Sokak sosyal hizmeti ders notu çocuk haklari



Yüklə 69,26 Kb.
tarix29.07.2018
ölçüsü69,26 Kb.
#62192

SOKAK SOSYAL HİZMETİ

DERS NOTU

Çocuklar, özel durum nedeniyle insan haklarının korunmaya en fazla ihtiyaç duyduğu grupların başında gelir. Son yüzyılda çocuklar sosyolojik olarak da toplumda giderek daha önemsenen ve korunmasına titizlikle eğilen bir grup haline gelmiştir. Bu yüzyılın ilk dönemlerinden beri uluslararası toplum çocuklarının korunması için çaba sarf etmektedir. Milletler Cemiyeti’nden BM’ye ve Avrupa Konseyi’ne kadar küresel ve bölgesel örgütler çocuklar için de önemli düzenlemeler yapmışlar. Dünyanın çocuk haklarıyla ilgili ilk belgesi 1924’te Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği Çocuk Hakları Beyannamesi’dir. Daha sonra çocukların başta eğitim, beslenme ve barınma gibi temel haklarının yanında sivil, siyasal ve kültürel haklarını içeren düzenlemeler peş peşe gelmiştir. Bunlar 1959 yılında BM Çocuk Hakları Beyannamesi, 1989 BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve 1996 Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir.

Dünyanın çocuk haklarıyla ilgili ilk belgesi 1924’te Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği Çocuk Hakları Beyannamesi’dir.

Avrupa Konseyi, BM ve Çocuk Hakları

Avrupa Konseyi, çocukların temel hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda tasarlamış ve denetimi için daimi komite kurmuştur. Çocuk Haklarının Kullanımına İlişkin Avrupa Sözleşmesiyle birlikte çalışmalarında çocuk haklarına büyük bir önem vermiştir. Sözleşmenin ikinci maddesi amacını “Çocukları doğrudan veya diğer kişi ve kurullar vasıtasıyla bilgilendirerek ve kendilerini ilgilendiren adli bir makam önünde görülen davaya katılmasına izin vererek, çocukların yüksek menfaatleri için, haklarının iyileştirilmesi, usule müteallik haklar tanınması ve bu hakların kullanılmasının kolaylaştırılması” şeklinde ifade edilmiştir. Sözleşmenin 12. maddesi taraf devletlere şu yükümlülükleri yüklemektedir:

a) çocuk haklarının kullanımı ile ilgili hukuku kuvvetlendirecek teklifler hazırlamak;

b) çocuk haklarının kullanımı ile ilgili hazırlanan kanun teklifleri hakkında fikir beyan etmek;

c) çocuk haklarının kullanımı ile ilgili medyaya, halka ve çocukların problemleri ile ilgilenen kurumlara genel bilgi vermek;

d) çocukların fikirlerini artırmak ve onlara ilgili bilgileri sağlamaktır.

Sözleşmenin kabulünün 10. yılında “Çocuklar İçin Çocuklarla Bir Avrupa İnşa Etmek” isimli bir programla çocuk haklarına verdiği önemi daha da ileri taşımıştır. 2012-2015 Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Stratejisi aşağıdaki dört noktaya yoğunlaşmaktadır:

a) Çocuk dostu sistem ve hizmetleri desteklemek,

b) Çocuğa karşı her türlü şiddeti ortadan kaldırmak,

c) Hassas durumlarda çocuk haklarını garanti altına almak,

d) Çocukların katılımını arttırmak.

Bu çerçevede 2006 yılından bu yana değişik Konsey üyesi ülkelerde onlarca etkinlik düzenlenmiştir.

Kitap: Çocuk Hakları ve Eğitim Hakkıyla ilgili Geniş Bilgiye Avrupa Konseyi’nin Avrupa, Orta Asya ve Amerika Okullarında İnsan Hakları Eğitimi, http://www.coe.int/t/dg4/education/edc/Source/Resources/HRECOMPENDIUMGOODPRACTICES_rev251109_en.pdf çalışmasında ulaşılabilir.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi de tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgelerinin başında gelir. 1989 tarihli sözleşme bugün neredeyse tüm dünya ülkeleri tarafından kabul edilmiştir. Taraf ülkelerin sözleşmeyi uygulayıp uygulamadığını denetleyen BM Çocuk Hakları Komitesi son yıllarda faaliyetlerini daha da yoğunlaştırmıştır.

Sözleşmenin giriş bölümünde çocuğun aile ortamında yetiştirilmesine özen gösterilmesi, çocuğun ilgi, sevgi ve mutluluk havası içinde büyütülmesi ve Birleşmiş Milletler Antlaşmasında ilan edilen ülküler ve özellikle barış, hoşgörü ve özgürlük gibi değerlerle donatılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

İnternet sitesi: Çocuk haklarıyla ilgili geniş bilgiye Avrupa Konseyi’nin çocuk haklarıyla ilgili çalışmalarını ihtiva eden “Çocuklarla Birlikte Çocuklar İçin Bir Avrupa İnşa Etmek” programının http://www.coe.int/t/dg3/children/ sitesinde ulaşılabilir.

İnternet: Çocuk Hakları Sözleşmesine http://www.cocukhaklari.gov.tr sitesinden ulaşılabilir.

Türkiye Sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 9 Eylül 1994’te 4058 sayılı “Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun” ile onaylamıştır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin ikinci maddesine göre “Taraf Devletler, bu Sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal yada başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler. Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının, yasal vasilerinin veya ailesinin öteki üyelerinin durumları, faaliyetleri, açıklanan düşünceleri veya inançları nedeniyle her türlü ayırıma veya cezaya tabi tutulmasına karşı etkili biçimde korunması için gerekli tüm uygun önlemi alırlar.”

Çocuk Hakları Sözleşmesi 18 yasından küçük herkesi çocuk olarak tanımlamakta ve çocukların tüm insan haklarına sahip olduklarını teyit etmektedir.

Sözleşme çocukların temel hak ve özgürlüklerini düzenlerken, bunların gerçekleştirilmesi için de devletlere sorumluluklar yüklemektedir. Sözleşmenin düzenlediği bazı çocuk hakları şunlardır:

¨ Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır.

¨ Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir

¨ Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır.

¨ Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır.

¨ Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır.

¨ Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir.

Dünya’da Çocuk Hakları

UNICEF’in 2012 yılında gerçekleştirdiği “Dünyada Çocukların Son Durumu” adlı panelde elde edilen verilere göre, şu an itibariyle, insan kaçakçılığı ve ticareti sonucunda 2,5 milyon kişi zorla çalıştırılmaktadır. Bu sayının tahminen %22’sinden %50’sine uzanan bir bölümünü ise çocuklar oluşturmaktadır. İnsan ticaretinin söz konusu olmadığı durumlarda bile çocuklar salt yaşayabilmek için çalışmak zorunda kalabilmektedir. 2008 yılında 5 ile 17 yaş arasında 215 milyon kız ve erkek çocuk çalışmaktaydı ve bu çocukların 115 milyonunun yaptığı işler tehlikeli işler arasında yer almaktaydı.

Tahminlere göre dünyada insan kaçakçılığı ve ticareti sonucunda bir milyondan fazla çocuk zorla çalıştırılmaktadır.

Yapılan tahminlere göre ayrıca on milyonlarca çocuk da dünyanın çeşitli kentlerinde ve kasabalarında sokaklarda yaşamakta veya çalışmaktadır. Üstelik genel nüfus artışı, göç ve giderek artan kentleşme ile birlikte bu çocukların sayısı daha da artmaktadır. Sokaklardaki yaşam çocukları şiddete maruz bırakmakta, bu çocuklara karşı işlenen suçlar nadiren soruşturulmakta, bu çocukları savunma adına harekete geçen de pek az kişi çıkmaktadır. Aslında başıboşluk ve evden kaçma birçok ülkede ve kentte suç sayılmaktadır; bu durumda, sokaklarda yaşayan veya çalışan çocuklar da bu suçlamanın başlıca mağdurları konumuna düşmektedir.

Yine 10 milyondan fazla çocuk ilkokula gidememekte ve bunların büyük bir bölümü kız çocuğudur. UNICEF’in “2011 Dünya Çocuklarının Durumu” raporuna göre gelişmekte olan ülkelerde 5-14 yaş grubundan yaklaşık 150 milyon çocuk, başka bir deyişle bu yaş grubundaki toplam nüfusun yüzde 16’sı çeşitli işlerde çalıştırılmaktadır. UNICEF’e göre Türkiye, dünyanın en büyük 16. ekonomisine sahiptir. Son 20 yılda yaşanan birçok gelişmeye rağmen çocuk işçiliği ile mücadele devam etmektedir. 2006 yılına ait son verilere göre Türkiye’de 6-17 yaş grubunda olup çalışan 958 bin çocuk vardır. Bu verilere göre tarım kesiminde 392 bin, sanayide 271 bin, 294 bin çocuk ticaret ve diğer hizmetlerde çalışmaktadır. Bu çocukların yarısından biraz azı, ailelerinin tarım arazilerinde, dükkanlarında veya diğer işlerinde ücretsiz olarak çalışmaktadır.

Avrupa ve Türkiye’de Çocuk Hakları

Pusulaya göre, ticareti yapılan çocukların sayısında muazzam bir artış gözlenmektedir. Tahminlere göre her yıl 120.000’e ulaşan sayıda kadın ve çocuğun Orta ve Doğu Avrupa’dan Batı Avrupa’ya ticareti yapılmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre Britanya’da, büyükşehirlerde binlerce sokak çocuğu yaşamaktadır. Erkek ve kız çocuklarının sayısı birbiriyle hemen hemen aynıdır. Her yıl yaklaşık 40.000 çocuğun evinden kaçtığı tahmin edilmektedir.

Dünyanın en gelişmiş kıtası olan Avrupa’da bile çocuk işçiliği, sokak çocukları ve yoksulluk önemli bir sorun olarak görülmektedir.

  • Fransa’da, sokak çocuğu vakaları 1980’lerde ciddi bir sorun olarak gündemi meşgul etmeye başladı. Bazı otoritelere göre sokak çocuğu sayısı 10.000’leri bulsa da bazıları bu rakamın daha düşük olduğunu tahmin etmektedir.

  • Doğu ve Orta Avrupa’da sokaklarda yaşayan evsiz barksız genç insanların sayısı günden güne artmaktadır. Sadece Bükreş’te 1.500 çocuk ve gencin sokaklarda yaşadığı tahmin edilmektedir.

  • Polonya ve Macaristan’da on beş yaşından küçük çocukların üçte birinden fazlası yoksulluk içinde yaşamaktadır. Polonya’da düzenlenen bir araştırmaya göre çocukların % 60’ı kötü beslenmekte, %10’u ise sürekli yetersiz beslenmektedir. Rusya Federasyonu’nda ise iki yaşın altındaki yetersiz gelişim vakalarının oranı 1992’de %9,4 iken, bu oran 1994 yılında %15,2’ye ulaşmıştır.

İsmail Doğan’ın araştırmalarına göre, Türkiye’de İstanbul, Ankara gibi büyük kentler aile içi baskıdan, şiddet ve tacizden kaçarak kurtuluşu sokakta arayan binlerce çocuk bulunduğu tahmin edilmektedir. Sokak Çocukları Derneğince yapılan araştırmada sadece İstanbul’da 20 bin dolayında sokak çocuğu olduğunu belirtilmektedir. Türkiye genelinde bu rakam 80 binlerdedir.

12 Haziran, Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü.

Sonuç

İnsanlığın geleceği olan çocuklar yetişkinler tarafından giderek daha fazla önemsenmekte ve haklarının korunması için ulusal ve uluslararası mekanizmalar geliştirilmektedir. BM ve Avrupa Konseyi bu alanda yayınladıkları çocuk hakları sözleşmeleriyle çocukların temel hak ve özgürlüklerinin korunmasında önemli roller oynamaktadır. Fakat bütün bu uluslararası çabaya rağmen, geri kalmış dünya bölgeleri bir yana dünyanın en gelişmiş bölgesi Avrupa’da bile çocukların ciddi insan hakları ihlalleriyle karşılaştıkları bir gerçektir. Diğer insan hakları gibi çocuk hakları da sadece hukuki düzenlemelerle değil, zihinsel ve kültürel dönüşümle mümkündür.

SOKAKTA YAŞAYAN ve/veya ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLAR OLGUSU


Biyo-psiko-sosyal bir olgu olarak çocukluk günümüzde önemli bir gelişim
dönemine işaret etmektedir. Üretken bir erişkin yaşamına ulaşmak
için çocukluk yıllarının önemi büyüktür. Bu da çocukların birçok açıdan
özel ihtiyaçlarını gündeme getirmektedir.

Bu ihtiyaçların karşılanması,


gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda, geleceğin yeniden yapılandırılması açısından yaşamsaldır. Buna karşın, dünya üzerindeki çocukların önemli bir bölümü yeterli bir yaşam standardına kavuşamamışlardır.

Özellikle ekonomik kalkınma sürecini tamamlayamamış veya gelir dağılımı


sorunları yaşayan ülkelerde çocukların destek hizmetlerinden yararlanamadığı bilinen bir durumdur.


Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar kendilerini çevreleyen


yoksunluklar ve bozukluklar sonucunda erken yaşlarda çalışmak zorunda
kalmakta veya ailelerinden kopmaktadır. Sokakta çalıştırılma ve/
veya yaşama olgusu psiko-sosyal ve ekonomik yapıların ürünüdür.

Sokakta
çalıştırılmak ve yaşamak çocuğu öylesine derinden etkilemektedir


ki Henry Mayhew’in de belirttiği gibi, çocuklar tüm çocuksu yönlerini, yani çocukluklarını kaybetmektedir


Sokakların çocuklar için bir çalışma/yaşam alanı olması son birkaç
yılda ortaya çıkan bir durum değildir. Tarih boyunca çocuklar çoğu zaman
ekonomik bir araç olarak görülmüştür. Sorunun devam etmesindeki en önemli neden ise yoksulluğun ve gelir dağılımı bozukluklarının
engellenememesidir.

Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar olgusunun


kamuoyu gündeminde yerini alması 1980’li yıllarda olmuştur.
Bu yıllarda, özellikle Brezilya’da ve daha genelde Latin Amerika ülkelerinde,
sorunun boyutları dikkat çekici noktaya gelmiştir. On binlerce
çocuğun sokaklarda çalışmaya ve yaşamaya başladığı bu yıllarda özellikle
Brezilya’da kamuoyunun ve hizmet sunanların tepkisi yetersiz kalmış
ve hatta çocukları ceza infaz kurumlarına yerleştirmek gibi çağdışı
önlemler alınmaya kalkışılmıştır. Dahası, Brezilya’da bilinmeyen sayıda
sokakta yaşayan çocuğun öldürüldüğü, kaldıkları evlerin, mekânların
kundaklandığı bilinmektedir.


Bugün dünyada sokaklarda yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukların
sayısını tam olarak tahmin etmek son derece zordur. Birincisi,
sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukların çalıştıkları yerler
belli olsa da, tam olarak sayılarını belirlemek neredeyse imkânsızdır.
İkincisi, çocukların sayısı iklime, gece ve gündüze, mevsimlere göre
değişebilmektedir. Bununla beraber, çeşitli toplumsal olaylara (savaş,
ekonomik kriz vb.) bağlı olarak çocukların sayısı artabilir ya da azalabilir.
Ancak dünyada sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukların büyük
bölümünün bazı Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkelerinde bulunduğu
bilinmektedir. Özellikle Brezilya ve Hindistan’da sorunun boyutlarının
ciddi düzeylerde olduğu ortadadır.


Türkiye’de sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar olgusunun
özellikle 1980’lerle beraber yaygınlaştığı bilinse de, çocukların
sokakları bir çalışma ve yaşam alanı olarak kullanmaları Osmanlı
İmparatorluğu’na kadar uzanan bir süreci yansıtmaktadır. Örneğin, külhanbeyleri
bugünkü anlamda sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukların
geçmişteki yansımalarıdır demek yanlış olmayacaktır. “Külhanbeyleri,
anne ve babası ya da kendine bakacak ve yiyecek ve içeceğini
sağlayacak kimsesi olmayan, babası ölünce üvey annesi elinde kalan ve
onun tarafından bakılmayıp evden kovulan, anne babası olduğu halde
bir türlü zapt ve idare edilemeyen nasihat, azarlama ve dayak ile uslanmayıp
idaresinden aciz kalınan ve artık adam olması mümkün görülmeyip
anne ve babası tarafından reddedilen ve evden kovulan çocuklardır.
Bu çocuklar kimsesiz oldukları ya da sokakta kaldıkları için iyiliksever
hamam sahipleri tarafından hamamların külhan bölümlerine kabul edilmişlerdir.
Bu yüzden kendilerine külhanbeyi adı verilmiştir”


Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
yaşanan toplumsal karmaşa doğal olarak çocukları da etkilemiş ve uzun
yıllar süren savaşlar, bozulan ekonomik dengeler ve parçalanan aileler,
sayıları on binleri bulan çocuğun sokaklarda yaşamasına yol açmıştır. Bu
durum, Osmanlı yönetimini tedbir almaya yönlendirmiştir.

Osmanlı’nın son döneminde, 1894 ve 1909’da çıkarılan ‘Men-i


Tese’ül Nizamnamesi’ ile ‘Serseri ve Mazanna-ı Sui Eşhas Hakkında
Kanun’un daha çok İstanbul sokaklarında çalışarak para kazanan hamal,
satıcı ve dilenci gibi sayıları gittikçe artan yoksul ve başıboş çocukları
bir ölçüde de korumayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Dilenciliği meneden
nizamnamenin çıkarılmasının ardından, 1896 yılında açılan Darülaceze
kimsesiz, yoksul ve terk edilen çocukların korunduğu belli başlı
kurumlardan biri olmuş, bu görevini Cumhuriyet kurulduktan sonra da
uzun yıllar sürdürmüştür.

Serseri ve Kötülük Yapacağından Kuşku Duyulan


Kişiler Hakkındaki Kanun”un 16. maddesi çocuklara ilişkindir ve
bakabilecek durumda oldukları halde çocukların ‘şurada burada serseriyane dolaşmalarına müsaade ve müsamaha ederlerse’ ailelerinin cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır”


Elimizdeki sınırlı veriler sokaktaki çocuk olgusunun Cumhuriyetin ilk
yıllarında da görünür olduğunu göstermektedir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu (SHÇEK) arşivinde bulunan bu araştırma kapsamında
İstanbul’da sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan 2848 çocuk saptanmıştır.
Çocukların daha çok Kasımpaşa, Galata, Eminönü, Fatih ve
Kadıköy’de bulunduğu görülmektedir. Çocuklar küfecilik, dilencilik, gazete
satıcılığı, çıraklık gibi işler yapmaktadır. Çocukların bir kısmı ise
hiçbir iş yapmadan sokaklarda vakit geçirmektedir.


Türkiye’de kamuoyunun sokaktaki çocuklar olgusu ile gerçek anlamda
tanışması ve çocukların sokak yaşamının gündelik yaşamın bir
parçası olması son otuz yıllık zaman dilimi içinde olmuştur. 1990’ların
ilk yıllarıyla birlikte Türkiye’nin birçok metropol kentinde çocuklar sokakların
vazgeçilmiş aktörleri haline gelmişlerdir. 1990’lar, başta İstanbul
olmak üzere Adana, Mersin, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Şanlıurfa ve
Antalya’da ve diğer birçok kentte sokaktaki çocuk olgusunun patlama
yaptığı yıllar olarak ifade edilebilir.


Bilindiği gibi, sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar olgusu
kentsel yoksulluğun sonuçlarından biridir. Bu nedenle, olguyu ortaya
çıkaran sosyal koşullar Türkiye’de kentsel gelişmenin dinamikleri ile
doğrudan ilişkilidir.


Türkiye’de kentleşmenin ve kente göçün hızlandığı
1950’li yıllar, bugün kamuoyunu meşgul eden kentsel sorunların başlangıç
noktasıdır. Kırdan kente hızlı bir göç sürecinin yaşandığı 1950–1990
dönemecinde Türkiye’de kentsel nüfus oranı % 51.32’ye ulaşmış, kentsel
nüfus artış hızı ise binde 43,9 olarak tespit edilmiştir. 1990’larda ise
yaşanan terör olayları sonucunda zorunlu olarak yer değiştirmek durumunda
kalan yüz binlerce insanın anakentlere göç etmesi de kentsel
nüfus yoğunluğunu hızla artırmıştır. Dahası, kente 1990 sonrası göç
edenler kente tutunma stratejilerini geliştirememiş ve kırla bağlantıları
büyük oranda kesintiye uğradığı için aileler çözülme aşamasına gelmiştir.


Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar olgusu üzerine yapılan çalışmalar sorunun,
düzensiz kentleşme,
kırdan kente yönelen göç
ve yetersiz sosyal hizmetler ile ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.


Bilinmektedir ki sokaktaki çocuklar sorunu birçok toplumsal faktörün
bir araya gelmesiyle oluşur ve temelde
toplumsal gerilimi ve stresi
göstermesi açısından anlamlıdır.
Bu açıdan, sokaktaki çocuklar olgusunu
salt ekonomik ve/veya kültürel değişkenlerle açıklayabilmek olanaksızdır.
Olgu birey, aile, grup ve topluluk/toplum düzeyindeki faktörlerin
bir bileşenidir ve bu nedenle çözüm stratejisi kapsamlı ve çok boyutlu
olmalıdır.



Sokakta Çalıştırılan ve/veya Yaşayan Çocuklara Yönelik
Uygulamalar ve Yaklaşımlar
Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar sorununa yönelik uygulama
ve hizmet modellerinin yıllar içerisinde olgunlaştığını ve zamanla
sorunun doğasına yanıt verebilecek modellerin ortaya çıktığını söylemek
olanaklıdır. 1980’li yıllarda yaşanan büyük toplumsal dönüşümler
sonucunda yüz yüze kalınan sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar
olgusuna, profesyonellerin ve daha genelde toplumun hazırlıksız yakalandığı
anlaşılmaktadır. Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar
sorunu karmaşık toplumsal süreçlerin sonucudur ve açıktır ki sokak
ve çocuk ilişkisi, “bir bakıma ülkelerdeki sosyal destek ve koruma programlarının
başarısızlığını ve yetersizliğini ortaya koymakta olup bu sorunu,
sosyal faktörler ve aile koşulları ile mücadele eden
, geniş kapsamlı
bir sosyal politika stratejisi olmaksızın çözmek mümkün görülmemekt
edir”

Öte yandan, bu bölümde kısaca ele alınacak olan hizmet modellerinin
henüz sorunun karmaşıklığına tamamen yanıt veremediği görülmektedir.

Sokaktaki çocuklarının farklı karakteristiklere sahip olmaları, sokakta bulunmalarına neden olan psiko-sosyal ve ekonomik süreçlerin karmaşıklığı ve, belki de en önemlisi


hizmetin planlanmasını güçleştirecek kadar farklı ihtiyaçlarla tanımlanmaları,
hizmet modellerini yetersiz kılmaktadır.


Bugün dünyada sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik
olarak geliştirilen dört temel yaklaşım vardır.


Bunlar,

ıslah ediciyaklaşım (correctional approach),

rehabilite edici yaklaşım (rehabilitativeapproach),

sokak çalışması yaklaşımı (outreach strategies approach)



ve önleyici (prevention) yaklaşımdır.


Islah edici yaklaşımsokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar
sorununa yönelik olarak ortaya çıkan ilk yaklaşımdır. Bu yaklaşım
sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukları kamusal bir rahatsızlık
ve kamu güvenliği için risk olarak görür. Islah edici yaklaşımda çocukların
çocuk ıslahı örgütlerinin hizmetleri ile tanışmaları gereği esastır.
Bu ıslah edici vizyon, kamu otoritelerinin ve kriminal adalet yetkilileri nin görüşleriyle baskın hale gelmiştir (Incardi ve Surat, 1997: 18). İkinci
yaklaşım olan “rehabilite edici yaklaşım”, çocukları, ortamlarından,
içinde bulundukları durumdan çıkarıp onları rehabilite edici programlara
katmayı vurgular. Bu yaklaşım da sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan
çocukların yaşadıkları koşullardan zarar gördüğünü belirtmektedir.
Yaklaşımla birlikte madde (drug) detoksifikasyonunu, eğitimi ve güvenli
bir aile-çevre ortamının yaratılmasını vurgulayan insani programlar sunulmaya
başlanmıştır.


Islah edici yaklaşımsokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar
sorununa yönelik olarak ortaya çıkan ilk yaklaşımdır. Bu yaklaşım
sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukları kamusal bir rahatsızlık
ve kamu güvenliği için risk olarak görür. Islah edici yaklaşımda çocukların
çocuk ıslahı örgütlerinin hizmetleri ile tanışmaları gereği esastır.
Bu ıslah edici vizyon, kamu otoritelerinin ve kriminal adalet yetkilileri nin görüşleriyle baskın hale gelmiştir.


rehabilite edici yaklaşım”, çocukları, ortamlarından,
içinde bulundukları durumdan çıkarıp onları rehabilite edici programlara
katmayı vurgular. Bu yaklaşım da sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan
çocukların yaşadıkları koşullardan zarar gördüğünü belirtmektedir.
Yaklaşımla birlikte madde (drug) detoksifikasyonunu, eğitimi ve güvenli
bir aile-çevre ortamının yaratılmasını vurgulayan insani programlar sunulmaya
başlanmıştır.


Rehabilite edici yaklaşım Latin Amerika’da gelişip
hız kazanmıştır, Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocukları suçlu
olarak görmez; buna göre sokaktaki çocuklar; yoksulluğun, çocuk istismarı
ve ihmalinin ve yaşam koşullarının kurbanlarıdır. Bu yaklaşım sonucunda
sokak çocuklarına yönelik barınma, madde bağımlılığı, eğitim/
iş programları gelişmiştir. Fakat bu programlar sınırlı sayıda çocuğa ulaşabilmektedir.


Sokak çalışması” yaklaşımı,
yenilikçi bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Bu yaklaşımı Freire’nin
eğitim modelinde, öğrencilerin kendi yararlarını vurgulayan ve onlara
pratik ve politik becerileri kazandıran bir yaklaşımdır.


Diğer yaklaşımların daha çok, sınırlı sayıda
sokaktaki çocuğa hizmet sunan kurumsal yapıları kullanması nedeniyle,
sokak çalışması yaklaşımı geliştirilmiştir. “Sokak çalışması yaklaşımı”,
temelde çocuklara bulundukları ortamda müdahale etmeyi planlar
ve daha çok sayıda çocuğa ulaşma iddiasına sahiptir. Kurumsal yaklaşımların
ötesinde olan sokak çalışmasında meslek elemanları için çalışma
yeri, çocukların yaşam alanı olan sokaklardır.


Koruyucu-Önleyici yaklaşım” ise sokak çocukları fenomeninin kaynağını ekonomik sorunlardave insan hakları sorununda görür ve basit politik çözümler önerir.
1980’lerle birlikte artan yoksulluk oranları ve çocukların yaşam koşullarının
giderek kötüleşmesi sonucunda önleyici yaklaşımlar, UNICEF tarafından ortaya
çıkarılmıştır, bu yaklaşımda sokaktaki çocuklar sorununun anlaşılması
için geniş sosyal ve ekonomik değişkenler incelenmelidir.


Koruyucu-önleyici yaklaşım, çocuk yoksulluğu sorununa yönelik köktenci düzenlemeleri işaret eder. Bu yaklaşımı savunan ve geliştiren Unicef iki tür çalışmaya odaklanmıştır.

- Yüksek risk altında olan çocuklara yönelik eğitim, meslek kazandırma


gibi gündüz bakım programları,
- Ailelerin dağılmasını önlemek için yapılan programlar (işbirlikçi
gündüz bakım merkezleri, aile planlaması klinikleri, küçük iş
hizmetleri, ortak mutfaklar vb.)


UNICEF tarafından ortaya atılan koruyucu-önleyici yaklaşımda görüldüğü
gibi, çalışmalar aile ve çocuk odağında yürütülmektedir. Aile
yapısını güçlendirmek ve çeşitli destekleyici faaliyetler aracılığıyla aileyi
bir arada tutmak yoluyla, çocukların sokağa itildiği koşulların ortadan
kalkması planlanmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşım, bir yandan çocuklara hizmet sunarken bir yandan da çevresel faktörleri düzenlemeye
odaklanmıştır.


Tarihsel gelişim incelendiğinde, sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan
çocuklara yönelik yaklaşımların ıslah ve güvenlik odağında şekillenmeye
başladığını ve zaman içerisinde olgunun toplumsal koşullar ile ilişkisinin
kurulduğunu söylemek gerekir. Günümüzde, sokakta yaşayan ve/
veya çalıştırılan çocuklara yönelik uygulamalarda yukarıda sözü edilen
üç yaklaşımın da bir arada kullanıldığı görülmektedir. Sorunun karmaşıklığı,
rehabilitasyon, sokak çalışması ve önleyici yaklaşımın bir arada
kullanılması gerekliliğini yaratmaktadır.
Özetle, bir yandan olguyu ortaya çıkaran toplumsal koşulların ortadan
kaldırılmasına odaklanan bir hizmet sunumu devam ederken, öte
yandan çocuk ve madde bağımlılığı arasındaki ilişki üzerine çok disiplinli
kurumsal yapıların oluşturulması beklenmektedir.


Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik hizmetler diğer
ülke örnekleri çerçevesinde incelendiğinde, olgunun görüldüğü ülkelerde
yer alan hizmetlerin; sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler
ve merkezi hükümet olmak üzere üç düzeyde sunulduğu, buna karşın
yerel yönetim ve sivil toplum örgütleri tarafından yürütülen hizmetlerin
ağırlıklı olduğu anlaşılmaktadır.

Sosyal hizmetler sisteminin temel


bir karakteristiği olarak, hizmetler içinde bulunulan ülkenin sosyal refah
geleneklerinden etkilenerek sunulmaktadır. Örneğin, sokaktaki çocuk
gruplarına Latin Amerika ülkelerinde çoğunlukla kilise ve ilişkili sivil
toplum örgütleri hizmet sunarken, Avrupa Birliği’nin yeni üyelerinde
hizmetlerin genellikle yerel yönetimler tarafından sunulduğu görülmektedir.


Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik başarılı bir
hizmet sunumu sağlamak ve “iyi uygulama” örnekleri yaratabilmek için
ne yapılmalı sorusunun yanıtına gelecek olursak,


Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar olgusuna yönelik çalışmaların
eşzamanlı olarak kurumsal ve kurumsal olmayan hizmetleri
(sokak çalışması yaklaşımı ve rehabilite edici yaklaşım bir arada) içermesi,
sunulan hizmetlerde disiplinler ve sektörler arası bütünlüğün
sağlanması (sağlık, eğitim, sosyal hizmetler vb.) ve bir yandan da yeni
çocukların da döngüye katılmasını önlemek için risk önleyici düzenlemelerin
yapılması elzemdir. Bunu başarabilmek için de çocuk yoksulluğunu
önleyici sosyal politikaların geliştirilmesi gerekir. “Çocuk yoksulluğu
ile ilgili kamu politikaları birçok geniş amaca sahiptir. Bunlardan birisi
çocukların yiyecek, barınak, sağlık hizmeti ve diğer ihtiyaçlarının sağlanması
için kaynakları temin etmektir.

İkinci bir amaç, ailelerin ekonomik


bağımsızlığa kavuşmaları için çalışmaktır.

Üçüncü önemli amaç


ise, yoksulluğun fiziksel, ruhsal, duygusal gelişime etkilerinden çocukları
korumaktır” Öte yandan, hizmet ve/veya programların başarılı olabilmesi için
aşağıdaki noktaların5 üzerinde durulması gerektiği açıktır.


Eğitimli Personel
Çocuklar üzerinde olumlu ve uzun süreli bir etki yaratmak için yalnızca
iyi niyet yeterli olmayıp uzman desteğine gereksinim vardır. Her
bir çocuğun durumunun değerlendirilmesi ve bireye özgü eğitim ve yaşam
becerileri planının geliştirilmesinde disiplinler arası bir uzman
ekipten yararlanılması çok başarılı sonuçlar vermektedir. Personel ve
gönüllüler için sürekli bir eğitim programı uygulanması önemlidir.


Gelişime Odaklanma
Başarılı bir program için, çocuklara yalnızca sokakta temel hizmetler
sağlamakla yetinilmemelidir. Aile, okul ve işgücü piyasası ile bütünleşerek,
kalkınmaya yönelik faaliyetler programın ana bileşeni olmalıdır.

Okulla Bütünleşme
Çocuğun okula dönmesine ya da okulda kalmasına yardımcı olmak
çok çaba gerektirmektedir. Okulda çocuğun konsantrasyonunu engelleyen
sağlık, psikolojik ve davranış sorunları; olabilir ya da sokakta yaşaması
nedeniyle akranlarından farklı yaşam deneyimi ve farklı becerileri
vardır ve bunlar normal okul müfredatında dikkate alınmamaktadır;
öğretmen ve öğrenciler onları kabule hazır olmayabilirler. Bu nedenlerle,
eğitim programları geleneksel pedagojik yaklaşımdan ziyade öğrenme,
kritik yetenekler ve genel yaşam becerilerini vurgulamalıdır. Çocuğun
eğitim sistemine ve gelecekte işgücü piyasasına katılımını sağlamak
için aynı zamanda standart müfredat da öğretilmelidir. Okul personelini
basmakalıp düşüncelerden arındırmak ve sokakta yaşayan/çalıştırılan
çocukları benimsemelerini ve bu çocukların belirli beceri ve ihtiyaçlarına
duyarlı olmalarını sağlamak için, onları eğitmek ve duyarlı
hale getirmek gerekmektedir.

İşgücü Piyasasına Katılım
Başarılı bir program için çocuk ve gençlerin uzun vadeli istihdam gereksinimleri
ve çocukların eğilimleri dikkate alınmalı ve iş ahlakı ve yaşam
becerilerini geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. Bu nedenle, olası
istihdam yaratan sektörlerle yakın işbirliği içinde çalışmalıdır.

Çocuklara Kendi Mekânlarında Ulaşılması
Çocuklar sokağı terk etmeye zorlanmamalıdırlar ve onların istedikleri
yerde kalma haklarına saygı gösterilmesi gerekmektedir. Eğiticiler
için, en doğru yaklaşım, zaman içinde çocuk ve gençlerin diğer seçeneklerin
farkında olmalarını sağlamak ve yaşam düzenlerini değiştir-meye hazır olmalarını beklemektir. Birçok sokak çocuğunun yetişkinlerle
geçmişte travmatik deneyimleri olduğu ve yetişkinlere güvenmedikleri
için güven uyandırmak temel koşuldur. Eğiticiler onları yargılamadan,
etkileşim tarzlarını çocuğun programına ve günlük yaşam ritmine
uydurmalıdırlar.

Bireysel İlgi ve Kişiye Özel Hizmetler
Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan her bir çocuğun kişisel gereksinimleri,
sağlık ve aile geçmişi, beceri ve gayeleri farklıdır. Çocuğu sokağa
iten nedenlerin karmaşık bileşimi ve ailesine döndüğünde karşılaşacağı
durum da tektir. Başarı potansiyeli olan programlar her bir çocuğun
durumunu göz önüne alarak bireysel yaşam planı yapan, sunulan
hizmetleri değerlendirmek üzere disiplinler arası uzmanlıktan yararlanan
programlardır. Bireysel programlar, çocukların özgüvenlerini
ve aynı zamanda bağımsız yaşam şanslarını artırmak için onların kişisel
becerileri ve kültürel geçmişleri göz önüne alınarak oluşturulmalıdır.

Çocukların Katılımı
Başarılı programlar çocukları kendi gelişimlerinin özneleri olarak
kabul etmekte, faaliyetleri onların amaç ve yaşam planları üzerine inşa
etmektedir. Bazıları da onları akran danışmanları ve kolaylaştırıcı olarak
programlara dâhil etmektedir.

Sağlık
Programlar çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığına özel önem vermeli,
onlara kendi uzmanları aracılığıyla ya da sağlık hizmetlerine yönlendirerek
hizmet sunmalıdır. Çoğu kez fiziksel durumları nedeniyle çocukların
acilen tedavi edilmeleri gerekmektedir. Birçoğunun kaza ya da istismardan
dolayı yaralanma, yetersiz beslenme, solunum yolu veya sindirim
sistemi enfeksiyonları, cilt hastalıkları, cinsel yolla bulaşan hastalıklar,
HIV/AIDS ve uyuşturucu kullanımı vb. sorunları bulunmaktadır.
Çocuklar genellikle ailede ya da sokakta travmatik deneyimler yaşamışlardır.
Sağlıklarına kavuşmaları için geçmişleri ile yüzleşmeleri gerekmekte,
bireysel ya da grup terapi ve danışmanlığına gereksinim duymaktadırlar.

Aile ve Toplumun Katılımı
Sokaktaki çocukların içinde bulundukları koşullar, onların dezavantajlı
sosyal ortamlarının bir yansımasıdır. Sokak, onlara aile ve toplumun
veremediği yeni bir aidiyet duygusu ile duygusal ve fiziki olanaklar
sağlamaktadır. Bu nedenle, birçok çocuk sığınakta veya bakıcı aile
yanında kalmakta iken, ya da kendi ailesiyle bir araya geldikten sonra
sokağa geri dönmektedir. Bu nedenle gençleri sahiplenme ve onları koruma
konusunda aile ve okul da dâhil olmak üzere toplumun kapasite sini güçlendirmek önemlidir. Aile ile yeniden birleşme okula uyumu da
kolaylaştırmaktadır. Özellikle ailenin eğitimin önemini anlaması ve eğitim
faaliyetlerine aktif bir biçimde dâhil edilmesi başarılı sonuçlar vermektedir.
Birçok aile eğitim masraflarının karşılanmasına da gereksinim
duymaktadır.

Lobi ve Savunu Faaliyetleri
Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar ile ilgili sorunların kökenleri
ile hangi faaliyetlerin nasıl uygulanması gerektiği konularında
önemli bilgiler mevcut olmakla birlikte, değişimi sağlama gücü sınırlıdır
ve teknik açıdan ne kadar anlamlı olurlarsa olsun, uygulanan programlar
sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklar sorununa ancak kısmi
çözüm getirebilmektedir. Lobi ve savunu faaliyetlerine STK’ların katılımı,
çocukları etkileyen ortamlarda değişiklik yaratabilmekte ve çocuklara
özgü hizmetlerin etkilerini arttırmaktadır.

Hizmetlerin Birleştirilmesi
Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik programların
büyük çoğunluğu birden fazla sektörü ilgilendirmektedir. Sağlık, eğitim,
yaşamı idame ve duygusal gereksinimlerin birbirinden bağımsız olarak
yanıtlanabilmesi mümkün değildir. Madde bağımlısı, yetersiz beslenmiş
bir çocuğun eğitim faaliyetlerinden yararlanması beklenemez. Çocukların
aileleri ile bütünleşebilmeleri için psiko-sosyal desteğe ihtiyaçları
vardır; mesleki eğitim, sağlık ve yaşam becerileri danışmanlığı ile birlikte
sağlandığında daha iyi sonuç elde edilmektedir. Eğlence, spor ve
kültür faaliyetleri çocukların güvenini kazanmanın ve onları diğer program
faaliyetlerine katılımlarını sağlamanın ön koşullarıdır.

Ağ Oluşturma ve Kurumsal İşbirliği
Sokaktaki dezavantajlı çocukların uygun bir biçimde gelişimlerini
sağlamak için STK ve kamu kuruluşları arasındaki rollerin paylaşılmasına
ve işbirliği modellerinin daha iyi bir biçimde uygulanmasına gereksinim
vardır. Bazı programlardan elde edilen deneyimler, yerel düzeyde
kamu kurumları ile STK’lar arasında ağ oluşturulduğunda STK’ların izole
olmaktan kurtulduğunu ve etkilerinin arttığını göstermiştir.

SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUKLARI BEKLEYEN RİSKLER

Sokakta çalışma, çocuklar için çok sayıda risk ve tehlikeyi beraberinde getirmektedir. Bu sebeple, küçük yaşta, tehlikeli işlerde çalışma, çocuk haklarını ihlal eden ve yasaklanması gereken istihdam biçimleri “çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri( worst forms of child labour)” kapsamında değerlendirilmektedir. Günümüzde dünya genelinde 5–14 yaş grubunda 67 milyon çocuğun tehlikeli olmayan işlerde (ailenin tarım ve ev işleri veya ticari işlerde ebeveyne yardım etme) ve 180 milyondan fazla çocuğun da tehlikeli işlerde çalıştığı tahmin edilmektedir



Çocuk Hakları Sözleşmesi’sindeki (Convention on the Rights of the Child) “çocuğun yüksek yararı”(the best interest of the child) ilkesi, çocuğun korunmasını kabul eden temel ilkelerden biri olarak kabul etmektedir. Bu ilkenin yer aldığı sözleşmenin 3. maddesinde; yasama, yürütme ve yargı organları, tüm kamu ve özel kuruluşlar, ebeveynlerle ilgili konularda çocuğun güvenliği ve korunmasına öncelik tanımaktadır (Akyüz, 2000:79). Bu nedenle her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişimi için uygun şartlarda yaşama hakkına sahip olması gerekir.



Aynı şekilde çocukların küçük yaşlarda tehlikeli işlerde çalışmaya başlaması, çocuğun gelişimine zarar verme riskini arttırmaktadır. Yapılan işin niteliği, çalışma saatleri ve koşulları çocuklar için risk ve tehlike oranını artırabilmektedir. Böylece çocukların erken yaşta çalışma yaşamında yer alması, onların eğitim imkânlarından yeterince yararlanmasını da engellemektedir. Bu durum, küçük yaşta çalışma yaşamında yer alan çocuğun, yetişkinlik döneminde insanca bir yaşam için gereken çalışma ücretinden ve koşullarından mahrum kalmasına neden olmaktadır. Bu çocuklar büyüdüklerinde yaşam koşulları değişmediğinden yoksulluk kendileri için bir kısırdöngü halini almaktadır.

Kent sokaklarında, hangi nedenle olursa olsun, günün tümünü ya da büyük bölümünü aile ve toplumun korumasından/denetiminden uzak ve son derece sağlıksız ortamlarda geçiren çocuklar önemli bir sorun oluşturmaktadır. Türkiye’nin büyük kentlerinde bu tür çocukların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu duruma yönelik gerekli önlemler alınmadığı takdirde önümüzdeki yıllarda başa çıkılması zor, ciddi sorunlar karşımıza çıkacaktır.

Bu çocuklar sokakta çalışırken tüm toplum için tehlike arz eden bağımlılık yapıcı birçok maddeyle tanıştıklarından, bazıları da farklı nedenlerle işledikleri suçlardan dolayı küçük yaşta ıslahevi veya cezaeviyle tanışmaktadırlar. Birçok olumsuzlukların yaşandığı sokaklarda çalışan çocuklar ileride tüm hayatlarını derinden etkileyecek fiziksel ve cinsel şiddete de maruz kalmaktadırlar.

Çocukların sokakta maruz kaldıkları fiziksel şiddet, suçluluk davranışlarını edinme, evden ve okuldan kaçma, geceyi dışarıda (sokakta) geçirme, bağımlılık yapıcı maddeleri kullanma ve cinsel yönden istismar edilme durumlarına yol açmaktadır.

Sokakta çalışan çocukların sokakta çalışmaya başladıktan sonra çalışma ortamından kaynaklanan nedenlerden dolayı çeşitli türlerdeki kazalara maruz kaldıkları görülmektedir. Çocuklar, genellikle kayma, düşme ve araç çarpma kazalarına maruz kalmaktadırlar.

Sokakta çalışan çocuklar, çeşitli suç örgütleri tarafından değişik yöntemlerle suç işlemeye yönlendirilmektedirler. Sokaktaki çeteler tarafından, manav ve bakkallarda küçük hırsızlıklar yaptırılarak denenmekte, madde kullanmaya alıştırılarak kendilerine bağımlı hale getirilmekte; belli bir parayla kiralanmakta; bali/tinerle yakma veya sigara söndürme, el ve ayakları darp etme gibi fiziksel işkencelerle tehdit edilerek; şantajda yapılarak (çocukların, çıplak veya uygunsuz fotoğrafları çekilerek, çocuklar istediklerini yerine getirmedikleri zaman bu fotoğrafların mahallelerine asılacağı, arkadaşlarına veya ailelerine gönderileceği yönünde tehdit edilmekte) veya ailelerine rağmen zorla kaçırılarak hırsızlık, kapkaç, yankesicilik, gasp, madde satıcılığı ve kuryeliği gibi suçlarda kullanılmaktadırlar.

Sokakta çalışan çocukların bir kısmı da kentte gördükleri üst sınıfın ekonomik ayrıcalık ve yaşamlarına özenmektedir. Bu özentinin normal yollardan gerçekleştirilmesinin güç olması, onları gayri meşru yollara yöneltebilmektedir. Çocuk kurumsal yapıların denetiminden kopunca da, suç örgüt/çetelerine yaklaşmakta ve sokaktaki alt-kültür gruplarının kültürüyle kültürlenmektedirler. Sokakta çok sayıda bağımlı çocuğun olması ve sokaktaki suç örgütlerine çok çeşitli seçenek imkânı sağlamaktadır.

Bu çocuklar ekonomik sıkıntılar içindeki aileleri tarafından ekonomik kazanç unsuru olarak görülmektedirler. Ailenin yaşadığı ekonomik sorunlar sebebiyle çocukların günlük kazançları kotalanmakta ve belirlenen parayı denkleştirmeyen çocuklar evde fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmaktadır.

Bu çocuklar ekonomik sıkıntılar içindeki aileleri tarafından ekonomik kazanç unsuru olarak görülmektedirler. Ailenin yaşadığı ekonomik sorunlar sebebiyle çocukların günlük kazançları kotalanmakta ve belirlenen parayı denkleştirmeyen çocuklar evde fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmaktadır.


Yüklə 69,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin