cidal, terğib, terhib gibi mücadele yöntemlerinin birinden diğerine geçiyorlar, bazen korkutma bazen de sevdirme yolunu deniyorlardı. Kararsızlardı. İlerliyorlar geri çekiliyorlardı. Tek amaçları vardı şirkin muhafazası ve İslam davetinin önlenmesi. Ancak Allah’ın lütfuyla onların tüm gayretleri boşa gitmiş, başarısızlığa uğramışlardır. Bundan sonra önlerinde tek bir seçenek vardı. Kılıç! Ancak kılıç ayrılığı daha da körükleyip, her alanda çöküntüye yol açmaktan başka bir işe yaramazdı. Müşrikler ne yapacaklarını şaşırmış durumdaydılar.
Ebu Talib ise, müşriklerin Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’i öldürmek üzere kendisinden istemeleri ve Ebu Cehil, Ukbe bin Muayt, Ömer bin Hattab’ın suikast teşebbüslerinden kureyşlilerin O’nu öldürmeye karar verdiğini anladı. Haşim ve Muttalib Oğullarını toplayarak, onların müslüman kafir tamamından Muhammed -sallallahu aleyhi vesellem-’i korumalarını istedi. Onlar da Ebu Leheb hariç, O’nu koruyacaklarına dair Kabe’de söz verdiler. Ebu Leheb onlardan ayrılıp müşrik Kureyşlilerin saflarına katıldı.
Boykot ve Abluka Uygulaması:
Müşrikler her yolu denemelerine rağmen bir şey elde edemediklerini görüyorlardı. Haşim ve Muttalib Oğullarının da ne olursa olsun Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem-’i korumadaki kararlılıkları üzerine Kureyş, Kinane oğulları meclisinde toplanarak, halihazırdaki durumu görüşmeye başladılar. Uzun tartışmalardan sonra son derece acımasız bir karar üzerinde birleşip, anlaştılar. Karar gereğince bundan böyle Haşim oğulları ve Muttalib oğullarına boykot uygulanarak onlarla kız alıp verilmeyecek, alış veriş yapılmayacak, onlarla karışılmayacak, onlarla oturulmayacak, evlerine girilmeyecek, konuşulmayacak ve Allah Rasulu -sallallahu aleyhi vesellem- ‘nü öldürmek üzere onlara teslim etmedikleri sürece asla onlarla barış yapılmayacak ve merhamet edilmeyecekti.
Bu andlaşmayı bir sahifeye yazarak, kudsiyet kazanması amacıyla Kabe’ye astılar. Bu sahifeyi Bağid bin Amir bin Haşim yazmıştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- bu adama beddua etmiş ve sahifeyi yazan ellerinin bazı parmakları felç olmuştur.
Kureyş’in boykot kararı almasından sonra Haşim ve Muttalib oğullarının müslüman ve kafir tüm mensupları, Ebu Leheb hariç Ebu Talib mahallesinde toplandılar. Ebu Leheb ise bundan sonra kendi aşireti ile olan tüm ilişkilerini koparmıştır. Kureyşliler tüccarları onlara birşey satmaktan men ediyorlardı. Niyetleri onları açlıktan öldürmekti. Müslümanlar çok sıkıntılı anlar yaşadılar. Açlıktan ağaç kabuklarını, hayvan derilerini yiyorlardı. Açlıktan çocuk ve kadınların çığlıkları ortalığı inletiyordu. Ancak gizlice bazı yiyecekler elde edebiliyorlardı. Hz. Hatice’nın yeğeni Hakim bin Hizam bazen halasına gizlice buğday getiriyordu. Müslümanlar ve Haşimoğullarının diğer fertleri ancak Haram aylarda Ebu Talib mahallesinden çıkıp, Mekke dışından gelen kervanlardan alış-veriş yapabiliyorlardı. Ancak müşrikler bu tüccarlara da yüksek fiyatlar vererek, onların yiyecek almalarını önlemeye çalışıyorlardı. Allah Rasulu -sallallahu aleyhi vesellem- tüm bu zor şartlar altında bile, tevhid davetini yapmaktan geri durmuyordu. Özellikle de Arap kabilelerinin her bir yerden Mekke’ye aktıkları Hac mevsimlerinde.
Sahifenin Yırtılıp Ablukanın Kalkması:
Yaklaşık üç yıl sonra Allahu Teala bu zulmün durmasını diledi. Kureyş’in ileri gelenlerinden beş kişinin kalplerine sahifeyi yırtıp, ablukayı kaldırma isteğini koydu. Ayrıca böcekler göndererek bu sahifedeki “Allah”ın ismi” hariç, diğer zulüm kelimelerinin yemelerini sağladı.
Ablukaya karşı birleşen Kureyş’in eşrafından beş kişi şunlardır. Bu işi bozmaya ilk karar veren Hişam bin Amr bin Haris’tir. Bu adam sırayla önce, Peygamberimizin halası Atike’nin oğlu, Züheyr bin Ebu Ümeyye’nin yanına, sonra da Mut’im bin Adiyy’in yanına sonra da Ebül Bahtari bin Hişam’ın yanına giderek, Onların her birinin ambargo altında inleyen Haşimoğulları ve Muttaliboğullarına olan akrabalıklarını hatırlatıp, bu zulüm sahifesinin yırtılıp, boykotun kaldırılması yönünde ikna etti. Sonra yanlarına Zem’a bin Esed’i de alarak bu boykot sahifesini yırtmak üzere bir plan hazırladılar.
Sabah vakti Kureyş ileri gelenlerinin Mescidi Haram’da bulunduğu sırada Züheyr süslü elbiselerini giymiş olduğu halde gelip tavaf etti. Sonra insanlara dönüp şöyle seslendi:
“Ey Mekkeliler! Hepimiz istediğimiz gibi yiyoruz, giyiniyoruz, refah ve saadet içinde yaşıyoruz, fakat Haşim oğulları ve muttalib oğullarını herşeyden mahrum ediyoruz. Alış veriş edemiyorlar, onların böyle açlıktan ölmeleri reva mıdır? Yemin ederim ki, şu zalim anlaşma, şu öldürücü sahife yırtılmadıkça ben duramayacağım!”
Ebu Cehil bu sözleri işitince hemen ortaya atıldı ve:
“Yalan söylüyorsun, andlaşmayı bozmayız” dedi. Fakat öteden Zem’a, Ebu’l Bahteri, Mut’im ve Hişam, Züheyr’i desteklediler. Ebu Cehil’e:
“Asıl sen yalan söylüyorsun” dediler. Ebu Cehil:
“Anlaşılan siz bu işi geceden düşünmüş, bu mekan dışında bir yerde karar vermişsiniz.” dedi.
O sırada Ebu Talib mescidde bir kenarda oturuyordu. Bu tartışmayı duyunca gelip, Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in, Allah’ın bir böcek göndererek Allah lafzı hariç tüm zulüm lafızlarını yediğini haber verdiğini söyledi. Sonra da
“Eğer Muhammed yalan söylemişse, O’nunla sizin aranızdan çekileceğim, yok eğer doğru söylemişse o zaman siz de bize uyguladığınız boykot ve zulümden vaz geçersiniz” dedi. Onlar da
“tamam” dediler.
Ebu Cehil’in sözlerinin hemen ardından Mut’im sahifeyi yırtmak üzere kalktı. Bir de ne görsün! Böcek sahifenin “Bismike Allahümme” ve “Allah” lafzı hariç tüm yazılarını yemiş! Böylece Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in önceden haber verdiği şey gerçekleşmiş ve müşrikler Allah’ın bu açık mucizesini bizzat gözleriyle görmüşlerdir. Ancak bu onların dalalet bataklığında boğulmalarına engel olmamıştır.
Böylece abluka sona erdi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- ve beraberindekiler Ebu Talib Mahallesini terkettiler.
Dostları ilə paylaş: |