“Sömürgecilik” üzerine dersler
Baskın Oran
Bu memleketin bir iyi tarafı vardır: Özellikle İskandinav ülkelerindeki gibi sıkılmazsınız. Sıkılmaya vakit bulamazsınız. Her an bir olay vardır.
Diğer yandan, sıkılmazsınız ama, boğazınız sıkılır. Boğazdan aklıma geldi, siz “Çanakkale Boğazı” dersiniz, karşınızdaki nerelerinin yandığından söz eder. O kadar ki, kısmen aile terbiyeniz yüzünden, kısmen de daha iyi bir cevap olamayacağı için, Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde Derviş Bey’e söylettiği o enfes sözü mealen de olsa ağzınızdan döküverirsiniz: Yarabbi! Ben sana ne ettim ki böyle şeyler söyleyebilen insanlarla aynı memlekette doğdum!
* * *
ABD’nin Irak genel valisi Bremer birkaç gün önce Türkiye’nin asker göndermemesi gerektiğinden söz ederken, gerekçeleri arasında Türkiye’nin “eski sömürgeci” olduğunu da saydı.
Bir saldırı sağanağı başladı ki, o kadar olur. İktidarda olanı olmayanı ayağa kalktı. Sömürgeci babandır, anlamına gelen demeçler verdiler: “Biz sömürgeci değiliz! Sen dön de İngiltere’ye bak!”
Bremer, başka ne diyecek, büyük olasılıkla “former colonial power” demiştir. Yani eski kolonici devlet.
* * *
Burada, birbirinden önemli olarak söylenebilecek iki şey var:
1) Türkiye’de, birçok azgelişmiş ülkede olduğu gibi, kavram fukaralığı vardır. Kavram bilmemek o kadar vahim değildir; olsa olsa söyleneni anlamayıp geçmek sonucunu doğurur. Ama yarım yamalak bilmek felakettir; lafı arkasından anlamayı doğurur. İnsanın içine baygınlık veren tartışmalar başlatır.
Türkçe’deki sömürgecilik kavramı, İngilizce’deki colony sözcüğünden gelen colonialism’in tek karşılığıdır. Oysa bu son terimin en az iki anlamı vardır: a) koloni, yani kendi ülkesi dışında yerleşim yeri kurmak; b) başka ülkeyi fethetmek ve yağmalamak. İkisi birlikte de olabilir.
Tipik örnekler istiyorsanız: (a), Phokaialıların/Foçalıların Marsilya’yı kurup yerleşmeleridir. (b), Roma’nın Akdeniz havzasını, Portekiz ve İspanya’nın da G. Amerika’yı fethetmesidir. Aslında, b’nin iki türünün olduğu söylenebilir: Anlık yağma ve sistematik yağma. Merkantilizm sonucu G.Amerika’nın yağmalanması ikincisine girer. Birinci türle ikincisi arasındaki bir büyük fark da şudur: Roma, fethettiği yerleri de kendi ülkesi sayar; bu nedenle insan ve doğal kaynaklarını perişan etmez. İkinci tür ise kendi vatanı saymaz ve alabildiğine tüketir. Bu, aslında, antik devlet ile ticaret kapitalizmi arasındaki farktır ama, lafı uzatmaya yer müsait değil.
(a) ve (b), tek bir terimde birleştirilebilir: Yayılmacılık. Bundan ötesi örneğin İngiltere’nin Hindistan’daki durumudur ki, buradan bambaşka bir kategoriye geçmemizi gerektirir. Çünkü “sömürgecilik” Sanayi Devrimi öncesi durumdur. Sanayi Devrimi sonrasında artık “emperyalizm” başlar. İkisi, balina ile fil kadar farklıdırlar.
Osmanlı’nın yeri bellidir: Aynen Roma gibi (b). Roma da Osmanlı da fetheder ve kendi ülkesi yapar. Oraları fethedince askerine örneğin üç gün yağmalatır, bundan bütün İmparatorluk sebeplenir. Bu yüzdendir ki bu tür imparatorluklar, durmadan genişlemenin mümkün olmadığını bilseler bile, durmadan genişlerler. Yaşamak için yeni topraklar fethetmek, önce bir yağmalamak, sonra da vergiye bağlamak zorundadırlar. Bu, bir “üretim biçimi”dir.
Bu yüzden, “sömürgecilik” (yayılma) terimini kullanmak uygundur ama, “sömürü” terimini burada kullanmak uygun değildir. Fethedilen yerler pek artı değer üretmedikleri için, ilk yağmadan sonraki sömürme kavramı esas olarak vergi almadan ibaret kalmıştır. Fatihin oraya sermaye (ör. madencilik) götürüp, geliştirip, öyle sömürmesi de mümkün değildir çünkü fatih de tarım toplumudur. CHP’nin eğer biçmezlerse ileride uzayacak sözcüsü Haluk Koç’un TV’de “hurma sömürgecisi” demesinin sebebi de bu olsa gerek.
En azından Marksizm’den bîhaberdir ve üstelik kültürel durumu bunları bilmeye çok büyük olasılıkla müsait değildir ama, Bremer’in kastettiği b-1’dir. Bizim kültürel durumu müsait olmayanlarımızın anlayıp sinirlendiği ise, sömürgecilik adı altında emperyalizm, yani sömürü.
Sonuç: Bu durumda Osmanlı için “Eski Efendi” demek uygun düşer. Sömürgeci veya emperyalist gibi heyecan enjekte edici terimler anlamsızdır.
2) Daha önemlisi şu: Amerika’nın veya bizimkilerin Osmanlı’ya ne yakıştırdığının ne önemi var? Önemli olan Iraklıların ne yakıştırdığıdır. Iraklılar (hem de, Türkmenler dahil bütün Iraklılar) neden Türkiye’yi istemiyor, çünkü Türkiye Osmanlı’nın devamı ve Osmanlı da Eski Efendi. Bizim “Eski Tebaa” bizi işgal etti de, işte o zaman başladı Kurtuluş Savaşı. Bir de Eski Efendi’nin dönüşünü düşünün.
Üstelik, “Hatice’ye değil neticeye bak”ı duymuşsanız, dahası da vardır. Osmanlı-Irak ilişkisi nasıl olmuş olursa olsun, kötü neticelenmiştir. Iraklılar Osmanlı demiryollarını uçurmuşlar, askerlerini öldürmüşlerdir. Sonunda, Eski Efendi’yi ülkelerinden atmışlardır. Onlara bu işte yardımcı olan ve sonra da Irak’a 1932’de bağımsızlık veren İngiltere’dir. Petrolünü sömürmüştür, sömürmemiştir, burada Iraklı ona bakmaz. Kendisi bağımsız olmak için kimden kurtulmuştur, ona bakar.
Ayrıca, Osmanlı da kalsaydı ve Osmanlı bir sanayi ülkesi olsaydı, o da sömürecekti petrolü. Tam Amerikan bombaları yağmaya başlarken “Hanimiş bizim Musul petrollerinden alacağımız!” diye gazete sütunlarına dökülen et derdindeki kasaplar İngiliz miydi? Onun için, Iraklılara kalkıp da “Asıl sömürgeci İngiltere’dir” demenin anlamı pek yoktur. Kaldı ki Iraklı bombacılar Amerikalıların yanında İngilizlerin de tozunu münasip miktarda attırıyorlar. Kendinizi aldatmayınız: İşgalci olarak gördüğünün tozunu attırıyorlar.
Asker göndermeci muhteremlere aylardır anlatamadığımız şeylerden biri de buydu. Amerika anlattı, şimdi anladılar. Buna da şükür.
Dostları ilə paylaş: |